19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 KASIM 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 Fotoğraflar CHP Sözcüsü Haluk Koç, kimi fotoğraflar üzerinden konuşuyor: “Hikmetyar’ın dizinin dibinde oturan Recep Tayyip Erdoğan. Hikmetyar kimdir diye sorarsanız, El Kaide’ye gidin. Sudan’ın Elbeşir’i. Meşhur Darfur katliamından, 300 bin kişinin ölümünden sorumlu olan eli kanlı diktatör. Başbakan’la muhabbete bakın. Başbakan’ın yüzündeki gülümsemeye bakın. Esad ile bir dizi film çevirmediği kaldı Başbakan’ın. Bakın, muhabbete bakın. O zaman Esad kanka. Bu fotoğraflar çekilirken Esat ülkesinde diktatör değil miydi? zaman? Ya bu fotoğrafa ne diyeceksiniz? Şaron’la muhabbetine dikkat edin. O zaman Filistin halkının sorunları yok muydu? Filistin özgür, bağımsız bir ülke miydi o zaman? Sen Şaron’la halvet olurken, Şaron’un oğlu Gazze yerle bir edilmelidir derken Şaron’la bu samimiyet nereden ileri geliyor?” Süleyman Demirel’in o ünlü sözü, siyaset tarihinin dehlizlerinden yeniden çıkıp geliyor: Dün dündür, bugün bugündür. Birileri, TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu’nun son kitabı “İçimden Geçen Zaman”ın özetini içeren dizimiz üzerinden Cumhuriyet’e saldırmaya kalkışıyor. Efendim, biz yıllardır “Uğur Mumcu’yu Ortaçağ karanlığı öldürdü” diyormuşuz da Güldal Mumcu’nun kitabında ortaya konan yeni savlar karşısında onun anısına saygısızlık etmemeliymişiz filan... Biz, Uğur Mumcu’nun izinde Recep Tayyip Erdoğan’ın Sakarya’da tanıtımına katıldığı “Altay” adlı tankın “ilk Türk tankı” olduğu ileri sürüldü. Halbuki değil. Prof. Dr. Bilsay Kuruç’un “Mustafa Kemal Döneminde Ekonomi Büyük Devletler ve Türkiye” adlı kitabında, Türkiye’nin ilk metalürji mühendisi, eski MKE Genel Müdürü Selahattin Şanbaşoğlu’nun anılarına da gönderme yaparak ilk “Türk tankı”nı anlatır: “...Şanbaşoğlu’nun deyişiyle ‘heves, gayret ve sonuç’ olduğu için, bu minyatür sanayi Başka Kapıya gazetecilik yapıyoruz. Uğur Mumcu’nun cinayetindeki İran bağlantısını da, imam hatiplileri de, uluslararası istihbarat örgütlerini de, Yeşil’i de, MİT’i de yazarız. Kimse bize gazetecilik ahlakı öğretmeye kalkmasın. Biz, elindeki belgeleri kamuoyu ile paylaşmayıp bavulla oraya buraya teslim edenlerden değiliz. Biz muhabirlik yaparız, muhbirlik değil. Haydi, başka kapıya! Beladan Kurtulmak Merak ediyorum; AKP çevrelerinden bir Allah’ın kulu çıkıp da Dışişleri Bakanı’na, “Beyefendi, siz ne yapıyorsunuz” diye sormuyor mu? Bu soru da nereden çıktı diye düşünmeyin. Bunun için insanın kafasını birkaç saatliğine bile olsa Batı sınırlarımızdan dışarı çıkarması yeterli ya da herhangi bir Avrupa gazetesine kısaca bir göz atması… Avrupalılar bizimle alay ediyor; adımız “Müslüman Kardeşler destekçisine”, “Hamas müttefikine”, “isyan kışkırtıcısına” çıkmış. Dışişleri Bakanı ve en büyük destekçisi Başbakan’ın Ortadoğu’ya ilişkin izledikleri siyaset sonucu hem İran, hem Irak hem de Rusya ile kavgalı duruma gelmişiz. Ermenistan’la, İsrail’le, Suriye ile ilişkilerimiz ise zaten belli; ABD tarafından da pek ciddiye alınmıyoruz artık. İçinde bulunduğumuz durum yukarıda sorulan soruyu gerekli kılmıyor mu? HHH Bu nasıl bir aymazlık, nasıl bir basiretsizlik, nasıl bir cehalettir? Demek, üniversite bitirmek, akademik kariyer sahibi olmak tek başına cehaletten kurtulmaya yetmiyor. Türkiye’nin başına sarılacak en büyük bela Ortadoğu bataklığına sürüklenmekti; AKP sayesinde sürükleniyoruz. Oldum olası ArapMüslüman dünyasını karanlığa çeken Sünniİslam despotizmi, Türkiye’yi de din tacirlerinin olağanüstü çabalarıyla aynı karanlığa doğru götürüyor. HHH Anlıyoruz ki AKP’nin ilk iktidar yıllarında dilinden düşürmediği “Avrupa Birliği’ne tam üyelik” sözü, potansiyel AKP seçmeni dışındaki kesimlerin oyunu almak için başvurulan bir yalanmış. Bu satırların yazarı için Avrupa Birliği (AB), Türkiye’nin olmazsa olmazı değildir. Fakat AB’nin, söz konusu ettiğim Ortadoğu bataklığından ve Sünniİslam despotizminden Türkiye’yi uzak tutmak bağlamında bir güvence olduğu/olacağı gerçeğini de kabul etmek gerekiyor. AKP, Dışişleri Bakanı’nın yol göstericiliğinde seçimini Avrupa’dan değil, Ortadoğu’dan yana yapmıştır. Komşularımızla düşman olma, sınır köy ve kasabalarımıza bombalar düşmesi, MalatyaKürecik’e yerleştirilen, olası bir savaşta Türkiye’yi saldırı hedefi yapacak füze kalkanları, Patriot silahları ve başımıza sarılan daha bin bir bela bu seçimin sonuçlarıdır. HHH Türkiye bu belalardan kurtulabilir mi? Elbette kurtulur. Ne var ki önce başımıza bu belaları saran AKP’den kurtulmak gerekir. Suriye zindanlarında tutuklu muhalifler yok muydu? Suriye halkı mazlum değil miydi o sitesindeki ürün çeşitleri başlangıç yıllarıyla karşılaştırılamayacak derecede çoğalmaktadır. Top, tabanca, zırh mermisi, zırh levhası, vagon yayı, tampon yayı, kurşun yüksek fırını, akümülatör ve daha birçok ürün kabına sığmayan sanayi aklının ve çabasının ürünleridir. Kabına sığmayan sanayi aklı, kendi kendine çok değişik ve üstün ürünler yapma mücadelesine girişir. Mücadeleyi göze alır. Çünkü, sanayide öğrenmenin ve rüştünü ispatlamanın yolu budur. ‘Askeri Fabrikalar’ın İlk Tank mı? adındaki ‘askeri’ başlık, araştırma ve gitgide yeni şeyler, daha karmaşık ürünler yapabilme güdüsünü sınırlayan değil, özendiren, kolaylaştıran bir rol oynar. Adeta, araştırıcı akıl yapacağı ürünleri kendi seçer. Teknik bilgide geri kalmışlığa meydan okuyan bir havari havasındadır: ‘1940’ta, kendi girişimimizle tank yaptık. Bunun sadece Ford motoru dışarıdan geldi. Dizaynı bizimkilerindir. Tipi kendimize mahsustur. Kâmil, Necati filan yaptılar. Zırh levhası, topu, paleti, aktarma organları hepsi bizim üretimimizdir. Bu tank, 1946’da Cumhuriyet Bayramı töreninde geçti. Ancak, sipariş gelmedi ve bu tek tank olarak kaldı. Amerikan yardımı başlayınca hazırcılık ve kolaya kaçma başladı.’ 1930’ların başında çelik üretimini ve ray çekmeyi Skoda’nın ustabaşısı Harlas’tan öğrenen mühendislerle işçilerin onon beş yıl içinde kendi kendilerine tank yapma iddiasına erişmeleri heyecan vericidir.” Recep Tayyip Erdoğan, tıpkı demirağlarda olduğu gibi, tankta da yaklaşık 70 yıl sonradan geliyor... Görüşülemezle Görüşmeler Gazeteler, Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesine yine “bozuk koster”in engel olduğunu yazıyor. Hukukçu dostumuz Halil Sevinç’e, “Ömür boyu hapse çarptırılmış bir hükümlü, avukatı ile görüşebilir mi?” diye sorduk. Yanıtladı: “Belli bir sınırın üzerinde ağır cezada mahkum olanlar, hüküm kesinleşirse medeni hakları kullanma haklarından mahrum edilir. Medeni hakları kullanma ehliyetinden mahrum edildiği için bu kişinin işini ancak vasi takip edebilir. Vasi, mahkeme kararıyla tayin olur. Avukatın avukatlığı, hükmün kesinleşmesiyle medeni haklarını kullanma ehliyetinin elinden alınmasıyla düşer. Önceden vekillik vermiş olması, vekilliğin devam ettiği anlamına gelmez. Hüküm kesinleştikten sonra avukatvekillik ilişkisi bittiği için hükümlünün avukatıyla görüşmesi mümkün değildir. Görüşecekse, ancak bir başka dava nedeniyle görüşebilir.” Kara kitap böyle diyor ama Öcalan ile görüşmeyen kalmadı neredeyse. Bozuk olan koster değil, hukuk düzeni.. GÖRÜŞ HİKMET ALTINKAYNAK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Balkanlar’da Dayanışma ve Refah… Balkan Savaşları’nın ve Rumeli’yi yitirişimizin 100. yılı hüznünü yaşıyoruz. 100 yıl önce Osmanlı, tarih sahnesinden silinme sürecine girerken Rumeli de elden çıkmıştı. Sonrasını biliyorsunuz. Aradan geçen onca yıla rağmen Balkanlar durulmadı, kaynadı durdu, acılar, trajediler yaşandı. Bunun bir nedeni, tarihin derinliklerinde kalan etnik milliyetçilikti, bir başkası güvensizlik ve ekonomiydi. Hafta sonu izlediğim uluslararası konferansta Balkanlar masaya yatırıldı, “dayanışma ve refah” nasıl sağlanır konusu irdelendi. İstanbul’da Mövenpick Otel’de gerçekleştirilen “ Değişen Zamanlarda Sosyal Demokrasi: Balkanlar’da Dayanışma ve Refah” konulu konferanstan söz ediyorum. CHP Genel Merkezi’nin düzenlediği konferanstan… Genel Başkan ve Sosyalist Enternasyonal Başkan Yardımcısı Kemal Kılıçdaroğlu ’nun açılış konuşmasıyla başlayan konferans, yoğun bir ilgiyle karşılanırken, konuşmacıların tezleri, dinleyicilerden gelen sorularla verimlilik ve canlılık kazandı, Kılıçdaroğlu’nun dile getirdiği “ Balkanların bir barış, istikrar ve refah coğrafyasına dönüşmesi sosyal demokratların ortak çabalarıyla mümkün olabilecektir” sözleri, ortak bir duygu olarak konferansa damgasını vurdu. Balkanlar’ı savaşa, parçalanmışlığa götüren nedenlerin başında kötü siyasetçilerin etnik milliyetçiliği sömürü haline getirmeleri, güvensizlik, ekonomik yetersizlik, siyaset vardı. Sosyal demokrat olmalarına karşın örneğin Bosna Hersek’te, sosyal demokrasiyi bırakıp milliyetçileri de geride bırakan bir anlayışla radikal kararlar uygulanabiliyordu, bu eleştirildi, popülizme kendisini kaptırması yanlış bulundu. Bunun yerine “Balkanlar’da güvenin oluşması sosyal demokrasinin hayata geçirilmesiyle gerçekleşebilir” denildi. AB’nin Balkanlar’ı kapsaması istendi. Konferans’ı “Balkan halklarıyla dayanışmamızın, Balkanlar’ın her köşesinde refah, huzur ve barış için mücadele eden insanlara desteğimizin, Türkiye ve Balkan halklarının kökü yüzyıllar öncesine uzanan kardeşliğine verdiğimiz değerin bir ürünü” olarak nitelendiren Kılıçdaroğlu şöyle diyordu: “Konferansımızda, İstanbul penceresinden, sosyal demokrasinin eşitlik ve özgürlük değerleri ışığında, farklı dinlerin ve milletlerin kaynaştığı Balkanlar’ı yeniden okumaya ve anlamaya çalışacağız. Neden İstanbul penceresi diyorum: Çünkü İstanbul, bir yönüyle Balkanlar’dır. Her Balkanlı biraz İstanbulludur.” İlk panele çok başarılı bir moderatörlük yapan Belgrad’da yayımlanan Politika gazetesinin dış haberler editörü ve köşe yazarı Boško Jakšic, her konuşmacıya sözü verirken onu tanıttı, sonra da konuştuklarının can damarını özetledi. Konuşmacılar ise, her biri uluslararası siyaset uzmanı, akademisyen ve yazarlardı. Çok farklı değerlendirmeler yapanlar da oldu. Jakšic, diyordu ki “En uzun yola da bir adımla başlanır!” Evet gerçekten öyle. Hele de bu konferansın bir anlamda “ Güven inşasını sosyal demokrasi gerçekleştirir ” teziyle bölgede yeniden bir heyecan fırtınası yaratmasını istemeyen yoktu. Bunun bir yolunun etnik milliyetçilikten kaçınmak olduğu, bir yolunun “ sosyal ” ve “ demokrat ” özellikler taşımak gerektiği, neredeyse tüm konuşmacılar tarafından benimsenen tez oldu. Sosyal demokrasinin görevinin her yerde aynı olduğu Atina Üniversitesi’nden Prof. Dr. Thanos Veremis tarafından altı çizilirken Dr. Ognyan Minchev , güven ortamı yaratmanın önemine dikkat çekti, kimlik siyaseti gütmek, bizleri daha çok bölüyor vurgusu yaptı, “yurtta barış dünyada barış” ilkesini anımsatıp “Bu ilke Türkiye’yi modern değerler sistemine götürdü, Mustafa Kemal’in ilkelerini kendimize örnek alabiliriz” diye konuştu. Aslında bu konferanstan çok yazı çıkar. Aralarında eski Arnavutluk Dışişleri Bakanı Arta Dade ’nin, Karadağ Cumhurbaşkanı Danışmanı, Prof. Dr. Sonja Tomovic Šundic’ in, Saraybosna TV1 editörü Senad Pecanin ile Türkiye’den genç akademisyen Doç. Dr. Birgül Demirtaş’ın yer aldığı ilk panelin konusu olan “Balkanlar’da Güven İnşasına Bir Yol Olarak Sosyal Demokrasi”yi dinlemek bile çok şey kazandırıyor insana. Umarım Balkanlar’ın ve bizim barışımıza katkısı büyük olur. Hele de konferans videosunun YouTube ’da yer alması, kitap olarak yayımlanması, katkısını katlayacaktır. Savaş isteyenlere, savaşın içinden gelenlerin güzel bir dersi olacak, toplumun sosyal demokrasiye gereksinimi bir kez daha görülecektir. HARBİ SEMİH POROY BULMACA HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenç@yohoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Başı de 1 ğişik bi2 çimler3 de bağla4 mak için 5 kullanılan büyük 6 mendil. 7 2/ Yunan abecesinde 8 9 bir harf... Bir der 1 2 3 4 5 6 7 8 9 nek ya da ku1 K U B BE A L T I ruluşun üyelerinin buluşma 2 A S O R B A A L K A V K I sı için ayrılmış 3 M A T 4 A R T E L A yer. 3/ Bir izin 5 E K O L O J İ belgesi gerekÖ R E N N A tiği durumlar 6 da iznin veril 7 Ç E K E R S K İ mesi nedeniy 8 E D E R R E A L le alınan para. 9 M A N O M E T R E 4/ Ağ yatak. 5/ Bilgiçlik taslayan kimse... Hatay ilinde bir ırmak. 6/ Müzikte yanlış, kusurlu sese verilen ad... “Sözün ile düşürgil” (Yunus Emre). 7/ Yemek... Bir tiyatroda en üst balkon. 8/ Çalıştığı sanat alanında başarı gösteremeyen, yeteneksiz sanatçı... Ayak direme. 9/ Kalite. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Mutlu. 2/ İskambilde koz... Trabzon’da dokunan ve daha çok peştamal olarak kullanılan bir tür dokuma. 3/ Tahta oymacısı... Boru sesi. 4/ Bahçıvan tulumuna benzer, askılı bir tür pantolon. 5/ Balık avlamakta ya da yük taşımakta kullanılan büyük kayık. 6/ Bir müzik sesini belirtmeye yarayan işaret... Kimi dillerde erkek cinsten sayılan sözcük. 7/ Müslümanların bir çocuğun doğumundan yedi gün sonra Allah’a şükretmek amacıyla kestikleri kurban... Kars’ın doğusundaki ünlü eskiçağ kenti. 8/ Bir zaman birimi... Levreğe benzer bir balık. 9/ Devletler hukukunda bir ulusun hangi devlete bağlanacağıyla ilgili oylama. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle