23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 NİSAN 2012 CUMA CUMHURİYET SAYFA ekonomi@cumhuriyet.com.tr EKONOMİ 11 dokunulmayan sendika barajlarına sebep nedir acaba? Elbette emeğin örgütlenmesinin toplu pazarlık yapmasının ve greve çıkmasının önünü tıkamak için. 12 Eylül rejiminden AKP rejimine, tüm sivilleşme, askeri vesayete, yargı vesayetine son verme teranesinin ardından değişmeyen tek şey var; emeği zapturapt altında tutmak. Emeğin örgütlenmesinin, grev ve toplusözleşme hakkını kullanmasının önüne geçmek. Yine 12 Eylül’den AKP rejimine muktedirlerin birbirlerine devrettikleri en önemli kazanım, hegemonya işte budur; emeğe karşı kazanılmış tahakküm. Bunun en önemli göstergesi de grev hakkının geride kalan 32 yılda ne hale geldiğidir. Hiçbir şeye gerek yok, grev hakkını kullanmada nereden nereye gelinmiştir, buna bakarak değişeni ve değişmeyeni, adı değişen ama özleri değişmeyen rejimleri kıyaslayabilirsiniz. The Economist, ‘Türkiye’de bir tür çökme endişesi her geçen gün büyüyor’ diye yazdı 10 sente muhtaç Ekonomi Servisi The Economist’in 7 Nisan’da piyasaya çıkacak sayısında “Ankara’ya Mesaj: Türkiye neden endişe duyulan bir ekonomi” başlıklı bir yazı yer aldı. Dergi Türkiye için “sonunda, bugünkü gidişle, bir tür çökme tehlikesi endişe verici şekilde büyük” tespitinde bulundu. ? Türkiye’deki özel sektörün, yabancıların harcayacağı 10 sente bağımlı olduğunu yazan dergi, hükümetin de daha fazla denkleştirme için yeterli tasarruf yapamadığını belirtti. Makalede, liderlerin şimdiden iş yapmayı kolaylaştırıcı reformlara başlaması gerektiğine vurgu yapıldı. için iyi bir sebep” satırları yer aldı. Türkiye’nin “70 sente muhtaç” hazinesiyle ulaştığı 12 Eylül’ün yargılandığı bugünlerde, The Economist’te Türkiye hakkında “özel sektörü 10 sente bağımlı” iddiasını içeren bir makalede şu noktalara dikkat çekildi: “2 Nisan’da yayımlanan rakamlar yıllık GSYİH büyümesinin 2011’in dördüncü çeyreğinde yüzde 5.2’ye yavaşladığını gösterdi ve başlangıç verileri bu yıl için ek kötüleşme ortaya koydu. Ne yazık ki dengesizlikler devam ediyor. Daha yavaş büyüme eşliğinde de olsa enflasyon yüzde 10’un üzerinde ve cari işlemler açıklarının GSYİH’nin yüzde 8’i Ankara kibirli The Economist’te, Türk liderlerinin şimdiden iş yapmayı kolaylaştırıcı reformlara başlaması gerektiği belirtilerek “Sıkıntı, bu liderlerin büyük bölümü aciliyeti kabul etmiyor. Rehavetin sınırlarındaki güvenle Ankara’daki yaygın görüş, yabancı sermayenin akmaya devam edeceği ve Türkiye’nin, yabancıların da paylaşmak isteyecekleri parlak bir geleceği bulunduğu. Makroekonomik dengesizliklerin eşlik ettiği bu kibir, Türkiye’nin beklentilerine ilişkin dikkatli olmak düzeyinde kalması olasılığı var. Küçük doğrudan yabancı yatırımla birlikte, açığın büyük bir bölümünün değişken bonolar ve banka finansmanıyla finanse edilme ihtiyacı var. Kısaca Türkiye aşırı ısınmış durumda değil. Büyüyen bir rekabetçilik sorunu ve ? Daha sıkı para politikası cari işlemler yabancı sermayenin en açığını azaltmaya yardımcı olur. Ancak bu risklilerine aşırı bağımyetmez. lılık durumu var.” ? Tüm bu büyüme patlamasına karşın etrafından dolaşabilir. ? Ancak sonunda, bugünkü gidişle, bir tür çökme tehlikesi endişe verici şekilde büyük. ? Türkiye’nin mali pozisyonu diğer yükselen piyasalarla kıyaslandığında sağlıklı olsa da vergi tahsilatı sürdürülemez düzeydeki ithalatla olduğundan biraz güzel göründü. Grev Hakkı Üstünden 12 Eylül ve AKP Rejimi 12 Eylül’ün maşaları EvrenŞahinkaya ikilisinin vodviline “12 Eylül’ün yargılanması” ahmaklığıyla bakanlara, AKP rejiminin mimarları kıs kıs gülmeye devam ediyorlar. Sadece onlar değil, 12 Eylül darbesinin asıl failleri, Washington’a, “Bizim çocuklar yaptı” diye bildirenler de... 12 Eylül 1980 darbesinin esası, sermayenin emeğin üstünde tahakküm kurmasıdır, yoksa askerin sivili devirmesi değil. Bakın Demirel, “Niye müdahil olmadın?” diyenlere, arkadaşımız Utku Çakırözer’e konuşarak, ne güzel cevap vermiş: Ben hesaplaştım, diyor, 12 Eylül ile hesabım kalmadı, diyor. Haklı. 12 Eylül, Demirel’i, başlattığı 24 Ocak Kararları’nı tamamına erdiremediği ve o günün ekonomik, politik şartlarında erdiremeyeceği anlaşıldığı için, sen kenara çekil, biz tamamlayacağız, diyenlerin darbesiydi. Demirel’in iddiası ise, bırakın ben başladığımı tamamlarım idi. Demirel alınmış rolünü 1987 referandumunda yeniden elde edince, üstüne iktidar da olunca, hesaplaşması bitti. 12 Eylül’ün sivilasker hesaplaşması bundan ibaretti. Burası tamam. Ama 12 Eylül’ün esası “sermayeemek” hesaplaşmasıydı, bu ise hiç yapılmadı. Evren cuntasının başlattığı emek kıyımı, antisendikal düzen, 1982 Anayasası’na nakşedildi. Onu, “sivil” Özal aldı tepe tepe kullandı. Demirel aldı, tepe tepe kullandı. Hatta işçi dostu bilinen Ecevit bile virgülüne dokunmadı. Son olarak o mirası yiyen, üstünde tepinen RTE ve AKP rejimi... ??? Bugüne kadar işçiler güldü, şimdi gülme sırası bizde, diyordu TİSK Başkanı Halit Narin, 12 Eylül’ün ertesinde ve çok özlü biçimde 12 Eylül darbesinin esbabı mucibesini özetliyordu. 12 Eylül’ün işkencehaneleri, zindanları neden dolduruldu, idam sehpaları neden kuruldu? YÖK düzeni neden oluşturuldu? Hepsi ama hepsi, tıkanmış sermaye birikiminin önünü açmak, sermayenin emek üstünde yeni bir hegemonya tesisi içindi. 1982 Anayasası’na konulan ve bugüne kadar korunan yüzde 10 seçim barajı ne içindi acaba? Elbette emeğe yakın partilerin parlamentoda çıkıntılık yapmamaları için. 1982 Anayası’na girmiş ve yetmez ama evetçilerin arkasında durdukları 12 Eylül 2010 referandumunda da kılına YABANCI SERMAYE GELMİYOR Türkiye’nin daha fazla doğrudan yabancı sermaye çekmemesi bir bilmece. Bir neden dolaşılıyor birçok yönden şu katı Güney Avrupa Dergideki makelede şu ekonomilerini andıran emek yasalarından olabilir. iddialar yer aldı: ?atırıma bir diğer engel de ? Zengin dünyadaki düzenleme kalabalığı. Türkiye ucuz para Türkiye’nin şu Dünya Bankası’nın “iş yapmak” anki krizi atlatmasına imkân liginde Yunanistan’dan iyi verdi. Ve bol likidite sürerse, ancak Kazakistan’dan ülke bir süre için daha sorunların kötü. Etrafında Sütaş 70 milyon dolara iki tesis daha kuracak Ekonomi Servisi Bu yıl 70 milyon dolarlık yatırımla iki süt ve süt ürünleri tesisi daha kurmayı planlayan Sütaş, pazarda en az yüzde 30 büyüme hedefliyor. Sütaş Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz, “Yeni teşvik paketini inceleyip ona göre tesisleri nereye kuracağımıza karar vereceğiz. Fabrikaları bu yıl içinde devreye almayı planlıyoruz” dedi. Grubun performansına ilişkin düzenlenen toplantıda konuşan Yılmaz şöyle devam etti: “Geçen yıl süt ürünlerinde 1 milyar 278 milyon lira, süt hayvancılığı ve yem üretiminde 133 milyon lira ciroya ulaştık. 2011’de yüzde 33 büyüdük. Yeni yatırımlarımızla birlikte yıl sonunda bordrolu çalışan sayımızı 3 bin 694’ten 5 bine çıkarmayı hedefliyoruz.” 2010’da 30.7 milyon, geçen yıl da 41.8 milyon dolar süt ve süt ürünlerine ilişkin kapasite arttırım yatırımı yaptıklarını anlatan Yılmaz, “Süt hayvancılığı ve yem üretiminde bu rakamlar 2010’da 4.4 milyon dolar, 2011’de 41.6 milyon dolar oldu. Son iki yılda yapılan yatırımların toplamının 118.5 milyon dolara denk geldi” diye konuştu. 1980 öncesinin DİSK’i yerli ve yabancı sermayenin kâbusuydu. Özal’ın yönettiği MESS, en militan işveren sendikasıydı ve DİSK’in defterini dürmek ana hedefleriydi. İşçi hareketi, sosyalist mücadelenin dinamosuydu. Demirel iktidarı, 24 Ocak 1980 Kararları’nı müsteşarlığa getirdiği Turgut Özal ile hayata geçirmeye başlamıştı, IMF’den takdir ve destek almıştı ama alt edilemeyen tek şey, emek hareketiydi, sendikal mücadele ve 85 bine ulaşan grevci işçi direnişiydi. Demirel’den rolünü elinden alanlar, bu grevleri sindiremeyenlerdi. Darbeyi yapar yapmaz da ilk işleri grevleri yasaklamak oldu. DİSK kapatıldı, yöneticileri işkenceden geçirildi, Türkİş iğdiş edildi ve ortalık birden dikensiz gül bahçesine döndü. O düzen, o günden bugüne değişmedi. Zaman zaman 1990’daki saman alevi gibi parlayan işçi hareketleri dışında sınıf, kendini toparlayamadı. Sınıf toparlayamayınca sol siyaset de ayağa kalkamadı. 12 Eylül’den AKP rejimine kalan da bu mirastır. O günden bugüne nüfus 75 milyona, ücretli nüfus 15 milyona ulaştı ama toplusözleşme hakkını kullanabilen sayısı 500 bini bulmuyor, grev hakkını AKP rejiminde kullanabilen sayısı ise 2010 yılında 1000’i (evet bini) bile bulmadı, 800’lerde kaldı... 12 Eylül, ancak emek tahakkümü rejimi ile yargılanabilir ve bu tahakküm kaldırılmadıkça onunla hesaplaşılmış sayılmaz. AKP rejimi, bu tahakkümden vazgeçer mi? İşte yeni çıkarılan memur toplusözleşme yasası ortada. Grev hakkı nerede bu yasada. Yok. Sözün özü de budur işte... Gerisi lafügüzaf... C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle