19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 6 CUMHURİYET DİZİ 26 KASIM 2012 PAZARTESİ 1976’da Pakistan’daki ‘Seerat Kongresi’nde alınan tüm kararlar bugün Türkiye’de uygulanır oldu: İslami öğreti ilkokuldan üniversiteye kadar ders olarak okutulmalı Rabıta’nın zabıtası olan kitabında, Rabıta’nın Suudi Arabistan kökenli bir örgüt olduğunu ve bu örgütün temel amaçlarından biriIŞIK KANSU 1 nin “Müslüman memleketlerin İslamcı kurallara göre yönetilmesini sağlamaya çalışmak” olduğunu özenle vurgular ve Rabıta’yı şöyle tanımlar: “Dünyanın en güçlü İslamcı örgütü budur. Bundan daha güçlüsü, örgütlüsü ve zengini yoktur. Rabıtat alAlam Alİslami örgütünün maddi kaynakları arasında SuudiAmerikan ortak petrol şirketi olan Aramco’nun sağladığı fonlar da bulunmaktadır. Rabıta örgütünün maddi kaynakları hakkında hiç kimse bilgi vermez.” Mumcu’ya göre, Rabıta örgütünün kuruluşunda Türkiye’yi, Hilal dergisi sahibi Salih Özcan temsil eder, daha sonra Necmettin Erbakan’ın lideri olduğu Milli Selamet Partisi’nden (MSP) Şanlıurfa milletvekili seçilir, ardından da “Faisal Finans Kurumu”nun kurucusu olur. “Rabıtat alAlam alİslami” adlı şeriat örgütündeki ikinci Türk, “TürkSuudi Arabistan Dostluk Cemiyeti Başkanı” Ahmet Gürkan’dır. Ahmet Gürkan, 195057 yılları arasında DP milletvekili iken 1950’de Arapça ezanı yasaklayan Ceza Yasası maddesini kaldırmak için ilk önergeyi verir. Uğur Mumcu kitabında, bugün Türkiye’yi yönetmekte olan kadroların kökeni sayılan, Milli Görüş düşüncesi etrafında örgütlenen ve 12 Eylül darbesi sonrası kapatılmış olan Milli Selamet Partili Devlet Bakanı Hasan Aksay’ın Türkiye adına katıldığı Rabıta örgütünün 314 Mart 1976 tarihleri arasında Pakistan’da toplanan “Uluslararası Seerat Kongresi”nden ve orada konuşulan konulardan söz eder. “Bütün Müslüman ülkelere, İslam şeriatını benimsemeleri ve şeriatı bütün kanunları ile ana kaynak ve temel kabul etmeleri için acele çağrıda bulunmak. Bütün Müslüman ülkelere, kutsal Kuranımızın dili olan Arapça öğrenimini ilerletmeleri ve statüsünü bütün Müslümanların cihanşümul lisanı seviyesine yüceltmeleri için çağrıda bulunmak.” ğur Mumcu, ilk basU kısı 1987’de, yani bundan 25 yıl önce yapılmış Anayasa Dolandırıcılığı “Yeni anayasa” konusunda kent kent gezip milletten görüş aldılar mı, aldılar. Toplantılar düzenlediler mi, evet; bizzat AKP’nin anlı şanlı milletvekillerinin öncülüğünde. Günlerce, aylarca sürdü bu sahne gösterisi! Anlı şanlı kuruluşlar, bilmem ne vakıfları, falan işveren kuruluşları, Türkiye’ye nasıl bir don giymesi gerektiği konusunda ölçü alıp anayasa kesip biçenler... Meclis’te bile komisyon hâlâ harıl harıl çalışıyordu ki üzerinde gökten taş yağdı. Anayasanın tonlarca ağırlığında, Tayyip Erdoğan anayasası! Yeni anayasa konusunda hep şunu dedik: Boşa çene yoruyorsunuz, yazıyor çiziyor ve para harcıyorsunuz, bu ülkede sadece Tayyip Bey’in istediği anayasaya yer vardır. Herkes konuşur, çalçene, laklak... Ama o bi laf eder, olay biter. ??? RTE bu anayasadan şikâyetçi mi? Ruhundan değil. Tek şikâyeti, kendisini tam yetkili yapmaması ve parlamenter güçler ayrılığı gibi onun gözünde zırva olan bir sisteme dayanması. RTE tek başına bir anayasa değil mi zaten? Güçler ayrılığı gibi mavalları çoktan çöpe atmadı mı?.. yargıyı bağlamadı mı?.. Meclis’i istediği gibi evirip çevirmiyor mu?.. bu Meclis’ten muhalefetin getirdiği ve desteklediği tek yasa çıktı mı?.. Şimdi tek istediği, bu gerçekpratik durumun hukuki resmiyet kazanması ki kendini rahat hissetsin. RTE kime ne sordu da yasa yaptı... her şey tepeden inme; kütt, milletin kafasına... Kütt, ilçelerin topraklarını al, başka ilçelere bağla... kütt, yeni belediyeler yasasını kabul et... kütt, gece yarısı operasyonuyla deniz sahillerini talan edecek, 10 metreye kadar inşaata izin verecek bir cinayet planla... Bu Meclis’ten çıkan ve çıkacak yasaların tek bir anlamı var: Hepsi RTE yasasıdır... hepsinden yararlanacak tek yer vardır: RTE, AKP ve yandaşları... Meclis’e getirdikleri her yeni yasa tasarısını, her yeni yasayı inceleyin, bu amaca hizmet eder. İki yıl sürece başka hiçbir yasanın çıkmaması bu Meclis’ten, memleketin büyük yararınadır, bile diyecek noktaya geldik... Yeni bir tasarı mı geldi, benden daha baştan ambargoludur, şaibelidir, reddedilmelidir! O derece yani! RTE ve adamlarının anayasa derdi, başkanlık derdidir diye yazıp çizdik durmadan. Gerisi palavradır. Anayasa bir süstür ayrıca, bu tür liderler ve iktidarlar için. Arkasına dolanırsınız, ona istediğiniz muameleyi yaparsınız. Anayasanın sadece bazı sayısal kurallarına dikkat ederler. Meclis’in işte üçte ikisi, atama kuralları vb. gibi. Açık net matematiksel işlemleri içeren anayasa emirlerine baş üstüne derler. Bak, işte onlar çiğnenmez!!! Bunun dışında her maddeyi yoruma açık tutarlar. Ruhunu istismar ederler, çiğnerler, göz ardı ederler... Hatta anayasa maddelerine dayananları içeri tıkarlar... Buna en tipik örnek mi ararsınız: ??? Şu basın özgürlüğü var ya basın özgürlüğü... hani anayasada yazar Basın hürdür, sansür edilemez. Bazıları var ya hani ortalıkta boru gibi ötüp durur: Efendim bütün kabahat eski anayasada, darbeci anayasada... Bu nedenle ifade özgürlüklerine yasaklar konuyor... gazeteciler hapse atılıyor.. hele şu sivilini bi yapalım bakın nasıl özgür bi ülke olacak burası... Dünyanın bütün aptalları mı bu ülkeye toplanmış, yoksa kendileri akıllı da herkesi aptal yerine mi koyuyorlar, bilemedim. Şu ülkede olan bitenleri okuyamayacak kadar, iktidarın ülkeyi nereye götürdüğünü göremeyecek kadar sapıtmışlar belki de. Eski veya yeni yetmez ama evetçiler ordusu... yeni anayasa istiyorlar iki yıldır! Kendi istedikleri yetmiyor, bir de kamuoyu oluşturuyorlar, yeni anayasa isterük diye O kişi ise anayasasını açıkladı! Meclis’i tek kelime ile feshedecek... Al, kes, biç, sil süpür... “Dokunmayın Anayasama” kampanyası açacak noktaya geldik... Ben örneğin medya, basın ve ifade özgürlüğü için yeni yasa falan istemiyorum kardeşim. Basın hürdür sansür edilemez diye, asla daha iyisi yazılamayacak bir anayasa maddesi var. Tek sorun, RTE ve adamlarının ellerinin medyanın içinde olmasıdır... Medya patronlarının, yayın yönetmenlerinin, icra kurulu üyelerinin kulaklarının dibinde kulak zarlarını patlatacak davullarını çalmasınlar yeter. Çekin gidin bu mahalleden! Tek gerek olan: Anayasayı delmesinler... Yasaları delmesinler... basınla ilgili yasaları tam uygulasınlar. Basın ve yayıncılığı, hükümetin icraatını önleyecek terör faaliyetlerine sokanlar, sonra da onlar gazeteci değil terörist diyenler, utanmanın ötesine taştılar. Resmen anayasayı yasaları, aletleri vasıtasıyla işlemez duruma getiriyorlar. Çekin ellerinizi medyanın ötesinden berisinden! Şu anayasa dolandırıcılığını da kesin, bitirin artık. Türkiye üzerinde Rabıta gölgesi Kadınlar, halifelik ve İslami öğreti Kongrenin aldığı kararlar şöyle sıralanmaktadır: ? Kongreye katılan taraflar, İslami öğretiyi ilkokuldan üniversite seviyesine kadar ders olarak okutmalıdırlar. ? Arapça öğrenimi, bilhassa Arapçanın ana lisan olmadığı ülkelerde mecburi olmalıdır. ? Kutsal Kuran’ın asgari beş bölümünün ezberlenmesi, ilköğretim süresince ve bütün ülkelerde mecburi olmalıdır. ? Kuranıkerim’in tamamının öğretilmesi ortaöğrenimde zorunlu olmalıdır. ? Bütün İslam ülkelerinde azami sayıda İslam öğretileri enstitüleri kurulmalı ve enstitüler İslami çalışmalar yapmalıdırlar. ? İslamın önemli emir ve öğütleri takrir şeklinde kaydedilerek her türlü vasıta ile yayımlanması tavsiye edilir. ? İslami ahlak ve değerlerin propagandasına özel bir dikkat sarf edilmelidir. ? İslam ülkelerindeki anayasal müesseseler, İslami esaslara uydurulmalı ve Arapça halka indirilmelidir. ? İslami olmayan kanunlar kaldırılmalı ve şeriata uygun kanunlar güçlendirilmelidir. ? Bütün daire ve işyerlerinde anlaşma ve nizamlar dua ile birlikte takdim edilmeli ve bu yerlerde bir imam bulunmalı ve mescit açılmalıdır. ? Dünyadaki kadınlar İslami yasaklara uymalıdır. ? Tamamen şeriata dayalı modern İslam devleti kurabilmek için gerekli girişimlerde bulunulmalıdır. ? İslam Birliği’nin yeniden kurulması ve daha sonra da bütün Müslüman devletlerin birbirini izleyerek birer “İslam Devleti” olduklarını ilan etmeleri ve bir federasyon teşkil ederek halifeliği ortaklaşa yürütmeleri... Uğur Mumcu’nun 1980’li yıllarda Rabıta çalışmasını nasıl oluşturduğunun tanıklarındanız. O dönemde Cumhuriyet Ankara Bürosu’nda muhabirdik. Uğur Ağabey, biri 1980 öncesi Süleyman Demirel’in, diğeri de 12 Eylül cuntası döneminde olmak üzere iki ayrı Bakanlar Kurulu kararı ile kimi devlet memuru olan din adamları ile imamların Suudi Arabistan kökenli Rabıta örgütünün parasıyla yurtdışına gönderilmesi ile ilgili haberi patlatır patlatmaz hepimiz hummalı bir çalışma içine girmiştik. Uğur Ağabey, peş peşe ilintileri açıklarken, Ankara bürosundaki muhabirler olarak ona bize ulaşan belge ve bilgileri aktarıyor; bilgiler bir havuzda toplanıyordu. Uğur Ağabey, yararlı olanları ayıklıyor, seçiyor, kimi kaynaklara bir kez daha doğru olup olmadığı sorulması gerekenler konusunda uyarıyordu. Uğur Mumcu ve Cumhuriyet, o dönemde toplumun içlerine doğru kök salan bir “tarikatticaretsiyaset” ağını isim isim, vakıf vakıf, şirket şirket, bağlantı bağlantı ortaya çıkarmıştı. 2002 yılında AKP iktidara geldiğinde; gazetecilik içgüdüsü ve Mumcu gibi ustalarımızdan edindiğimiz toplumsal sorumluluk kaygısı bizi bir araştırmaya itti: Uğur Mumcu’nun 1980’lerde ortaya çıkardığı Rabıta bağlantıları devam ediyor muydu? O yıllardaki kadrolarla bugün Türkiye’yi yöneten kadrolar arasında bir ilişki var mıydı? Yaklaşık 10 yıldır notlar tuttuk. İzledik, araştırdık; peşini bırakmadık, haberler ve yazılar yazarak yürüdük bu yolda. Geriye dönüp bir de baktık ki, Uğur Mumcu bizim yolumuzu aydınlatmış, 30 yıl önceden bugünün gizini Rabıta kitabına kazımış. Bize düşen de, Rabıta kitabının üstündeki tozları almak oldu. Üfledik ve gördük ki, Rabıta’nın rabıtaları, yani bağlantıları, ilişkileri dün olduğu gibi bugün de apaçık karşımızda. Hem de iktidarda. Bu dizi, işte bu çalışmanın ürünüdür. Sunuş 12 Eylül’de anayasaya zorunlu din derslerinin girişinden bu yana Türkiye’de yaşanan tartışmaların, gelişmelerin hemen hemen özü bu kongre kararlarında var. Özellikle de AKP’nin dört dörtlük medrese yasası ile bu kararların yaşama geçmesinde son nokta konulmuş oldu. İsterseniz, Rabıta kongresinde alınan kararlar ile bugün Türkiye’deki uygulamaları bire bir karşılaştıralım: ? Kongreye katılan taraflar, İslami öğretiyi ilkokuldan üniversite seviyesine kadar ders olarak okutmalıdırlar: 4+4+4 yasasının 9. maddesi “Ortaokul ve liselerde, Kuranıkerim ve Hz. Peygamberimizin hayatı, isteğe bağlı seçmeli ders olarak okutulur” hükmünü içeriyor. Milli Eğitim Bakanlığı, bu hüküm doğrultusunda, ortaokul ve liseler için Kuranıkerim, Hz. Muhammet’in hayatı ve temel dini bilgiler derslerinin öğretim programlarını ve ders kitaplarını hazırladı. Üniversitelerde de ilahiyat fakültelerinin ve İslami ilimler fakültelerinin sayısı artırılıyor. Dört dörtlük medrese yasası ? Arapça öğretimi, bilhassa Arapçanın ana lisan olmadığı ülkelerde mecburi olmalıdır: Bakanlar Kurulu’nun 8 Nisan 2010 tarihli kararı ile örgün eğitim kurumlarında Arapça eğitim ve öğretimin yapılması, Milli Eğitim Bakanlığı’nın önerisi ile sağlandı. Böylece Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Rusça ve Çinceden oluşan yabancı dil eğitimi listesine Arapça da eklendi. Bakanlar Kurulu’nun kararının ardından Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı, ilköğretim 4., 5., 6., 7. ve 8. sınıflar için seçmeli ders olarak okutulacak Arapça dersinin müfredatını hazırladı. ? Kutsal Kuran’ın asgari 5 bölümünün ezberlenmesi, ilköğretim süresince ve bütün ülkelerde mecburi olmalıdır: Seçmeli ders olarak müfredata eklenen Kuranıkerim dersi için Talim ve Terbiye Kurulu’nun Ağustos 2012 tarihli onayıyla kabul edilen öğretim programı ve Ekim 2012 tarihinde yayımlanan ders kitabında, “çok sayıda Kuran suresi ve ayetinin sınıfta koro halinde okunarak ezberletilmesi” yer alıyor. ? Kuranıkerim’in tamamının öğretilmesi ortaöğrenimde zorunlu olmalıdır: Dersler seçmeli ders statüsünde Türk milli eğitim müfredatına girdi. Ancak ülke genelinde birçok okul müdür ve müdür yardımcısının, seçmeli ders dilekçelerinde düzenleme yaparak velileri ve öğrencileri seçmeli din derslerini talep etmeye zorladıkları haberlere yansıdı. ? Bütün İslam ülkelerinde azami sayıda İslam öğretileri enstitüleri kurulmalı ve enstitüler İslami çalışmalar yapmalıdırlar: Türkiye’de 46 üniversitenin ilahiyat fakültesi bulunuyor. Bunlardan 41’i devlet, 5’i vakıf üniversitesi statüsüne sahip. Ayrıca, 7 üniversitede de İslami ilimler fakültesi bulunuyor. ? İslamın önemli emir ve öğretileri takrir şeklinde kaydedilerek her türlü vasıta ile yayımlanması tavsiye edilir: Kuranıkerim, Hz. Muhammet’in hayatı ve temel dini bilgiler derslerinde, Kuran’ın tüm öğretileri Hz. Muhammet’in yaşamından öyküler anlatılarak aktarılıyor. ? İslami ahlak ve değerlerin propagandasına özel bir dikkat sarf edilmelidir: Kuranıkerim, Hz. Muhammet’in hayatı ve temel dini bilgiler dersleri “din, ahlak ve değerler” seçmeli ders grubunun içinde müfredata eklendi. 8 bin 500 din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in kurucuları arasında yer aldığı Ensar Vakfı’nın yan kuruluşu olan Değerler Eğitimi Merkezi’nin yayınları ile desteklendi. Ayrıca Rabıta’nın kongresinde alınan bu kararlardan sonra Türkiye, İslam Konferansı Örgütü’ne üye edildi. Daha sonra adı İslam İşbirliği Teşkilatı’na dönüşen bu örgütün genel sekreterliğine AKP döneminde Ekmeleddin İhsanoğlu atandı ki, Uğur Mumcu, Rabıta kitabında dinsel örgüt ve vakıflardan söz ederken Ekmeleddin İhsanoğlu’nun, İlim Yayma Cemiyeti üyesi ve Aydınlar Ocağı eski genel başkanlarından Prof. Salih Tuğ’un da yönetimde görev aldığı “İslami İlimler Araştırma Vakfı”nın yöneticileri arasında olduğunu kaydeder. Yine Rabıta kongresinde karar alındığı gibi, Türkiye’deki tüm devlet dairelerinde ve kamusal alanlarda (TBMM dahil) mescitler ve camiler açılırken; başta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi olmak üzere, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay tarafından tersine kararlar verilmesine karşı türban serbest kaldı ve kadınlara İslami yasaklar getirilmiş oldu. Anayasa Mahkemesi tarafından laikliğe aykırı eylemlerin odağı olma gerekçesiyle cezaya çarptırılmış olan AKP’nin Türkiye’yi laik yapısından uzaklaştırarak “ılımlı İslami devlet” olması yolunda adım adım ilerlettiği, uluslararası kaynaklarca da ifade ediliyor. Prof. Dr. Bülent Tanör anısına sempozyum İstanbul Haber Servisi Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi, demokrasi savunucusu bilim adamı Prof. Dr. Bülent Tanör anısına sempozyum düzenleyecek. Altınsoy Hukuk Bürosu ile işbirliğiyle Bülent Tanör anısına gerçekleştirilecek olan Türkiye’nin Temel Anayasal Sorunları Sempozyumu çarşamba günü Galatasaray Üniversitesi Aydın Doğan Salonu’nda yapılacak. Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu’nun açılış konuşmasıyla iki oturumda gerçekleştirilecek sempozyuma, çok sayıda akademisyen katılacak. Yarın: Bereketli bir vakıf C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle