16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 ARALIK 2012 CUMARTESİ [email protected] 18 KÜLTÜR ‘İnsana yatırım yok’ kar. Buna karşın üniversitelerde yaratıcı insan yetiştirmek için bölümler kuruldu ama bu Türkiye’deki sanat ortamının içinde uzun üretici kitlenin potansiyelini karşılayacak bir yıllardır aktif olarak yer alan bir aktör Beral yatırım ve ihracat olmadığı çok açık. Madra. Son yıllarda olduğu gibi yine yoğun Bütün bunlar Türkiye’deki sanat orve hareketli bir yılın ardından Türkiye’deki tamına nasıl yansıyor? kültür politikalarını, sanat piyasası içindeki Kamusal paranın görsel sanatlar alanına akdeğişimleri, gelişmeleri konuşmak için bu maması, sanat üreticisini özel sektör ile karluşmuştuk ki, Dave Hickey ve Sarah Thorn şı karşıya bırakıyor. Özel sektörün kendi çıton gibi iki önemli sanat eleştirmeninden, ar karları doğrultusunda kurduğu kurumlar satık eleştirmenlik yapmalarının yollarının tı nat üreticisine belli koşullar altında belli bir kandığına dair açıklamalar eşliğinde mes hizmet verir; aldığı değer ise bu hizmeti kat leklerini bıraktıkları haberi be kat aşar. Türkiye’de sageldi. Beral Madra’nın Türnatçılar bu dengesiz ilişki ? ‘Sanat üretiminin kiye’deki kültür endüstrisi bağlamında yasal ve uyguüzerine söylediklerinde de lama olarak donanımlı değil. gerçekleşip uluslararası ana sorun sektörün yaratıcı Bu nedenle şimdiki süreçte düzeyde değer insanlarına yatırım yapılsanat üreticisi mağdur oluyor. kazanabilmesi için madığına dairdi. Madra’yla Görsel sanatların kitleye ulaşyatırımcısından eleştirmesanatçının desteklenmesi ma gücü de bu dev kentteki nine, üreticisine sanat piüç ilçede yer alan özel sekgerekiyor. Sorun tam da yasasını ve aktörlerinin sotör kurumları, özel galeriler burada, sektöre yatırılan runlarını konuştuk. ile sınırlı kalıyor. paranın çok azı yaratıcı Küreselneoliberal po Burada sorun sanatın litikaların son yıllarda geniş kitlelere ulaşamainsana gidiyor.’ Türkiye’de giderek hareması mı, yoksa sanatçıya ketlenen sanat piyasası üzerindeki etkisi destekte bulunulmaması mı? ni nasıl değerlendirirsiniz? Her ikisi de. Demokratikleşmesi sancılı Özellikle de günümüz kültürü ve sanatı açı olan ülkelerde kültürsanat etkinlikleri kitleleri sından “eşzamanlılık yokluğu” yaşanıyor; eğitmek, zihinsel olarak beslemek açısından görsel sanatların üretim süreci ile bu üretimin ana damarlar. Sanat üretiminin gerçekleşip kitle tarafından benimsenmesi süreci örtüş uluslararası düzeyde bir değer kazanabilmesi müyor. Sindirilmemiş modernizmin kalıntı için sanatçının desteklenmesi gerekiyor ki o altyapılarıyla postmodernizmin neoliberal sü büyük yarışın içinde yer alabilsin. Sorun tam reçleri arasında bir çatışkı yaşanıyor; neoli da burada, sektöre yatırılan paranın çok azı beral söylem “ilerlemeci” bir resim sunuyor yaratıcı insana gidiyor. AB’ye baktığımızda ama altyapılar ve kitlenin zihinsel süreci bu ise önde gelen yatırım bu. resme uymuyor. Sanat piyasasının tuhaflığı, Ama bir yandan Türkiyeli sanatçıların istikrarsızlığı da bundan nasibini alıyor. seslerini yurtdışında duyurduklarını da göÖte yandan 2005’teki istatistiklere göre bü rüyoruz... yük askeri bütçeli ülkelerle kültür sanayisi ge1980’den günümüze yapıtların içeriğine lişmiş ülkeler aynı; Çin, Almanya, Fransa, Ja baktığımızda farklı kimlikler, insan hakları, ponya, Kanada ve Amerika... Singapur, travmaların sorgulanması, cinsellik sorunları Avustralya, G. Kore, Hindistan ve Malezya gibi konuların yansıtıldığını görüyoruz. kültür sanayileri de yükselişte. Türkiye’nin 1990’lardan başlayarak AB sanat kurumlade askeri harcaması çok yüksek, kültür ya rı ve uzmanları bu konuları kendi bakışları tırımı ise çok gerilerde. Bu bağlamda Tür için çekici buldu ve kurumlarında bu işleri kiye’deki kültür sanayi yerel. Bu yerellikte sergiledi; Türkiye büyük ölçüde bu işler üsTV dizileri patlama yapıyor ve şimdilerde bu tünden değerlendirildi. İnatla merkeziyetçi, yerelliği pazarlamakla meşgulüz. bağnaz bir devlet kültür politikası yürüten tüm Bunu da ancak civar ülkelere, Orta siyasetçiler ise Türkiye’nin özgür zihninin doğu’ya satabiliyoruz... gösterilmesi açısından önemli olan bu üretiOsmanlı üzerinden bağlarımız ve benzer min bilincinde değil. liklerimizin olması, onların bakışını okşayan Göründüğü kadarıyla Kültür Bakanbir unsur. Bu yüzden başardık. TV dizileri lığı, daha çok kaçak eserler savaşı vernin cirosuyla görsel sanatlar alanındaki ciroyu mekle meşgul. Çok önemli bir konu evet karşılaştırdığımızda ise acı gerçek ortaya çı ama bir yandan da devlet resim heykel ÖZLEM ALTUNOK Beral Madra, Türkiye’deki kültür sanayisinin yerel kaldığını söylüyor Yoksul Köylü Yıllardır yılın son yazısında köşemi ya keyifli bir öyküye ya da bir şiire ayırıyorum. Benim için bir tür gelenek oldu bu. Grimm Kardeşler’in bazı masallarını şiir biçiminde yeniden yazmıştım. Bugün 2012’yi onlardan biriyle, “Yoksul Köylü”yle uğurlamak istiyorum. Dilerim, 2013 tüm dünya için daha mutlu geçer. ??? Yoksul köylü ölmüştü, Gözlerini açınca Cennetin kapısında buldu kendini. Bir de zengin adam bekliyordu sırada. Bir melek geldi, Açtı cennetin kapısını Altın anahtarıyla. Önce zengin girdi içeri, Bir bando sesi duyuldu ansızın Kapının arkasından. Marşlar çalındı, Şarkılar söylendi, Sevinç çığlıkları attı cennettekiler. Kapı yine açıldı sesler kesilince, Köylü içeri girdi, Bir melek karşıladı onu, “Hoş geldin köylü kardeş” dedi sadece. Hani, nerede bando? Neden söylenmiyor marşlar? Melekler neden dans etmiyor? “Ne biçim iş bu?” diye bağırdı köylü. “Zengin adam girince içeriye Şarkılar söylediniz, Çalgılar çalarak karşıladınız onu. Ben yoksulum gerçi, Ama dünyada kalmadı mı yoksulluğum? Herkes eşit değil midir gökyüzünde?” “Eşittir,” dedi melek. “Zengin de bir bizim için, yoksul da bir. Yalnız unutma köylü kardeş, Her gün yüzlerce yoksul gelir cennete, Ama zengin dediğin yüz yılda bir gelir.” müzeleri içler acısı durumda yıllardır. Kaçak eserlerin Türkiye’ye dönmesi önemli ama bu yapıtların yalnız Osmanlı zamanında götürülmediğini, 20. yüzyıl boyunca çalınmış eserler olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla Türkiye müzelerini yeterince koruyamamış ve işlevsel hale getirememiş ki, bunlar çalındı ya da kazılardan alınarak götürüldü. Aynı sorun; insana yatırım eksikliği... Müzelerde çalışan insanların sorumluluğu var ama yetkisi yok. Son örnek: Resim Heykel Müzesi’nin içi boşaltıldı ve Antrepo 5’e taşındı. O bina koşulları milyonluk Osman Hamdi resminin korunmasına uygun değil. Devletin bu aczi, yani o resimleri koruyamaması, sergileyememesi başlı başına bir sorun. Tüm bu sorunlar ya da çeşitli gelişmelerin medyaya nasıl yansıdığını düşünüyorsunuz? Sanata yatırım yapan kurum haberleri tanıtım ağırlıklı olarak daha çok o şirketlerin besledikleri ekonomi sayfalarında çıkıyor; gazeteciler maalesef sanat bilgisi açısından yanlış bilgi veriyor. Bunun karşısında yapıtların estetik ve içerik değerini belirleyecek eleştirel yazılar çıkması lazım. Tekelleşme ibareleri... Kesinlikle. Bunlar tekelleşmenin küçük detayları. Böylece gerçeğe yakın olmayan bir tablo çıkıyor ortaya. Resimler satış fiyatlarıyla değerlendiriliyor. Satılan eserin sanatsal değeri var mı? Örneğin Hamburger Bahnhof’da ya da Pompidou Sanat Merkezi’nde sergilenebilir mi? Bu soruyu kimse sormuyor. Koleksiyoncu da, izleyici de aldatılıyor. En büyük sorun şeffaflık gibi görünüyor... Türkiye’de sanat piyasası gelişmesi olup olmadığını saptamak için şeffaf istatistiklere ve satılan eserlerin sanat değerinin olup olmadığını anlamak için eleştiri kurumuna gereksinim var. Bu olmadığı sürece her şey spekülasy o n düzeyinde kalıyor. Eleştirinin olmadığı yer… Eleştiri bir toplumun zihinsel yapısının yapısökümüdür. Basın ve medyada yer alamayan eleştirmenler sanal ortamda var olmaya çalışıyor; ancak bu yeterli değil. Bağımsız eleştirinin sanat piyasasının müdahalesiyle yaşadığı kriz, uluslararası gündemde; bu olumsuz paradigma değişebilir umudundayım. Aydın Büke’nin kaleminden Mozart biyografisi ‘Tanrı’nın mucizesiydi aslında...’ Kültür Servisi Aydın Büke’nin “Mozart Bir Yaşamöyküsü” isimli kitabı Can Yayınları’ndan çıktı. 35 yıllık yaşamında olağanüstü besteler üreten Wolfgang Amadeus Mozart’ın “1782 1756”, “1782 1791” yılları arasındaki yaşamına ve 1791’deki ölümü sonrasına odaklanan kitabın arka sayfasında şu cümleler yer alıyor: “Tanrı’nın mucizesiydi aslında... Her ne kadar besteci bir babanın çocuğu, öğrencisi ve ideali olsa da çocuk yaşlarında parlayan dehasının karşısında imparatorlar, imparatoriçeler eğilecek, çağdaşı meslektaşları bestelerine duydukları hayranlığı dile getirmekten yüksünmeyecekti. Daha 6 yaşında ilk defa gördüğü notaları yanlışsız çalabiliyordu. 35 yıllık yaşamında olağanüstü besteler üretti, soluk almadan çalıştı. Çevresinde bulunanlara günde onlarca defa, kendisini sevip sevmediklerini sorar, şaka için bile olsa cevap olumsuz olursa derin bir korkuya kapılır ve hemen gözleri dolardı. Hep çocuk kaldı. Yaşamını mektuplara sığdıracak kadar çok yazdı. Çok başarılı oldu, hep ânı yaşadı, çok kazandı, çok kaybetti, borçlu olarak öldü. Yaşamı yarım kaldı, yaş 35, yolun sonuydu, ortası değil...” Semaver Kumpanya’dan yeni oyun: Bir İnfazın Portresi İKSV’DEN EKONOMİK ETKİ ARAŞTIRMASI Sanat, nereye kadar özgür? Kültür Servisi Semaver Kumpanya, sezona ülkemizde ilk kez sahnelenen çağdaş İngiliz yazar Howard Barker’ın “Bir İnfazın Portresi” adlı oyunu ile devam ediyor. Ani Haddeler ve Yavuz Pekman’ın çevirdiği oyunun yönetmenliğini ise Zeynep Su Kasapoğlu üstleniyor. 16. yüzyılda, İnebahtı Savaşı sonrası Venedik’te geçen oyun, ülkenin önde gelen ressamı Galactia’ya devletin kazanılan zaferini ölümsüzleştirmek için bir tablo sipariş edilmesiyle başlıyor. Galactia’nın gerek kadın olması, gerek yakın çevresi ve ülke koşulları, ressamın üzerinde ağır bir baskı oluşturur. Galactia için asıl zor olan ise savaşın bir kazananı olduğuna inanmamasına rağmen bir zafer tablosu çizmek zorunda kalmasıdır. Kamu desteği yetersiz Kültür Servisi İstanbul Kültür Sanat Vakfı, kültür politikaları geliştirme çalışmaları kapsamında vakfın 2011 yılında düzenlediği kültür ve sanat etkinliklerinin ekonomik etkisini yansıttığı bir rapor yayımladı. “İKSV ekonomik etki araştırması” başlıklı rapor, kültür ekonomisinin genel ekonomideki payını, kültürel etkinliklerin ekonomiyi canlandıran ve istihdamı artıran etkisini detaylarıyla ortaya koyuyor. Türkiye’de bu alanda yapılan ilk çalışma olarak da dikkat çeken rapor, vakfın 2011 yılında düzenlediği kültür ve sanat etkinliklerinin ekonomik etkisini ortaya koyarken Türkiye’de kültürel faaliyetlerin ekonomik getiri sağlayacak yönünün açığa çıkarılması için temel politika önerileri sunuyor. Rapor sonuçlarında İKSV’nin 2011 yılındaki tüm etkinlikleri için yaptığı harcamalarla ekonomiye yaklaşık 70 milyon TL’lik toplam katkı sağladığı, 2 milyon TL’lik kamusal destek alan vakfın, kamuya ise 4.7 milyon TL’lik vergi ve yasal ödeme yaptığı belirtiliyor. Üretim ve tüketim oranları açısından henüz beklenen düzeye erişilmediği vurgulanıyor. Araştırmada dünyanın kültür sanat alanında başı çeken ülkelerle Türkiye’deki rakamlar karşılaştırılarak ulaşılan sonuçlar ise dikkat çekici. Buna göre Avrupa’da kişi başına aktarılan kamu kaynağı, nüfusun 1 milyonu aştığı kentlerde ortalama 58 Avro, İstanbul’da ise 20 Avro. 2010 yılındaki verilere göre ise Kültür Bakanlığı’nın genel bütçeden aldığı pay Türkiye’de 690 milyon iken bu rakam İtalya’da 6.7 milyar, Fransa’da ise 12 milyara denk geliyor. Ressamla Venedik Cumhuriyeti arasındaki bu mücadelenin sonucu da en az savaşın kendisi kadar ağır olacaktır. Müzikleri Alper Maral’a ait oyunda başlıca rolleri Sibel Altan, Hakan Atalay, Sarp Aydınoğlu, Sezin Bozacı, Serkan Keskin üstleniyor. Sanatın nereye kadar özgürce ifade edilebileceğini sorgulayan oyun, bugün saat 20.30’da ve sezon boyunca Kocamustafapaşa’daki Çevre Tiyatrosu’nda sahneleniyor. 100. doğum günü Borusan Müzik Evi’nde kutlanıyor John Cage’i hayal etmek... Kültür Servisi Borusan Müzik Evi 2012’yi, doğumunun 100’üncü yılında klasik müzik tarihini temelinden oynatan John Cage’e adanan “Song Books: 100. Yaş Gününde John Cage’i Hayal Etmek” konseriyle bugün kapatıyor. Konser bu akşam saat 20.00’de Borusan Müzik Evi’nde.Amerikalı viyolacı ve prodüktör Tanya Kalmanovitch ve Islak Köpek grubundan Korhan Erel’in başını çektiği rock, caz, klasik, yerel müzik ve elektronik müzik gibi farklı tarzlardan gelen ve her biri alanında başarılı ve yaratıcı yedi müzisyen ve oyuncu Serra Yılmaz, gecede Cage’in Song Books yapıtlarını (Şarkı Defterleri) yeniden yorumlayacak. 1970 yılında bestelenen ve ses, elektronik ve teatral performans için yazılmış 89 kısa eserden oluşan bu toplama, John Cage’in beste ve notasyona getirdiği yeniliklerin tümünü gösteren bir katalog niteliğini de taşıyor.Konserde ayrıca Anthony Coleman, Şevket Akıncı, Tolga Tüzün, Ayşenur Kolivar ve Gökçe Akçelik de sahnede olacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle