19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 NİSAN 2012 PERŞEMBE 6 HABERLER 12 EYLÜL DAVASI BAŞLADI. EVREN VE ŞAHİNKAYA DURUŞMAYA KATILMADI ‘Our Boys...’ 12 Eylül 1980’in kilit noktasıdır bu cümle... “Bizim çocuklar başardı...” Buradan da net anlaşılıyor ki Kenan Evren ve diğerleri “onların çocuğu” idi. 12 Eylül’ü doğuran bu ilişkidir. Bu söz hem endişeleri gideriyor “merak etmeyin bizim çocuklar...”; hem de sevinci belirtiyor: “Hey, bizim çocuklar başardı!” “Darbe”nin doğumu için şüphesiz ki bir “hamilelik dönemi” gerekir. Keşke bu dönem 9 ayı geçmeseydi, çok acı çekildi, doğum sonrası acıyı da katmerleştirdi! 12 Eylül öncesinin vahşeti ile 12 Eylül sonrasının vahşeti, orantılıdır! Aptal siyaset ise kendi poposunun derdinde koşuyor: Sen nasıl olur da millet iradesine karşı darbe yapar, hükümet devirirsin! En geri zekâlı soru ve en geri zekâlı yaklaşımdır bu! Öncesi ve sonrasıyla mahvolmuş bir siyasal ve toplumsal hayat, ahlaksız bir Özal yönetimiyle (siyasi mafya vuruşmaları zamanı!) işbirliğine kapıyı açmış kanlı bir dönemin ana niteliği ilgilendirmiyor onları! Bugünkü iktidar, Özal bağlantısı ile, 12 Eylül askeri ile fikirsel işbirliği içindedir... Zaten 12 Eylül’ün ana kurumları olan seçimlerde yüzde 10 barajı ve YÖK’ü sahiplenmeleri de bu illiyetin net örnekleridir! İktidar, 12 Eylül anlayışının sivil izdüşümüdür! Dahası, generallerin yapamadıklarını yapmış, basını susturmuştur... Generaller basına sadece kapatmalar uygulayabilmişti! Şüphesiz o dönem de, darbecilere hemen yamanan gazeteciler ortaya çıkmıştı, şimdi olduğu gibi! ??? ABD ile “stratejik müttefiklik”liğin gereği ve ürünüdür, 12 Eylül 1980 öncesi ve sonrası. Tıpkı bugünkü gibi... Bir dizi “dış politikacı”, stratejik müttefikiz diye övünür! Büyük başarı diye alkışlar! Bak bizi en önemli partneri yaptı diye göklere çıkartır... Irak savaşı döneminde, “eyvah stratejik müttefik olmaktan uzaklaştık” diye, bu ülkenin içine edenler kına yaktı! Şükür ki Davutoğlu ve Erdoğan bu boşluğu hızla giderdi, yeniden ABD’nin en yakın müttefiki oldular. Obama’nın Kore’de Davutoğlu’nu gel gel diye çağırması, bu “müttefikliğin” ne kadar perçinlenmiş olduğunun göstergesidir... Tabii, öyle kolay değil “stratejik müttefiklik madalyası” almak.. Bunun faturası var şüphesiz ki: Füze sisteminin yerleştirilmesine evet, Suriye’de rejimi yıkmak için en aktif ülke olmak ve İran’ın kuşatılmasına hizmet! Stratejik müttefiklik, Türkiye’nin boynuna geçirilmiş İngiliz sicimidir... Soros ne demişti: Türkiye’nin en iyi ihraç malı ordusudur... Irak savaşında ABD bu ihraç malını kullanamadı... Şimdi bu konuda gönlü rahat; Ergenekon, Balyoz, “rahat kullanım”ın da koşullarını yaratmak içindir! ABD’nin “our boys”ları bu ülkenin tepesinden eksik olmuyor hiç... Üstelik şimdi iktidarda “çifte kanat” olarak... Türkiye, ABD’nin bölgesel küresel satranç taşının asli oyuncularından biridir. Şah, vezir, fil veya at... Hiçbir zaman da kendi satrancını oynayamamış bir ülke.. ABD ile “sömürü ilişkisi” budur... Yoksa, bir politikacımızın dediği gibi, “ekonomik” değil... ??? Gelelim yeniden 12 Eylül göstermelik mahkemesine! Ezgi Başaran (dünkü yazısını kutluyorum!), ‘Şov Bizınıs” diyordu; tam AKP’ye uygun! Bakıyorum, bir sürü insan, hak arıyor! 12 Eylül öncesi katilleri dahil: Kırcılar, Şendil’ler falan.. Türköne dahi başvurduğuna göre, müdahil olarak! Onları anlıyorum.. Davalarını veya savunmalarını “NASIL KULLANILDIKLARI” üzerine inşa edeceklerdir, nasıl cinayetler işlediklerini, nasıl emir aldıklarını...diye düşünüyorum... Bu arada, askerli, kontrgerillalı veya Gladyolu bağlantılarını açık yüreklilikle ortaya sererlerse Türkiye’ye büyük hizmet etmiş olurlar! Çünkü 12 Eylül darbesi ve sonrasının bütün acılarını yaşatanlar, 12 Eylül öncesinin “hamilelik” dönemini oluşturanlardır.. 1977 Kanlı Pazarı’nı kimler tezgâhladı? Bahçelievler katlimanının katilleri değil de arkasındakiler kimlerdi? Onlarca cinayet, mahvolan hayat? Allahaşkına, herkes 12 Eylül sonrasının bilançosunu çıkartıyor.. 12 Eylül öncesinin bilançosunu kim çıkartacak? Sanıksız dava ALİCAN ULUDAĞ ANKARA 12 Eylül darbesine ilişkin dava, sanıklar Kenan Evren (94) ve Tahsin Şahinkaya’nın (87) yokluğunda 32 yıl sonra dün Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı. Mahkeme, sanık avukatı Bülent Acar’ın, “Mahkeme yetkisizdir, bu nedenle davanın yok hükmünde olduğu tespit edilmeli” talebini reddetti. Davaya katılma isteminde bulunan avukatlar, iki sanığın duruşmada hazır bulundurulmasını isterken, gerekirse Mısır’ın devrik lideri Hüsnü Mübarek’te olduğu gibi “kafes içinde” veya Şilili diktatör Pinochet gibi tekerlekli sandalye ile duruşmaya getirilmesini istedi. Bazı avukatlar, Evren ve Şahinkaya’nın tutuklu yargılanmasını istedi. Duruşmayı AKP, CHP ve DBP milletvekilleri ile demokratik örgüt temsilcileri izledi. CHP avukatları ise, hükümet üyelerinin darbeden mağduriyetlerinin bulunmadığı gerekçesiyle müdahillik taleplerinin reddedilmesini istedi. KÜRKÇÜ İLE BAŞKAN TARTIŞTI NOTL AR Salona izleyiciler alınırken mahkeme başkanı Süleyman İnce ile BDP’li Ertuğrul Kürkçü arasında kısa süreli bir tartışma yaşandı. İnce, mübaşire salonun dolduğunu, milletvekili olsa da izleyici alınmamasını istedi. Kürkçü, kendisini engelleyen mübaşire “Beni nasıl içeri almazsınız? Ahmağa bak. Sinema salonu mu bu” diyerek salona girdi. Mahkeme Başkanı, Kürkçü’ye “Saygısızlık yapmanızın gereği yok” dedi. Kürkçü’nün “Siz mübaşir misiniz, sözüm size değil” diye karşılık vermesi üzerine İnce “O hareket bana yapılmıştır. Burası sinema sektörü değil” dedi. Katliamcılar da mağdurmuş İLHAN TAŞCI BAŞKAN: UTANIYORUM SÖYLEMEYE Bazı avukatlar ayakta kalınca, Başkan, “Sanıkların yeri boş, söylerken utanıyorum ama oturabilirsiniz” teklifinde bulundu. Avukatlar ise “Biz de oturmaktan utanıyoruz, boş kalsın” diyerek teklifi geri çevirdiler. Davaya katılma talebinde bulunan Ahmet Türk adını söylerken “Diyarbakır zindanlarının tanığı ve sanığı” ifadesini kullandı. Duruşmaya TBMM ve hükümet temsilci yollandı. ANKARA Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ni alın arkanıza, yüzünüzü binlerce kişinin toplandığı adliyeye dönün. İnsanlar, “Darbecilerden hesap sorulsun. Evren yetmez, işkenceciler yargılansın” diye inliyor. İnsanın yüreğini telkâriye çeviren bir türküye kulak veriyoruz: “Ankara adı kara/Bu yara başka yara/On yedi yaşındaydı/Kıyılır mı Erdal’a...” Sesin geldiği yöne dönünce türbanlı MazlumDer üyesi kadınların bir ellerinde flamaları, diğer ellerinde uzunca bir pankartı görüveriyorsunuz. Pankartın bir ucuna “son bakışıyla” Erdal Eren’in fotoğrafı iliştirilirken, karşısında 12 Eylül sonrası idam edilen ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu’nun fotoğrafı. Erdal ile Pehlivanoğlu’nun fotoğraflarındaki kadar alandakiler de birbirlerine ayrık düşenler. Bir yanda ÖDP, SDP, ESP, TKP flamaları dalgalanırken; az ilerde BBP’lilerin “cenk” hazırlığı, “Zafer İslamın olacak” sloganları. Sabahın erken saatlerinden itibaren adliyenin önünde toplanan gruplar... Sağdan sola herkesin konuşma platformu da ses düzeneği de ayrı. Az ilerdeki mahkeme salonunda “iki ihtiyar paşaya” ingirgenmiş bir darbe “yargılanırken”, adliyenin önündeki otobüsten 1980 sürecinde yaşamını yitirenlerin tek tek isimleri okunurken katılımcılar da “yanımızda” diyerek karşılık verdiler. Sanatçı Ferhat Tunç da destek verdiği katılımcılarla birlikte darbe sürecinde yaşamını yitirenlerin anısına “Özgürlük Mahkumları” ve Kürtçe “Daye” türkülerini söyledi. Darbe döneminde, işkence gören ve hayatını kaybedenlerin fotoğraflarını taşıyan grup, “Darbecilerden hesap sorulsun” sloganı attı. Adliye binası önünden yüz metreyi bulmayacak uzaklıktaki mahkeme önüne ulaşa bilmek için üç farklı kontrol noktasını geçktikten sonra ilk karşılaştığınız, kapının önünde yan yana dizilmiş, gıcır gıcır TBMM plakalı araçlar. Mahkemenin önünde, ellerinde uzun namlulu silahlarla bir uçtan bir uca gidip gelen özel harekâtçılar. Duruşmaya, kontrgerillayı mercek altına aldıktan sonra katledilen savcı Doğan Öz’ün kızı Bengi Heval Öz, Devrimci Yol’un lideri Oğuzhan Müftüoğlu, “Terzi Fikri”nin oğlu Naci Sönmez ile Doğu’nun Başbuğu olarak adlandırılan Yılma Durak da katıldı. “Yetmez ama evet”ten sonra “yetmez ama başlangıç” denilerek pek çok kişi ve kurumun “Biz de 12 Eylül’ün mağduruyuz” diyerek müdahil olma istemi mahkeme zaptına geçirildi. Davanın iddianamesinde Maraş katliamı “darbecilerin suçları ara AVUKAT: DAVA YOK HÜKMÜNDEDİR Sanıkların avukatı Bülent Acar, “davanın yok hükmünde” olduğunu belirterek müvekkillerinin kurduğu düzen ile oluşturulan mahkeme ve savcılığın yetkisiz olduğunu savundu. Acar, darbenin ardından oluşturulan Milli Güvenlik Konseyi’nin anayasal bir kuruluş olduğunu belirterek “Beğenilsin ya da beğenilmesin, 1982 Anayasası yürürlüktedir” dedi. Bu anayasanın dikkate alınmaması durumunda, Türkiye’nin 11 Eylül 1980’e dönmesi gerektiğini öne süren Acar, şöyle konuştu: “O zaman bu devletin hukuku 11 Eylül 1980’de kalmıştır. O tarihten bu yana kurulan bütün hükümetler de gayrimeşrudur. Eğer böyleyse, TBMM adına başvuruda bulunanlar da Cumhuriyet Senatosu’nu kurmalıdır. Mahkeme 1961 değil, 1982 Anayasası’na göre karar verir. Cumhuriyet savcısının böyle bir soruşturma yapma yetkisi, yüksek mahkemenizin de hukuken yok olan böyle bir davaya bakma yetkisi yoktur.” MÜBAREK VE PİNOCHET ÖRNEĞİ Müdahillik talebinde bulunan avukat İbrahim Güçlü sanık avukatının istemini eleştirerek “Bu dava, hukuk oyunlarıyla üstesinden gelinecek bir dava değildir. Bu toplumsal bir davadır. Darbe insanlık suçu olduğu için de yasalara uygundur” derken avukatlardan Fikret Babaoğlu, “Ergenekon’da, Balyoz’da da böyle oldu, ya Pinochet gibi tekerlekli sandalyeyle ya da Mübarek gibi kafeste gelecekler. Yüz yüze olmadan duruşmayı yapamayız” diye konuştu. SANIK AVUKATLARINA RET sında” sayılıyor. Bu katliamın bir numaralı sanığı olan Ökkeş Şendiller’in de davaya müdahillik dilekçesi vermesi, Türkiye’ye özgü bir darbe yargılamasını gösteriyordu. Ne ki Bahçelievler’de 7 TİP’li öğrenciyi tel askıyla boğarak öldüren, 12 Eylül’de yakalanmamış, sorgulanmamış, hatta dönemin darbecileri tarafından kullanılmış Haluk Kırcı’nın da bir 12 Eylül mağduru olduğunu, bu davayla öğrenmiş olduk. Henüz yüksek sesle dillendirilmese de pek çok kimse, bu davayla 12 Eylül öncesi ve sonrasındaki katliamları, sağı “aklanabileceği” kaygısını taşıyor. Gençlerin taşıdığı döviz, hem pek çok kesimin kaygısını, hem de beklentisini özetliyordu: “12 Eylül’ü aklayan değil, yargılayan iddianame istiyoruz.” Başkan İnce, “davanın yok hükmünde sayılmasına ilişkin” talebin, sanıklara isnat edilen suçun mahkemenin görev alanına girdiği gerekçesiyle reddetti. Ankara Adli Tıp Kurumu, mahkemeye gönderdiği yazıda, sanıkların duruşmaya gelip gelemeyeceklerine İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun karar vermesi gerektiğine işaret etti. Avukat İmdat Balkoca, bu davada sadece iki sanığın değil, bir zihniyetin yargılanması gerektiğini belirtirken “Bu zihniyet soykırım yaptı, insanlık suçu işledi. İki sanık tutuklanmalı. Cezaevinin o soğuk demir parmaklıklarını ve duvarların soğukluğunu hissetmeliler” dedi. Mahkeme, sanıkların duruşmada hazır bulunmaması karşısında iddianamenin bugün okunmamasına karar verdi. Avukat Aydın Erdoğan, isim vermeden Ökkeş Şendiller ile Haluk Kırcı’nın katılma talebine atıf yaparak “Suçu ortak olanlar bu davaya katılmamalı” dedi. CHP’nin avukatı Şenal Sarıhan davada gerçek mağdurların yer alması gerektiğini söyleyerek “İşkencenin acısını duymamış olanların, o acıyı anlamaya gücü yetmeyecektir” ifadesini kullandı. Dış basında da yankı buldu ? Dış Haberler Servisi İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) dün yaptığı açıklamada 12 Eylül davasının “adalet için bir fırsat” olduğunu belirtti. Davaya ilişkin uzun bir değerlendirme yapan örgütün Türkiye araştırmacısı Emma SinclairWebb, bu davanın, darbe sonrası yaşanan ağır insan hakları ihlalleri konusunda adaletin yerine gelmesi için, özellikle yürürlükteki Türk Ceza Kanunu uyarınca insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamına giren kitlesel işkence ve gözaltında ölüm vakaları bakımından, önemli bir fırsat sunduğunu kaydetti. AFP davayı “dönüm noktası” olarak değerlendirdi. Ortadoğu’nun önde gelen yayın kuruluşlarından Al Arabia, okurlarına ilettiği haberde sanık generallerden “paşalar” olarak söz ederken, Arap dünyasının önemli haber kurumlarından El Cezire de davayı geniş olarak okurlarına duyurdu. SÜRECİN TANIKLARI, KANITLARIYIZ avanın görüldüğü duruşma salonunun küçük olması tartışma yaratırken mahkeme başkanı, görüntü alanlar hakkında suç duyurusunda bulunulacağını söyledi. Cemil Kırbayır’ın 105 yaşındaki annesi Berfo Ana da adliyeye gelerek ambulansta duruşmayı takip etti. Evren’in damadı Erkan Gürvit’in sabah adliyeye geldiği ancak salonun kalabalık olması nedeniyle ayrıldığı öğrenildi. Darbe sonrası yargılananlar eski resimlerini görünce şaşırdı. (NECATİ SAVAŞ) C MY B C MY B D Savcı Doğan Öz’ün kızı Bengi Heval Öz, babasının, hazırladığı kontrgerilla raporu nedeniyle öldürüldüğünü söyleyerek “Biz bu sürecin yaşayan tanıkları ve kanıtlarıyız” dedi. İşkencede babası öğretmen Abdullah Gürbudak’ı kaybeden Senem Gürbudak ise “12 Ey lül’ün yarattığı paronaya, geceleyin uyandığımda evin içinde babamı aramaktır” dedi. Mahkeme heyeti, başsavcılığa müzekkere yazılarak Evren ve Şahinkaya hakkında sistematik işkenceye sebep olma yönünden bir soruşturma bulunup bulunmadığının bildirilmesini istedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle