16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 ARALIK 2012 PAZAR [email protected] 18 KÜLTÜR ‘Zengin Mutfağı’nın yönetmeni Aslı Öngören, ülkücülerin protestosuna ilişkin görüşlerini anlattı Baskıya karşı dayanışma CEREN ÇIPLAK Vasıf Öngören’in “Zengin Mutfağı”nın İstanbul Şehir Tiyatroları’ndaki sahnelenişi sırasında ülkücüler tarafından protesto edilmesi sonrasında önceki akşam hem oyunu izlemek hem de kulisi ziyaret etmek için Muhsin Ertuğrul Sahnesi’ndeydik. Seyircinin alkışlarıyla sahip çıktığı oyunu, yine destek için izleyen pek çok İBBŞT sanatçısı da vardı. “Protesto”yu tiyatro adabına uymayan bir protesto olarak niteliyorlardı. Kulise ziyaretine gittiğimizde de oyuncular, “Aşçı Lütfü” karakterinin faşizme karşı kendi meşrebince konuştuğu sahnede “Ben böyle faşizmin...” sözü sonrası iki kadının “kurt” işareti eşliğinde “Tanrı Türk’ü korusun”, “Bu tiyatro değil politika” sloganı atarak salonu terk ettiğini söylüyorlardı. Oyun sırasında faşizme karşı gönderme yapan her diyalog seyirci tarafından alkışlandı. Oyun bittikten sonra da salondaki Grup Yorum üyeleri ve Sanat Cephesi topluluğu “Halkın Sanatçısı Yalnız Değildir” sloganı attı. “Zengin Mutfağı”nın usta yazarı Vasıf Öngören’in kızı Aslı Öngören’in yönettiği oyun, bilindiği gibi, 12 Mart döneminde zengin bir işadamı tarafından ülkücüye dönüştürülen bir gencin dönüşüm sürecini anlatıyor. 1978’de de Ülkü Ocakları’nın el bombalı saldırısına uğrayan oyunu, gecenin sonunda yönetmeni Aslı Öngören’le konuştuk. Öncelikle geçen günkü seyirci protestosunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Tiyatro adabına uymayan, duygusal bir reaksiyon olarak değerlendiriyorum. Bu reaksiyonu gösteren iki hanımefendinin bir alınganlık içine girdikleri aşikâr. Ama bu oyunda sermaye tarafından eğitilerek, hak arayışındaki işçilere karşı bir maşa olarak kullanılan ve değişken durumlar içinde pek çok insani çelişkisi ile gösterilen bir oyun karakteri ile kendilerini neden özdeşleştirdiklerini merak ediyor insan. Yine de herkesin beğenme ve beğenmeme hakkı saklıdır. Bu oyunu da değişik gerekçelerle beğenmeyenler olması doğaldır. Şaşırtıcı değil. Seyirci, dün akşamki oyunda faşizme ‘Zengin Mutfağı’ oyunundan ‘Meydanı size bırakmayacağız’ Grup Yorum Oyunlarımız, şarkılarımız, sanatımız namusumuzdur. Namusumuz gibi koruyacağız onları. Tiyatro salonlarımıza ellerini kollarını sallayarak giremeyecekler. Bu pervasızlıklarına izin veremeyiz. Haydi gelin! Gelin ve gücünüz yetiyorsa en güçlü silahımızı, sanatımızı elimizden alın. Meydanı size bırakmayacağız. Son sesimizle şarkılarımızı söyleyecek, oyunlarımızı oynayacağız. Bu tip saldırılar planlıdır. Tepkimizi ortaya koymazsak çoğalacaktır. Ciddiye alıyoruz ve bunun mücadelesini bu ciddiyetle vereceğiz. Faşizme karşı omuz omuza üretmeye devam edeceğiz. ‘Boğazlanan Bir Çocuğun…’ 2012 yılının son yazısını yazarken, geride bıraktığımız bir yılı düşünüyorum. Hani Nâzım Hikmet der ya: “Boğazlanan bir çocuğun kanı gibi aktı zaman.” Geçen yılın son günleriydi: Kahrolmuştuk! Yaralanmıştık, öldürülmüştük… F16’larla ölmüştük. Askeri uçakların açtığı ateşle 17’si çocuk, 34’ümüz ölmüştük. Ailelerimiz, sevenlerimizle birlikte ölmüştük. Kimilerinin “Sen Kürt müsün, sana ne oluyor?” dediğini duyar gibi oluyorum. O gün, 28 Aralık 2011 günü ben de Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürt vatandaşıydım. O günden sonra, bir yıl boyunca, o katliamın hesabının verilmediği, sorulmadığı, o katliamla ilgili, vicdanlara seslenecek tek adım atılmadığı sürece ölmeye ve Kürt olmaya devam ettim. Yıl boyunca Ergenekon, Odatv, KCK davalarıyla birlikte tutukluydum, esirdim, tecritteydim. Yargısız infazla, cezaya dönüşen tutukluluk süreleriyle, F tipi tecritle işkencedeydim… Üç kez beraat ettiği halde yeniden müebbet hapis istemiyle yargılanan Pınar Selek’tim.... Adalete güvenimin kalmadığında; yargının siyasetin hükmüne girdiğine inandığımda; hukuk devleti ilkesinin iktidar tarafından yok sayıldığını gördüğümde, yeniden yeniden öldüm. Kuvvetler ayrılığına inanmayan bir başbakanın “ileri demokrasisi”nde yaşamanın bedeli ölmekti… Kadınerkek eşitliğine inanmayan bir başbakanın “ileri demokrasisi”nde yaşarken kürtaj yasağına, kadına yönelik şiddetin artmasına şaşmak abes olurdu… Aklın, bilimin değil, inancın, dinin referans alındığı bu “ileri demokraside”, kitapların yayımlanmadan önce toplatılması, oyunların yasaklanması, heykellerin kırılması, kentlerin rant çıkarlarına feda edilmesi “doğal” sayılabilirdi artık! Durum böyle olunca, Yunus Emre’yi sakıncalı bulup sansürleyebilir; Hürrem Sultan’ı kapatıp beş vakit namaz kıldırabilir ve zaten Kanuni Sultan Süleyman, zinhar oğullarını öldürtmemiştir diyebilirdiniz! Yılın şu son günlerinde ise daha önce okudunuz, ODTÜ’lüydüm. ODTÜ’yü, rektörü ve öğrencileri kınayıp, polis şiddetini görmezden gelen kimi üniversitelerin rektörleri bu ülkenin alnına kara bir leke daha sürerlerken, utancımdan ne yapacağımı bilemedim. Ülkemin aydınları, bilim insanları tutuklanırken susan o rektörler, bir anda iktidar önünde el pençe divan yerlere eğildiler! Umur Talu’nun enfes deyişiyle “Sadece kul değil, pul oldular”… İşte, “Boğazlanan bir çocuğun kanı gibi aktı zaman” dememin nedeni bunlardır… Ama bunlar arasında bir çocuğun dudağındaki gülümseme, bir gencin gözlerindeki parıltı, bir okur mektubunun yüreklendirmesi, okuduğum bir kitap, dinlediğim bir müzik, izlediğim bir oyun, gördüğüm bir resim, bir dostla geçirilmiş saatler, bir “keşif”, bilinmeyene duyduğum merak, tadı damağımda kalmış bir sohbet, birlikte bir şeyler üretmek, verdiğim emek karşılığında bir teşekkür, bir şey öğrenme tutkusu, bir öpücük, bir kucaklaşma, dayanışma, omzuma dokunan bir el, “Seni çok seviyorum” sözü, “Her gecenin sonunda güneş mutlak doğar” inancı… Hayata sımsıkı sarılmaya yetebiliyor. Hepinize şiddetten arınmış, gönlünüzce bir yeni yıl diliyorum. ? Ülkücülerin sloganlar atarak protesto ettikleri oyuna önceki gece seyirci alkışlarıyla sahip çıktı. Gecede, destek vermek için gelmiş pek çok Şehir Tiyatroları sanatçısı vardı. Genel Sanat Yönetmeni Hilmi Zafer Şahin ise ‘Seyircilerin bu tür tepkileri olabilir’ dedi. karşı gönderme yapan her diyaloğa alkışla destek verdi. Bu, sizce genel bir tepki mi, yoksa olay sonrası bilinçli bir tepki mi? Genel bir tepki. Faşizme karşı olmak çağımızda kaçınılmaz bir sorumluluktur. Ya da tersinden bakarsak, bugün faşizmi alkışlamak için uygarlığın ve insanlığın düşmanı olmak gerekir. Temelinde emek ve sermaye çatışması olan bu oyunu bugün sahneleme nedeniniz nedir? Sizin de belirttiğiniz temel çatışmanın bugün hâlâ geçerli ve dikkat edilmesi gereken bir baş mesele olması. Bu bağlamda da oyunda dendiği gibi; “insanın kime hizmet ettiğini düşünme”si meselesi, rejinin ekseninde yer alıyor. Peki seyircinin protesto hakkı yok mu? Ya da protestonun bir ölçütü olmalı mı? Tiyatro izleme kültürü gelişmiş seyirciler, tepkilerini gösterirken alkışlama ya da alkışlamama, hatta oyunu terk etme özgürlükleri olduğunu gayet iyi bilirler ve bunun dışındaki (oyunu sekteye uğratacak) tepkilerin ise hem ortaya konulan sanatsal emeğe hem de kendileri gibi düşünmeyen diğer seyircilere saygısızlık olacağının bilincinde olurlar. Kaldı ki protesto her zaman bağırıp çağırmak demek değildir. Sanatın hedefinde insanı anlamak, insana saygı vardır. İnsanları düşünmeye ve duyumsamaya davet eden tüm sanat yapıtları bu yolda harcanan emeğe gösterilecek saygıyı hak eder. Bu nedenle, bir toplumun sanatla ilişkisi başlı başına bir uygarlık ölçüsüdür. ‘Bu tür tepkiler olabilir’ Hilmi Zafer Şahin (İBBŞT Genel Sanat Yönetmeni) Seyircilerin de bu tür tepkileri olabilir. Bu tepki bir yanıyla düşünce diğer yanıyla eleştirel bir çıkış biçimi. Üzerinde çok durmamak lazım. Oyun, kimseyi rencide eden, kimseyi kıran bir oyun değil. Türkiye’nin 40 yıl öncesine gerçekçi bir gözle bakan bir oyun. 7. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali başladı ‘Özgürlük emek ister’ CEMİL CİĞERİM SAMSUN Bu yıl 7.’si düzenlenen Uluslararası İşçi Filmleri Festivali, Samsun’da Halkevi önünden öğretmenevine uzanan yürüyüşle başladı. Samsun Halkevi Şube Başkanı Ferhat Kaya açılış öncesinde düzenlenen basın toplantısında, İşçi Filmleri Festivali’nin “Özgürlük Emek İster” başlığıyla seyircisiyle buluştuğunu söyleyerek sokağı engellemeye çalışan AKP iktidarına karşı daima sokakta olacaklarını belirtti. Festivalin sunuculuğunu yapan Senem Paça’nın Uludere’de katledilenleri, Samsun Eti Bakır AŞ’de iş kazası sonucu hayatını kaybeden işçileri andığı, ODTÜ direnişini selamladığı açılış töreninde, Öğrenci Kolektifleri’nden Musa Altuğ da parasız bilimsel eğitim istedikleri için hapishanede bulunan 600’ü aşkın üniversite öğrencisinden selam getirdiğini söyledi. DevSağlık İş Samsun Temsilcisi Yüksel Arslan’ın, Gazi Devlet Hastanesi bahçesinde kurdukları direniş çadırında işten çıkarılan 5 sendika üyesi ile birlikte 700 gündür direniş sergilediklerini dile getirdiği konuşmaların sonunda, Kolektif Tiyatro Topluluğu’nun taşeron çalıştırma sistemini ele aldıkları kısa bir skeç sunuldu. Ardından festivalin açılış filmi “Yağmuru Bile” gösterildi. ‘Faili Belli Roboski Katliamı’ sergisi eşzamanlı olarak 9 şehirde ‘Kanlı ve acımasız bir duvar: Roboski’ Kültür Servisi Fotoğraf Vakfı, Galata Fotoğrafhanesi, Nar Photos ve Van Fotoğrafçılar Kulübü’nün ortak çalışması olan “Faili Belli Roboski Katliamı” fotoğraf sergisi eşzamanlı olarak dokuz ilde izleyiciyle buluşuyor. 5 Ocak’a kadar devam edecek sergi, 28 Aralık 2011’de Şırnak’ın Uludere bölgesindeki Roboski köyünden 34 sivil Kürt’ün, savaş uçakları tarafından bombalanmasının birinci yıldönümünde kayıpları anmak için açıldı. Roboski Gülyazı Köyü, Viranşehir Med Kültür Merkezi Sergi Salonu, Kızıltepe Kızıltepe Belediyesi Mehmet Yalçın Etüd Merkezi, Van Yeraltı Çarşısı, Diyarbakır Amed Sanat Galerisi, Mersin Akdeniz Belediyesi Konferans Salonu, Ankara Yapı Sanatevi, İzmir Konak Eski Sümerbank Önü ve İstanbul Karşı Sanat Galerisi’ndeki sergilerde fotoğrafçıların gözlerinden katliam hatırlatılıyor. 16 fotoğrafçıdan 42 fotoğrafın yer aldığı serginin metni Sırrı Süreyya Önder tarafından kaleme alındı. Önder şöyle diyor: “Hakikatle ve haysiyetle Türk devletinin yakın tarihi arasına örülmüş en kanlı ve en acımasız duvar Roboski duvarıdır. Bu duvarın ötesinden gelen sesi duymaya hiçbir muktedir, tarihten ve acılardan nasibini almamış hiçbir kayıp ruh vakıf olamayacaktır.” Sergide Ali Haydar Doğan, Ali Saltan, Arzu Demir, Bülent Kılıç, Caner Özkan, Dicle Haber Ajansı (DİHA), Emin Bal, Faruk Ayyıldız, Jivan Güner, Mehmet Aslan Alma, Nurcan Aktay, Selim Yıldız, Serkan Ocak, Sinan Targay, Şiyar ve Veli Encü’nün fotoğrafları yer alıyor. Kralboğa’dan TSM kursları ? Kültür Servisi Besteci ve çağdaş halk ozanı Kralboğa’nın Küçükyalı, Maltepe’deki Şiir ve Müzik Okulu’nda (KIŞOD) Türk Sanat Müziği kursları ve koro çalışmaları başladı. Kralboğa’nın başkanlığındaki kurslarda müzik eğitmeni udi Sedat Engin de dersler veriyor. Katılmak isteyenler, kralboğ[email protected]’a ya da 0542 8338837’ye başvurabilecekler.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle