22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 KASIM 2012 PAZARTESİ 6 KÜLTÜR SÖYLEŞİLERİ ? “Öğrencilik yıllarım büyük bir coşku ve tat yılları olarak geçti. Birbirimize çok şey öğrettik. Resim ortamında olmak çok önemli. Ressama ressam gerektir. Yaşamda sadece kendini taşıma hali bir şeye yaramaz. Önemli olan hem kendine yetip hem de başkalarına yol açmak.” Ankara ve Hollanda’da iki yeni sergisi açılan Mehmet Güleryüz, öğrencilik yıllarını ve kuşağının getirdiği yenilikleri anlattı ‘Çizginin ucunda’ki ressam ? “Türk resminin bütün nü’leri giyimlidir, çünkü tene dokunmak şöyle dursun, araya büyük bir mesafe konulmuştur. Tene dokunmaktan kastım ise teni ifade etmektir. Edebiyattan, şiirden haberdar olmadan bedene yeniden bir bakış oluşturabilir misiniz?” ÖZLEM İNAY ERTEN Ne Pahasına Olursa Olsun İlla Başkanlık mı? Atatürk’ü anma törenine katılmaktansa Uzakdoğu’da sultanlarla resim çektirmeyi tercih eden (*) Başbakan, uçağına aldığı gazetecilerin sorularını yanıtlarken bu kez Türk sistemi başkanlık istedi... Sözlerine baktım, bol soslu: Katılımcı karar alma sistemi oluşturalım, en ideali için karar verelim... RTE hangi yasada hangi kararında katılımcı oldu, bunun tek bir örneği var mı ki katılımcı sözünü ediyor... laf! RTE’nin en uzak olduğu konudur katılımcılık! Şu sözüne bakın hele: “Demokrasiyi geniş anlamda tabanda istişare mekanizması olarak görüyorum?” Durun sinirlenmeyin, Başbakan böyle biri! Ama belki de taban ne demek, geniş istişare mekanizması nedir... bu kavramlarda Başbakan’la tamamen ters düşüncelere sahip olabiliriz! Tıpkı demokrasi kavramında olduğu gibi! Onun ileri demokrasisi, uygulamada tamamen yarı demokrasiye veya demokraside gerilemeye denk düşüyor... Başbakan’la terminolojide tamamen kavram karmaşası içindeyiz! Ama sadece ben veya biz değil dünya da! Başbakan’ın “İleri demokrasiye geçtik” tezi, uluslararası kurumların demokrasi ölçümlerinde yarı özgür ülke sınıfına, yarı demokrasiye, yarı basın özgürlüğüne, dolayısıyla Türkiye’nin alt sıralardaki yerine denk düşüyor! Dolayısıyla Başbakan’la bu konularda anlaşmak, evrensel ilkeler, düzeyler, kabuller, uygulamalar söz konusu olduğunda, zerre kadar mümkün gözükmüyor! Bu nedenle, Başbakan’ın başkanlık sistemi dayatmasının ülke, muhalefet hatta kendi partisi için de taşıdığı büyük tehlikeyi görmek gerekir. RTE’nin bugününe bak, geleceğini gör! ??? Başbakan’ın zamanı daralıyor... 2014 Ağustosu’nda yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri göz açıp kapayıncaya kadar gelecek. O zamana kadar başkanlık ve başkanlığa en yakın bir hukuki veya pratik pozisyonu gerçekleştirmenin peşinde... geride kalan seçenek, düz cumhurbaşkanlığıdır... RTE’nin sahip olduğu bu dünyanın en büyük hırsını dayanak yapıp başkanlığı sonuna kadar kabul ettirmeye çalışacaktır, varsayımını kabul ederek konuya bakalım. Başbakan’ın adamları Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na başkanlık sistemi önerilerini sundu. Aman Allah! Doğrusu benim tüylerim diken diken oldu! Bütçeyi yapacak, bütün adamlarını Meclis dışından atayacak... Milletvekillerine de güya “katılımcılık” sunuyor: Bütçemdeki kalemlerde değişiklikler yapabilirsiniz! Pöh ki pöh! Utku Çakırözer, teklifi ilk gördüğünde, AKP masayı (Uzlaşma Komisyonu!) deviriyor, yorumunu yaptı! Erdoğan’ın anayasa değişikliğini Meclis’te kabul ettirebilmesinin tek yolu MHP desteğidir! BDP ve CHP ret vereceğine göre, 367’yi ancak MHP ile bulabilir. MHP buna onay verir mi? Devlet Bahçeli, lafta Erdoğan’a çakan ama fiiliyatta destek veren bir isim! MHP’nin başkanlık sistemini öngörecek bir anayasa değişikliğine toptan evet demesi imkânsız gibi. Bahçeli karar alsa bile, MHP bölünür. Zaten MHP kongresinin iradesi, Bahçeli’yi denetleme yönünde oy kullandı! MHP’nin RTE’ye destek vermesi zor, sorunlu! Ama RTE, MHP üzerinde yoğun çalışıyor! Ne yapıyor derseniz, öncelikle ne kadar büyük milliyetçi olduğunu gösterme peşinde... Kürt politikası ve idam konularını bu çerçevede değerlendirin. 1071, Alpaslan, 2071 falan filanı da.. Eğer MHP bütünlüğünü korursa, öteden beri gündeme taşınan, en son Özgür Mumcu’nun yazdığı, MHP’lileri transfer silahı piyasaya sürülebilir. Ne kadarını? Hepsini transfer mümkün olmasa gerek. AKP: 326 milletvekili. Gerekli transfer sayısı 367326: 41 milletvekili! MHP’nin 51 milletvekili var! 41’ini “çalması” gerekir.. Ne karşılığı? Hepsine siyasi ikbal falan vaat edemezsin! 30’unu bile alamaz. Alamaz mı? Benim bu tür siyasi düzenbazlıklara kafam basmıyor! RTE’nin bu konuda planı programı nedir bilemiyorum. Ama imkânsız gibi bir şey... MHP neden RTE’ye bu kadar büyük yetkiyi vermeye kalksın, bir açıklaması yok. Anayasa değişikliğini referanduma götürebilecek bir Meclis sayısı elde edebilirler. Ama referandum için zaman mı kalır? Kalsa bile, evet çıkmasını yüzde 99 olanaksız görebiliyorum! Ben anayasa değişikliğini sıfıra yakın görüyorum! Önündeki en iyi seçenek, AKP’nin başına, dediğinden çıkmayacak siyasetçiyi başbakanlığa ve parti başkanlığına getirmek... Ne zor iş! Şimdilik her yer karanlık şarkısı aklıma geliyor! (*) Twitter’daki şu mesaja bakın: “3 karısı olan Brunei Sultanı anayasaya kendisi için ‘hata yapmaz’ maddesi koydurmuş. Başbakan 10 Kasım’da Brunei’deydi.” Konumuzla bire bir ilgili olmasa da: “Dinde zorlama yoktur, diye diye zorunlu din dersine devam edenin, ‘Allah’ın verdiği canı Allah alır’ diye diye idam istemesi anormal değil.” iki üleryüz’le, G t e m h e yola ?M sergisinden ı ve lar rencilik yıl çıkarak,öğ endi kuşağıyla akademi, k e getirdikleri ür ilişkileri, fig atta hakikilik, san yenilikler, esmi ve figürün r e tuval r günümüzd ğu yolundaki iddiala u uştuk. demode old üstüne kon Türkiye gerçek mücadeleyi Cumhuriyet öncesindeki ressamlardan başlayarak verdi. Türk sanatı, resmi resimden gördü, kendini görsel olarak resimle geliştirdi ve düşünsel olarak ivme kat edemedi. O günün edebiyatı da felsefi altyapısı da buna yeterli değildi. Soruna Batı bizde neyi görmek istiyor düşüncesiyle baktılar. ‘YENİ SÖZÜN VAR MI?’ Akademik bir eğitimden geçmiş biri olarak akademik eğitimin bir sanatçıya getirdiği artılar ve eksiler nelerdir sizce? Türkiye gibi büyük çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede söz ettiğim sanatsal gelişmeyi ancak belli bir eğitim kurumu ve doğru bir eğitim sonrasında alabilirsiniz. Eğitimin başka kurumları olarak sayabileceğimiz, müzeler, galeriler ya da kitapların olmadığı bir ortamda bunu da ancak akademi gibi bir kurum yapıyordu. Biçime bakış ressamın sadece olanı nakleden veya onu cazip, dekoratif kılan olması değil, bunlar geçimli sanatçıların tavrı. Yeni sözün var mı? Kendine ait söz söylemeye karar verdiğin an, yalnız ve özgür olmayı kabul ettiğin andır. 1963’te sonradan Ankara Sanat Tiyatrosu’na dönüşen öncü Arena Tiyatrosu’nda, darbeyi hicveden “Kral Übü”yle başladık, bu ve benzeri oyunlarla sistemi eleştiriyorduk. Sanatta dönüştürmeyi tiyatroda kavradım, akademide değil. Akademiyle aramdaki fark budur benim. Desen sizin için çok önemli, nitekim son sergilerinizde de desenleriniz ön planda. Bugünkü resim anlayışınıza ulaşmanızda sizi en çok zorlayan, desen ve boya ilişkisiydi diyebilir miyiz? Bu sadece bir tanesi; çünkü sorun çok kapsamlı. Desen son karar mı, hazırlık safhası mı? Yoksa başlı başına bir hükmün ifadesi mi? Desen bütün bu hallerin içinde her yerde var. Bu belki size biraz tuhaf gelecek ama tasavvufi bir şey. Görünür olan biçimin görünmeyen anlamının kaydıdır desen. Resmin yapısı üzerine bu kadar kafa yoran bir kişi için tema önemli midir? Bazısı üç nesneyi tekrar tekrar düşünerek, gözleyerek, kaydını yaparak bir ömür geçirebilir. Oradan da büyük iş çıkabilir, konu sizin resim düşüncenizin önüne çıkmamalı, tıpkı roman gibi. Romanın en önemli unsuru dildir. Sürekli okumanız, ilgileriniz, düşünceleriniz yeterliyse konu hakiki olabilir. Benim resimlerimin geneli anlatımcıdır, konuludur ama ben hiçbir zaman önceden temayı hesap ederek resim yapmadım. Mehmet Güleryüz, Hollanda ve Ankara’da düzenlenen iki yeni sergisinde resimlerinin yanı sıra heykel ve desen çalışmalarıyla sanatseverlerin karşısına çıkıyor. Türkiye ve Hollanda’dan katılan çağdaş sanatçıların çalışmalarının yer aldığı Schiedam Şehir Müzesi’ndeki seçkiye Güleryüz de bir desen retrospektifiyle katılıyor. 13 Ocak 2013’e kadar sürecek olan “Size hikâyemi hangi dilde anlatayım?” isimli sergi; kimlik, köken, göç ve sosyal yapılardaki değişim gibi konuları sorguluyor. Güleryüz, Ankara’da m1886 Galerisi’nde 30 Kasım’a kadar açık kalacak “Çizginin Ucunda” adlı kişisel sergisinde ise “Yarış Arabası” heykelini Ankara’da ilk kez sergiliyor. Sanatçının 1986’da yaptığı bir resim ve bu resimden esinlenerek gerçekleştirdiği “Yarış Arabası” adlı heykel bir “Türkiye metaforu”; yol, iktidar ve yolun gidişatına karar verenlerin sorgulandığı yapıtlar olarak ön plana çıkıyor. ÖZGÜRLÜK ORTAMINDA Sizinle birlikte Komet, Utku Varlık, Alaettin Aksoy gibi sanatçılar için yapılan 68 Kuşağı sanatçıları tanımlamasını ve onlarla olan dostluğunuzun sanatınıza yansımasını nasıl değerlendiriyorsunuz? besleyen ve koruyan bizçok az sanatçısı vermiştir. ? “Yeni bir sözün var Komet, akademinin en zelerdik. Ressama ressam gerektir. Arkadaşlarımın ki, okuyan ve sezen öğrenmı? Kendine ait söz hepsinin nasıl cevherler cilerinden biriydi. söylemeye karar olduğunu gördüm ve desverdiğin an, yalnız ve ROTİZM tek olmaya çalıştım. DÜŞÜNCEDE Yaşamda sadece kendiözgür olmayı kabul VARDIR’ ni taşıma hali bir şeye yaettiğin andır. Arena ramaz, önemli olan hem Türk resminde sizin Tiyatrosu’nda darbeyi kendine yetip hem de başkuşağınızın figüre nasıl hicveden ‘Kral Übü’yle bir yenilik getirdiğini dükalarına yol açmak. Türkiye’de galerinin olmadığı şünüyorsunuz? başlamıştık, sistemi bir süreçten gelen bir sa Biz o dönemde genç eleştiriyorduk. Sanatta natçıyım. Atletizm yapsanatçılar olarak, figürün dönüştürmeyi tiyatroda hadım edilmiş haline karşı mayı seven bir çocuk gibi yanında koşu arkadaşlarıkavradım, akademide gerçek figürü yani anlatımnı oluşturmak, malzemecı, narrativ ve sitüasyonist değil.” leri temin etmek, nasıl kofigürü koymaya çalıştık. şulacağını öğrenmek ve Sitüasyonizmin ne olduğuöğretmek, seyirciyi, hakemi oluşturma nu ise o günlerde kimse bilmiyordu. Türk gayreti içinde olmak gerekiyordu. resminin bütün nü’leri giyimlidir; çünkü Bugün eski dostluğunuz devam ettene dokunmak şöyle dursun, araya bümese de sizlerle olan her konuşmamyük bir mesafe konulmuştur. da o günleri özlediğinizi ve içten içe Tene dokunmaktan kastım ise teni ifabir araya gelmeyi istediğinizi sezer gide etmektir. Erotizm düşüncede vardır bi oluyorum. yani cinsellik için sadece beden yetiyorsa Gelemeyiz ki! Göz göze bile gelmek nekrofillerin duygularıyla cinselliğin dobazen çok zordur, insana her şeyi anlaruğuna varabilirsiniz. Edebiyattan, şiir ‘E TUVAL RESMİ DEMODE Mİ? Günümüzde tuval resmi ve figürü demode bulanlar için ne söyleyeceksiniz, uluslararası anlamda böyle bir bakışın geçerliliği nedir sizce? Uluslararası sanat ortamında; tuval resmine karşıtlık yanlışına, çok kısa bir süre, kavramsalı yerleştirmeye çalışırlarken düştüler ama epeydir bu kasıtlı cehaletten uzaklaştılar. Bizde tabii bu süre daha uzadı. Tuval resmi, figür, heykel, heykelde figür karşıtlığı ise eski bir mesele olmakla birlikte muhafazakârlarca yavaş yavaş gündeme getirilen bir sorun. Bir sürü bilgisayar oyunu var diye satrancın demode olması gibi bir şey bu. Eğer öyleyse, ben demode bir şeyi yapmaya çalışıyorum. Özgün figür yapabiliyorsan yap! Ankara ve Hollanda’daki sergilerinizde sanatseverleri neler bekliyor? “Kırmızı Araba” heykeli Ankara’da ilk defa sergilenecek. Politik içerikli, göndermeli üç boyutlu tek yapıt. Sergi genellikle son dönem desen ağırlıklı yapıtlardan oluşuyor. Hollanda Stedelijk Museum Schiedam küratörü Diana A. Wind ise seçkiyi retrospektif bir düzende, farklı dönemlerden 36 desenle oluşturdu. 2012’den 3 büyük ebatlı renkli desen ve 1964’ten 2012’ye kadar bir desen serisine bir salon ayrıldı. Ayrıca mekânda iki adet uzun Çin Defteri ve İtalyan Defteri sergileniyor. Güleryüz’ün Ankara’daki sergisinde, ‘Yarış Arabası’ heykeli bir ‘Türkiye metaforu’. Yol, iktidar ve yolun gidişatına karar verenleri sorguluyor. Bu, büyük bir olayı bağlayıcı bir tanımlama bence. 1963’te Türkiye’de bir değişim başlamıştı zaten. Örneğin 1963’te Arena Tiyatrosu’nda o güne kadar hiç oynanmayan oyunların sahnelenmeye başlamasında 1961 Anayasası’nın doğurduğu özgürlük ortamının etkisi olmuştur. Bir gruptan söz ediyoruz ve bunların hepsinin ayrı bir formasyonu var. O sırada resmin dışına çıkan, ileri çalışmalar bizim ilgimizi çeken örneklerdi. Öğrencilik yıllarım büyük bir coşku ve tat yılları olarak geçti. Birbirimize çok şey öğrettik. Resim ortamında olmak çok önemli, Akademi dışında olsaydım bu ortam sağlanamazdı. Bir anlamda akademinin gerçek sahipleri, onu tır. Benim en büyük hayalim, yetmişli yaşlarımda öyle bir dönemi birlikte yaşadığımız arkadaşlarımla, Türkiye’deki her konuda, her meseleyle ilgili omuz omuza davranmaktı. Gençlik daha hesapsızdır, yaşamın karşısındaki olayların getirdiği davranışlar her birine bir şey ekliyor. Bunları atamıyorsun, hepsi üzerine yapışıyor. Askere birlikte gittik, Paris’te birlikteydik, aynı atölyeyi tuttuk, o zaman resim konuşuyorduk; fakat teknelerin araları giderek açıldı ve birbirimizin resmi üzerine konuşamaz hale geldik. En uzun süre boyunca Komet ile resim konuşmuşumdur. Çok uzun bir süre Komet’in resimlerinden aldığım tadı, günümüzün den haberdar olmadan bedene yeniden bir bakış oluşturabilir misiniz? Türk resminde Çallı Kuşağı’yla ön plana çıkan izlenimcilik anlayışı veya Ali Çelebi, Zeki Kocamemi gibi isimlerle gelen kübizm etkileri veya Bedri Rahmi gibi sanatçılarla ön plana çıkan yerellik arayışları... Sizce tüm bu çabalar içinde en etkili olanlar hangileriydi ve bu çabalar günümüzde doğru anlaşılabildi mi? Sanatçılar olmasaydı hiçbir şey kaybetmezdik diyebileceğimiz hiç kimse yok; çünkü küçük bir sanatçı grubu, şartlar son derece elverişsiz. Bunu anlamadan 1990 sonrası Türk sanatı başlamıştır demek büyük bir cehalet ve çıkarcılıktır. Frankfurt’ta Türk filmleri ? Kültür Servisi Bu yıl 12’ncisi gerçekleştirilen Frankfurt Türk Film Festivali, Çağan Irmak’ın yönetmenliğindeki “Dedemin İnsanları”yla açılışı yaptı. 21’i Türk olmak üzere toplam 30 filmin gösterileceği festivalde, Ayşen Gruda, Demet Akbağ, Selçuk Yöntem’in aralarında bulunduğu oyuncular ve Ömer Faruk Sorak, Reis Çelik ve Ümit Ünal gibi yönetmenler de izleyeciyle buluşacak. “Anadolu’nun Renkleri” temasıyla bir resim sergisine de ev sahipliği yapan festival, 18 Kasım’a kadar sürecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle