18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 MART 2012 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 “Hayat adamı” dediğinizde, zamanın gereklerine kolayca uyum sağlayan ve başarı kazanan er kişiyi anlarsınız; “hayat kadını”ndan ise fahişeyi... Öyle ki, bir yazıma da yansıttığım “hayat kadını fahişe ise, erdemli kadınlar ne oluyor, ölüm kadını mı?” sorusu, beynimde yıllardır dönüp durur. Artık yanıtını biliyorum. Çok yakın zamanda “Evreka!” dedim ve bilgi sembolü elma, bir dost meclisinde düştü kafama. Oktay Ekinci hocamız ve eşi Zehra Hanım, sağlığımızın yılmaz bekçisi, ortak doktorumuz Emel Gökmen’i, sinema yönetmeni Yüksel Aksu’yu ve beni, harika bir lokantaya, NAR Gourmet’ye davet ettiler. Zaten çocukluk arkadaşı Emel ile Yüksel ve Zehra ablaları aslen; Oktay Ekinci de enişte kadrosundan, takım Muğlalı Türkmen... Yöreye özgün muzip zekâ ve yaşam biçeminin kahkahalarımıza yön verdiği gece, Yüksel Aksu’nun filmi “Entelköy Efeköy’e Karşı”nın, Ankara Film Festivali’nde 5 dalda ödül kazanmasını da kutladık. Yüksel, Muğla’ya selam çaktığı “Dondurmam Gaymak”tan sonra, yine Ege kültürünü yansıttığı yeni yapıtıyla da başarı yolundaydı. “Hayatta çöveze çıktı” demek, belki daha doğru. ??? Çünkü o gece, Oktay Ekinci hocamızdan Muğla Türkmen dilinde, güneşin altında gölgenin düşmediği aydınlık alana “çövez” denildiğini öğrendim. Ama “hayat” elmasını, Emel Gökmen düşürdü. Sevgili doktorumuz, bir ara “Hayata lkemizdeki kadın erkek ayrımcılığını bir sözcükle Ü simgelemek olasıdır: Hayat. çünkü askerler hiç olmazsa ağaç diker, yeşillendirir. Bunların çevresinde ot bitmiyor. Olan ağacı da kesiyorlar. Lüks gökdelenler ve siteler de bir mahallenin öteki mahalleliyle karşılaşmayacağı, her şeyi orada bulacak ve yaşadığı kenti tanımaya ihtiyacı kalmayacak biçimde planlanıyor: İçe dönük, dışa kapalı. Aman ortalıkta dolaşmayalım, herkes kapalı AVM’lerden alışveriş yapsın diye açık halk pazarlarını yasaklıyorlar yahu, daha ötesi var mı? ??? CHP Genel Sekreteri Bihlun Tamaylıgil dikkatimi çekti: Düşünün ki, kadına karşı şiddeti önlemek amacıyla, kadın örgütlerinin harcadığı çabayı hiçe sayarak ve 8 Mart’a yetişsin diye yarım yamalak çıkardıkları yasanın adı, “Ailenin Korunması…” diye başlıyor! Kafalarındaki “korunaklı aile”, işte size anlatmaya çalıştığım içe dönük, dışa kapanık, tekdüzen ve kimliksiz mimarinin, sosyolojik sistem parçası: Genelinde toplumu, özellikle kadınları dar ve sınırlı alanda, kontrol altında tutabilmek! Her şey aynı mantığa dayalı ve başı zaten bağlı kızları buluğ çağında evdeki baskıya teslim ve zorbalığa tutsak edecek 4X3’lük eğitim modeli de bu kontrol mekanizmasının bir uzantısı. Kentin ortak kültür barındıran eski mahallelerinin yavaş yavaş boşaltılıp yapışık otel düzenine sokulması, yani yabancı turiste açılıp, yerli yerleşime kapanması boşuna mı? Hayatlarımızı, bahçelerimizi, parklarımızı, meydanlarımızı işte böyle çaldılar. İşte böyle karartıyorlar hayatımızı, daraltıyorlar ufkumuzu. Hayatlarımızı Çalanlar çıkardık...” diyordu ki, durdu, Muğlalı olmayan bana dönüp: “Bizim oralarda avluya, evin dışındaki ön bahçeye hayat deriz” diye açıkladı. İşte o an jeton düştü, her şey aydınlandı, salt aradığım yanıtı bulmakla kalmadım, bütünü kavradım. Yöreden yöreye çardak, tahtaboş, yazlık, önlük, ev ortası diye de anılan hayatın, Türk evinin iç mekânını dışarıyla birleştiren açık alan, ortak yaşam birimi olduğunu biliyordum. Ama önce çarpık kentleşme, ardından bilinçli yok edişler, Akdeniz kültürünün bir parçası olan “hayat” kavramını unutturmuştu, Emel sayesinde anımsadım. Hayat, çocukların buluştuğu, ev sakinleri ve komşuların birbiriyle yârenlik ettiği, toplanıp konuştuğu bir sosyalleşme alanıydı. Toplumsala açılımda erkeğe başarı, kadına fahişelik biçen hayat, can ve yaşam anlamında değil, evin dışına çıkıp, ortak alanın bir parçası olmak anlamında kullanılıyordu. Er kişi için oldum olası dışarda bir hayat vardı. Kadın ise dışarda orta malı sayılıyor, fahişenin ortak alanda paylaşılırlığı da “hayat kadını” vurgusuyla anlatılıyordu. ??? Muhafazakârlaşan Türkiye’nin “Akıllı kadınları sevmek, ancak eşcinsellere nasip bir zevktir.” CHARLES BAUDELAIRE Yazarımız Deniz Kavukçuoğlu yurtdışında olduğundan yazısını yayımlayamıyoruz. evgili S okurlarım, Sizlerden üç yazı/1.5 hafta, ayrı kalacağım. Paris’e gidiyorum. Baharda yeşillenen yüzyıllık ağaçları, parkları ve her mahallede haftada iki gün açılan halk pazarlarını özledim. Biraz dinlenecek, biraz da çalışacağım. Çok özlerseniz, çarşamba gecesi TSİ 22.05’te TV5Monde kanalında, Fransa Cumhurbaşkanlığı adaylarından Nicolas Dupont Aignan’ın karşısında olacağım. Hazret sağın yükselen yıldızı ve Türk düşmanı, sorgulamak görevi bana verildi. Tutmayın, gidiyorum. GÖRÜŞ HİKMET ALTINKAYNAK Batı’ya Açılan Pencereler Kapanmasın... Birkaç gün önce Haldun Taner’in Galatasaray Lisesi Tevfik Fikret Salonu’nda yapılan 97. doğum yıldönümü törenindeydim. Birbirinden değerli konuşmacılar İnan Kıraç, Doğan Hızlan, Murat Gülsoy, Gülriz Sururi, Ali Sirmen, Selçuk Erez, Yiğit Okur ve Demet Taner’i dinledim, Haldun Taner’in büyük bir öykücü, büyük bir tiyatro yazarı ve büyük bir edebiyat düşünürü olduğunu bir kez daha gördüm. O “Batı’ya açılan pencere” dediğimiz Galatasaray Lisesi mezunuydu. Edebiyat düşünürü denince Tevfik Fikret’ten Haldun Taner’e Oktay Akbal’dan Doğan Hızlan’a ve Özdemir İnce’ye Türk edebiyatının usta kalemleri geldi aklıma. Sevindim. Melih Cevdet Anday bir yazısında demişti ki, “Türk toplumundaki felsefe eksikliğini Türk şiiri (bunu Türk edebiyatı olarak da düşünebiliriz. H.A.) gidermiştir.” Bu saptamadan da yola çıkarak söylemeliyim ki, edebiyat düşünürlerimiz düşünce dünyasının da yol haritasını çiziyorlar, siyasete de yol gösteriyorlar. Siyasetçiler dinliyor mu, anlıyor mu? Bunda kuşkuluyum. Ama buna uyanlar var. Haldun Taner’in düşünürlüğünü Ali Sirmen, Hasan Pulur’un bir yazısından da alıntı yaparak aktardı. Doğan Hızlan da Taner’in bilge kişiliğine değindi ve onun için ‘uygarlık tarihçisi’ saptamasını yaptı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bazı yazarlar vardır ki ne yazayım diye düşünürsünüz. Ama bazı yazarlar da var ki kendilerini yazdırırlar. Haldun Taner böyle bir yazar” dedi. Son konuşmacı olarak da eşi Demet Taner, “Ne zaman bu okula gelsem, ne zaman bu salonda olsam, heyecanlanırım” diye başlayan duygusal sözlerle herkesi biraz daha yoğun duygulandırdı. Onun bir dilek olarak vurguladığı: “Batı’ya açılan bu pencere hiç kapanmasın!” sözü bana hemen iktidarın 4+4+4 zorunlu eğitim yasa teklifini, Meclis’te sürdürülen ‘savaşlar’ı anımsattı. Birden, acaba Haldun Bey hayatta olsaydı bu yasa teklifi için ne derdi diye düşünmeden edemedim. O Haldun Bey ki, ‘İstanbul Efendisi’ olarak tarihe geçmiş bir kişidir, o İstanbul Efendisi’dir ki, ne Doğu ne Batı düşüncesine tümüyle teslim olmuş, ama onların akılcı, bilimsel yanlarını, ulusal özle birleştirmiş bir sanatçıdır. Bu nedenle yanıtı, sanırım bu yasa teklifi için, maddeleri arasında iyi niyet taşımayan, toplumu bölen, akla, bilime, gelişmeye, sömürüye aykırı bir torba yasa teklifi der, bir ulusun zorunlu eğitim gibi son derece A’dan Z’ye herkesi ilgilendiren bir yasayı herkesin ve bu alanda bilim insanlarının, uzmanların görüşünü alarak yapmasının hakkı olduğunu, bunun dışındaki her yolun yanlış olduğunu söylerdi. Demet Taner, “Batı’ya açılan bu pencere hiç kapanmasın!” diyor. Buna katılmayan kimse olur mu? Olmaz olur mu? Geldiğimiz bu teklif savaşında, kargaşada, zorunlu eğitim yasası Milli Eğitim Bakanlığı, Talim Terbiye Kurulu, üniversitelerden geçerek gelmiyorsa, bunu bu işten nemalanacak gruplar hazırlıyorsa, muhalefet partileri konuşmadan, konuşturulmadan demokratik olmayan yöntemlerle yasa çıkarılmaya çalışılıyorsa, her şey olabilir. Bu nedenle yalnızca Batı’ya açılan pencereler kapanmakla kalmaz, her yer zindana dönüşür. Yine bu nedenle çocuklarımızın, gençlerimizin, Türkiye’mizin geleceğinden endişe duymamamız için bir neden yok demektir. İşte böyle bir ortamda Haldun Taner’e ve Haldun Taner gibi edebiyat düşünürlerine daha çok gereksinimimiz var. Anma toplantısından ayrılırken benim de kafamda Batı bizi sömürmeye kalksa da “Batı’ya açılan bu pencere hiç kapanmasın” düşüncesi ve dileği vardı. Fotoğraf: DANIEL COLAGROSSI bilinçaltına nasıl çakılmışsa bu sosyalleşme alanı, ortak alan korkusu; hayatlarımızı çaldılar, bahçelerimizi ve parklarımızı betonladılar, çardaklarımızı yıktılar, meydanlardan zaten nefret ediyorlar, tüm Akdeniz kıyılarında sokağa atılan masalara bile tahammül edemediler, sokağa taşan kahve sohbetini yasakladılar! TOKİ konutlarına bakıyorum, mimari yaratıcılık sıfır. Hepsi birbirinin kopyası, askeri düzende beton dikimi. Askeriyeden bile beter, KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ N O K T A S I [email protected] ‘Abilerin Abisi’ Mimar Niyazi Duranay Öğrencilerinin öğretmen olduğu akademisyenlerimize “hocaların hocası” diyoruz… Peki, en gencimizin bile “abi”si olan Cumhuriyetle yaşıt ağabeylerimize ne demeliyiz? Mimarlığımızın yarım asrı aşkın emektarlarından Niyazi Duranay’ın 15 Mart’taki 85’inci yaşgününü Mimarlar Odası’nda bir sohbet buluşmasıyla kutladık. İlker Ertuğrul’un izlenim yazısını okuyunca düşündüm. Odanın kuruluşundan beri kesintisiz militanı 232’nci üyesi Duranay, 9 bin 145’inci üyesi benim… ve yaşıtlarımın yanı sıra 36 bin 146’ncı üyesi İlker’in de abisi... Torunu yaşındaki genç mimar diyor ki: “Sakin, mütevazı, cana yakın kişiliğiyle Niyazi Ağabeyimiz, yaşgünündeki heyecanını tüm katılımcılara yansıtmış, neşe dağıtmıştı.” İlhan Selçuk da 7’den 70’e abimiz değil miydi? Bunun nedeni ise yaşı değil, yaşam boyu “ağabeyliği”ydi. Böylesi bir saygınlığın tanımı herhalde “abilerin abisi” olmalıydı. Tıpkı hocaların hocaları gibi.. İlker yazısını şöyle süründürmüş: “Sonra birlikte pasta kestik, alkışlar tuttuk, şarkılar söyleyip dans ettik; Mimarlar Odası’nın şimdiki geniş salonlarında, vaktiyle sobayla ısınan küçük mekânlarından bahsettik.” O mekânlar ki nice kent suçuna karşı mimarlığın onur direnişine tanık oldular; o unutulmaz direnişler ki Duranay’ın ödünsüz yol göstericiliğiyle İstanbul’u savunmanın destanını oluşturdular. Nitekim abimiz de aynı savunmanın gerekçesi için dedi ki; “Geçen altmış yılda çağdaş şehircilikle ilgisiz, doğal ve kültürel varlıkların korunmasını önemsemeyen, yaşanılır şehirler amacından uzak, adeta bir paylaşım planlamasının gerçekleştiği vahim ve uzun bir dönem yaşadık.” Şimdi bu gözü dönmüş paylaşımın “gökdelenleşen, siteleşen, AVM’leşen” doruktaki aşamasına yine Niyazi Abi’yle birlikte direniyoruz. Duranay’ı abilerin abisi yapan yaşamöyküsü, mimar Mücella Yapıcı’nın kaleminden Mimarlar Odası’nın “Oda Tarihinden Portreler” dizisi içinde YEM Yayınları’nca 2006’da yayımlanmıştı. Dedeleri “müderris” (öğretmen) olan Niyazi Abi’miz 8 yaşındayken babasını yitirir. İlk, orta ve lise öğrenimini Malatya’da tamamlarken, 30’larda kurulan Sümerbank fabrikasının da ilk işçilerindendir. Güzel Sanatlar Akademisi sınavı için 46 yazında 36 saatlik tren yolculuğuyla İstanbul’a vardığında, kente Haydarpaşa Garı’yla kavuşması belleğinde o denli derin izler bırakır ki bugün aynı garın elden çıkartılmak istenmesine karşı da hemen tüm etkinliklerin en önünde Niyazi Abi var. 1953’te Akademi’den mimarlık diplomasını aldığında “evli ve üç çocuk babası” olan abimizin ilk mesleki başarısı, Büyükada Anadolu Kulübü Oteli için düzenlenen yarışmada Mehmet Ali Aközen’le tasarladıkları projenin birinci olması… İller Bankası’nca 1966’da kurulan İstanbul Planlama Bürosu’nda sadece bir yıl çalışabilmesinin nedeni ise “Boğaz Köprüsü’nü eleştiren mimarlar” arasında yer alması. İşte böyle başlayan mimarlık yaşamının düşünsel temeli içinse 80 yaşındayken yazdığı bir makalesindeki “ağabey çağrısı”yla yetiniyorum: “Doğal kaynaklarımız, stratejik sanayi kuruluşlarımız, bankalarımız yabancı sermayeye devredilmekte, ormanlarımız, kıyılarımız, tarım arazilerimiz satılmaktadır. Eğitimimiz bilime ve tekniğe dayalı çağdaş eğitim olmaktan çıkarılmaktadır. Sağlık hizmetleri özel sektörün insafına terk edilmektedir. Büyük şehirlere göç hızla devam etmekte, Anadolu’nun kent ve köyleri boşalmaktadır. Ülkemiz ekonomi ve yerleşim planlamasından yoksun bırakılmıştır... Cumhuriyetimizi tekrar çağdaşlaşma çizgisine oturtmak kaçınılamaz bir görevdir. Buna ancak sosyal demokratların ve tüm yurtsever aydınların yaratacağı güç birliğiyle ulaşılabilir.” (Cumhuriyet 08 Mayıs 2007) Çok yaşa Niyazi Abi, daha nice yıllar hepimize ağabeylik yapman dileğimizle... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] Ağabey çağrısı 1/ Zonguldak ilin 1 de, Türkiye’nin en uzun mağara 2 larından biri. 2/ 3 Bartın’ın bir ilçe 4 si... “ bir tahta 5 kaşıktır / Sapı ortasına denk dü 6 şen” (Can Yücel). 7 3/ Bazı bitkilerde 8 sapı kucaklayan yaprak dibi... Atı 9 tımar etmekte kullanılan 1 2 3 4 5 6 7 8 9 kıldan kese. 4/ Aktin 1 GÜ N D ÖN D Ü yum elementinin sim 2 Ü R E R E A Y A gesi... Danslı gece top 3 N E F E S R E P lantısı. 5/ Geciktirilmiş 4AME L T A E borçlar için kullanılan 5Ş İ R A Z E U R sözcük. 6/ Gözü kapalı İ MAME V İ inanılan düşünce; dog 6 I 7 K A Y H A Ş A T ma... Zirkonyum eleİ L İ mentinin simgesi. 7/ 8 Y E T İ İ T İ K A F Koç burcunun eski 9 R A adı...Yurdumuzun bir bölgesi. 8/ “Durur gibi dallarda kanlı bülbüller” (Ahmet Haşim)... Bir ay adı. 9/ İntihar girişiminin en sık görüldüğü ağır ruhsal çöküntü durumu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Dantel ya da nakış ipliği yumağı... Yenecek kadar olgun olmayan. 2/ İzmir’in Çeşme ilçesinde turistik bir yöre... İngiltere’de çok sevilen bir cins bira. 3/ Optik kaydırma... Kirpik boyası. 4/ Sahip... Osmanlı dönemi seyirlik oyunlarında gösteri yapan, yüzü maskeli ya da boyalı oyunculara verilen ad. 5/ Asya’da yaşayan yarı evcil bir sığır cinsi. 6/ Elma, armut, ayva gibi meyvelerin yenmeyen iç bölümü... İlave. 7/ Uluslararası bankaların genellikle Londra’da saptadıkları kredi faiz ortalamasına verilen ad... Yankı. 8/ Rus köylü topluluğuna verilen ad... Bir cins küçük taneli muşmula. 9/ Ödünç alınan ya da verilen şey... İskambillerle oynanan bir tür oyun. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle