19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 MART 2012 PAZAR [email protected] 10 PAZAR KONUĞU Sırbistan’ın Ankara Büyükelçisi Duşan Spasojeviç Türkiye’yle iyi ilişkilerin AB’de birilerini rahatsız ettiğini söylüyor Hâlâ emperyalist kafadalar SÖYLEŞİ P O R T R E DUŞAN SPASOJEVİÇ Sırbistan’da tanınmış bir gazeteci ailenin oğlu. London School of Economics’te uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi alanında lisans üstü derecesini aldı. Genç yaşta siyasete atıldı. Belgrad Belediye Meclisi üyesi seçildi. Sırbistan Cumhurbaşkanı Boris Tadic’in dört yıl süreyle dış politika danışmanı oldu. Savunma Bakanlığı Müsteşarlığı yaptı. Bir yıl önce Ankara’ya Sırbistan Büyükelçisi olarak atandı. LEYLA TAVŞANOĞLU Ankara’daki görkemli Sırbistan Büyükelçiliği’nde genç Büyükelçi Duşan Spasojeviç’le konuşuyoruz. Büyükelçi Spasojeviç Ankara’nın alelacele Kosova’yı tanımasının Belgrad’da derin düş kırıklığı yarattığını söylüyor. Genel algının aksine, Türkiye ve Sırbistan’ın tarihsel doğal müttefik olduklarına dikkat çekiyor. Bosna katliamının tek sorumlusunun Slobodan Miloşeviç olmadığını vurgulayarak, “Harika iki kafadarı vardı. Bunlar dönemin Hırvat Cumhurbaşkanı Borus Tudjman ve Bosna Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’ti” diyor. AB’de hâlâ emperyalist kafayla hareket eden birileri olduğunu söyleyen Spasojeviç, “O nedenle AnkaraBelgrad yakınlaşmasından hoşlanmıyorlar” ifadesini kullanıyor. Bize Türkiye’yle Sırbistan arasındaki tarihsel bağları anlatır mısınız? D.S. Bizim bu büyükelçilik binası tarihi ilişkilerin en yakın tanığıdır. Osmanlı döneminde Sırbistan’la Türkiye ilişkileri her zaman kavgalı olmuştur. Ama Birinci Dünya Savaşı’nda Sırbistan müttefikleriyle birlikte Türkiye’yle savaşmayı reddetti. Sırbistan Kralı Aleksander, Türkiye’de Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcında da Mustafa Kemal Paşa’ya bir mektup yazarak halkının ve kendisinin Türk halkının meşru hakkı olan bu kurtuluş savaşını desteklediklerini bildirdi; sonra da o mektubu tamamıyla unuttu. Derken Mustafa Kemal Paşa Kurtuluş Savaşı’nı kazandı; Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara oldu. Mustafa Kemal Paşa da cumhurbaşkanı ilan edilir edilmez biz Ankara’nın en iyi yerinde arazi sahibi olduk. Kral Aleksander, Mustafa Kemal Paşa’nın bu jestine ne kadar müteşekkir olduğunu göstermek için yeni dostuna şöyle dedi: “Bu araziye Belgrad’daki evimin tıpatıp aynısı bir büyükelçilik binası yaptıracağım.” Gerçekten de içindeki eşyalara, bu salondaki avizelere, piyanoya kadar her şey aynı oldu. Belki Belgrad’dakine kıyasla biraz küçük ama onun dışında tam bir karbon kopyası. 1935’te bu binanın açılışı yapıldığı zaman Mustafa Kemal Paşa törene gelmişti. Bulunduğumuz salonda serili Hereke halısını da özel armağanı olarak getirtmişti. A B içinde birileri hâlâ yüz yıl önce yaptıkları gibi Balkanlar’a yakalanması gereken bir av gözüyle bakıyorlar. Dolayısıyla ortada başka aktör olmasını istemiyorlar. T ürkiye Kosova ve Metohya’yı tanıdığını açıklayınca Sırbistan derin bir üzüntü duydu. Sadece yakın dost bildiğiniz birisi sizi bu kadar derinden üzebilir. Üç kafadar iç savaş çıkarmayı becerdi Herkes Yugoslavya’nın çöküşünden Miloşeviç’i sorumlu tutuyor. Oysa Miloşeviç’in harika iki kafadarı vardı. Bunlar dönemin Hırvat Devlet Başkanı Tudjman ve Bosna Hersek Devlet Başkanı İzzetbegoviç’ti İyi de, geçen yüzyılın ikinci yarısına kadar Türkiye Cumhuriyeti, Sırbistan, daha sonra da Yugoslavya’nın ilişkileri bu kadar iyiyken, hatta doğal müttefik olarak görülürlerken acaba neden ilişkiler hep kötüymüş gibi bir algılama oluştu? D.S. Bakın, o dönem Sırbistan ve Yugoslavya’nın devlet başkanı olan Slobodan Miloseviç 1991’de Ankara’ya geldi. Turgut Özal cumhurbaşkanı, Süleyman Demirel başbakan, Hikmet Çetin Dışişleri bakanıydı. Derken Yugoslavya’da olaylar patlak verdi. 1990’lı yıllar, ikili ilişkilerin en kötü olduğu dönemdi. Yugoslavya’da iç savaş çıkmıştı. Herkes herkese karşıydı. Sonuçta bu hiç kimsenin yararına olmadı. Her şey uygarca halledilebilirdi. Ama ne yazık ki yapılamadı. Türkiye, açıkça Bosnalı Müslümanların tarafını tuttu. İsterseniz Türkiye’nin hakkını teslim edelim. Böyle davranmak zorunda değil miydi? D.S. Doğal olarak... Yirminci yüzyılı böyle kapattık. Bunun ardından Türkiye ve Sırbistan arasında en büyük tartışma Sırbistan’ın toprak bütünlüğü konusundan çıktı. Türkiye’nin alelacele Kosova’nın bağımsızlığını tanımasını mı kastediyorsunuz? D.S. Evet. Çünkü Kosova ve Metohya ülkemizin bir toprak parçasıydı. Yani bizim toprak bütünlüğümüz ihlal edilmişti. Türkiye Kosova ve Metohya’yı tanıdığını açıklayınca Sırbistan derin bir üzüntü duydu. Kim sizi bu kadar derinden üzebilir? Sadece yakın, dost bildiğiniz birisi. İlgi duymadığınız bir kişi size bir yanlış yapsa aldırmazsınız bile... Düşmanınız size karşı bir tavır alsa, bunun tehdit olduğunu bilirsiniz. Dolayısıyla da acı çekmezsiniz. Türkiye’nin bu hareketi Sırbistan’ı derinden yaraladı. Bugün aramızdaki en büyük anlaşmazlık noktası budur. Evet, ilişkiler gelişiyor ama kendi açımızdan bu noktayı da hiçbir zaman göz ardı edemiyoruz. Unutalım, bunu bir tarafa bırakalım demekle de olmuyor işte. İyi de Türkiye açısından baktığınız zaman Türkiye’de önemli bir Kosova kökenli nüfus yaşıyor. D.S. Nerede? Burada mı? Bakın, Ankara’ya geleli bir yıl oldu. Daha bir tane bile Kosova ve Metohya kökenli insanla karşılaşmadım. Son zamanlarda Yugoslavya’nın eski küllerinden yeniden doğacağı görüşleri dillendirilmeye başlandı. Siz bu görüşlere katılıyor musunuz? D.S. Ne yazık ki hayır. Çünkü Yugoslavya’nın Avrupa’yla bütünleşmesi için parçalandığını düşünüyorum. Bir de ortada bir Hırvat milliyetçiliği var. Ne yazık ki Yugoslav modeli başarılı olmadı. Bir kere Kral Aleksander öldürüldü. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ülke parçalanırken Tito ortaya çıktı ve Yugoslavya’yı birleştirdi. Tito ölüp Soğuk Savaş da bitince ülkede milliyetçilik cereyanları alıp yürüdü. Herkes Yugoslavya’nın çöküşünden Miloşeviç’i sorumlu tutuyor. Öyle değil. Tek başınıza tango yapamazsınız. Bunun için iki kişi gerekiyor. Miloşeviç’in harika iki kafadarı daha vardı. Bunlar dönemin Hırvat Devlet Başkanı Tudjman ve Bosna Hersek Devlet Başkanı Aliya İzzetbegoviç’ti. Her şeyi birlikte yaptılar. O zaman bütün savaş suçları neden sadece Miloşeviç’in üstüne yıkıldı? D.S. Çünkü Miloseviç öbürlerinin ağabeyiydi. Yani Yugoslavya’nın cumhurbaşkanıydı. En büyük sorumluluk da dolayısıyla ona aitti. ral Aleksander’la Atatürk’ün dostluğu Zaten tarih de Kral Aleksander’la Atatürk’ün özel dostluklarını yazmıyor mu? D.S. Yazmaz olur mu? Kral Aleksander Türkiye’ye gelmeyi çok severdi. Atatürk’le birlikte Ertuğrul yatında sohbetler eder, hoş saatler geçirirlerdi. O kadar yakınlaşmışlardı ki erkek erkeğe eğlenceye bile giderlerdi. Maalesef, Naziler ve faşistler tarafından 1934’te Marsilya’dayken öldürüldü. Aradan yıllar geçti. Yugoslavya, Türkiye ve Yunanistan arasında yeni bir Balkan İttifakı imzalandı. Türkiye tarafından imzacılar Başbakan Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü, Yugoslavya’da da Tito’ydu. Geçen yüzyılın birinci yarısına kadar ilişkilerimiz böyle gelişti. Bugün ise bir anlamda önyargılara karşı savaşıyoruz. Kolay iş değil tabii. Çok geniş vizyon gerekiyor. K Eski oyunlar hâlâ tezgâhta AB’nin Ankara ve Belgrad arasındaki iyi ilişkilerden rahatsızlık duymasının nedenini nasıl izah ediyorsunuz? D.S. AB’nin tümünün tavrının böyle olmadığını düşünüyorum. Ama AB içinde birileri hâlâ, yüzyıl önce yaptıkları gibi Balkanlar’a yakalanması gereken bir av gözüyle bakıyor. Hâlâ emperyalist kafayla hareket ediyorlar. Dolayısıyla da ortada başka aktörlerin olmasını istemiyorlar. Kimileri Rusya’yı, Türkiye’yi, kimileri Almanya’yı ya da Fransa’yı önemli aktör olarak kabullenemiyor. Ama bunların hepsi ABD’yi baş aktör olarak kabullenmekten çok mutlular. Anlarsınız ya... Eski oyun hâlâ tezgahta... Hiç kimse Türkiye ve Sırbistan’ın birden böylesine yakınlaşmasını beklemiyordu. Ama iki ülkede de aklı başında, geniş vizyonlu siyasetçiler, diplomatlar, her şeye yeni baştan başlamaya hazırdılar. İşler böylece rayına girdi. İlk olarak Dışişleri Bakanı’yken Abdullah Gül’ün ismini söylemeliyim. Gül Belgrad’a gelecekti. Ben de o dönem Cumhurbaşkanı Tadic’in danışmanıydım. Gül gelir gelmez Tadic’le aralarında çok sıcak bir ilişki doğdu. Bugün çok iyi iki dostlar. Şimdi de Davutoğlu’yla işleri iyi götürüyoruz. Başbakanınız 2010’da Belgrad’a geldi. Bizim Başbakan burayı iki kez ziyaret etti. Ama hâlâ 19. yüzyıl kafasıyla hareket eden bir takım insanlar Türkiye ve Sırbistan’ın kavgalı olmaları gerektiğine inanıyor. Çünkü bunlar gerginliklerden besleniyorlar. Bilirsiniz, insan insanın kurdudur, diye bir deyiş vardır. Ekonomik işbirliğinin gelişmesi şart Türkiye’yle Sırbistan arasında bazı ortak yatırımlar olduğunu biliyorum. Hatta Ankara’nın Sırbistan’daki bazı otoyollar için altyapı desteği verme sözü vardı. Gelişmeler nasıl gidiyor? D.S. Türkiye’nin 2009’da Avrupa’yı Adriyatik’e bağlayan önemli bir koridora destek vermesi konusunda anlaşmaya varılmıştı. Bu çok büyük bir proje. Türkiye’nin bu projeyi desteklemek için hem teknolojik hem de parasal kapasitesi var. Ama bunu hayata geçirmek için çok fazla zaman harcadık. Ben kabahati sadece Türkiye’de bulmuyorum. Bakın, bizim pazara Türk şirketlerinin girmeleri gerekli. Bizim Rusya’yla serbest ticaret anlaşmamız var. Rusya dediğiniz 200 milyonun üzerinde nüfusa sahip bir pazar. SırbistanTürkiye ilişkileri artık duygulara, laflara değil aynı zamanda ekonomik işbirliğine de dayalı olarak gelişmek zorundadır. Ayrıca beni çok mutsuz eden bir durum da ikili ticaret. İkili ticaret 500 milyon dolar dolayında ki çok düşük. Neredeyse hiç sayılır. Belgrad’daki yeni Türkiye Büyükelçisi ekonomist kökenli. Türk işadamlarını Sırbistan’a getirip Sırp pazarını tanıtmak için çalışıyor. Ben de buradan kendime düşeni yapıyorum. Türkiye’ye helal et satabiliriz Tarımda önemli bir ilerleme kaydettiğinizi duymuştum... D.S. Evet tarımsal işbirliğinde önümüz çok önemli ölçüde açıldı. Bir de anlaşma imzaladık. Türkiye bir tarım ülkesi. Hâlâ nüfusun yüzde 25’i tarımsal alanlarda yaşıyor; geçimini tarım ürünlerinden sağlıyor. Benim ülkemde de her türlü tarım ürünü yetişiyor. Ayrıca hayvancılığımız da çok gelişti. Ben Ankara’da zaman zaman dükkânları dolaşıp fiyatlara bakıyorum. Burada et çok pahalı. Ayrıca et ithal ettiğinizi de biliyorum. Ama bizim Balkan bölgesinden ithalat yapmıyorsunuz. Ayrıca biz Türkiye’ye helal et de satabiliriz. Sırbistan’da Müslüman nüfus da olduğu için helal etin önemini biliyoruz. Sırbistan’a Türk şirketlerinin girmesi gerek. Artık ekonomik işbirliğini geliştirip büyütmenin zamanı geldi de geçiyor bile... C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle