18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 MART 2012 PAZAR [email protected] 20 KÜLTÜR Sesini ilk önce internette duyuran alternatif pop grubu Cults son yılların çıkış yapan önemli gruplarından Hem ürkütücü hem eğlenceli ZÜLAL KALKANDELEN Bunu Konuşabilir miyiz? Salon tıklım tıklım doluydu. Işıklar söndü. Perde açıldı. Modern dans adımlarıyla bir oyuncu sahnenin en önüne geldi. Gözlerimizin içine bakıp şöyle dedi: “İçinizde kendini Taliban’dan daha üstün hisseden varsa elini kaldırsın.” Dolu salonun farklı yerlerinden tek tük birkaç el korka korka yükseldi. “Bu kadar mı?” diye sordu oyuncu… Belki birkaç el daha eklendi, belki de eklenmedi… Sahnedeki oyuncu, neden tüm ellerin kalkması gerektiğini hem dans adımlarıyla hem de sözcüklerle anlatmaya başladı… Çünkü inanç uğruna bir başka insan öldürülemezdi. Çünkü kadınlar eve kapatılıp, eğitim, çalışma, sokağa çıkma hakkından yoksun bırakılamazdı. Çünkü… vb. vb… Bunları bu salonda herkes elbet biliyordu. Ama bize “kimse kimseden üstün değildir” öğretilmişti. Ve “ırkçı” ya da “İslam karşıtı” diye yaftalanmamak için elimizi kaldırmaya korkmuştuk… Londra’da National Theatre (Ulusal Tiyatro’da) “Can We Tlk About This” (Bunun Hakkında Konuşabilir miyiz?) adlı dans tiyatrosunu izliyordum. Ülkenin en ünlü koreograflarından Lloyd Newson’un kurduğu ve yönettiği DV8 Topluluğu, 25 yıldır sayısız başarıya imza atmıştı. Dünyanın çeşitli festivallerinde sergiledikleri eserlerde sözle dansı bir arada harmanlıyorlardı. Eserlerini “Fiziksel Tiyatro” ya da “Hareket Tiyatrosu” diye niteliyorlardı. Bu kez tehlikeli ve riskli sularda seyrediyorlardı. Seçtikleri konu, İngiltere’deki çokkültürlülüktü ama doğrudan aşırı dinciliği hedef alıyordu. Çokkültürlülük ve dini hoşgörü, azınlıklara tanınan haklar iyi güzeldi de, bu “hoşgörü” insan haklarını yok saymaya; yaşam hakkını, düşünce ve ifade özgürlüğünü yok etmeye vardığında ne olacaktı? Sahnede on dansçı /oyuncu “militan İslam”ın “bildik” olaylarını anlatıyordu: “Namus cinayetleri”; Danimarka gazetelerindeki karikatür, Theo Van Gogh, Salman Rushdie’ye karşı fetva, “evrim teorisi”ni lanetleme… “Aşırı İslam öldürüyor ve İslam fobisi yaftası yememek için liberaller susuyor ya da karşı çıkmaya korkuyor… ” düşüncesi ve söylemi sık sık tekrarlanıyordu. Bu bana biraz kolaycı ve derinlikten yoksun geldi. AUSTIN Alternatif pop grubu Cults, müzik dünyasında son yıllarda çıkış yapan gruplardan biri. New York’ta sinema eğitimi alırken tanışan ve müzik yapmak için okulu bırakan Madeline Follin ve Brian Oblivion, üç şarkıdan oluşan kısaçalarlarını internette yayımladıkları andan itibaren hiç beklemedikleri bir ilgiyle karşılaştılar. 2011’de ünlü şarkıcı Lily Allen’ın plak şirketi In the Name Of tarafından ilk albümleri yayımlanan ikiliyle Austin, Teksas’taki “South By Southwest” Festivali’nde (SXSW) röportaj yapma fırsatı bulduk. İnternette popülerlik kazanma hikâyeniz etkileyici. Paylaştığınız ilk şarkıların etkisi büyük oldu. Bir hafta gibi kısa sürede internette ün kazanmanın avantajları ve dezavantajları neler? BRIAN OBLIVION Bu olay başımıza gelmeden önce internette popülerlik kazanmak hakkında az çok bir fikrim vardı ama içine girip öğrendikçe hem aklım daha çok karıştı hem de bu durumu umursamamaya başladım. Geçen sene birçok şey bizim için harika bir ekip tarafından yürütüldü, bu anlamda şanslıyız. Ama esas olan şu; müzisyenlerin müziği dinleyicilere rahatlıkla ulaştırabilmeleri ve insanların aradıklarını kolayca bulması müthiş. İyi grupları keşfetme yolunu kısaltması bakımından hepimiz için iyi bu. Sinema eğitimi alırken müzik yapmak için okulu bırakan ikili, müziklerini David Lynch, Tod Solondz, Jim Jarmusch filmlerine benzetiyor, ‘Ürkütücü bir his veren ama aynı zamanda işin eğlence yönünü de göz ardı etmeyen bir müzik’ diyorlar. Bunun için de sisteme karşı çıkan, gençliğin ruhunu yansıtan 60’ların müziğini bugüne taşıyorlar. İkiniz de sinema üzerine eğitim aldığınız için şarkıları yazarken müzik için belli sahneler hayal ediyor musunuz diye merak ediyorum... MADELİNE FOLLIN Şarkıları yazarken hayalimizden imajlar geçtiği kesin. Bu içimizden geçenleri doğrudan yansıtmak gibi değil; daha çok bir duygu ya da film karakteri yaratmak gibi. Ama biyografik değil şarkıya yansıyanlar. O anlamda bir romantizm yok. İlk albümünüzü kaydetmeye başlamadan önce sound konusunda aklınızda nasıl bir düşünce vardı ve istediklerinizi o albümde gerçekleştirebildiniz mi? OBLIVION 50’lerin sonu ve 60’ların başındaki müzikler, melodi üzerine kurgulanan klasik tarzlar bizi etkiliyor. Ayrıca ilk gençlik dönemimizden bu yana Sonic Youth gibi grupları, elektronik müzik ve noise, Batı Yakası’nda gelişen hiphop’ı dinleyerek büyüdük. Bütün bunları sindirip kendi sesimizi yaratmaya çalışıyoruz. Müziğinizde 60’lar etkisi belirgin ama yine de modern ve çağdaş bir soundunuz var. 60’ların sizi en çok çeken yönü ne? FOLLIN İnsanları 60’ların müziğine çeken en önemli şey, o dönemin sadece rock’n roll’un değil, gençlerin müziğinin doğduğu dönem olması. Sisteme karşı çıkan gençliğin ruhunu yansıtan müzik ortaya çıktı o yıllarda. Ses ve söz açısından müzikte olan her şey heyecan vericiydi; duygusal olarak da insanı içine çekiyordu. Şarkılarınıza yön veren kaygılar ya da sevinçler nereden esinleniyor? OBLIVION İçinde bulunduğumuz atmosferden esinleniyoruz. Albümü kaydederken kolejdeydik, olgunlaşmakla ilgili meseleler vardı. Müzik yapmak amacıyla okulu bıraktığımız için bizi aptalca davranmakla suçlayıp ne yapmamız gerektiğini söyleyenlere karşı hissettiklerimiz etkili oldu. Müziğinizi film gibi düşünürseniz hangi tür filmlerle özdeşleştirirsiniz? OBLIVION Ürkütücü bir his veren ama aynı zamanda işin eğlence yönünü de göz ardı etmeyen David Lynch, Tod Solondz, Jim Jarmusch filmleri olurdu. Seyrederken keyif aldığınız ama bir yandan da garipliklerle dolu filmler. Dans tiyatro İslam fobisi BİR + BİR’İN YENİ SAYISI Sanatın DNA’sı incelemede Kültür Servisi Kültür sanatın alternatif mecrası Bir+Bir dergisi yeni sayısında İstanbul Modern’deki gala gecesinde Bubi’nin “Oturak” isimli yapıtının yer alamaması üzerine yaşanan krizi beş genç sanatçıyla “Sanatın DNA’sı” başlıklı bir röportajla masaya yatırıyor. İstanbul Modern’deki “Hayal ve Hakikat” sergisinden işlerini çeken ve bu tartışmayı devam ettiren Ceren Oykut, Ekin Saçlıoğlu, İnci Furni, Mürüvvet Türkyılmaz ve Neriman Polat ile yapılan röportajda sanatçıların çıkmazları ve alternatif arayışlarına yer veriliyor. Dergide, 20. yılı şerefine çıkardığı albümünde Metin Kurt’u kapağa taşıyan ve ayrıca “Metin Kurt Yalnızlığı” diye bir şarkı yapan Kesmeşeker grubunun “demirbaşı” Cenk Taner ve futbol sahalarının ilk sendikal hareketini başlatan, eski futbolcu Metin Kurt ile yapılan bir röportaj var. Yeni sayıda ayrıca !f İstanbul’da gösterilen Meksika yapımı “Manchete Dili” filminin yönetmeni Kyzza Terrazas, Cezayirli müzisyen Souad Massi, 11. yılını kutlayan Çıplak Ayaklar Kumpanyası, ilk albümlerini çıkaran deneysel rock topluluğu Kafabindünya, 12. İstanbul Bienali’ne konuk olan sanatçı Martha Rosler ve Fransız elektronik ikilisi Air söyleşileri de yer alıyor. Yılın yapımı ‘Ben Bertolt Brecht’ Kültür Servisi Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nce (TEB) verilen yılın tiyatro ödüllerinin sahipleri belli oldu. “20112012 TEB Yılın Tiyatro Oyunu Ödülü”, evrensel sanatla güncel gündemi buluşturması, siyasal tiyatronun seçkin bir derlemesi olması, müziği, koreografisi ve oyunculuğuyla ulaştığı başarı nedeniyle Genco Erkal’ın uyarlayıp yönettiği Dostlar Tiyatrosu yapımı “Ben Bertolt Brecht” oyununa değer görüldü. “2011–2012 TEB Yılın Oyuncusu” ödülüne ise “Önce Bir Boşluk Oldu Kalp Gidince, Ama Şimdi İyi” adlı oyundaki başarılı performansı nedeniyle Esra Bezen Bilgin değer görüldü. “20112012 TEB Onur Ödülü” ise Erol Keskin’e verilecek. Birliğin Ankara Temsilciliği de “20112012 TEB Ankara Temsilciliği Yılın Tiyatro Oyunu Ödülü”ne Ankara Devlet Tiyatrosu yapımı “Karıncalar” başlıklı oyunu değer gördü. “20112012 TEB Ankara Temsilciliği Onur Ödülü” ise Turgut Özakman’a verilecek. Ankara dışındaki tiyatrolardan çok az sayıda dönem oyunu turneyle geldiği ve bu nedenle Ankara dışından yeterince oyuncu izlenemediği gerekçesiyle “20112012 TEB Ankara Temsilciliği Yılın Oyuncu Ödülü” için bu yıl aday belirlenemedi. Ödüller, İstanbul’da Nişantaşı Mim Hotel’de 23 Nisan akşamı düzenlenecek törenle, Ankara’da ise “Karıncalar” oyununun nisan ayı içindeki bir sahnelenişi öncesinde sahiplerini bulacak. ahriye Üçok, Madımak Londra Sahnesi’nde İzlediğim oyunun eleştirisine girişmeyeceğim. Olumlu yanı: Bunca ciddi bir konunun söz ve dansla ele alınması; on oyuncu / dansçının ustalığı, mükemmelliği… Örneğin zorla evlendirilmek istenen kız çocuğunun direnişini sadece boşlukta çırpınan elleriyle anlatması…Olumsuz yanı: Tekdüzelik, uzunluk ve şematik olması… Oyunun en çarpıcı sahnesi ise şöyleydi: Tüm oyuncular ellerinde A4 kâğıdı büyüklüğünde fotoğraflar, kıpırdamadan durup tarih, yer ve fotoğraftakilerin adlarını söylüyorlar.… İslam hakkında konuştukları için fanatik İslamlar tarafından öldürülenlerin portreleri… Portreler, birbiri ardından yere düşüyor. Yaprak dökümü gibi. Oyuncular kıpırtısız, ellerinden kayıp gidiyor, dalgalana dalgalana düşüyor insanlar.. Sahnenin tüm zemini o fotoğraflarla doluyor… İsimlerden biri Bahriye Üçok… Fotoğraflardan biri bir yangın sahnesi: Madımak katliamı… Kanımız donuyor! “Bu oyun İslam karşıtı bir bok” diye bağırıp, sahneye bir şeyler fırlatıyor ve gürültüyle dışarı çıkıyor öfkeli bir seyirci… (Oyunun bir parçası mı değil mi öğrenemedim…) Oyundan çıkarken rahatsızdım: Hem izlediklerimden hem de “çokkültürlülüğün” basite indirgenmesinden… İçimden keşke bu oyunu Batılılar, Batılı gözüyle değil de, biz kendimiz yapabilseydik diye düşünüyordum… Ama imkânsız elbet… Yapamayız… Biz henüz bunu konuşabilir miyiz, bu konuda konuşabilir miyiz safhasında değiliz… Konuşanın başına neler geliyor gördük, görüyoruz, görmekteyiz… B Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nce verilen yılın tiyatro ödülleri açıklandı Tolga Çebi ‘Sahne Oyunları 12’ (Favela Records) Kemancı ve piyanist Tolga Çebi, Dustin Hoffman’ın beyazperdeden alınıp müzik sahnesine konmuş hali. Klavyesinin arkasına gizlenerek, arada elindeki kemanıyla bir görünüp bir kaybolan Küçük Dev Adam. Pek çokları onu İhtiyaç Molası topluluğundan tanıyor; Feridun Düzağaç, Düş Sokağı Sakinleri, DirecT gibi isimlere yaptığı düzenleme ve yapımcılıklardan biliyor olsa da, Çebi klasik müzik eğitimli ve çok yönlü bir müzisyen. Bu yönlerden biri de tiyatro müzikleri. Çebi tiyatro oyunları için yaptığı müzik külliyatının kapılarını “Sahne Oyunları 12” albümüyle açtı. Toplam 7 oyunun irili ufaklı 42 parçasını içeriyor bu duble CD; “Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler”, “Don Juan’ın Gecesi”, “Atinalı Timon”, “Azrail’in Gözyaşları”, “Testosteron”, “Macbeth” ve “Ot [email protected] www.zulalkalkandelen.com C MY B C MY B hello”. Yanı sıra da gecikmiş bir albüm “Sahne Oyunları”. Yıllar öncesinden seyirciyle buluşmuş parçalar miks, mastering yapılmadan, sadece ufak tefek müdahalelerin ardından, olduğu gibi konmuş albüme. Parçaların teması oyunun içeriğine göre değişiyor; bu nedenle bazen Bertolt BrechtKurt Weill ikilisine ait bir opera müziği, bazen Astor Piazzola’nın elinden çıkmış modern bir Arjantin tangosu, bazen de klasik bir poprock bestesi gibi tınlayabiliyor. Arada bir Akdeniz sahili kadar mutlu ve aydınlık, bir kuzey denizi kadar karanlık ve umutsuz; hatta kimileyin erotik, coşkulu, yalnız ve umutlu olabiliyor. Duyduğumuza göre “Sahne Oyunları 12”den sonra yolda iki tane daha duble albüm varmış. Üçüncü dubleden sonra ne olur, bilmiyoruz. 2009’da kendi plak şirketlerinden bağımsız olarak çıkardıkları ilk albüm “Reservoir” ile tanıdım Fanfarlo’yu. İsveçli vokalist Simon Balthazar’ın 2006’da Giles J Davis’le kurduğu grup, Davis’in ayrılmasından sonra şu anda 5 kişilik bir ekip olarak yoluna devam ediyor. Geçen ay İstanbul’da canlı dinleme olanağı da bulduğumuz Londra merkezli grup, indie pop ve folk karışımı bir müzik yapıyor. Özellikle trompet, keman, mandolin, klarnet gibi aletlere de yer verdikleri enstrümantasyonun canlılığı ve akılda kalıcı melodileriyle biliniyorlar. Fanfarlo, bu defa folk unsurlarını biraz daha geri plana alıp, Arcade Fire’ı akla getiren canlı orkestral düzenlemelerle pop soundunu hafifçe parlatmış. Arp, bakır nefesliler, yaylılar ve synthlerle Fanfarlo ‘Rooms Filled With Light’ (Atlantic) eskisine göre daha güçlü ve çarpıcı bir sound elde edilmiş. Fanfarlo’nun soundu için yeni neonew wave denildiğini okudum birkaç yerde. Her şeyin post’u ya da neo’su çıkıyor 2000’lerde. Bu ifadeyi kabul edip etmemek çok da önemli değil; kesin olan şu ki, 80’lerin elektropop etkisi hissedilir şekilde yansımış şarkılara. Albümün genel havası ve şarkı sözleri, bir önceki çalışmaları gibi yine iyimser. Multienstrümantalist/vokalist Cathy Lucas ile Balthazar’ın düeti “Feathers”ı dinleyince, tüy gibi hissediyor insan. Zaten kapanışı da “Everything Resolves” adlı 35 saniyelik enstrümantal bir parçayla yapmışlar. Fanfarlo cephesinde işler sakin, endişe edecek pek bir şey yok. Olsa da nasılsa sonunda her şey çözümlenir, oda ışıkla dolar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle