25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 MART 2012 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ‘Dindar’ mı ‘Laik’ mi? Erdoğan’ın talimatıyla meydanları dolduran ve emri doğrultusunda oy veren robotlaştırılmış bir kitle ve bu kitlenin “iradesi”, ulusal / özgür irade olabilir mi? Aklın ve bilimin açtığı aydınlıkta özgürleşen çocuk, özgür bir kimliktir. Dindar olmaya zorlanan çocuk kendinde özgür olamaz. Sorun da budur. Modern köleler olurlar. Köle, modern olamaz. Muzaffer İlhan ERDOST TİHAK / Türkiye İnsan Hakları Kurumu Başkanı K Parti’den ateist bir nesil yetiştirmemizi mi bekliyorsunuz?” diye nicedir kükremeli Tayyip Erdoğan. “Ateist bir gençlik” değil “dindar bir nesil” yetiştirecekmiş! Ateist mi, tinerci mi, yoksa isyankâr mı? “Bu gençliğin tinerci olmasını mı istiyorsunuz! Bu gençlik tinerci mi olsun? İsyankâr bir nesil mi olsun?” diye de kendisini eleştirenleri sorgulamış! 1924 Eğitim Birliği Yasası’yla birlikte, aklın ve bilimin egemenliğinde yapılandırılan ulusal, laik ve çağdaş eğitimin, tinerci, isyankâr ya da ateist yetiştirmeye göre planlandığını, demek ki Tayyip Erdoğan, on yıla yaklaşan iktidarında, yeni görüyor; tinerci, ateist, isyankâr nesil yerine, “modern dindar” bir nesil yetiştireceğini dayatıyor. “Modern dindar nesil” ise Necip Fazıl “üstad”ının Hitabe’sinde açımlanıyor: “Dininin, dilinin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı” bir gençlik! Dinin toplumsal yaşamda kutsal değer olmaktan siyasal değer olmaya başladığı süreç, geleneksel ve statik bir kurum olan dinin, dinamik ve modern sermayenin hizmetine sunulduğu süreçle de örtüşür. Üstelik bu süreç, dinin, ulus devleti ve ulusallığı tahrip için, dindar gençliğin, emperyalist gericiliğin aleti olmaya başladığı süreçle de örtüşür. Burada, 1. dinsel ayrışma, 2. mezhepsel ayrışma, 3. etnik ayrışma, uluslaşma sürecini tamamlamamış ulusu ayrıştırmanın; (1) bağımsızlaşma, (2) özgürleşme, (3) uluslaşma, ulusal bütünleşmenin ve özgür ulus olarak varlığını sürdürmenin öğeleri ve özneleri olduğunu belirtelim. “A Tayyip Erdoğan’ın, Huntington’ın, Büyük Ortadoğu Projesi’ne uyarlayarak, Türkiye’nin laik olmadan da “modern” olabileceği savının, “modern dindar” bir ülke olarak algılamış olmasını, bir kastın değilse bir bilisizliğin sonucu olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü Huntington, “laik” cumhuriyetin, laik olarak dindar olacağını değil, “laik”lik ile kazanılan “modern”liğin, “laik” olmadan da sürdürülebileceğini söyler. Türkiye’nin İslam ülkelerinin birliğini sağlamasının engeli ise “modern” ülke olması değil, “laik” ülke olmasıdır. Bunun için laik olmadan da bir ülkenin modern ve demokratik İslama liderlik yapabileceği ileri sürülüyor, İslamın liderliği için Türkiye ve Erdoğan planlanıyordu. Burhan Dodanlı’nın yenileyin yayımlanan “Hepiniz Suçlusunuz!” kitabının kapağında, Deniz Gezmiş’in savunmasından alınmış iki cümlecik, son yüzyılın tarihine ışık tutuyor: “… bizi bağımsız bir ülkenin çocukları olmaktan mahrum eden bir kuşak olarak, mahkeme heyeti olan sizler dahil hepiniz suçlusunuz! Asıl suçlu sizler ve sizler gibi emperyalizme göz yumanlardır.” Deniz Gezmiş’i idama götürecek olan bu çığlıkta, kuşkusuz “dindar gençlik” yok, ama tinerci, isyankâr, ateist bir gençlik de yok. “Anarşist” derseniz o da yok. İki şey var: bağımsızlık ve ulusallık. Tek özlem: bağımsız bir ülkenin çocukları olmak ve tek hedef: bizi soyarak boğan, boğarak “kurtaran” emperyalizm. Rockefeller’in sağ elinin işaret parmağını tehdit edercesine gözümüze soktuğu Sam Amca var, Tayyip yeğenin “amcası”. Kargısını ulusal ve bağımsız kimliğe yöneltiyor, hedef tahtasına ise tinerciyi, isyancıyı, ateisti koyuyor. Cevdet Sunay’ın “Laik okullar anarşi yuvası haline geldi”, “Devletin kilit mevkilerini imamhatip okullarından yetişenlere vereceğiz” sözlerinde gizlenen dinsel ve özellikle mezhepsel ayrımcılığı, Erdoğan, 4+4+4 darbesiyle, imamhatip okullarını eğitimin tümüne yayıyor, yaşı zihinsel buluğa ermemiş çocuklara değin indiriyor. Gençler arasında imamhatip okullarıyla başlatılan AleviSünni ayrışması giderek düşmanlığa dönüşecek, ümmeti Muhammet’i cihada çağıran, Tanrı Dağı kadar Türk, Hıra Dağı kadar Müslüman tinerciler, isyancılar, ateist Allahsızlar, sol partilere oy veren Alevileri, Sivas’ta, K. Maraş’ta, Çorum’da komünistler olarak katledeceklerdi. Belirtelim ki, kimse, bizi imamhatip okullarına kem gözle bakmakla karalamaya çalışmasın! Ama hiç kimse de imamhatiplileri, Erdoğan’ın şeriat ordusunun başı bağlı askerleri olarak önümüze çıkarmasın! Eğitim ve öğretimin temeline dini (teokrasiyi) yerleştirerek, Saidi Nursi’nin sözleriyle, aklın ve bilimin anarşizme, ateizme, komünizme, Siyonizme götürdüğü safsatasını, Nursi’nin yolundan gidenler kendilerine saklasın, ulusa bu deli gömleğini giydirmeye kalkışmasın! Saidi Nursi’ye uyarak, aklı ve bilimi, “dinin ve vahyin” emri ve denetimi altına alması için, tasarı önermeye soyunmasın! Gene Saidi Nursi’nin görüşü olarak, “fünunu ilmiye”nin, yani fizik, kimya gibi fen bilimlerinin, sosyoloji, antropoloji gibi beşeri bilimlerin, “ecnebi ilimler” olduğu, zararlı ve kokuşmuş bir membadan kaynaklandığı safsatasıyla, meşayih (şeyhler) tarafından “şeriat süzgecinden” süzülerek alınmasını istemeye kalkışmasın! Ulusdevlette, devlet, üyelerini, belirli bir yaştan başlayarak eğitmekle yükümlüdür. Teokratik ve feodal bir devlet olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun eğitim ve öğretim kurumlarının teokratik ve feodal esaslara göre düzenlenmesi doğası gereğidir. Ama teokratikfeodal devlet, laik cumhuriyete devrimleştiği ya da evrimleştiği zaman, temel eğitim bir yandan zorunlu hale gelir ve öte yandan bu eğitim bir dinin, bir etnisitenin, bir mezhebin değil, ulusdevletin belirlediği zorunlu, ulusal eğitime evrimleşir ve devrimleşir. Çünkü etnik, dinsel, mezhepsel farklılıklar fark olarak kalmakla birlikte, tümü, ulus potasında eşitlenmiş, ulusun eşit üyelerine dönüşmüştür. Aklın ve bilimin ışığında, akla ve bilime dayalı eğitim, toplumun olduğu kadar, devletin kurumlarını dinsel esaslara göre düzenleyen bir eğitim olamaz. Laik bir devlet de, eğitim ve öğretimi dinselleştiremez. Laik eğitim bir inanç sistemi dayatırsa, kendisi laik eğitim olmaz. Eğitim dinselleşirse, yasamadan yürütmeye, devletin siyasal, ekonomik, hukuksal, toplumsal bütün kurumlarının, dinsel esaslara göre düzenlenmesinin koşulları oluşur. Erdoğan’ın talimatıyla meydanları dolduran ve emri doğrultusunda oy veren robotlaştırılmış bir kitle ve bu kitlenin “iradesi”, ulusal / özgür irade olabilir mi? Aklın ve bilimin açtığı aydınlıkta özgürleşen çocuk, özgür bir kimliktir. Dindar olmaya zorlanan çocuk kendinde özgür olamaz. Sorun da budur. Modern köleler olurlar. Köle, modern olamaz. Müyesser’in Kedisi... Müyesser Yıldız, hapishanedeki hücresinde bir kedisi olsun istedi... Dalga dalga yayıldı haber... Gazetelerde, televizyonlarda, radyolarda, köşe yazılarında, İnternette... Leman kapak yaptı... Sosyal medyada binlerce “müyesserebirkedi” tweetleri dolandı... ? Müyesser hukuk istedi, böyle duyuramadı... Hak istedi... Adalet istedi... Yargı istedi... Yaşamını istedi... Özgürlüğünü istedi... Kimse fazla da üzerinde durmadı... Ama “Bir kedi” isteyince koşan koşana... ? Hayvan dostlarından bana en az iki yüz mesaj geldi, Müyesser’e kedi bulmuşlar; tekir, sarman, benekli, siyah, beyaz, dişi, erkek, bebek, büyük, Ankara kedisi, Van kedisi, İran kedisi, Siyam kedisi, gözü yeni açılmış, iki ayağı beyaz, üç ayağı beyaz... Hatta hamile kedi; ki hapishaneye girip orada doğursun da her hücreye bir kedi düşsün... Bizim asık suratlı Mösyö Hırpani’yi verelim dedim... Kuzen sokaktan üç tane yakalamış getirdi... ? Niçin?.. Niçin bir kedi isteyince anlaşıldı Müyesser?.. O küçük kedide vardı çünkü; yalansız, dolansız, iftirasız, kinsiz, intikamsız, nefretsiz duygular... Bir kedisi olsa, tüm bunlara sarılıp yatacaktı bitmeyen hapishane gecelerinde... Kucağında olacaktı; şefkat... Okşayacaktı; dürüstlüğü... Bağrına basacaktı; sevgiyi... Aslında insanlarda bulamadığını bir küçük kedide arıyordu Müyesser... ? Nihayet insanlara anlatamadı da... Hapishane koğuşunda ağladığında, kedisi gidip oturacaktı kucağına... ? O savcılar, o hâkimler, o polisler, o gardiyanlar niye anlamazlar tüm dava boyunca olanları bilir misiniz?.. Çünkü gidin bakın; onların bir kedisi olmamıştı... Dili olmayanla iletişim kurmayı çocukluklarında öğrenselerdi, dili olan Müyesser’i çoktan anlamışlardı... Ya da bir kedinin sorumluluğunu yaşamış olsalardı, hapishanelerdeki onca insan acı çekerken yastıkları batacaktı onlara... Bir kedileri olsaydı; çıkarsız sevmeyi bileceklerdi... Ama olmamış belli... ? Müyesser bir kedisi olsun istiyor... Okuyunca... Kör olası şu gözlerim... Onu bile vermiyorlar... İnsani duygular, bir kedi olarak bile giremiyor Silivri’den içeri... C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle