23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 MART 2012 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER ‘Sanık Sandalyesindeki Gazeteci’ sempozyumunda gazetecilerin TMK’den yargılanması değerlendirildi: 5 gölgesinin düştüğünü sandım salonun içine... Annemin gözlerindeki buğulu isyanı... O Anadolu kentlerini, okuduğum okulları... Gözlerimi yumduğumda, 12 yaşında 13 kurşunla delik deşik edilen Uğur ve babası Ahmet Kaymaz’ı... Hem babalar ölür çocuğum hem de çocuklar... Lice’de 14 yaşındaki Ceylan Öncel, koyun otlatırken öldürülmüş, otopsi bile yapılmadan toprağa verilmişti. Elleri ve bacakları kopmamıştı... Yani mayın tuzağına düşmemişti... Hedef seçilerek öldürülmüştü. Sen de benim kadar üzülmüştün çocuğum! ??? Attila Jozsef’i okurum Boğaz’dan geçen gemileri seyrederken... Gök ve gölge patlıyor apansız... Güneş ısıtıyor tüm bedenimi... Açılmayı sürdürecek zalim berraklığın, böyle doğduğunu biliyorum aslında. Biliyorum zalimlerin bir gün hesap vereceğini... Babamdan öğrenmiştim ben bunu... Birden gözlerimi kapıyorum... Ve mırıldanıyorum kendime: “Köylü nasıl toprağa muhtaçsa Yağmura, güneşe nasıl muhtaçsa, muhtacım sana Bitki nasıl ışığa muhtaçsa Ve klorofile, fışkırmak için topraktan, Muhtacım sana, çalışan kalabalık Nasıl işe, ekmeğe, özgürlüğe muhtaçsa Ve nasıl avuntuya muhtaçlarsa kuşatıldıklarında Çünkü gelecek doğmadı daha acılardan.” ??? Gelecek doğmadı gerçekten daha acılardan... Karanlıktan aydınlığa çıkan yol, şafağın söküşü... Ağaç dallarına konan kuşların korosu... Gözüpekliğin anlamı tam öğrenilmedi çocuğum. Babalar pek konuşmaz, sevdiğini belli etmez, acılarıyla hep yalnız kalmak ister... Bunu böyle bilmelisin çocuğum... Kızlarımız ve oğullarımız güzel olsun, akıllı olsun, çetin, korkusuz... Aydınlığımızın çocukları! Eşkıya ile aynı kefede İstanbul Haber Servisi Ankara Barosu Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, gazetecilerin “terörist” iddiasıyla yargılanmasını eleştirerek, “Gazeteci ile karakol basan eşkıyayı aynı maddeden yargılamak, Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) bu gece derhal kaldırılmasını gerektirir” dedi. Uluslararası Basın Enstitüsü Derneği üyesi ve Milliyet gazetesi yazarı Kadri Gürsel de AKP’nin basın üzerindeki baskısına dikkat çekerek, “İktidar medyası da onun dışında kalan medya da gazeteci yetiştiremiyor” değerlendirmesinde bulundu. İstanbul Barosu, Ankara Barosu, Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP) ve Türk Ceza Hukuku Derneği işbirliği ile önceki gün başlayan “Sanık Sandalyesin ? Ankara Barosu Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, “Karakol basan eşkıya da TMK’den yargılanıyor, gazeteci de. TMK derhal kaldırılmalı. Gazeteci, daha önce telefon rehberindeki kişiler ve ne kadar çok kişi ile irtibatta olursa kazandığı değer artardı” dedi. deki Gazeteci” başlıklı sempozyuma dün devam edildi. Taksim’deki Orhan Adli Apaydın Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen seminerin 2. gününde konuşan İstanbul Barosu eski başkanlarından avukat Turgut Kazan, “özel yetkili mahkemelerin” varlığının demokrasilerde kabul edilemeyeceğini vurguladı. Kazan, “Bu mahkemelere ‘tüm haklarınızı askıya alma hakkı’ veriliyor. Son HSYK’nin atadığı tüm hâkim ve savcılar bunu acımasızca kullanıyor. Engizisyon bu çağda ancak bu şekilde uygulanır. Bu engizisyon, özel yetkili mahkemeler eliyle, dijital ve gizli tanık senaryolarıyla oynanıyor. Mahkemede yargılanmaktan korkulur mu? Özel yetkili mahkeme ise korkulur, korkmak lazım” diye konuştu. İfade özgürlüğünün ise tazminat davaları ile engellenmeye çalışıldığını söyleyen Kazan, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın gazeteci, sanatçı ve aydınlara açtığı davalara değindi. Gazeteci Kadri Gürsel de Türkiye’de ga zeteciliğin geleceğinin pek parlak olmadığını belirterek, “Son araştırmacı gazeteci bana göre Nedim Şener’dir. Onu da cezaevine attılar. Şimdi ne yapacağı konusunda kuşkuluyum. Ben iki medya düzeninin de Şener’e araştırmacı haber yapma hakkını tanıyacağını düşünmüyorum” dedi. Aydınlığımızın Çocukları... Mavi gökyüzüne bakarken bir ışık çizgisinin ardından kayıp fotoğrafları anımsarım... Gece inmeden duyarım yıldızların son yakınışını. Kuşların ve denizin uğultusunu, göğün son oyununu, güneşin o güneş olduğunu anlarım. Yaşamımızı delip geçen o dipsiz avuntularıyla oyalanmayı çok severim. Babalar ve çocukları gelir aklıma... Babalar çocuklarına sevgisini hiç belli etmez.. içinde yaşatır. Kimi zaman bir köşeye çekilir, kimseye görünmeden sessizce ağlar. Babalar da ağlar siz hiç bilir misiniz? Ben sizi sessizce hiç gülümsemeden asık suratla izlerken, sizin saçlarınızı okşarken kendi çocukluğum gelir aklıma. Babam öleli 40 yıl, annem öleli 10 yıl oldu... Bir imbat akşamını bu yüzden özlerim, bir cumartesi sabahı İstinye kıyılarında dolaşırken. Damardan boşalan bir kan gibi ılık bir istanbul öğlesinde düşünmeye başlarım. Güneş Boğaz’ın üzerinde gezinirken ben sizi düşünürüm, siz beni değil... ??? İnsancıl duyguların yüreğimi paramparça ettiği saatlerde, plazalarla kuşatılmış bir kentin içinde ilkel çadırlarda yaşayan inşaat işçilerinin yanarak ölmesi beni duygulandırır. Acıların suyunda yaşam denilen o güzelliği yok eder! Sosyal devlet onları korumaz... Patron ya da taşeron sigortalı yapmaz o 11 işçiyi... Sabahın o titretici ayazında yataklarından uyanan, gece cayır cayır yanan insanları... O insanlar da benim gibi babadır, Afganistan’da helikopter kazasında şehit düşen askerlerimiz de... Bir sızı bıçak gibi yüreğinize saplanır çocuğum. İşte tam o sırada, gece gelinliğinle ışıldayan gözlerin gelir aklıma, çocukluğumun o tren saatleri, Afyon ve Alsancak Garı... Önceki gece bir yıldız kümesine bakarken babamın TMK bu gece kaldırılmalı Odatv davasında tahliye edilen Musluk, hakkında gösterilen ‘delil’leri yorumladı Kitabı savcı da okumuş İLHAN TAŞCI ANKARA Odatv davasında tahliye olan Coşkun Musluk delil olarak dosyasına konulan telefon görüşmesinde geçen “Öcalan’ın İmralı Günleri” kitabını, kendisini sorgulayan savcının da okuduğunu ve çekmecesinden çıkarıp gösterdiğini söyledi. Gözaltına alındığı 3 Mart 2011 günü kapıyı açtığında polisleri karşısında görünce tedirgin olduğunu ancak “Hüseyin” isimli birisini sorduklarında rahatlayıp kapıyı kapattığını anlatan Musluk, “Biraz sonra yeniden geldiler, ‘İsimleri karıştırmışız, Coşkun Musluk siz misiniz?’ diyerek arama kararını gösterdiler ve süreç başladı. Türkiye’de siyasi gündeme dair kalem oynatanlar olarak, telefonlarımızın dinlendiğini, birtakım tehditlerin altında olduğumuzu biliyorduk. Bir komployla karşılaşabileceğim düşüncesiyle yaşamıma özen gösteriyordum” dedi. Mesleki kariyerinin başında, yazarlığa da yeni başlamış birisi olarak işin kendisine uzanacağını hiç düşünmediğini söyleyen Musluk, “İlk Odatv gözaltıları olunca gazeteci arkadaşım Hüseyin aramıştı. Ben de ona, beni kim ne yapsın demiştim. Bu kadar olasılık dışı görüyordum” diye konuştu. İnsanın her koşulda iyimserliğini koruduğuna işaret eden Musluk, “Önüme çıkan sorular içimi çok rahatlattı. Biz bu sorularla soruşturmaya dahil edilsek de hakkımızda isteseler de bir şey yapamazlar diye düşündüm. Bu soruşturmalarda gördük ki hukukun önünde başka güçler var ve tutuklandım. Savcı Bey’in önünde emniye Ankara Barosu Başkanı Feyzioğlu ise Eylül 2011 verilerine göre Türkiye’de cezaevinde bulunan kişilerin yüzde 43’ünün tutuklu, yüzde 57’sinin ise hükümlü olduğunu söyledi. Feyzioğlu, “Gazeteci, daha önce telefon rehberindeki kişiler ve ne kadar çok kişi ile irtibatta olursa kazandığı değer artardı. Bugün ise gazeteci, zindana atılmamak için ne kadar az kişiyi tanırsa o kadar güvence de oluyor. Kolluk, özel yetkili mahkemelerden aldığı yetki ile her çorbaya bir tutam suç örgütü tozu atıyor. Bundan sonra her soruşturmada sınırsız telefon dinlemeleri başlıyor” dedi. Eğitim sistemi tartışmalarına da değinen Feyzioğlu, “Özel yetkili mahkemelerden şikâyet ediyoruz, yarın onların varlığını savunan nesiller yetişecek. Bu eğitim sistemi ile yetişen nesiller 1015 yıl Cezaevinden çıkınca yapacağı hayalini ise “Açık havada koşmak” sonra özel yetkili mahkemeler diye özetleyen Musluk, “Sonsuz mesafede koşmak kadar güzel bir şey olmadığını tecrit koşullarında dolap beygiri gibi etrafınızda dönbile yetmez diyecekler” ifadedüğünüzde anlıyorsunuz. Gökyüzünü bile 6 metrelik duvar ve onun lerini kullandı. üstündeki dikenli telin üstünden görebiliyorsunuz. Gökyüzüne bakİstanbul Barosu Başkanı Doç. mak bile işkenceye dönüşüyor. Topu fazla yükselttiğinizde teDr. Ümit Kocasakal ise, “Bu le çarpıp geri döndüğünü görürsünüz. Gökyüzünü eğitim modeli, Cumhuriyet’e doğrudan göremiyorsunuz” dedi. Balbay’ın kaldığı yapılan en açık saldırı” dedi. tecrit hücresine konulduğunda duyumsadıklarını, “Da Sonsuz mesafede koşmak... Coşkun Musluk raldığımı hissettim. Duvarlar üstüme üstüme geliyordu. Balbay’a da söyledim. ‘Kapının kolu yok’, ‘Duvarlar ne kadar yakın’, ‘Burda yaşanır mı?’ diye isyan ediyordum. Sonunda Balbay ‘Ben burada bir yıldır kalıyorum. Bunları söyleme artık’ dedi. Dört metrekarelik yaşam alanı yarattık kendimize” diye anlattı. Musluk, tahliye edildiğini cezaevi aracında jandarmalardan duyduğuna işaret ederek, “Gözlerimize baka baka kararı okumaları gerekir. Böyle olmadı” dedi. (Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ) tin hazırladığı sorular vardı. Sorgum sürerken emniyetten kendisi arandığında ‘Kardeşim her şeyi vermeyin. Biz de burada sormak zorunda kalıyoruz’ diyerek sitem etti. Bana yönelik bir mesaj olduğunu düşündüm. ‘Memnun değiliz sorulardan ama emniyetin soruları’ denildiğini düşündüm” değerlendirmesini yaptı. Akademisyenin siparişi Musluk, dosyasına konulan telefon görüşmesine ilişkin sorguda yaşadıklarla ilgili şunları söyledi: “Sürekli alışveriş yaptığım kitabevinden bir kitabı temin etmesini ri ca ettiğim telefon konuşması da yüzüme okundu. Bir akademisyenin kitap siparişi bile suç delili haline dönüşebiliyordu. Sorgum sırasında Savcı Bey konuşmada adı geçen ‘Öcalan’ın İmralı Günleri’ adlı kitabı kendisinin de okuduğunu söyledi. Hatta Savcı Bey ‘Okumak zorundayım. Siz de mesleğiniz gereği okumak zorundasınız’ dedi. Mahkemede talebimiz olmamasına rağmen Hâkim adli denetim altında bulundurulma istemimizi kendisi yazdırdı. Hem benim hem de Müyesser Hanım için yaptı bunu. Serbest kalacağımızı düşündüm ama karar çoktan verilmiş.” “Gazeteci Gözüyle ‘Sanık Sandalyesindeki Gazeteci’” isimli oturumun başkanlığını yapan Radikal gazetesi yazarı Altan Öymen “Bizim zamanımızda kitaplar toplatılırdı. Şimdi ise basılmamış kitaplar delil sayılıyor” dedi. Yurt gazetesi yazarı Cüneyt Ülsever, AKP’nin uygulamalarının hızla devam ettiğini belirterek, “Korkarım bugünleri de arar hale geleceğiz” dedi. Hürriyet yazarı Sedat Ergin de AİHM nezdinde Türkiye’nin çoğu davada mahkum edildiğini vurguladı. Vatan gazetesi yazarı Mustafa Mutlu ise “Herkes bu sempozyuma gelerek bir tehlikeyi göze aldı. Hakkımızda ‘darbeciler toplandı’ diye tweet’ler atılıyor. Hakkımızda hüküm veriliyor” diye konuştu. ‘Hüküm veriyorlar’ PROF. DAVID SONENSHEIN: ABD’de davalar en fazla 8 ay sürer HÜLYA KESKİN ABD’deki Teple Üniversitesi’nde görevli Prof. Dr. David A. Sonenshein, ABD’de bir kişinin 6 ay içerisinde hâkim karşısına çıkma zorunluluğu olduğunu vurgulayarak “ABD’de en uzun süren davalar mafya yani örgütlü suç davalarıdır. O davalar da en geç 8 ayda karara bağlanır. Kişi 6 ay içerisinde hâkim karşısına çıkmaz ise o dava düşer ve tekrar görülemez. ABD’de uzun tutukluluk süreleri yoktur fakat verilen cezalar uzundur” dedi. ABD’deki Teple Üniversitesi’nde görevli ünlü ceza hukukçusu Prof. Dr. David A. Sonenshein, ABD’deki hukuk sistemi ve Türkiye’de yaşanan hak ihlalleri hakkında açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Sonenshein, ABD’de hukuki olmayan delillerin tutuklamaya etkisinin olmadığını anlattı. Tutuklanan bir kişinin 6 ay sonra hâkim karşısına çıkarılmasının en önemli hukuk kurallarından birisi olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Sonenshein, “Hızlı yargılama ilkesi kesinlikle çiğnenemez. Ayrıca ABD’de en uzun dava süreci 8 aydır. Bu da mafya, örgütlü suçlar yargılamalarında geçerlidir. Normal bir yargılama ise Eyalet Mahkemeleri’nde birkaç gün sürürer. Davalar başlar ve biter” diye konuştu. “6 ay içerisinde kişi hâkim karşısına çıkarılmaz ise dava tamamen düşer, o duruşma bir daha görülemez” ifadelerini kullanan Prof. Dr. Sonenshein, “Bu kuralı bilen savcı şüpheli suç delili olmadan iddianame düzenlemiyor. Bu nedenle düşen davalara neredeyse hiç rastlanmıyor” diye konuştu. Türkiye’deki uzun tutukluluk sürecine de değinen Prof. Dr. Sonenshein, “ABD’de bir kişinin yıllarca tutuklu kalması gibi bir durum söz konusu olamaz. Böyle bir şeyin kabul edilmesi mümkün değil. Tutuklamalar uzun değil ama verilen cezalar çok uzun olabiliyor. Sonuçta her kişinin suçlu olduğu kanıtlanana kadar masum sayıldığı ilkesinden hareketle, bu kadar uzun süre tutukluluğu kabul etmiyoruz” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle