19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 NİSAN 2012 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 15 Cennet ilçemizin elde kalan yöresel evleri için ‘korumaya gerek yok’ kararı alındı! Çatalzeytin evleri ağlıyor re Platformu Başkanı ve Çatalzeytin Mektubu Gazetesi’nin yayımcısı Emin Türkay Öztürk şunları söylüyordu: “Akçay Deresi her şeyimiz, olmazsa olmazımız. HES mücadelemiz sonuna kadar sürecek.” “Çatalzeytin âşıkları” bugünlerde hem sevinçli hem de hüzünlüler. Sevinçliler; çünkü Kastamonu’nun bu doğa cenneti kıyı ilçesine de göz koyan HES projesine ÇED raporu düzenlenmeden verilen “valilik izni”ni yargı durdurdu… hüzünlüler; çünkü ilçede elde kalabilen son eski evler için “korunmalarına gerek yoktur!” kararı alındı. Oysa doğal zenginliklerle yöresel sivil mimari geleneğin ürünü eski evler, yerel kimliği birlikte oluşturan “çevre ve kültür” değerleridir. Devletin mahkemeleri çevreyi gözetirken devletin bir başka kurumunun aynı çevreyle “uyumlu yaşama”yı simgeleyen geleneksel mimari örnekleri yok olmaya terk etmesi, ülkemizde yılların özverili mücadelesiyle ulaşılan koruma bilinci ve birikimlerine yakışmıyor. İşte böylesine coşkulu günlerde bir başka mutluluk da geleneksel ahşap evlerinin korunması çalışmalarının başlamış olmasıydı… Umut verici ilk haber yerel basında “Çatalzeytin’de Ahşap Evler Tescil Ediliyor” başlığıyla özetle şöyle yer al Geçmişe darbe Bir Karadeniz güzeli Çatalzeytin.. Batı Karadeniz’deki kıyı kasabalarımızdan olan Çatalzeytin, Sinop ile Kastamonu il sınırını da belirleyen Akçay Deresi’nin Karadeniz’le buluştuğu yerde.. Batısında Sinop’a bağlı Türkeli, doğusunda yine Kastamonu’ya bağlı Abana ve Bozkurt ilçeleri var. Topçu Mahkemece durdurulan HES’in Küme e kurulmak istendiği Akçay, yörenin yad semtin şam ve bereket kaynağı. İlçe sevima yıkım en li adını ise vaktiyle balıkçı kayıklarının il terk ed bağlandığı sahildeki “çatal zeytin ın t’ a Avuk ağacı”ndan almış. i. Ev Çatalzeytinlilerin Akçay’ı HES tehdidinden kurtarmak için açtıkları dava 17 ayda sonuçlanabildi. “Davacı” Çatalzeytin Âşıkları Platformu üyeleriyle birlikte Erçeller ve Piri köyü muhtarlarının da imzası olan dava dilekçesinde, ÇED raporunu “gereksiz” bulan valiliğin doğaya etkisi irdelenmeden HES’e izin vermesinin yasalara aykırı olduğu belirtildi. Çevrecilerin yılmaz savunmanı Av. Yakup Okumuşoğlu’nun Akçay’a HES kurulması halinde yöredeki yaban hayatın da yaşam suyu bulamayacağını vurguladığı dava soBarbaros Küme semtinde kültür nucunda Kastamonu İdare Mahkevarlığı sayılmayan Yakup mesi, 13 Aralık 2011’de valilik izniKaptan evi. nin hukuka aykırı olduğuna karar verdi. Mahkemenin bilirkişi raporuna dayalı gerekçesinde deniyor ki: “Projeden etkilenecek canlılar var; dere yatağına zarar verilece, su kalitesi bozulacak, havza planlaması yapılmamış, doğal dengenin korunması dikkate alınmamış.” T Yargı kararı ilçede sevinçle kar uristler için yapılan Çatalze ytin evi şılanırken Çatalzeytin Âşıkları Çevma keti. Karadeniz güzeli mıştı: “Çatalzeytin’de ahşap evleri tescil etmek amacıyla Ankara Kültür Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu 3 günlük çalışma yaptı. Belediye başkanlığının talebiyle İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nce daha önce bir ön çalışma yapılmış, 14 ahşap evin tescili Koruma Kurulu’na önerilmişti.” Ne var ki Çatalzeytinlilerin, deyim yerindeyse heveslerini kursaklarında bırakan 7 Mart tarihli Kurul kararında ise bakın neler söyleniyor: “Kastamonu Müze Müdürlüğü’nce tespit edilen 14 taşınmazın özgün niteliklerini kaybettikleri, bir doku oluşturmadıkları, iç planlarında bozulmalar ve dış cephe formlarında değişiklikler ve malzeme farklılıkları olduğu; yapıların büyük bir bölümünün yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduklarından tescillerine gerek olmadığına...” Böylece çocuklarımız ve onların torunları, dedelerinin ve ninelerinin Çatalzeytin’de nasıl evlerde yaşadıklarını bilemeyecekler. Tek bir örnek bile korunmadığına göre, eğer saklamışlarsa yine dedelerinin bugünlerde yaptıkları “maket”lerle yetinecekler! Oysa koruma kuramı ve uygulamalarında, bu gibi yapıların “sivil mimarlık örneği” olarak tescilleri için “doku oluşturma” zorunluluğu yoktur! Zamanla bozulmuş olsalar bile “restitüsyon” denilen yeniden özgün hallerine kavuşturma projeleri ile yaşatılmaları mümkündür. Benzer şekilde malzemesinde değişiklik yapılmış olsa bile aynı yeniden tasarımların (restitüsyon) özgün malzemeyle yapılması, koruma ilkelerinin başında gelir. Hele “yıkılma tehlikesi”nin, kültür varlığı niteliğindeki bir yapının korunması gerektiğini ortadan kaldıran değil, tam tersine zorunlu kılan bir durum olduğu nasıl bilinmez? Kaldı ki yine mimari koruma yöntemleri arasında “yeniden yapım” da (rekonstrüksiyon) vardır ki birçok “yıkılma tehlikesi” olan eski yapı bu uygulamalarla rölevesi alınarak yıkılıp aynı mimari ve malzemeyle yenilenmiştir. Şimdi Çatalzeytinliler bu kez de Koruma Kurulu’na dava açmak üzereler; ancak, zaten imar rantçılarınca sürekli yıpratılmak istenen bu saygın kurumlarımızla mahkemelik olmadan önce, kararlarının gözden geçirilmesini istemek daha doğru değil mi? Koruma Kurulu’nun ise “korunmasın” dediği yöresel evlere, bilimsel koruma kuralları ve temel ilke kararları ışığında yeniden bakacağını umuyorum. Çatalzeytin’de geçmişin “bitirilmesi”ne hangi vicdan razı olabilir ki? Ferzan Özpetek Büyüsü... Daha filmin ilk ama ilk anından (klasik, mücevher niteliğinde bir tiyatronun sıralarını doldurmaya başlayan seyircilerin, perde aralığından izlenmesiyle birlikte) tiyatro büyüsü geldi içime yerleşti… Sonra filmin hangi anında tiyatro büyüsü, sinema büyüsüne ya da hayatın büyüsüne çevrildi, inanın bilmiyorum… Ama film boyunca o tiyatro duygusu beni hiç terk etmedi. (Pirandello çağrışımları; Sicilyalı gence verilen oyunculuk öğütleri; oyun oynama tutkusu vb.) Ferzan Özpetek’in vizyona giren yeni filmi “Şahane Misafir”den söz ediyorum. Sinema eleştirmenleri nasılsa filmi irdeleyeceklerdir. Ben, film boyunca ve film sona erdikten sonra da içimde damıttığım, bende muhteşem bir şölendeymiş duygusu uyandıran birkaç noktaya değinmek istiyorum… Yalnızlık üzerine, aşk arayışı, dostluk arayışı, dayanışma arayışı ve sevgi üzerine dantel gibi işlenmiş bir film bu. Bundan önceki Ferzan Özpetek imzalı filmlerle hem ortak yanları var (ayrıntı zenginliği, mekân büyüsü, Sezen Aksu şarkısı, oyuncu titizliği) hem de önceki filmlerinden çok farklı. Ritmi, temposu, sesi, rengi, duygusu farklı! Biliyorum bu sözcükler bir konudan çok bir duyguyu anlatmaya yarar ama özellikle seçtim! Film gerçeklerle hayaller arasında gidip geliyor. Düşlerin, gerçekten daha gerçek olduğu bir dünyaya sokuyor bizi yönetmen. Düşlerin içindeki gerçeklerin; gerçeklerin içindeki düşlerin peşine düşüyoruz… İkisi arasındaki ayrım o kadar da önemli değil. Zaten “görmek, inanmaktır”… İnandığımız anda da, “gerçek” olur bizim için… Filmin muhteşem bir gerilimi var. Sırlardan, gizlerden, bilinmeyenden doğan bir gerilim… Korkuyla değil, gülümsemeyle, hatırlamayla, aşkla, özlemle, beceriksiz ilişkilerle, güven duyma isteğiyle, çocuksu bir saflıkla süregelen, şiirsel bir gerilim bu… Film ilerledikçe, adım adım o sırları çözmeye başlıyoruz. Çok katmanlı bir dünyanın farklı katmanlarına iniyoruz. Gözü bağlayan perdeleri tek tek açıyoruz. Dünle bugün arasında, o büyülü, gizemli evle sokak arasında, aynı insanın çok farklı dünyaları arasında (travestimücevher işçisi) gide gele, giz perdelerini aralıyoruz… Aralarken de hem bireysel, hem toplumsal yüzleşmelere, bellek tazelemelere tanık oluyoruz. Bundan birkaç ay önce Roma’da o efsanevi Cinecitta Stüdyoları’nda Ferzan Özpetek’in film çekimine gitme olanağı bulan şanslı insanlardan biriydim. Gazeteci kontenjanından değil, arkadaş kontenjanından ve yazmamak koşuluyla Ferzan Özpetek’i çalışırken izleyebildim. Bir dakikalık sahne için nasıl saatlerce uğraştığını, mükemmeli nasıl kovaladığını; önceden çalışılmış, milimetrik hesaplarla planlanmış uygulamalarını gördüm. (Sicilyalı gencin, evdeki hayaletlerle ilk karşılaşma sahnesini çekiyordu.) Ama en çok oyuncularına sarılışını gördüm. Onları severek, okşayarak, ikna ederek, inanarak bir anı defalarca tekrarlatmasını gördüm… Çalışma sırasındaki eşsiz disiplinini gördüm. Yaptığı işe duyduğu sevgiyi, saygıyı ve tutkuyu gördüm. Ve kendi kendime “Demek ki Ferzan Özpetek büyüsü, işte bundan kaynaklanıyor” dedim. Gidip görün “Şahane Misafir”i. Sadece bu “büyüye” kapılmakla kalmayacak, Elio Germano’dan bir zamanların muhteşem tiyatro oyuncusu Anna Proclemer’e uzanan çizgide, çok başarılı oyuncu kadrosunu ve İtalyanca bilmediği halde İtalyanca harika bir oyunculuk çıkaran Cem Yılmaz’a bir kez daha hayran kalacaksınız! Gerçekler ve hayaller Londra’daki ‘4. Çağdaş Türk Sanatı Müzayedesi’nde satışa sunulacak 14 eser İstanbul’da sergilendi Taner Ceylan’ın “Ten Kafesi” adlı çalışması. Şiirsel gerilim Vazgeçilmezler ve yenilikler bu müzayedede ÖZLEM ALTUNOK Londra’da 24 Nisan’da başlayacak “Klasikten Çağdaş’a: Sotheby’s Türk ve İslam Eserleri Haftası” kapsamında “Oryantalist Resim”, “Osmanlı Sanatı”, “İslam Eserleri” ve “Çağdaş Türk Sanatı” başlıkları altında birçok eser satışa çıkacak. Bu müzayedeler arasında en dikkat çekeni ise 26 Nisan’da düzenlenecek “4. Çağdaş Türk Sanatı Müzayedesi”. Dün İstanbul’da Esma Sultan Yalısı’nda bu müzayedede yer alacak 14 eseri Türkiye’deki koleksiyonerlere ve basına Sotheby’s Direktör Yardımcısı Elif Bayoğlu tanıttı. Nejad Melih Devrim’in “Soyut Kompozisyon”unun 250 350 bin sterlin değer aralığında öncülük edeceği müzayedede, Sotheby’s’in “vazgeçilmezleri” Taner Ceylan, Canan Tolon, Ansen Atilla gibi sanatçıların yanı sıra, ilk kez Sothbey’s müzayedesinde meraklısıyla buluşacak Ferit İşcan, Ali İbrahim Öcal, Nermin Er gibi sanatçıların çalışmaları da yer alacak. Bayoğlu kurdukları bu dengeyi şu sözlerle anlatıyor: “Yurtdışı merkezli bir müzayede evi olduğumuz için yurtdışındaki koleksiyonerin Türkiye’den hangi sanatçılara ilgi gösterdiğine dikkat ediyoruz. Bildiğiniz gibi Taner Ceylan’ın son iki müzayededeki işleri yabancı koleksiyonerlere gitti. Ayrıca Burhan Doğançay, Canan Tolon, Erinç Seymen’in eserleri bize hep yurtdışı koleksiyonlardan geliyor. Her yıl başarılı olanları tekrar getirmenin yanı sıra yeni ve genç sanatçıları da bu seçkiye katıyoruz.” Bu yıl 90 eserin satışa sunulacağı müzayededen 1.5 milyon ile 2 milyon sterlin arasında (yaklaşık 3.5 4 milyon TL) gelir bekleniyor. Müzayedenin dikkat çeken eserleri arasında Taner Ceylan’ın 100150 bin sterlin değer aralığında satışa çıkacak “Ten Kafesi” adlı oryantalist odalığı, Azade Köker’in 4555 bin sterlin değer aralığında satışa çıkacak “Bathsheba” adlı çalışması, Haluk Akakçe’nin 2030 bin sterlin değer aralığındaki “İsimsiz” adlı ahşap ve aynadan oluşan işi yer alıyor. Cinecitta Stüdyoları’nda AMERİKALI MUHALİF SANATÇI Elizabeth Catlett yaşamını yitirdi Kültür Servisi Amerikalı ünlü heykeltıraş ve grafiker Elizabeth Catlett, 96 yaşında Meksika’da hayata veda etti. ABD ve Meksika’da siyahiler, kadınlar ve işçilerin hakları için mücadele eden Catlett, 1958’de Elizabeth Catlett’in 12. Meksika’da deİstanbul Bienali’nde de miryolu işçileri sergilenen 1968 tarihli “Maraba” adlı yapıtı. için düzenlenen gösteriler sırasında tutuklanmış, siyasi görüşleri nedeniyle de 1962 1972 yılları arasında ABD’ye girişi yasaklanmıştı. Tahta, taş ve diğer doğal malzemeleri kullanarak yaptığı kadın, çocuk ve işçi heykellerinin yanı sıra Meksikalı, Afrika kökenli Amerikalı kadınların portrelerini de çizen Catlett’in Malcolm X’i resmettiği baskı resmi, Louis Armstrong heykeli de bilinen eserleri arasında. Irkçılık, toplumsal kimlik, aile dinamikleri gibi toplumsal ve siyasi konuları işlediği eserleriyle uluslararası ün kazanan sanatçının iki yapıtı geçen yıl, 12. İstanbul Bienali’nde de sergilenmişti. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle