27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 NİSAN 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 15 Pirselimoğlu’na Boston’dan ödül ? WASHINGTON/BOSTON (A.A) Boston Türk Film Festivali “Türk Sinemasında Mükemmellik Ödülü”, yönetmen Tayfun Pirselimoğlu’na verildi. Boston Güzel Sanatlar Müzesi’nde düzenlenen ödül töreninden sonra, Pirselimoğlu’nun geçen yıl İstanbul Film Festivali’nde en iyi film, en iyi yönetmen ve en iyi kadın oyuncu (Nazan Kesal) ödüllerini de alan “Saç” filmi gösterildi. Boston Türk Film Festivali’nde her yıl bir yönetmene Türk sinemasına katkılarından dolayı verilen ödülün geçmiş yıllardaki sahipleri Zeki Demirkubuz, Reha Erdem, Nuri Bilge Ceylan, Yeşim Ustaoğlu ve Derviş Zaim olmuştu. Komediyi abartmak Eskişehir BBŞT’nin ‘Açık Aile’ ve Ankara DT’nin ‘Haydi Karına Koş’ yapımları sahne olayını aşındıran abartılarla bezeli yan Antonia’nın hüzünlügülünç öyküsü yavanlaşıyor. Oyuncuların albenisi de bu süreç içinde gitgide yitiyor. Çünkü, çok sıkı çalıştıkları belli olsa da, genç sanatçılar Özlem Boyacı ve Korel Cezayirli, iyice çoğaltılmış “komiklik” noktalarını gerçekleştirmek için, oyunun ilk yarım saatinden sonra seyirciye bıkkınlık vermeye başlayan, abartılı mimik, jest, hareket ve sessel kullanımları yineliyor. Tiyatro olayını “yavanlaşma” sınırına getiren bir sahneleme ve oyunculuk yaklaşımı... 3 boyutlu ‘Anadolu Ateşi’ ? Kültür Servisi 85’ten fazla ülkede 30 milyon insanın izlediği “Anadolu Ateşi” dans gösterisi, üç boyutlu olarak beyazperdeye aktarılıyor. Ağustos 2011’de Aspendos’ta çekimleri yapılan dans gösterisinin, 3D sinema filmi 100 kişilik bir animasyon ve profesyonel 3D çekim ekibi tarafından 6 ayda gerçekleştirildi. 11 Mayıs tarihinde, Özen Film tarafından 110 kopya ile çıkması planlanan müzikalin yapımcılığı, Intermedia ve BTS3D Stüdyoları’na ait. Hans Weingartner’ın yeni filmi özgürlük üzerine bir hikâye Tiyatro geleneğine bakıldığında, oyunculuk ediminin, dönemler ya da türler bağlamında, belirli kurallar içinde ve belirli fiziksel koşullar bağlamında gerçekleştiği görülür. Shakespeare oyunculuğu, Molière oyunculuğu, ortaoyunu oyunculuğu, tuluat oyunculuğu gibi uzmanlık alanlarına yerleşmiş sanatçıların bir bölümü, yeteneklerini benimsedikleri doğrultuda bileyerek, yıldızlığa koşarlar. Yıldızlaşmış güldürü oyuncuları seyircinin de nabzını avuçlarında tutarlar. Giyindikleri rolleri “karizmayı çizdirmeden” alabildiğine çekip uzatabilirler. Abartıyı oyunculuklarına öyle yakıştırırlar ki, gün gelir birer “marka”ya dönüşürler. Ve tiyatro tarihine geçerler. İşte İsmail Dümbüllü, işte Muammer Karaca, işte Gazanfer Özcan... Cooney’i yavanlaştırmak Ankara DT’de Ali Hürol’un rejisiyle sahnelenen “Haydi Karına Koş” da “Açık Aile” ile aynı yazgıyı paylaşıyor. İki baş oyun kişisi, (birbirinden haberi olmayan iki karısı arasında koşuşturup duran) taksi şöförü John Smith (Cüneyt Mete) ve (John Smith’in içinde bulunduğu zorluktan kurtulmasına yardım etmek durumunda kalan) komşusu Stanley Gardner (Ünsal Çoşar), iki eş Şirin Giobbi ve Pelin Dikmenoğlu ve bir başka komşu Bobby Franklin (Mert Hürol), çok hızlı bir tempo içinde devinseler de, oyunun enerjisi kısa sürede tükeniyor. Çünkü oyuncular komiklik gösterisine yönelik, oyunu yaAçık Aile yıp uzatan “gürültülü ve yorucu” birer tipleme çizmişler kendilerine. Tıpkı “Açık Aile”de olduğu gibi, seyirci bir süre sonra yinelene yinelene çekiciliğini yitiren görsel ve işitsel komiklikleri biraz da bunalarak izliyor. Oysa, çağdaş “İngiliz farsı” nın yaşayan en b ü y ü k “kalem işçisi” Ray Cooney’ nin sahne metinleri, eğlendiriciliğini “serinkanlı sunum”undan alan “söz” ve “hareket” güldürüsüyle oluşturur. Oyuncunun kendisi değil, yaptığı şeyler komiktir. Oyunların iç gerilimi, kişilerin “zor durum”dan sıyrılmak için son saniyede uydurdukları yalanların ayaklarına dolanmasıyla ve yeni yalanlara başvurulmasıyla, sonuçta da içinden çıkılmaz noktaya varılmasıyla oluşur. Oyuncular, hızlı bir sahne trafiği içinde, seyircinin gözünü ve kulağını tırmalamayan, abartıdan güldürü çıkarmaya yeltenmeyen jest, mimik ve hareketlerle, “söz”ü ön düzeyde tutarak bağırıp çağırmadan taşırlar oyunu. Cooney oyunlarının ülkemizdeki “sahneleme” ustası, Haldun Dormen’dir. Bu türün başoyuncuları da yine Dormen ve Metin Serezli’dir. 25 yıl önce Dormen Tiyatrosu’nca “Hangisi Karısı” başlığıyla sunulan bu oyunun tadı, izlemiş olanların bugün de damağındadır. Ankara DT yapımında ise, yalnızca iki yan roldeki iki kıdemli sanatçı, Savaş Tamer ve Şahap Sayılgan bir oranda yakalıyor bu tadı. Kompozisyon oyunculuğunu doğal bir duruşla sergileyebildikleri için... ‘Kapitalizm ruhunuzu öldürür’ AYŞEGÜL ÖZBEK Replikas’tan Anadolu popa selam ? Kültür Servisi Replikas’ın Anadolu pop müziğinin öncü isimlerinin şarkılarını bir araya topladığı yeri albümü “Biz Burada Yok İken” çıktı. 60’lı yıllarda, rock müzik başta olmak üzere, dönemin çağdaş müzik formları ile Anadolu coğrafyasına ait yerel formların birlikteliğinden doğan Anadolu Pop akımını, kendi yorumuyla bugüne taşıdığı bu yeni albümde Replikas, “Bir Ayrılık, Bir Yoksulluk, Bir Ölüm”, “Köprüden Geçti Gelin”, “Ölüm Allah’ın Emri” gibi kült şarkıları yorumluyor. Commedia dell’Arte’den bugüne Dario FoFranca Rame ikilisinin yazıp oynadıkları, güldürü dozu yoğun metinlerde, iki sanatçı, doğaçlamayı da kucaklayarak, oyuncu kişi karizmalarının commedia dell’Arte geleneğine şapka çıkartan abartılarla cilveleşmesiKoş ne izin verirler. arına K i Ne ki, sahne Hayd olayını oluşturan ezgiyi (melodi) ve uyumu (armoni) zedeleme yanlışına düşmeksizin yaparlar bunu. Eskişehir BBŞT yapımı olarak sunulan FoRame ürünü iki kişilik “Açık Aile” oyununun getirdiği düş kırıklığının nedeni işte bu noktada yoğunlaşıyor. Oyunu yıllar önce Bursa Oda Tiyatrosu’nda bir akşamüstü seansında tek bölüm olarak izledikten sonra otobüse binip Ankara’ya döndüğümü anımsıyorum. Eskişehir yapımında ise oyun nedense iki bölüme ayrılmış ve sahne olayı bütün geceye yayılmış. Yönetmen H. Tolga Tümer’in söz komiği denli, hareket komiğine de ağırlık verdiği oyunda “açık biçim” tiyatronun olanakları kullanılarak, seyirciyle iç içe bir konumda gelişen bir sahne olayı amaçlanmış. İyi, güzel de, “açık biçim”i belirginleştirme uğruna çekilip uzatılan oyunun içini dolduracak yeterli malzeme yok metinde. Evlilikte erkeğe de kadına da eşit düzeyde özgürlük tanıyan “cinsel devrim” anlayışını kara güldürünün süzgecinden geçiren oyunun “düşündürücü özelliği”, bu nedenle sahne olayının “güldürücü özelliği”ni kanırtan gürültü patırtı içinde güç yitiriyor. Çapkın kocası karşısındaki acıklı konumunu değiştirmek için istemese de evi dışında aşk aramaya başla “Eğitmenler” filmi ile “bazı insanların asla değişmeyeceğini” yüzümüze vuran yönetmen Hans Weingartner İstanbul Film Festivali’ne son filmi “Ormandaki Kulübe” ile konuk oldu. Weingartner, Zenginlerin evine girip eşyaları ve sistemi altüst eden bir grubu izlediğimiz 2004 yapımı “Eğitmenler”in yarattığı dünya çapındaki etkisinden söz ederek başlıyor konuşmaya. Orjinal adı “Bolluk Günleriniz Sona Erecek” olan filmin ardından Arjantin’de, Zürih’te, Kolombiya’da, Hamburg’ta filmdekine benzer türlü eylemler yapılmış. “Hamburg’un elit lokantalarından birinde birkaç kişi filmdeki eylemi yaptılar. Giydikleri tişörtlerde de filmin adı yazıyordu. Bir de bir bankaya dalıp yere “Bolluk Günleriniz Sona Erecek” yazanlar olmuştu. Bir filmin sadece izleyenleri eğlendirmekten öte gerçekliğe erişip etkileyip değiştirdiğini görmek muhteşem bir şey. Filminiz ekrandan çıkıp realiteye geçiyor.” Weingartner’ın senaryosunu Almanya’da yaşayan bir Azeri olan Cüneyt Kaya ile birlikte yazdığı yeni filmi ise dostluk ve yine özgürlük üzerine bir film. Doğayla uyum içinde yaşamak, antidepresanlara ihitiyaç olmadığı bir dünya yaratmak üzerine kurulu. Şehir insanının kendi ya eni filmiyle yine korkuların üzerine giden Weingartner, kapitalizmden şikâyetçi. “Kapitalizm insanın ruhunu elinden alıyor. Bu sistemin içinde yaşamak zorunda değiliz. Kendimizi ondan soyutlayabiliriz” diyor. Y rattığı korkuları da hedef alan film, “Eğitmenler”deki “Bazı İnsanlar Asla Değişmez” söylemi gibi “Korku Gereksizdir” üzerinden kuruyor yeni cümlesini. “Ergenliğin de getirdiği heyecanla korkuların karşısında durabilmekten yola çıkan ‘Eğitmenler’e karşılık ‘Ormandaki Kulübe’de aslında bu korkunun gerekli olmadığı üzerine bir yaklaşım var. Bu sistemin içinde yaşamak zorunda deği liz. Kendimizi ondan soyutlayabiliriz. Karakter, bu dünyaya ait olmak istemediği için bir nevi kendi dünyasını yaratıp sistemden kaçmak, uzaklaşmak istiyor. Kapitalizmin insanların ruhlarını elinden aldığı üzerine tema edindik” diyor Weingartner. Ruhsal bozukluğu olan bir adam ve bir çocuğun kurdukları dostluğa odaklanan “Ormandaki Kulübe” insanın yaşayabileceği en iyi dünyayı yine kendisinin yaratabileceğini söylüyor. Hastaneden çıkan ve dünyaya yeniden ayak uydurmaya çalışan Martin’in göçmen çocuk Victor ile tanışması, ormanda yaptıkları kulübede, yaşamak istediği hayata başlaması... Aynı zamanda nörolog olan Weingartner, “Almanya’da antidepresanlar reçetelere 2010’da 2001’e göre tam iki kat fazla yazılmış. Eminim diğer ülkelerde de artış gösteriyordur. İnsanlar çok daha fazla stres altında oldukları için bu ilaçları tüketiyorlar. Ve bu da aslında yine kapitalizmin bir getirisi. Bu filmin de ‘Eğitmenler’ gibi insanların üzerinde etki bırakmasını isterim elbette. Ama çevremize bir bakalım, Türkiye’ye bakalım. Hâlâ sosyal hareketin ve onun bir gücünün olduğunu düşünüyor musunuz?” diyerek de bu sisteme dair umutsuzluğunu vurguluyor. Itri Sempozyumu ? Kültür Servisi Türkiye’de ve dünyada besteleriyle tanınan büyük Türk bestekârı Itri için İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü bir sempozyum düzenliyor. İçinde konser ve sergi de olan program 14 Nisan Cumartesi günü Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde saat 13.00’te gerçekleştirilecek. Yalnızca ülkemizde değil, dünya çapında da tanınan Itri’nin ölümünün 300. yılı olan 2012, UNESCO tarafından Itri yılı ilan edilmişti. Babylon’da İskandinav günleri ? Kültür Servisi Babylon Garanti Caz Yeşili Nordik Müzik Festivali kapsamında tüm hafta boyunca İskandinav müziğinin ünlü isimlerini Babylon’da ağırlıyor. İlk konser bu akşam “123 featuring Gunnar Halle”, yarın “Seabear” projesinden tanıdığımız “Sin Fang” ve “Soley” art arda Babylon sahnesinde olacak. 12 ve 13 Nisan akşamları ise biletleri satışa çıktığı anda tükenen, heyecanla beklenen “Kings of Convenience” Babylon’da. Festival 14 Nisan’da “Korallreven” ve “Hess Is More”, 15 Nisan Pazar günü ise dişi “Sigur Ros” olarak nitelendirilen “Amiina” ile devam edecek. E EDEBİYAT ÜZERİNE KONUŞTU V A M E N İ S N A G N U M N A H T A R U SEVİN OKYAY VE M . Bu da işimi zor Eski dostlar buluştu ZEYNEP ALTAY r Ödüİki eski dost, 31. İstanbul Film Festivali Onuin OkSev rı yaza ma sine ve lü sahibi çevirmen, caz yay ile festivalin Ulusal Yarışma Jürisi başkanı Murathan Mungan önceki gün İKSV Salon’da bir söyleşi gerçekleştirdi. Okyay çocukluğundan bugüne hayatını değerlendirirken, daha ortaokuldayken çok okuduğunu anlattı: “Bize, ‘kendinden söz etme, başkasını cesaretlendir’ terbiyesi verildi. Hırslı olmadım yayının çok laştırıyor.” Okyay’ın her türlü olanak ve Kutlar, t Ona a kısıtlı olduğu Sinematek yıllarınd Sinema”, ni “Ye ini Mahmut Tali Öngören’in önem nin çıileri derg ma” Sine “Genç kışını, ilgi duyduğu “Yeni Dalga” ve “Çek Baharı” filmleriyle Sinematek’te tanışmasını anlattığı söyleşide Murathan Mungan ise kendi sinema geçmişini, birikimini, Ankara, İstanbul, Mardin’den çocukluk, gençlik, gazetecilik ve yazarlık anılarını anlattı. GAMA GALERİ ZEYNEP BİRCED’İN SERGİSİYLE AÇILDI Yenilik peşinde bir mekân SİBEL ÇORBACIOĞLU İstanbul’da sayısı gitgide artan sanat mekânlarına bir yenisi daha eklendi. Şule Claire Altıntaş’ın sahibi olduğu ve küratörlüğünü Selin Turam’ın yaptığı Gama Galeri’nin açılışı Zeynep Birced’in “Beats per Unit” adlı sergisiyle yapıldı. Tarihi Galatasaray Hamamı’nın sokağında yer alan galerinin küratörü Turam, Gama’nın diğer galerilerden farkını şöyle anlatıyor: “İstanbul’da sanki bir sanat havuzu var ve karşımıza sürekli o havuzda dönüp dolaşan işler, isimler çıkıyor. Biz bu döngüyü kırmak istiyoruz. Daha özgün, ilham verici sergilere yer vereceğiz.” Serginin açılışı, bir başka başlangıca da aracı oluyor. Galerinin ilk sergisi “Beats per Unit”, Birced’in ilk kişisel sergisi olma özelliği taşıyor. Bugüne kadar sanat çalışmalarını Londra ve İstanbul’da sürdüren Birced, bu sergide çeşitli ölçü birimlerini kullanarak birim ve bütün arasındaki ilişkiyi yorumluyor, birimin bütünü anlamlandırmadaki rolünü sorguluyor. Sergi 8 Mayıs’a kadar sürecek. www.gamagallery.com C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle