19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 NİSAN 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 Eski bir iktidar mebusunun notları! Siyasi Adalet! illetvekili ya da Meclis ne yapar? Yasa yapar! Kavga yapar! Torpil yapar! Halkımız yasalarla pek ilgilenmez. Kavga etmese bile seyretmeyi pek sever. Torpile ise bayılır. ??? “Torpil”, Meclis’in kendi yaptığı yasayı.. Yine kendi eliyle delmesi demektir. Ki, Meclis’e günde ortalama 10 binin üzerinde ziyaretçinin gelmesi bundandır. TBMM’de milletvekili başına ortalama 10 memur düşmesi.. Meclis’in yasa, kavga ve torpil trafiğini düzene koymak içindir. ??? Son seçimlerde üçte iki oranında milletvekili “oyun dışı” kaldı! Bunların büyük çoğunluğu Sıfır!! uriye’den S sıkılan kurşunlarla Kilis’te memurlar yaralanıyor. Kilis Valisi Yusuf Odabaş, TV’lerde, “Silah sesleri valilikten duyuluyor!” diyor. Başbakanlık’ta n duyulmadığına göre.. Şimdilik endişeye yer yok! Sığınmacı sayısı ise 25 bine ulaşmış! “Sıfır sorun” denilen şey, herhalde bu 25 binin sıfırları.. M 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren darbe lideridir. Ama ne yazık ki darbesini halka onaylatmıştır. Tayyip Erdoğan darbe lideri değildir. Ama yazık ki... O da bir başka 12 Eylül günü... Ölçüsüz adaletsiz tutuklulukları, zamları dahil birçok icraatını halka onaylatmıştır. O yüzden 90 küsurluk Evren’in yargılanması... Tayyip Erdoğan’ın yargılanmaması... “Dünya siyasi adaleti” bakımından hiçbir şey ifade etmez. Dünyaya örnek olacak “siyasi adalet”. Evren ABD destekli askeri darbeye “yardım ve yataklıktan” yargılansaydı. Böyle bir yargılanma olsaydı.. Dünyada gerçekten bir tarih yazmış olurdu. O zaman ne Suriye için “ABD adına öncülük”.. Ne de başka ülkelere “demokrasi getirmek” adına kuryelik olmazdı! HATIRALIK Yasasız.. tasasız... kavgasız... “Meclis deneyimleri”ni dost sohbetlerinde paylaşmakla yetiniyorlar. Çok azı ise bu deneyimleri yazıya dökmeye hazırlanıyor. İşte eli kalem tutan bir iktidar milletvekilinin tuttuğu notlar: Vatandaşımızın yüzde 99’unun kanına torpil virüsü girmiş. Bunu görmek için bir dönem iktidar milletvekili olmak yetermiş! Torpili virüsünün geçmişi önceki iktidarlara dayanıyor. “Muhalefet de çok önemli!” lafı ise boş bir söylemdir. Siyaset iktidar olmak demektir! Buna parti içi iktidar da dahildir! Koltuğunu kaybetmiş birisi bir uyuşturucu bağımlısından daha tehlikelidir. Bir arkadaşı kaybetmenin en kestirme yolu, onun istediği bir siyasi pozisyona sizin de talip olmanızdır! Seçmenin beni sevmesi için benim değil, liderimin mükemmel görülmesi gerektiğini öğrendim. Siyasette suçluluk duygusu ile suçlama alışkanlığı arasında bir bağ olduğunu öğrendim! Ama bunun ne işe yarayacağını hâlâ bilmiyorum! Sıradaki! TBMM Başkanı Cemil Çiçek, yeni anayasa zorunluluğunu kent kent dolaşarak anlatıyor. Geçen hafta İzmir’de iş dünyasının örgütleri ve temsilcileriyle bir araya geldi. Beklentilerini paylaştı. Bir bölümü değiştirilen 12 Eylül anayasasının kaldırılması iyi de, yerine ne konulacak? Öte yandan bu anlatım, çetrefilli zaten. Nasıl olmasın ki! Hem Özal döneminden başlayarak bugünkü iktidarın da sorumlu koltuklarında 12 Eylül’ün devamı bir yapılanmanın içinde olacaksınız, hem de “demokratik” bir anayasa için yollara düşeceksiniz. Üstelik hiçbir özeleştiri yapmadan. İnandırıcı mı? Zor iş doğrusu! ??? Çiçek’in tavrı, bugünkü sözde 12 Eylül yargılamasıyla örtüşüyor. Ülkenin yaşadığı koşullar belli... Muhalif alanlara yönelik davalar ortada. İktidar karşıtlarının zindanlarda çürütülmesinden yazılmamış kitapların yasaklanmasına, 7 bin üniversite öğrencisinin soruşturulmasına kadar uzanan 12 Eylül benzeri bir ortam. Demokrasiyi ağzından düşürmeyen kimi yazar çizer akıl hocaları, tetikçi, infaz memuru sanki. Çiçek’in başkanlığındaki Meclis’in milletvekilleri hapiste. Medyasından üniversitesine kadar iktidara boyun eğen bir yapı. Yandaş değilsen yandın! ??? Susturulmuş, bastırılmış, sindirilmiş bir toplum yaratılmadı mı? Oysa iktidara göre “ileri demokrasi”. Ancak gerçeklerin üstü nereye kadar örtülebilir? En ufak tepki ve eleştiri de bile “mali inceleme” tehditleriyle susturulan, sindirilen işadamları, ülkenin bir gerçeği oldu. Ancak artık “kaygı”dan söz ediliyor. Öncelikli sorunun, “yargı” olduğu söyleniyor. ESİAD Başkanı Bülent Akgerman, Çiçek’in yüzüne toplumsal ruh halinin “kaygı” sözcüğü etrafında kümelendiğini söylüyor. “Kaygı, öğrencisinden ev kadınına, işçisinden işadamına kadar, bireysel ve toplumsal ölçekte vatandaşın, ailenin, kurumların ve ülkenin özgüvenini kemiren en tehlikeli hislerden biridir” diyor. Gelelim en sancılı konulardan, yargıya... ESİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Kemal Çolakoğlu, yeni anayasada birinci önceliğin yargı olması gerektiğini vurguluyor. Çünkü, “Delillerin karartılması, toplatılamaması ya da tanıkların dinlenememesi, yurtdışına kaçma olasılığı gibi devletin ve yargının kolayca çözebileceği bazı endişeler gerekçe gösterilerek, yıllardır tutuklulukları devam edenler var”... Çiçek, solgun! ??? “Komşularla sıfır sorun” yaklaşımının “sıfır komşu” anlayışına dönüştüğü, “4+4+4” sisteminin toplumda ayrışma yarattığı da söyleniyor.... Zaten iktidarın kendisi de sıkıntılı bu yargı meselesinden. Ama? Konu yüzde 51’lik milli iradeyse, 12 Eylül anayasasına “evet” diyen yüzde 92’lik destek ne oluyor bu arada? İktidar sözcülerinden “kem küm”. Bu tavır da anlaşılabilir aslında. Çünkü 12 Eylül’ü yaratan koşullarla, bugünkü iktidar oluşumu örtüşüyor. 12 Eylül, küreselleşmeye ayak sürüyen toplumsal muhalefeti, işçi sınıfı hareketini, yükselen antiemperyalizmi, solu ezmek için planlanmış, 12 Mart gibi devreye sokulmuştu. Sonuç aldılar! Bu planın sahipleri daha sonra Türkiye’nin küresel sisteme bütünüyle entegrasyonu için, ülkenin açık pazara dönüşmesi, varlıklarının tümüyle sömürülmesi için Evren; Özal ve bugünkü AKP iktidarını oluşturdular. Sonucu yaşıyoruz... Bu da bitince sıradaki ne olacak acaba? CIA’nın eski istasyon şeflerinden Graham Fuller, “Benim kişisel hissiyatım, Türkiye’de daha çok sol hareket görmek isterdim. Çünkü bence en büyük ihtiyaç bu” diyor da... Hapse düşmemiş insan devletin ne ! olduğunu bilemez Lev Tolstoy umhuriyet sadece Karanlık aracın esrarı! C okumaz, görür! Hele CUMOK; hem okur, hem görür. A. Yüksel Yılmaz Kadıköylü bir CUMOK. Altıyol’da bir belediye zabıta minibüsü gördü. Camları “film”le karartılmıştı. Bu tür “karartmalara” karşı her zaman kuşku duyardı. Araçtan inen bir sivilin açık bıraktığı kapıdan içeriye göz attı. Koltuğun önüne yığılmış bir yığın tahta cop! “Zabıta aracında yığınla tahta copun ne işi var?” Orası Kadıköy’dü. Sosyal demokrat bir belediyenin yönetimindeydi. Sopalara anlam veremedi. Önce telefonla durumu ve şaşkınlığını iletti. “Şikâyet numarası” verdiler. “Sizi ararız!” dediler. Canı epey sıkılmıştı. Emniyet, “Polisin biber gazı zararlı değil!” diye açıklama yapmıştı. Kadıköy Belediyesi de herhalde “tahta çoptan zarar gelmez!” diye.. Bir açıklama yapmayacaktı! Acıklamayı belemek yerine belediyeye gitti. Kadıköy Zabıta Müdürü’ne çıktı: “O sopalar neyin nesi?” Diye sordu: Müdür beyin yanıtı ilginçti: “Dayak mı yiyeceğiz yani? Kendimizi koruyoruz!!” Demek ki İstanbul’un orta yerinde kendisini korumanın yolu.. Aracında sopa bulundurmaktı! Lider sevdirir! ski ABD başkanlarından Harry S. Truman, E “büyük lider”i, “insanlara yapmak istemediği işleri yaptırıp, sonra da onu sevdiren kişidir” diye tanımlıyor. Bu tanım, Abdullah Öcalan’ı anlatıyor adeta! Öldürmek, insanların en yapmak istemediği şeydir. PKK lideri onlarca, yüzlerce insana bu “en istenmeyecek” işi yaptırtmış... Dahası bunu da, sevdirmiştir... Ki, söz konusu örgüt, bugünkü “gücüne” kazanmıştır! ABD’nin efsanevi başkanına göre, PKK aslında bu gücünü, bir lider olarak Öcalan’ın “cinayet işlemeyi” sevdirme yeteneğine borçludur... HARBİ SEMİH POROY 12 Eylül Yalanları ve Çelişkileri (1) İki haftadır, 12 Eylül senaryoları bombardımanı altındayız. Başbakan’ın hedef göstermesiyle “Hurraa” diye 12 Eylül’ün üzerine bitirim yorumlarıyla çullanan her yönden cengâverler gördük. Ne ilginçtir ki, 1980’lerde, hatta doksanlarda bu heyecana rastlayamıyorduk! Ben mi? 1987 ve 1988’de, Evren Cumhurbaşkanı iken, Özal’ın tek parti diktatoryası tam gaz sürerken, sanatçı arkadaşlarımın tüm ikazlarına rağmen, “İç Manzaralar” adı altında, en sert şekilde 12 Eylül döneminin sansür ve işkencesini protesto sergisi açmıştım… Hem de Taksim’in göbeğinde, AKM’de! Bu nedenle izninizle bir kuş kadar rahat konuşacağım! Şimdi iktidarın dolduruşuyla 12 Eylül davasında şov yapanları dinleyip, resmen beyin sağlığımı kaybediyorum! 12 Eylül’de, ailesinden fertler işkence gören, kaybolan, ölen her vatandaşımızın acısı hepimizin acısıdır. O sergilerim de zaten başta onlar adına açılmıştı o korku dolu soğuk günlerde. Ama “12 Eylül neden yaşandı” ve “12 Eylül hüküm sürerken neler yaptı” sorularını birbirinden ayırmaya mecburuz. Aksi takdirde, sürekli olarak hükümet buyruğu doğrultusunda tetikçi yazarlar eliyle sürdürülen utanç verici cadı avıyla gelen “tarihi, zoraki ameliyatlarla biçimbozmaya uğratma” tecavüzüne katkıda bulunmuş oluruz! İşe iktidarın onarılamaz şekilde içine düştüğü trajikomik çelişkilerle başlayalım: Sen bir yandan gidip Fransa’ya ve tüm dünyaya “Tarihi tarihçilere bırakalım, siyaset malzemesi yapmayalım” diyeceksin, ardından hükümet olarak gidip her Allah’ın günü, yok Dersim, yok 27 Mayıs, yok 12 Eylül, yok 28 Şubat, “tarihle yüzleşmek”(!) adı altında toplumun her kesimini her gün birbirine düşürecek siyasi bir ajanda izleyeceksin! Bunu Fransa’ya, Ermenistan’a nasıl izah edersin? Bu hükümet sayesinde Türkiye’den başka, bu kadar boğuluncaya kadar “geçmişte” yaşayan ülke tarihte görülmedi! Durum, şizofrenik! Ama acınası çelişkiler bununla kalmıyor: Fransa’da Anayasa Konseyi’nden dönen “Ermeni soykırımını inkâra hapis ve para cezası” yasası, başta Sayın Başbakan olmak üzere neredeyse her kesimden halkımızın tepkisini haklı olarak çekti. “Demokrat ve özgür bir ülkede nasıl düşüncelere ve siyasitarihsel tartışmalara böyle bir set çekilebilir?” diye, hükümet başta, ülke ayağa kalktı. Peki aynı hükümet bugün hangi komediye imza atmaya çalışıyor? Efendim tüm yakın tarihimize eğilecekmiş, kimler tüm darbelere destek verdi, komisyon kurup araştıracakmış! İyi, güzel, 27 Mayıs yetmez, Cumhuriyetin kuruluşunu da darbe sayın, oradan başlayın! Bunun anlamı ne? Sen Fransızla alay ediyordun, “bu nasıl demokrasi?” diye… Niçin? Fransız “Bundan böyle şunu düşünüp ifade etmek suç olacak” dedi diye. Peki sen ne istiyorsun? “Geçmişte şunu şunu düşünenlerin, şu yorumları yapanların suç işlediğine kanaat getirdim. Bu zatların geçmiş düşüncelerini geriye yönelik uygulama çıkararak suç sayıp üstüne gideceğim”(!). Yani Fransa’nın geleceğe doğru getirmek istediği sansürü, sen “ceza” olarak geçmişe yönelik(!) çıkarmak istiyorsun! Buna hukuki garabet olarak kargalar mı güler, tilkiler mi ağlar, siz karar verin. Dünya komedi filmleri böyle bir sahneyi rüyalarında bile görmediler. Ama dahası da var: Yüce basınımızın yandaşları heyecanla bu dolmuşa binip geçmiş düşünceleri yargılamak üzere kolları sıvadılar! Kimse de kalkıp “hop, dur bakalım, fazla uçtun!” demediği için koşuya devam! Durun, çelişkiler yumağı bitmedi! Ne diyorlardı? “Benim darbem iyi, senin darben kötü denmez.” Ama hemen ardından ne ekliyorlar? “Benim referandumum iyi, seninki kötü! Efendim 12 Eylül’ün halktan yüzde 92 almasının değeri yok. Onlar bu adamlardan kurtulmak için bu desteği verdiler.” Eh, bir görüştür, böyle düşünenler de kesin var. Ama sen hangi hakla tek bir yorumunla gidip milyonlarca vatandaşın oyunu çöp sayacaksın? Tarih böyle bir hakhukuk gaspı duymadı! Bunu dersen o zaman her gün milletin gözüne soktuğun yüzde 50 oyunun ne hükmü kalır? Yani “Eski oy veren halkın oyu geçersiz. Bana oy verenler muteber ve geçerli”. Kargalar ve tilkiler mi demiştik?.. Bir çelişki daha var ki, o ifade edildi bazı tartışmalarda: 1982 Anayasası’nı yok mu sayıyorsun? O zaman neye göre sen iktidarsın? O anayasa yoksa, siz de yoksunuz. Ülkenin 30 yıldır yaşadıkları da yok, tüm atamaları, seçimleri, kanunları da. İşte bu ve buna benzer tüm çelişkiler işin mantık ve hukuk bazında komedya geçişleri. Haftaya 12 Eylül cengâverlerinin “içerikle ilgili” tarihsel saptırmalarına eğileceğim. BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Bir kimsenin sır 1 tından geçinen kimse. 2/ Düşünülenin 2 tersini söyleyerek 3 yapılan ince alay... 4 Slovenya’nın plaka imi. 3/ İslamlık 5 tan önce Kâbe’de 6 duran üç puttan bi7 ri... Kısa hortumlu bir hayvan. 4/ Ja 8 ponlara özgü kâğıt 9 katlama sanatı. 5/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Bursa’nın bir ilçesi... Rutenyum elementinin sim 1 K E R E B İ Ç Ö gesi. 6/ Güney Afrika 2 A G O R A A R Z Cumhuriyeti’nin plaka 3 R E Ş İ D İ Y E imi... Tümden çıplak ola 4 A A V İ Z E A rak açık havada yaşamayı 5 B A Ş A K L O Ş savunan öğreti. 7/ Yük6A R A N D İ M İ selme, yücelme.... Jüpiter 7 Ş A N B U A Y gezegeninin bir uydusu. 8/ “Ey benim memesinde 8 K A R A K O C A A T AMA N cüceler emziren acayip 9 T A memleketim” (B. R. Eyüboğlu)... Bir motorda biyellerin almaşık devinimini dairesel devinime çeviren dingil. 9/ Ses... Otellerde birden çok odaya sahip olan özel bölüm. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Öğrenci, çırak... Tavlada “iki” sayısı. 2/ Sınır nişanı... “Doğrusu, aslında” anlamında kullanılan bir belirteç. 3/ Boşlukta 300.000 km/sn’lik bir hızla yayılan ışık taneciği... Konut. 4/ Hayvanlara vurulan damga... Tırpana balığına verilen bir başka ad. 5/ Erol Toy’un, Tanzimat dönemini konu alan romanı. 6/ Gümüş elementinin simgesi... Güçlü, zinde. 7/ İzmaritgillerden bir balık... Satrançta bir taş. 8/ Eski özel otomobillerin karoseri biçimi. 9/ Canlı renkleri olan bir papağan... Kafeince zengin, çok değerli bir kahve cinsi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle