15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 ARALIK 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 Din Ulemasına Sorulmasına... Dün Böyle Yine Anadolu Üniversitesi Anadolu Üniversitesi’nin, Atatürkçü Düşünce Kulübü’nün (ADT) Cumhuriyet yazarlarının katılacağı açık oturuma izin vermediğini duyurmuştuk. Öğrendik ki, üniversite rektörü Prof. Dr. Davut Aydın’ın yasakçılığı bununla da kalmamış. ADT’nin Onursal Başkanı Arif Anbar, karşılaştıkları diğer sıkıntıları sıraladı: 29 Nisan 2012’de Sabih Kanadoğlu, Ümit Kocasakal ve Eskişehir Barosu Başkanı Rıza Öztekin’in konuşmacı olarak katıldığı “Yargı Bağımsızlığı ve Yeni Anayasa” paneli için salon verilmedi. “Persepolis” filminin gösterim afişinde “bir karşı devrimin hikâyesi” yazdığı için afişi onaylamak istemediler. Bir etkinliğimizin duyurusunu ağaçtan ağaca Barla kasabası anayol kavşağına “Bediüzzaman Said Nursi’nin Yaşadığı Topraklardasınız” sloganının yazılmasına karşı Isparta ADD Şubesi’nin verdiği hukuk savaşımını bu köşeden duyurmuştuk. Dava, Isparta İdare Mahkemesi’nde karara bağlandı. AKP’nin ileri demokrasisinde yargıçlarımız kendilerini kadı gibi görmeye başladıklarından Isparta İdare Mahkemesi yargıçları Hasan Uzunova, Zafer Şeker ve Hüsniye Kömürcü; konunun Diyanet İşleri Başkanlığı’na sorulmasına karar verdi. Mahkemenin “Said Nursi’nin ‘İslam âlimi’ olarak kabul görüp görmediği” sorusu üzerine Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, “Risalei Nur” adlı kitabının yerli ve yabancı araştırmacılar tarafından “Kuran tefsiri” olarak anıldığını, dolayısıyla Said Nursi’nin “İslam âlimi” olduğunu bildirdi. Mahkeme de Barla kasabasının başına “Bediüzzaman Said Nursi’nin Yaşadığı Topraklardasınız” sloganının asılması ile ilgili Isparta İl Genel Meclis kararının iptaline ilişkin Isparta ADD’nin istemini reddetti. Böylece, yakında halife sultanımız, ulu hakanımız seçilmeyi amaçlayan Recep Tayyip Erdoğan’ın, 2005’te Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin üniversitede türban yasağını onayan kararına yönelik olarak söylediği “Türban konusunda mahkemenin söz söyleme hakkı yoktur. Söz söyleme hakkı din ulemasınındır” buyruğu yerine gelmiş oluyor! Eh, yakın geçmişte rüzgâr esenler, fırtına biçebilirler. DYPSHP koalisyonu döneminin SHP’li Kültür Bakanı Fikri Sağlar’ın kulakları çınlasın. Bakanlığa gelir gelmez, gazetelere boy boy “Said Nursi’nin kitaplarını devlet kütüphanelerinde bulabilirsiniz” ilanları vermişti. Said Nursi’nin adı artık kültür ve turizm ihtiyacının karşılanmasına yönelik hizmetten sayıldığına göre, Barla kasabasının onur konuklarından biri de Fikri Sağlar olmalı! Diyordu CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, şimdi AKP Genel Başkan Yardımcısı olan Numan Kurtulmuş’un Nisan 2011’de söylediklerini geçen hafta TBMM kürsüsünden anımsattı: “2023’te bu zadegan iktidar olursa BOP sayesinde bölge ülkelerinin sayısının 2 katına çıktığını göreceğiz, icra gelmeyen ev kalmayacağını göreceğiz, zenginlerin yaşadığı sitelerin etrafından dilenen yoksullara polisin biber gazıyla müdahale ettiğini göreceğiz, AVM’lerin önünde bakkalların, kasapların, manavların dilencilik yaptığını göreceğiz, 2023’te Başbakan’ın çocukluk arkadaşı, askerlik arkadaşı, belediyeden arkadaşı ve şoförlerinden başka kimsenin milletvekili olamadığını göreceğiz. Yağmur sularının parayla satıldığını göreceğiz.” İnce, ekledi: “Yani dün böyle diyordu Harun, bugün o da olmaya karar verdi Karun.” Recep Tayyip Erdoğan el verince, tüm kötü düşüncelerinden arındı Numan, kurtuldu. Al Sana Vesayet Dil Derneği’nin Türkçe sözlüğünde “vasi” sözcüğünün anlamı “bir yetimin ya da akılca zayıf, hasta birinin malını yöneten kimse” olarak açıklanıyor. “Vasilik” ya da “vesayet” sözcükleri ise vasi olma durumunu tanımlıyor. Birkaç yıldır bu konuda süregelen tartışma sonuçlarından gördük ki toplumumuz ezelden beri bir “vesayet toplumu” olarak varlığını sürdürmüş. Önce padişah vesayeti, sonra tek parti vesayeti, daha sonra da asker vesayeti... Ne var ki vesayete alışmış bir toplum vesayetsiz var olamıyor. Biz de olamıyoruz; kabullensek de, kabullenmek istemesek de vesayet altında yaşamak bizim gerçeğimiz! Başbakan da işte bu gerçeği görmüş, “Kendi başına ayakta durmaktan âciz bu toplum madem vesayetsiz var olamıyor, bari vasisi ben olayım” demiş. Dediğini de yapmış! Askeri vesayete son verip vesayetimizi kendi üzerine almış; öyle askerler gibi topla tüfekle de değil, anasının ak sütü gibi helal yüzde 49.95’lik seçmen oyuyla. Bu açıdan bakıldığında kendisine demokrasimizin yüklediği görevleri layıkıyla yerine getirmek için üstün bir çaba gösteriyor. Başbakan, mütedeyyinmuhafazakâr ve özgüveni yüksek bir insan; toplumun her bir bireyini de doğal olarak “kendisi gibi” görmeyi arzu ediyor. SünniHanefi inanç temelinde dindar nesiller yetiştirmek istiyor. Bu ülkenin insanları baktıkları her yerde bir cami görsünler istiyor. Sokak hareketlerinden hiç hoşlanmıyor. Kendisini eleştiren gazetecilere, televizyonculara, bilim insanlarına kızıyor. Özgüveni yüksek bir toplum vasisi olarak iç politika, dış politika, ekonomi, maliye, ticaret, sanayi, eğitim, kültür, sanat gibi hayatın her alanında akla gelen her konuda “en iyi bilenin” kendisi olduğunu düşünüyor. Her konuşmasında birilerine ders veriyor. Bir süre önce ders konusu televizyon dizileriydi, şimdi sıra Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nin öğretim üyelerinde... Öğrenciler üniversite yerleşkesinde kendisini protesto ettiler ya, başta rektör olmak üzere üniversite yönetimini suçluyor. “Bu nasıl öğrenci yetiştirmek” diye soruyor. Hocalar, artık statik dersi mi olur, yoksa genel ekonomi dersi mi olur, her dersin başında belli bir süreyi “nasihat faslına” ayırsınlar istiyor. Sakın ha, “Bir bu eksikti!” diye geçirmeyin aklınızdan. Başbakan bu vesayet görevini kendisinin ve partisinin aldığı 21.466.356 adet oyla üstlendi. O oyları uzaylılar değil, bu ülkenin vesayetsiz yaşamayı düşünmeyen insanları verdiler. Kızacak birini arıyorsanız çevrenize bir bakın, onu/onları mutlaka göreceksiniz. Vesayet istemiyor muyuz? O zaman siyasetten de, sokaktan da, alanlardan da uzakta durup olan bitene seyirci kalmayalım, katılımcı, değiştirici, dönüştürücü olalım. Bir bedel ödenecekse ödemeye hazır olalım! Yoksa... Yoksa “Al, sana vesayet!” derler insana. germek istedik, “İp kullanmadan asın” dediler. “Devrim Şehitlerimizi Anıyoruz” etkinliğimizin afişlerini, içinde “devrim” sözcüğü geçtiği için onaylamaktan kaçındılar. Rektör Davut Aydın’a bir çift sözümüz var: Korkma; sönmez bu şafaklarda Atatürk... a, Ankara CHP kulislerine bakılırs Toker, yerel n ha ge Bil n Milletvekili Gülsü aday olmayı n ’da aya nk Ça de ler seçim düşünüyormuş. i için belki yeterli u olmak, milletvekilliğ İsmet İnönü’nün torun ler ister. elik nit şka başkanlığı çok ba olabilir ama belediye sinde halkla çok iyi öte ın an nm vra da i gib En önemlisi, bir soylu isi ister. ilişki kurabilme becer Nitelik TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, TÜSİAD’ın dergisi Görüş’te yeni “orta sınıf”tan ne anladığını yazmış: “Kalkınmakta olan ülkelerde bugüne dek, örneğin iyi bir eğitim sahibi olmak sayesinde orta sınıf geliri ve statüsü elde edenler, piyasa ekonomilerinin yaygınlaşmasıyla geriliyor. Piyasada başarılı olan, zenginleşen ve bu anlamda dipten gelen bir dalganın taşıdığı yeni orta sınıflar, Yeni Orta Sınıf müteşebbisler, burjuvazi güç kazanarak ön plana yerleşiyor.” Birkaç safya çeviriyorsunuz, Boğaziçi Üniversitesi’nden Hakan Yılmaz da yeni orta sınıfı şöyle tanımlıyor: “Modern dindar, yeni sağ eğilimli, gelecekten iyimser beklentiler içinde olan, AB üyeliğine de en güçlü desteği veren toplumsal kesim.” Bu tanımlara hiç de uymayan bir emekçi olmak hoş bir duygu doğrusu. Görüş Hikmet ALTINKAYNAK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Edebiyat Düşünürümüz Memet Fuat Çağdaş edebiyatımızın kurucularından Memet Fuat’ı aramızdan ayrılışının 10. yıldönümünde çarşamba gecesi, Cumhuriyet gazetesi, TYS ile Sözcükler, Varlık, Yasak Meyve dergilerinin ortaklaşa düzenlediği Mimarlar Odası’ndaki törende andık. Doğan Hızlan, Cevat Çapan, Adnan Özyalçıner, Egemen Berköz, Hikmet Altınkaynak, Turgay Fişekçi’nin çeşitli yönlerini konuştuğu gecede Aba Müslim Çelik, gecenin belgeselini ve sunumunu yaptı. Konuşmacılar Memet Fuat’ın çok yönlü zengin kimliğinin bir yanını ele aldı, ben de onu “edebiyat düşünürü” olarak anlattım, o kimliğin içindeki baskın olan denemeci ve eleştirmen kimliğini irdelemeye çalıştım. Bunu sizinle de paylaşmak isterim. Bilineceği gibi deneme ve eleştiri, 19. yüzyılda Tanzimat döneminde Batı’dan geldi. Denemenin piri Montaigne, 400 yıl önce “Herkes önüne bakar, ben içime bakarım, benim işim yalnızca kendimdir, hep kendimi gözden geçiririm, kendimi tadarım...” diye yazdı. Memet Fuat da bir anlamda Montaigne’nin gerçekliğine paralel sayılabilecek: “Her alanda gönlüme göre davranmak; yaptığım işin tadını çıkarmak özlemi var içimde. Tam bağımsız bir yazar olarak yaşadım, kendimi bildim bileli” dedi. Memet Fuat’ın bu sözünün kendini özetlediği kanısındayım. Çünkü onun toplumcu dünya görüşünden ödün vermeden yaptığı her iş; kendine özgü oldu ve “Memet Fuat mührünü” taşıdı. Belki bu nedenle “öznel” eleştiriyi savundu. Belki bu nedenle aslında “öznel” değil, “nesnel” eleştiri yazdığını kanıtladı. Çünkü dünya görüşünden ödün vermeden, düşüncelerini özgürce ortaya koyması, onun aslında “nesnel” davrandığı anlamına gelir. Ona, eleştiride “hangi yöntemi izlediğini” soranlara, “benim yöntemim falan yok, yöntem benim” demesi belki de bundandı. Memet Fuat “Ölünceye Kadar” yazdı, bu söz bir kitabına da ad oldu. Edebiyata katkıda bulundu, edebiyatımızı zenginleştirdi, bizleri özgürleştirdi. Eleştirinin, denemenin, güvenirliğin simgesi oldu. 105 kitabı yayımlandı. Türk edebiyatına yön veren bir edebiyat adamının yarım yüzyıl eleştiri alanında etkili olması, güçlü kalması, iz bırakması çok önemli. Dolayısıyla Memet Fuat, Türk edebiyatının politikasını saptayan sayılı edebiyatçılardan oldu. Bu nedenle “o bir edebiyat düşünürüdür” diyorum. O herkesin düşüncesine saygı gösterdi. Tıpkı Montaigne gibi, olayları kendi yöntemiyle değerlendirdi. Başkalarının inançlarını, düşüncelerini, göreneklerini sorgulamaya, kendininkini zorla kabul ettirmeye çalışmadı. Ama inandığı görüşleri yazmaktan, savunmaktan da çekinmedi. “Düşünceye Saygı” yapıtıyla TDK Ödülü’nü alması boşuna değildir. Memet Fuat, her düşünceye saygı gösterilmesini savunurken aslında eleştirinin sınırlarını da genişletmeyi amaçlıyor, demokrasinin ne demek olduğunu gösteriyordu. Çünkü ülkede kendi dışında hiç kimsenin düşüncesini onaylamayan ve bunu suç sayan, siyasal bir yapıya hep karşı oldu. Bu yapıyla mücadele etti. Bunu yenmek, özgür bir eleştiri ortamı yaratmak için yazılarıyla, yıllıklarıyla, dergileriyle, antolojileriyle, özel sohbetleriyle çaba harcadı. Kendi gibi, çok önemli edebiyatçıların yetişmesine, okur sayısının artmasına katkıda bulundu. Yayıncılığın sorumluluk demek olduğunu gösterdi. Düşünce özgürlüğü kadar özellikle Nâzım Hikmet adının ve yapıtlarının dalga dalga yurt düzeyine yayılmasına, İkinci Yeni’nin bir şiir akımı olarak benimsenmesine, 1950 kuşağının donanımlı yetişmesine, büyük katkıda bulundu. Kendi yaşamıyla bir “rol model” oldu; çünkü dürüst, güvenilir, tutarlı, yürekli, bağımsız, özgür bir edebiyat adamıydı. Kendi düşüncelerinden bir yaşama biçimi mi çıkardı, yoksa kendi yaşama biçimini yazıya mı aktardı, onu bilemem. Ama onların örtüşmesi bizi saygın bir edebiyat düşünürünün varlığıyla zenginleştirdi. Saygı ona ve onun gibi edebiyat düşünürlerine… Onlar asla ölmez! HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN OTOBUSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Tuba aile 1 sinden nefes 2 li bir çalgı. 2/ Alanya ilçe 3 sinde, Ki 4 likya Erme 5 ni Krallığı 6 döneminde yapılmış bir 7 kale... Çadır 8 halkı, göçe 9 be ailesi. 3/ Resim ya1 2 3 4 5 6 7 8 9 pımında kulla 1 A K R E D İ T İ F nılan bir boya... 2 B R A K M E R A Büyük ve süslü 3 E P R İ K çadır. 4/ Bağışla 4 D O K A K T R A K ma... Asalak bir L İ V A böcek... Bir nota. 5 L İ M A A R S A A V 5/ Bir sözcüğün 6 A R A alışılmış anlamı 7 K Ü R S Ü nın dışında kulla 8 U Y D U O Z A N nılması. 6/ El ya 9 R E A S Ü R A N S da yüz hareketleriyle gösterme. 7/ “ vursun beynime poyraz poyraz / Şaşırayım sahilimi” (Cahit Irgat)... Eski Türklerde ölmüş ataların tapılan suret ve heykelleri. 8/ Düşünce... İkaz. 9/ Mayhoş bir meyve... Irmakları geçmek için kullanılan sal. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Gürcistan’a özgü bir tür kaval. 2/ Osmanlılarda kapıkulu askerlerine ve kimi devlet görevlilerine üç ayda bir verilen ücret... Çayı, soğanı ve tavşanı vardır. 3/ Sanı... Bir tümün bir parçasıyla ilgili olan. 4/ Tavuğun göğüs etiyle hazırlanan ve pişmiş hamurla yenen bir tür çorba. 5/ Bir nota... Bir işi yerine getirme... Sınır boyu. 6/ Ray üzerinde işleyen bir taşıma aracı. 7/ Kısa yazı... Yaylı bir çalgı. 8/ “Her çiçekten eyledik / Arıya saydılar bizi” (Pir Sultan Abdal)... Tropikal bölgelerde yetişen ve yumruları besin olarak kullanılan bir bitki. 9/ Ölü doğan kuzunun, “astragan” da denilen kürkü... Gereksinmeye yetmeyecek kadar az.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle