19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 HAZİRAN 2012 CUMA 4 HABERLER Erasmus programı ile okumak için geldiği Türkiye’de etkinliklere katılınca tutuklandı Futbolun Canına Okumak Önce hemen söyleyeyim: Futbolu seviyor, futbol sahasında veya çevresinde görülen bir sürü pisliği yadsımıyor, ama bunların futbolun kendisinden değil de kötü kullanımından ve öbür toplumsal nedenlerden kaynaklandığını düşünüyorum. Şike davası süregiderken, UEFA’nın Beşiktaş, Bursaspor ve Gaziantepspor’a verdiği cezalar, futbolu yine gündemin ön sıralarına taşıdı. Şimdi herkes aynı şeyi söylüyor: İnşallah bu sonuncu olur da ardından başkaları gelmez. Endişenin nedeni, UEFA’nın, TFF’nin şike soruşturmasında kimi kulüpleri kollayarak, fiile uygun cezalar vermeyip, işi savsakladığı kanaatine varıp, tüm Türk takımlarını Avrupa karşılaşmalarından bir süre uzaklaştırması olasılığıdır. Önce dilerseniz şu Beşiktaş’ın haline bakalım: Herkes biliyor ve kabul ediyor ki, Beşiktaş’ın bu cezayı almasının baş sorumlusu, o dönemin başkanı Yıldırım Demirören’dir. Yıldırım Demirören’in kimsenin yadsımadığı iyi niyeti, başarısızlığını ortadan kaldırmıyor. Peki Beşiktaş’ın bir yıl Avrupa kupalarından uzaklaştırılması ve 200 Avro para cezasına çarptırılmasının baş sorumlusu şimdi nerede? Türk futbolunu yöneten Federasyon’un başında! ??? Fıkrayı daha önce de bu sütunda aktarmıştım, anımsarsınız. Öykü bu ya, Yıldırım Demirören’in TFF Başkanı olduğunu duyan UEFA Başkanı Michel Platini, İyi artık, Türkiye’ye başka cezaya gerek kalmadı anlaşılan, demiş. Nasıl Beşiktaş’ı bu hale düşürenin Yıldırım Demirören olduğunu herkes biliyorsa, yine aynı Demirören’in, Beşiktaş’ın başından TFF’nin başına da Başbakan’ın talimatıyla gittiğinden de yine herkes haberdar. Yıldırım Bey, TFF’nin başına gelince ilk olarak şike yapanın küme düşmesini içeren 58. maddeyi değiştirdi. Bu değişiklikle, şike sabit olduğu takdirde, yalnızca şikeye adı karışan gerçek şahısların cezalandırılması, hükmi şahısların yani kulüplerin yaptırım dışı bırakılmasını öneren Tayyip Erdoğan’ın görüşlerine uygun davrandığı izlenimi edinildi ve şike konusunda sert önlemlerden yana olan UEFA’nın bu duruma seyirci kalmayacağı ileri sürüldü. Şimdi diğer kulüplerimiz de UEFA’nın kararını bekliyor. Eğer UEFA, TFF’nin yeterli ciddiyetle hareket etmediğini düşünürse, bütün Türk futbolunu kapsayan bir yaptırım gündeme gelecek. O zaman da, bunun sorumluları Demirören ve talimatı veren T. Erdoğan olacak. Tabii Başbakan’ın talimatı tek başına Demirören’i başkan yapmaya yetmiyordu. Aynı zamanda, özerk yönetimi oluşturan tabanın da talimat doğrultusunda oy kullanması gerekirdi ki, o gereklilik de yerine gelmiştir. ??? Böylesine totaliter bir iktidarın, futbol gibi toplumda dal budak salmış bir kuruma el atmamasını beklemek safdillikti. Nitekim öyle de oldu. Önce, futbolda şike skandalı patlak verdi. Türkiye’nin yapısını bilenler, bunun iktidardan habersiz, ona karşı bir hareket olamayacağını görüyorlardı. Futbolda şike skandalının “Futbol da bizden sorulur” zihniyetiyle bu dünyanın yeniden biçimlendirilmesi çabasının ürünü olduğunu, sonra Fenerbahçe camiasından gelen tepkiler üzerine çark edildiğini düşünmekteler. Haklılar mı, haksızlar mı? Bu soruya yanıt ararken, gözden uzak tutulmaması gereken, şikeyle ilgili konuların ve soruların hiçbirinde, kuşkuya yer bırakmayan, doyurucu yanıtların gelmediğidir. Ne yargı cephesi kamuoyunu tatmin etmiştir ne de TFF cephesi. Böylelikle futbolun da canına okunmaktadır. Futbolu seviyorum, futbol alanında veya çevresindeki birçok sorunun onun kendisinden değil, toplumsal ve siyasal nedenlerden kaynaklandığını düşünüyorum. Sorunların çözümünün ilk şartı, şampiyon takımın kupasını nerede kimden alacağına bile karışan, siyasi iktidarın başının elinin futboldan çekilmesidir. Bu kadar totaliter tutkulu bir iktidar ile bu kadar teslimiyetçi bir ortamda futboldan siyasi iktidarın elini çekmesini istemek de ne derece gerçekçidir, bilmem. Türkiye’yi Fransa sandı ALİCAN ULUDAĞ ANKARA Fransa’da yaşayan ve Erasmus öğrenci değişim programı ile Eskişehir’e okumaya gelen Sevil Sevimli, ülkesinde rahatça kaSevil tılabildiği etkinlikleSevimli ri Türkiye’de de gerçekleştirmek isteyince, başına gelmeyen kalmadı. Grup Yorum konserine giden, 1 Mayıs’a katılan, sol içerikli kitaplar okuyan Sevimli’nin kapısını bir sabah polis çaldı. Gözaltına alınan Sevimli, beş arkadaşıyla birlikte “terör örgütü üyesi olmak” iddiasıyla tutuklandı. Eskişehir’de 10 Mayıs’ta yapılan bir operasyonda gözaltına alınan beşi öğrenci altı kişi tutuklandı. “Silahlı DHKPC terör örgütüne üye olmakla” suçlanan altı kişi, ? Grup Yorum konserine giden, 1 Mayıs’a katılan, sol içerikli kitaplar okuyan Sevil Sevimli’nin kapısını bir sabah polis çaldı. Sevimli, beş arkadaşıyla birlikte “terör örgütü üyesi olmak” iddiasıyla tutuklandı. Grup Yorum konserine gitmek, buna ilişkin bilet satmak; Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) tarafından gösterimi yapılan “Damında Şahan Güler Zere” adlı belgeseli izlemek, topluca pikniğe ve 1 Mayıs’a katılmak gibi eylemlerden sorumlu tutuldu. Tutuklananlar içinde en dikkat çeken isim ise Fransa’dan Erasmus öğrenci değişim programıyla Eskişehir’e okumaya gelen Sevil Sevimli oldu. Sorgusunda kendisine yöneltilen suçlamaları duyunca şaşıran Sevimli, katıldığı etkinliklerin suç olabileceğini bilmediğini kaydetti. Fransa doğumlu, 19 yaşındaki Sevimli, kendini şöyle savundu: “Fransa’da yaşadığım dönemde kendim sol görüşlü olduğum için yabancı yazarların bu konudaki çeşitli kitaplarını okudum. Ancak Türk yazarların kitaplarını bulamıyordum. Bu yüzden Türkiye’ye geldiğimde ilgi alanım olduğu için Türk yazarların sol siyasi görüşü ile ilgili kitaplarını okumaya başladım. Bu kitapları da serbestçe satımının yapıldığı kitapçılardan, mağazalardan ve kütüphanelerden temin ettim. Evimde yapılan aramada Komünist Manifesto ve Sosyalizmin Alfabesi adlı iki adet kitaba ve bir adet dergiye el konuldu. El konulan kitap ve dergiler hakkında toplatma kararı olduğundan haberim yoktu.” için maddi durumlarının yetersiz olduğunu belirten Sevimli, şunları kaydetti: “Hep hasretle bahsettikleri için vatanımı tanımak amacıyla Türkiye’ye Erasmus programı dahilinde geldim. Fransa’da ne şekilde bir yaşam sürdürdüysem Türkiye’de de o şekilde yaşanması mümkündür diye hareket ettim. Yani sansür ya da toplatma kararı diye bir şey olabileceğini tahmin etmiyordum. Özümde solcu bir insanım ve bu şekilde büyüdüm. Fransa’dayken her türlü sol yayını okumaktaydım. Ekonomik sıkıntıları bilen bir kişi olarak Türkiye’deki öğrencilerin parasız eğitim istemelerine dair yaptıkları kampanya ilgimi çekti. Bir kere okulda parasız eğitim istendiğine dair bir afişi tek başıma yapıştırdım. Bu yasak bir faaliyet değildir. Ben sadece bir öğrenciyim, hiçbir örgütle hiçbir şekilde bağlantım yoktur.” vukat Gökoğlu: AİHM’ye aykırı Sevimli’nin avukatı Engin Gökoğlu, eylemlerin suç olmadığını vurguladı. Hayatını kaybetmeden önce avukatlığını üstlendiği Güler Zere’nin kanser hastası olması nedeniyle Cumhurbaşkanı tarafından affedildiğini anımsatan Gökoğlu, şöyle konuştu: “Bu eylemler eğer suç ise ben de öğrencilik yıllarımda aynı eylemler gerçekleştirdim. AİHM kararlarına göre, bir soruşturma sırasında hem dosyada gizlilik kararı verilmesi hem de tutuklama tedbirine başvurulması birbiriyle çelişkili olup insan haklarının ihlali anlamına gelebilecek bir uygulamadır.” A ansür varmış, öğrendim’ Anne ve babasının Fransa’da işçi olduğunu ve Türkiye’ye gelmek ‘S Çayan Birben’in ölümüne ilişkin rapor önümüzdeki günlerde çıkacak ÖNDER’DEN ŞAHİN’E Yakını kalp krizi geçirdi ? Otopsisi tamamlanan Çayan’ın cenazesi toprağa verilmek üzerine Rize’nin Pazar ilçesine bağlı Subaşı köyüne götürüldü. SELİN GÖRGÜNER ‘Biber gazını yüzüne sıkacağım’ ? İçişleri Komisyon’unda Bakan Şahin ile BDP Milletvekili Önder arasında gerginlik yaşandı. Önder, Bakan Şahin’in üzerine yürüdü. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İçişleri Komisyonu’nda İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ile BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder arasında “biber gazı gerginliği” yaşandı. BDP’li Önder, Bakan Şahin’in üzerine yürüdü. İçişleri Komisyonu’nda Yabancılar ve Uluslararası Koruma Yasa Tasarısı’nın görüşmelerinde İçişleri Bakanı Şahin ile BDP’li Önder arasında tartışma çıktı. Yasa tasarısının görüşmeleri sürerken BDP’li Önder, söz alarak polisin her olaya biber gazıyla müdahale etmesini eleştirdi. Önder, Yalova’da polisin biber gazı sıktığı astım hastası Çayan Birben’den yaşamını yitirmesinin ardından buna tepki gösteren ailesine de biber gazıyla saldırıda bulunulduğunu ifade etti. İçişleri Bakanlığı’nın bu konuda halen bir adım atmadığını ve polisin de her olayda biber gazı kullanmaya devam ettiğini kaydeden Önder, Bakan Şahin’e “Siz biber gazının ne olduğunu bilmiyorsunuz. Bir gün genel kurula geleceğim ve sizin yüzünüze biber gazı sıkacağım. O zaman ne olduğunu görürsünüz” dedi. Bakan Şahin BDP’li Önder’e “Her zaman beklerim” demekle yetindi. Bu sırada İçişleri Komisyonu Sözcüsü AKP İstanbul Milletvekili Hüseyin Bürge söz alarak polisin her eylemde biber gazı kullanmadığını savundu. Bürge, emniyet güçlerinin yalnızca “insani olmayan eylemlerde” biber gazı kullandığını söylemesi üzerine araya giren Önder, KamuSen’in 4+4+4 yasasına karşı yaptığı eylemi anımsatarak “Bu eylemde hangi hayvanca durum söz konusu oldu” diye sordu. Bunun üzerine Bakan Şahin parmağıyla Önder’i işaret ederek “Sen ne diyorsun? Nasıl konuşuyorsun?” diye bağırdı. Önder de, “Benimle böyle konuşamazsın. Nasıl istersem öyle konuşurum” dedi. BDP’li Önder yerinden kalkarak Bakan Şahin’in üzerine yürüdü. Komisyondaki milletvekilleri Önder ile Bakan Şahin’in arasına girerek tartışmanın daha da büyümeden sona ermesini sağladı. Bakan Şahin daha sonra Yalova’daki Birben’in biber gazından etkilendiği için yaşamını yitirdiği iddiasıyla ilgili müfettiş görevlendirdiğini açıkladı. Yalova’da “astım hastasıyım” demesine karşın polislerin sıktığı biber gazı nedeniyle yaşamını yitiren Çayan Birben’in ölümünün ardından hastane önünde yaşanan arbedede polisin havaya ateş açması sonucu Birben’in yakını Hüseyin Şanal kalp krizi geçirdi. İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in biber gazının insan sağlığına zararı olmadığını açıklamasına karşın, biber gazı 1997’de Kimyasal Silahlar Anlaşması ile yasaklandı. AİHM, gazın barışçıl gösterilerde kullanımını hak ihlali olarak tanımladı. Yalova’da “astım hastasıyım” demesine karşın polislerin biber gazı sıkması sonucu komaya giren 31 yaşındaki Çayan Birben, önceki gün yaşam savaşını yitirmişti. Ailenin tepki göstermesi üzerine polis, hastane bahçesinde havaya ateş açınca Birben’in Rize’den gelen yakınlarından Hüseyin Şanal, kalp krizi geçirdi. Bursa Devlet Hastanesi’nde tedavi altına alınan Şanal’a stent takıldı. Birben’in (31) cenazesi, kesin ölüm nedeninin belirlenmesi için önceki gece İstanbul’daki Adli Tıp Kurumu’na getirildi. Otopsisi tamamlanan Çayan’ın cenazesi toprağa verilmek üzerine Rize’nin Pazar ilçesine bağlı Subaşı köyüne götürüldü. Birben’in ölümüne ilişkin raporun önümüzdeki günlerde çıkacağını ifade eden ailenin avukatı Melike Korkmaz, “Yalova’daki hastanede Çayan’ın vücudunda hiçbir darp veya yara olmadığına dair rapor verildi. Ortada çok ciddi ihmaller var” dedi. 1 Mayıs 2007’de, gösterilerle hiçbir ilgisi olmayan 75 yaşındaki İbrahim Sevindik öldü. 4 Nisan 2009’da, Halfeti’de gaz bombası nedeniyle Dicle Üniversitesi Matematik Bölümü öğrencisi Mahsum Karaoğlan ile Mustafa Dağ yaşamını yitirdi. 12 Haziran 2009’da Şırnak’ta Hatice İdin’in ölümüne neden oldu. 9 Ekim 2009’da Cizre’de gaz bombası kafasına çarpan 18 aylık Mehmet Uytun yaşamını yitirdi. 27 Nisan 2011’de Bismil’de gaz bombalarından etkilenen 60 yaşındaki Kazım Şeker kalp krizi geçirerek öldü. 31 Mayıs 2011’de Hopa’da 54 yaşındaki emekli öğretmen Metin Lokumcu öldü. 27 Ağustos 2011’de Hakkâri’nin Çukurca ilçesinde BDP Van İl Meclisi üyesi Yıldırım Ayhan hayatını kaybetti. 21 Mart 2012’de 55 yaşındaki Hacı Zengin hayatını kaybetti. Biber gazının son kurbanı da Çayan Birben oldu. Lokumcu İstanbul’da da anıldı. Şişli meydanda toplanan ÖDP, BDP, TKP, ESP, Halkevleri, Öğrenci Kolektifleri ve bazı sivil toplum örgütlerine üye grup, Büyükdere Caddesi’nde yürüyüş düzenledi. Biber gazıyla yaşamını yitiren Lokumcu, ölüm yıldönümünde anıldı Hopa’ya yine polis ablukası ÖMER ŞAN RİZE Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen yıl 31 Mayıs’taki Hopa mitinginde çıkan olaylarda biber gazı nedeniyle yaşamını yitiren Metin Lokumcu, ölümünün birinci yıldönümünde anıldı. Polis, Hopa’yı adeta abluka altına aldı. Hopa Meydanı’nın adı Metin Lokumcu Meydanı olarak değiştirildi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen yıl 31 Mayıs’taki Hopa mitinginde çıkan olaylarda biber gazı nedeniyle yaşamını yitiren Metin Lokumcu için dün Hopa’da anma töreni düzenlendi. Anma programı öncesi çevre il ve ilçelerden Hopa’ya sevk edilen 600 polis Hopa’yı adeta ablukaya aldı. Hopa Meydanı’nı çevreleyen tüm ara sokaklar polis kordonuna alındı. Mey danda yer alan yaya üstgeçit giriş ve çıkışı kapatıldı, Hopa Kaymakamlığı önünde polis barikatı kuruldu. Bu arada hafta içerisinde Hopa’da kurulan MOBESE kameraları ile meydan ve çevresi izlendi. Anma programına Lokumcu’nun ailesi bağımsız İstanbul Milletvekili Levent Tüzel, ÖDP Genel Başkanı Alper Taş, EğitimSen Genel Başkanı Ünsal Yıldız, Halkevleri Genel Başkanı İlknur Birol, ESP Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, SES Genel Başkanı Çetin Erdolu, KESK Genel Sekreteri İsmail Tonbul ile Rize ve Artvin’den gelen bazı sivil toplum örgütü temsilcileri ve binlerce yurttaş katıldı. Hopa Belediye Parkı’nda toplanan ve “Tek yol sokak, tek yol devrim” yazılı pankart taşıyan kalabalık, “Metin’in katili Tayyip Erdoğan” sloganları atarak Hopa Meydanı’na doğru yürüdü. EMİNAĞAOGLU’DAN ÇAĞRI 10 kurban Tahliye taleplerine ret Ergenekon’da 64 sanığın tutukluluğunun devamına karar verildi Gül ve Erdoğan’ın dinlenmesi talebi ileride değerlendirilecek İstanbul Haber Servisi Ergenekon davasında mahkeme, 3 yıldan uzun süredir tutuklu bulunan gazetemiz yazarı ve CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mustafa Haberal, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un da aralarında bulunduğu 64 sanığın tutukluluk hallerinin devamına karar verdi. Mahkeme duruşmayı 21 Haziran’a ertelendi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, önceki gün saat 23.30 sıralarında ara kararlarını açıkladı. Mahkeme, müdahillik talepleri reddedilen bağımsız milletvekilleri Ahmet Türk, Aysel Tuğluk ve Hasip Kaplan’ın bu karardan geri dönülmesi istemlerini reddetti. Mahkeme Başbuğ, emekli Orgeneral Hurşit Tolon ve emekli Orgeneral Hasan Iğsız’ın duruşmalara katılmaktan bağışık tutulma taleplerini ise “usul ve yasada yeri olmadığı” gerekçesiyle reddetti. tüm delil klasörleriyle birlikte ilgili mahkemeden istenmesine karar verdi. Mahkeme “Ders Alalım” isimli kitabın “Genelkurmay Başkanlığı’ndan resen getirtilmesine” hükmetti. Mahkeme, Perinçek’in talebi üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’ndan, terörist başı Abdullah Öcalan ile PKK’li Sabri Ok arasında gerçekleştiği belirtilen telefon görüşmesi çözümlerini isteyecek. Mahkeme, avukat Şahin Mengü, Doğu Perinçek, Deniz Yıldırım, Durmuş Ali Özoğlu, Serdar Öztürk hakkında, duruşmadaki sözleri ve tutumları nedeniyle suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. Hiçbir duruşmaya avukatlar girmesin İstanbul Haber Servisi İstanbul 34’üncü Sulh Ceza Mahkemesi yargıcı ve YARSAV ile YargıSen Kurucu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, Silivri Cumhuriyet Savcılığı’nın, İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal ile 10 yönetim kurulu üyesini “şüpheli” sıfatıyla ifadeye çağırmasına tepki gösterdi. Eminağaoğlu tarafından yapılan yazılı açıklamada, Adalet Bakanlığı’nın Diyarbakır Barosu’na kayıtlı 103 avukat hakkında da soruşturma izni verdiğine dikkat çekilerek “İktidarın ortaya koyduğu siyasi hedeflerin uygulama organlarından biri olan özel görevli mahkemelerin bir an önce kaldırılması için, artık zorlayıcı en etkili adımın ivedilikle atılıp bu mahkemelerdeki hiçbir davaya, hiçbir şekilde avukatların girmemesi, müdafi görevlendirilmemesi, tüm baroların ortak bir eylem planı geliştirmesi gerekmektedir” denildi. Başbuğ’un talebi Mahkeme, Başbuğ’un Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da aralarında bulunduğu 11 bakan ve generalin tanık olarak dinlenmesi istemini ileriki aşamalarda değerlendirmeye karar verdi. Doğu Perinçek’in istemini kabul eden mahkeme, “1973 yılında Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi’nde görülen Kara Kuvvetleri Devrimci Subaylar Örgütü” davasının Suç duyurusu C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle