25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 MART 2012 PAZAR 14 ey kafa! Kaldırıma bak, kaldırıma. Sen H o kaldırımsın, kaldırım da sen, o kafa. Tüm bilgin, becerin, yeteneğin, ustalığın işte o kaldırımda yazılı, o kaldırım kadar. O kafasın ya sen… İster Çin’den getir granitini, ister Harvard’dan kopyala/yapıştır zekâ modülünü, senin giriştiğin her iş yarım yamalak, varacağın her sonuç kötü, çünkü akılsız, temelsiz, dayanıksız ve çürük olmak zorunda. Kimi dar, kimi kısa, her biri yerleştirildiğinin ertesi günü oynayıp, üç gün sonra kırılan, altı ay sonra orası burası deşilip, bir yılın sonunda boylu boyunca göçen o kaldırımlar var ya… İyi bak o kaldırımlara! Onlar birer ayna. Senin beyin ayarlarını, vasıfsız kalfalığını, diplomasız ustalığını belgeliyor, beceriksizliğini yansıtıyor, bire bir. Kaldırımlara karşı, kafanın acımasız çıplaklığıyla karşı karşıyasın. Üstünde ne varsa, kaldırımlarda var: Döşeme taşını nasıl oturtamıyorsan bir türlü tesfiyesini ve sabitlemesini öğrenemediğin oynak zeminler üzerine… Yan yatıyor, çarpılıyor, düşüyor, dökülüyor, pek özendiğin kavuk durmuyor o kafada; üstüne zümrüt sorguç taksan ne yazar? Altında ne yoksa, kaldırımlarda da yok: Altyapı, kofraj çalışması, önü ne olur, ardından ne gelirin mühendislik hesabı, tahliye, onarım ve dayanıklılık kaygısı, nanay... Beyin kıvrımlarına göre döşediğin için mi yeraltından asla, hiçbir boru düz geçirilemez, yoksa boruların ve kabloların çarpıklığı mı belirler beyin söyledikleri anlaşılmasın diye kurgulanmıştı. Hukuk jargonu, bırakın simultane çevirmen, zaten hukukçu çevirmen gerektirir. Casson’un yanına, daha gündelik İtalyancayı doğru dürüst konuşamayan iki biçare öğrenciyi çevirmen diye koyunca, ne dediği anlaşılır korkusu kalmadı! Adamcağız, belki doğru çevrilebilir diye anadili İtalyancadan vazgeçip, Fransızca konuşmaya başladığında da hepimizin bildiği ve yargı sürecinde uyulması gerekirken uyulmayan kuralları tekrarladı zaten. Sonuç olarak yargıç Felice Casson niye geldi, niye gitti, kime konuştu, neye yaradı, asla bilemeyeceğiz. ??? Tıpkı kaldırım gibi döşenen 4x4x4’lük eğitim sistemi gibi: OECD raporuyla tescilli yüzde 20 öğretmen açığına karşın, istihdam edilen öğretmenlerin eşit işe niçin eşit ücret almadığını bilemezken… Okulların eğitim kalitesizliği, mantar gibi üreyip velilerin kesesine, çocukların sırtına binen özel dershanelerle tescilliyken… Özel dershanelerin rantı, dökülen devlet okullarına ayrılan parayı kat kat aşmışken… Emeğinin karşılığını alan üstün nitelikli öğretmenler, donanımlı okullar kurmak için eğitim reformu gereken bir ülkede; elbette anlayamayız, çarpık çurpuk bir eğitimi üçe bölüp dörtle çarpmanın “reform” diye takdimini. Ama merak etmeyin. Bu “reform” da çatlar, çöker sonunda. Belki bizim ömrümüzü aşar, ama böyle olmak zorunda. Kaldırımlara bakın, ne demek istediğimi anlarsınız. “Arşimed’in öğrenmek içi hayatını vereceği gerçe n kleri, artık ilkokul çocukları bil e biliyor.” ERNEST RENAN Kaldırım Kafalar kıvrımlarını? Bilinmez. Ama yaptığın her şey, kaldırımların kadar kalıcıdır. Ne zamana dayanır, ne mekâna. Çatlar, patlar ve yıkılır. O kafa var ya o kafa... Daima saçmalar, bazen de gülünç olur. ??? Çok bilmişler, Ergenekon ve Balyoz’u Gladio uzantısı olarak takdim ediyor ya... HSYK, Ergenekon ve Balyoz davalarına bakan özel yetkili yargı erbabına seminer versin diye, İtalya’dan Gladio örgütü uzmanı yargıç Fotoğraf : DANİEL COLAGROSSİ çağırdı. Benim bildiğim Gladio, ABD’nin Yani İtalya’dan gelen Gladio Avrupa’da Amerikancı dindar uzmanı yargıç Felice Casson, sağ iktidar odaklarına kurdurup, Ergenekon ve Balyoz Amerikan karşıtı solu iftira ve dosyalarına bakıp, eğer bunlar komployla tasfiye ettirdiği örgüt. benzer örgütlerse, Gladio’nun Oysa Türkiye’de örgüt uzantısı olmadıklarını söyleyebilir kurmaktan yargılanan sanıkların ancak. Zaten tersi, eşyanın sağcısı solcusu, eğer tek bir doğasına aykırı… ortak noktaları varsa, o da Felice Casson, bunları hepsinin “millici” ya da söylemeye çalıştı, ama kimse “ulusalcı”, Amerikan karşıtı anlamadı. Çünkü seminer, oluşu. Gladio uzmanı yargıcın oğuk her kış günü Kargalar taşır çantamı S Ekmeği bayat Kerem’in Köşeyi döner çırağı Doğar yedi düveli Konar Mahmutpaşa’ya Yatar dokuz mahalle Bakar puslu yakaya Yorma beni İstanbul Sorma bana İstanbul Gazetecinin Vicdanı Vicdan insanın bütün duygu ve düşüncelerini, bu duygu ve düşüncelerdeki amaç ve hedefleri dikkatle izleyen, hiçbirisini kaçırmayan, hatır, gönül, hoşgörü, acıma, dostluk, kayırma vb. tanımadan yargılayıp sorumluluğu takdir eden bir yargıçtır, öznel bir bilinçtir. Bu bilinç, insanın içinde bulunduğu toplumsal koşullarla belirlenmiş görgü ve bilgisinin sonucunda oluşur. Halit Ziya Uşaklıgil, “İnsanlar tuhaftır” der, “fena bir şey yapmakta olduklarını hissedecek olurlarsa mutlaka en evvel vicdanlarını susturacak bir sebep bulurlar.” Ünlü Fransız yazarı Honoré de Balzac da “Vicdanımız yanılmaz bir yargıçtır, biz onu öldürmedikçe” der. ??? Bu, ilkbahar habercisi güneşli pazar gününde bu “vicdan konusu” da nereden çıktı diye sorabilirsiniz. Geçen hafta CNN Türk’te Gaziantep’ten canlı olarak verilen “Dört Bir Taraf” adlı tartışma programını izliyordum. Tartışmacılardan Enver Aysever’in her “gazeteci vicdanı” dediğinde yüzü kasılan Nagehan Alçı sonunda patladı. Sağ elinin başparmağını Aysever’e doğru sallayarak hırçın ve yüksek bir sesle, “9 Mart’ı destekleyen Doğan Avcıoğlu’nu savunan Enver Aysever vicdandan söz edemez” diyerek bağırmaya başladı. Ne 9 Mart’ı bilen ne de Doğan Avcıoğlu’nu tanıyan yakın tarih cahili öğrenci kalabalığının kendisini alkışlaması üzerine sesini daha da yükseltti. O programı izlerken takıldım bu vicdan konusuna. Hemen söyleyeyim, benim kişisel ölçütlerime göre iktidar yanaşması gazeteciler arasında Nagehan Alçı vicdansızlık konusunda uzun ara başı çekmektedir. Doğan Avcıoğlu üzerinden Enver Aysever’e saldırması da vicdansızlığına somut bir örnektir. Doğan Avcıoğlu, ardında çok sayıda yapıt bırakarak 57 yaşında aramızdan ayrılan önemli bir araştırmacı, bir düşünürdür. Örneğin, özel kitaplığımda bulunan yapıtlarının (Devrim ve Demokrasi, Milli Kurtuluş Tarihi 4 kitap, Türkiye’nin Düzeni 2 kitap, Türklerin Tarihi 5 kitap ve Atatürk, Milliyetçilik, Sosyalizm) toplam sayfa sayısı 6.655’tir. Avcıoğlu’nun benim kuşağımın bağımsızlıkçı, özgürlükçü, devrimci solcularında/sosyalistlerinde büyük emeği vardır. Üç kurucusundan biri olduğu Yön Dergisi ile 1960 sonrasında basınımızda sola kapı açmıştır. Doğan Avcıoğlu’nun düşünceleri beğenilmeyebilir, günümüz koşullarında “eski” ya da “yanlış” bulunabilir, eleştirilebilir. Fakat bir kişinin vicdanlılığı veya vicdansızlığına ilişkin bir tartışmada “terazi” olarak kullanılması ayıptır, çirkindir. Ayrıca 9 Mart 1971 Darbe Girişimi Davası’nda yargılanmış, aklanmış bir kişiliği 41 yıl sonra bu girişimin destekçisi olarak suçlamak haksız olduğu kadar vicdansızlıktır. ??? Gazeteci bilgi sahibi olmak zorunda olduğu gibi vicdan sahibi de olmak zorundadır. Nagehan Alçı bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan yanaşma gazetecilerdendir. Örneğin, siyahlardan “zenci” diye söz eder, bu sözcüğün ırkçılık anlamı taşıdığının ayırdında değildir. “Tutuklu” ile “hükümlü” arasındaki farktan habersizdir, eşanlamlı olarak kullanır. Canlı yayında yalan yanlış fotoğraflar göstererek masum insanları suçlar. Ergenekon, Balyoz, KCK gibi toplu davalarda hüküm giymemiş yüzlerce insan onun gözünde suçludur. Evrensel hukukta geçerli olan “suçsuzluk ilkesi” nden habersizdir. 35 yaşında genç bir kadındır, iyi bir gazeteci olabilecekken hırsı aklının da, meslek terbiyesinin de önüne geçmiştir. Hiç çekinmeden, yüzü hiç kızarmadan ekranlarımızın en yürekli, en vicdanlı gazetecisi, kararlı bir insan hakları savunucusu ve mesleğinin en deneyimlilerinden biri olan Medya Mahallesi programının hazırlayıcısı ve sunucusu Ayşenur Arslan’ı Ergenekon Davası bağlamında “operasyonun bir parçası” diyerek suçlamaktan çekinmez. Sonra da “vicdan”dan söz eder. Hadi canım sen de! N O K T A S I ‘ G ’ Aşık vapur düdükleri Tarih, şen sazın bülbülleri Eyüp’te sabahın sesi İkindi Kandilli gölgesi Bilirim elbet terketmeyi Kardeşim izin vermez Söverim seni elleyeni Mülayim geri dönmez Yorma beni İstanbul Sorma bana İstanbul Yorma yüküm çok ağır Sorma gecem hep sağır NERHAN* *Nerhan’ın söz ve müziğini yazdığı, Mine Geçili ile düetini Nurcan Eren eşliğinde yaptığı “Yorma Beni İstanbul”; beni yüreğimden yakalayan, ağlatır güzellikte bir parça. Şarkının olağanüstü klibini, NERHAN HEPŞEN’in yazarı olduğu www.mgkmedya.com sitesinde dinleyip seyretmenizi hararetle öneririm! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Çanakkale Zaferimiz ve Pazarören Köy Enstitümüz Kayseri’deki Pazarören Köy Enstitüsü yapılarının “yaşatılarak korunması” kararını duydunuz mu? Müjdeyi paylaşmadan önce, 18 Mart 1915’te tarihe yazılan “Çanakkale Zaferi”mizi kutsayalım. Dönemin en gelişkin emperyalist donanması, Çanakkale’yi geçebilmek için o gün saat 10.00’da boğaza girmişti; topçularımız, gemiler menzile gelinceye dek pusuda beklediler. Triumph zırhlısı bataryalarımıza ilk ateşi açınca efsanevi savunma da başladı. Öğlene kadar Agamemnon zırhlısı büyük yara almış; Inflexible’ın amiral köprüsü uçurulmuş; Gaulois kaçmış; Bouvet bir gece önce Nusret gemimizin yerleştirdiği mayınlara çarparak batmış; derken Suff çekleşmiştir. Köy çocuklarının bilinçli ve çağdaş birer öğretmen olarak yetişmeleri için 21 ilde kurulan; 14 yılda 17 bin 251 öğretmen yetiştiren bu okullara, UNESCO “örnek temel eğitim kurumları” demişti… 1954’te “karşıdevrim” anlayışıyla kapatılan Köy Enstitüleri’nin binaları, ilerleyen yıllarda bakımsızlığa ve yıkıma terk edildiler. Bu aymazlığı önlemek için Mimarlar Odası’nın 1999’daki “Kültür mirası olarak tescillenmeliler” başvurusu üzerine, Kültür Bakanlığı’na bağlı koruma kurullarınca “Cumhuriyet mirası” olarak koruma altına alındılar. İşte o başvuru ve kararlarla bugüne dek korunabilen Kayseri’ye bağlı Pazarören ilçe ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA Cumhuriyetin “proje”si ve eseri... SEDAT YAŞAYAN ren, Irresistible, Inflexible ve Ocean da sulara gömülmüş; neye uğradığını şaşıran Amiral De Robeck “çekiliyoruz” demişti. Çanakkale’yi denizden aşıp İstanbul’a giremeyen emperyalist kuvvetlerin 25 Nisan 1915’ten 9 Ocak 1916’ya dek süren kara saldırılarını da Mustafa Kemal komutasındaki Mehmetçikler durdurdu. Tarihçiler der ki: “Türklerin kahramanlığı emperyalizmi dize getirmenin yanı sıra Rusya’daki 1917 Ekim Devrimi’ni de kolaylaştırmıştı. Beklediği yardıma kavuşamayan Çarlık Yönetimi, iktidarı ele geçirmek için emekçileri örgütleyen Bolşeviklere karşı direnememişti.” Efsanevi yurt savunmasıyla birlikte evrensel sonuçlarıyla da tarihe geçen; Mustafa Kemal önderliğindeki Ulusal Kurtuluş Savaşımızın ilk kıvılcımlarını taşıyan Çanakkale Zaferimizi ve tüm şehitlerimizi, her 18 Mart’ta kuşaktan kuşağa ve sonsuza dek onurla anacağız… Aynı kahramanlığın 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’ni bizlere armağan etmesinin ardından, bağımsızlığına sevdalı bir ülkenin “yaratıcı aklı ve üreterek kalkınma”yı temel alan eğitim devrimi de 1940’tan itibaren Köy Enstitüleri ile ger Cumhuriyet mirası sindeki Köy Enstitüsü binaları da valilik tarafından restore edilerek yeniden eğitime kazandırılıyor. Kayseri Olay gazetesinin adeta “müjde”lediği haberde deniyor ki: “Kayseri Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, Pazarören Köy Enstitüsü’nün onarımına ilişkin talebi kabul etti.” (24 Şubat 2012) Peki, bu tarihsel talep nasıl gelişti? Kayserili mimar Ali Salman Pazarören’deki binaların haraplığından çok etkilenmişti. Mimarlar Odası’nın 1999’daki tarihsel başvurusunda Pazarören dosyasını hazırladı… 1935’te Gesili Ethem Bey tarafından yaptırılan yatılı okul, 1940’ta çıkan yasayla Köy Enstitüsü’ne dönüşmüştü. Ne var ki 30’a yakın binasından 13 tanesi kalabilmişti. Kurul hiç değilse kalanların korunması kararını aldı. Şimdi valiliğin de sahiplenmesiyle ulusal bir borç yerine gelmiş oluyor. Mülkiyeti, İl Özel İdaresi’ne ait binaların nice anılar taşıyan özgün mekânlarını yaşatmayı hedefleyen Vali Mevlüt Bilici’ye ve İl Özel İdare Genel Sekreteri Mustafa Atsız’a teşekkür borçluyuz. Pazarören’in yenilenmesi (restorasyon) özellikle şu 4+4+4 geriliminde daha bir anlam ve değer kazanmıyor mu? HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tapınılan varlık... Şenliklerde caddelere kurulan süslü kemer. 2/ Isparta’nın Eğirdir ilçesinde bir mağara... Sıkıntı verme, üzme. 3/ “Sözü pişirip diyenin işini ede bir söz” (Yunus Emre)... Barbunyaya benzer bir balık. 4/ Dolma yapmak için hazırlanan karışım... Tümden çıplak olarak açık havada yaşamayı savunan öğreti. 5/ Suudi Arabistan’ın plaka imi... Küçük mağara. 6/ Küçükbaş hayvanların boynuna takılan çan... Tunus’un plaka imi. 7/ Düşüncenin tasarlayabileceği bütün üstün nitelikleri kendinde toplayan... Kızıl tüylü bir kuş. 8/ Batı Avrupa’da bir ırmak... Spor karşılaşmalarında seyircileri coşturan kimse. 9/ Tanrıtanımaz... Asya’da bir ülke. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Ucu sivri demir 1 li kısa üvendire. 2/ Yavru yapmaya 2 alışkın kümes hay 3 vanları için kulla 4 nılan sözcük... “Bizde böyledir / Gü 5 zeli oynatırlar / Çir 6 kini söyletirler” 7 (Türkü). 3/ Zehirli bir örümcek cinsi... 8 Tiyatroda asıl sah 9 neye verilen ad. 4/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Öğütülmüş tahıl... Çanakkale Boğazı’nda, birçok 1 Ç U L L A M A U deniz kazasının meydana 2 I R A Y A L A N geldiği burun. 5/ Balerin 3 L A V D A N O M lerin geleneksel kostümü... 4 B T İ K E A K Meydan. 6/ Kısa çizme... 5 I R A K J Ü R İ Eylemleri olumsuz yap6R O E T T İ K makta kullanılan ek. 7/ 7 M O L E K Ü L Eski Türklerde bir babanın 8 F A V E L A İ M taşınmaz mallarının miT A S A rasçısı olan en küçük 9 A N A Ç oğul... İlgi çekici ve değişik kimse. 8/ Sevgide üstün tutulan... Eski Romalıların ulusal giysisi olan geniş ve uzun harmani. 9/ Fransız Devrimi sırasında giyilen bir giysinin ve sokaklarda oynanan şarkılı bir halk dansının adı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle