19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 KASIM 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Veliler Farkında Kıyameti Koparacağız Seyitömer Termik Santralı’nın özelleştirilmesinde son teklif verme tarihi 20 Aralık, Kangal Termik Santralı için de 17 Ocak olarak belirlendi. Türkiye Madenİş Yatağan Şube Başkanı Süleyman Girgin, “Kıyameti koparacağız” diyor: “Geçmişte YatağanYeniköy, Kemerköy termik santralları ve kömür ocakları da aynı süreci yaşamıştı. Özelleştirme Yüksek Sultanlık sevdalısı, 10 Kasım’da Brunei’deydi. O orada, el âlemin yöneticileri karşısında “sap gibi” Kurulu kararları yayımlanmış, ihaleler sonuçlanmış, hatta devir için yerli yabancı ortaklardan oluşan firma Yatağan’a gelmişti. Sonuçta geldikleri gibi gitmişlerdi. Ülkemizin tarihinde işgalci, katliamcı, soykırımcı Batılı emperyalistlere karşı direniş ve zafer vardır. Özelleştirmeler yoluyla halkın birikimlerini emperyalistlere ve yerli ortaklarına teslim etmeyeceğiz.” ayakta dururken... Türkiye’deki milyonlar, Atatürk’e tüm içtenlikleriyle sevgilerini sundular. Güney Rüzgârı Gazeteci dostumuz Mehmet Ali Solak, Hatay’da 16 yıldır dergi çıkarıyor: Güney Rüzgârı. Bu denli uzun bir süre dergi çıkarmak, hem de yerelde çıkarmak, pek bir akıllı(!) işi değil. Zaten Mehmet Ali, derginin 100. sayısında ki dergi 150. sayıyı aştı kendisiyle “Ben böyle bir deliyim” başlıklı söyleşi yapmıştı. Kendisine “Memnun musun” diye sorduk, şöyle yanıtladı: “Kimsenin arka bahçesi olmadan, yandaş ve candaş olmadan, toplumsal çıkarlar uğruna yürüdüğüm yol hiç de güllük gülistanlık değildi. Dikenli bir yol olacağını başından beri biliyordum. Demokratik ve gelişmiş bir ülkede olsaydım, çok daha mutlu olacağımı belirtmek isterim. Çünkü hem halk desteği, hem de devlet desteğini alabilirdim.” Mehmet Ali, Ekonomi Muhabirleri Derneği Altın Kalem, TGC Araştırma, BYEGM Türkçenin Doğru Kullanımı ödüllerini almış olsa da alçakgönüllü, sessiz, ama ilkeli sürdürüyor yürüyüşünü: “Böylesine zor bir görevi üstlenirken, yöneticilerin, yetkililerin ya da halkın tutumu, az okuyan ya da hiç okumayan toplumlar için beklentileri artırmaya hiç gerek yok. Zaten sürekli söylediğim söz de şöyle; beklentileri çok olanların mutlu olmaya hakları yoktur. Biz yerelde üstlendiğimiz görevi karın tokluğuna yapmaya karar verdik; para, pul, şöhret arkasından koşanların yolu açık olsun. Bu söylediklerimin arkasından koşanlar fırıldak gibi dönebilir. Onlara tek sözümüz; dönen dönsün, biz dönmezik yolumuzdan. Diyetle değil, niyetle yazmaya devam.” Demek Oluyormuş Atatürk, ölümünün 74. yılında ülkenin tüm kentlerinde törenlerle anıldı. Ankara, İstanbul, İzmir geniş kitlesel katılımlı toplantılara, yürüyüşlere, gösterilere tanık oldu. Anıtkabir ve Atatürk’ün hayata veda ettiği Dolmabahçe Sarayı on binlerce yurttaşımızın akınına uğradı. Türkiye, 29 Ekim’de olduğu gibi 10 Kasım’da da bir bayrak deniziydi. Yurttaşlar anıtlarına kırmızı karanfiller bırakarak Atatürk’e olan minnet ve şükranlarını dile getirdiler. Halkın 10 Kasım “seferberliği” insanların üzerlerine tazyikli su, biber gazı sıkılmadan, insanlar “güvenlik güçleri” tarafından coplanmadan, tekmelenmeden, yerlerde sürüklenmeden “olaysız” sona erdi. Demek oluyormuş. Demek korkulacak bir durum yokmuş! Bu ülkenin Cumhuriyetçileri, aydınlıkçıları, yurtseverleri, devrimcileri, özgürlükçüleri, demokratları, kadını ve erkeğiyle, genci ve yaşlısıyla bayramlarını bayram gibi kutlamayı, yaslarını yas gibi tutmayı, ölülerini layıkıyla anmayı biliyorlarmış! İktidar da acaba bu arada önce Türkiye genelinde milyonlarca insanın sergilediği öz disipline bakıp sonra da yüzünü en yakınındaki aynaya çevirip 29 Ekim’de “Ben ne yaptım” diye düşünmüş müdür? Öyle ya, 10 Kasım’ın anlamına layık bir gün olabilmesi için, insanları ille de 29 Ekim günü önlerine dikilen barikatları yıkmaya zorlamak mı gerekiyordu? ??? İktidar çok zorlanacak da olsa gözlerindeki at gözlüğünü bir an önce çıkarıp atmalıdır. Eğer bunu yapabilirse “duble yollar”, “uydu kentler”, “altüstgeçitler”, “gökdelenler”, “AVM’ler”, toplumun çoğunluğunda karşılığı olmayan “ekonomik veriler” gibi afyon ve afyonlamalarla halk kitlelerini daha fazla uyutamayacağını görmelidir. Toplumun demokrasiye, özgürlüğe, toplumsal adalete, eşitliğe, refaha, geleceğine ilişkin güvenceye gereksinimi vardır. İktidar bunların hiçbirini topluma sağlamamaktadır. Halk, “duble” yolların da, AVM’lerin de, gökdelenlerin ya da kendi ekonomik durumunu gizleyen ekonomik verilerin de karın doyurmadığını görmektedir. Düşünsel olarak kendini saygın “yurttaş” yapan Cumhuriyet değerlerine geri dönmektedir. 29 Ekim kutlamasındaki coşkunun da, 10 Kasım anmalarındaki kitlesel katılım da 2012 yılındaki anlamı budur. Bu halk Türk’ü ve Kürt’üyle, bundan böyle demokrasisinin, özgürlüğünün, toplumsal adalet arayışının, eşitlik özleminin önüne dikilecek barikatları yıkacak kararlılıkta görünmektedir. Dileriz, iktidar da görür. Geç olmadan tabii... Sap Eğitimİş, veliler arasında bir anket düzenledi. Konu, dört dörtlük medrese eğitimiydi. Anket sonucuna göre velilerin yüzde 81.2’si bu eğitim modelinin veli görüşleri alınmadan uygulandığını düşünüyor. Yüzde 38’i modelin içeriğini yeterince bilmiyor. Yüzde 80’i, modelin Türk eğitim sistemine uymadığı, yüzde 71.5’i sistemde hızlı bir gelişme göstermeyeceği kanısında. Ve en önemlisi: Velilerin yüzde 82.9’u yeni eğitim modelinin amacının imam hatip okullarını açmak olduğunda birleşiyor. Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED) 2012 “Mustafa Necati Öğretmenlik Onur Ödülü”nü 24 Kasım’da öğretmen, yazar Pakize Türkoğlu’na verecek. Aksu Köy Enstitüsü’nden sonra, Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nü bitiren Pakize Türkoğlu’nun, yaşamını eğitim devrimine ve savaşımına adadığını bilmeyen yok. Pakize Öğretmenin, yaşamıyla, duruşuyla bir Türkoğlu ve Dönüşüm ‘nitelikli öğretmen’ yetiştirmenin özgün kazanımıdır. O nedenle Cumhuriyet öğretmeni Köy Enstitüleri ‘saklı kentinin’ olduğunu aktaran YKKED kahramanlıklarını, kazanımlarını Başkanı Kemal Kocabaş, ödül yazılarımızla günümüze, yeni nedeniyle 24 Kasım’da “Türkiye kuşaklara taşımak boynumuzun nitelikli öğretmen yetiştirebiliyor borcudur. Köy Enstitüleri, bu mu”, “Ülkenin okullarında ülkenin vicdanıdır, eğitim çocuklarımızı özgürleştirecek aracılığıyla insanlaşma, değişim nitelikli bir eğitim var mı” ve dönüşüm sürecinin adıdır.” sorularının sorulacağını belirtip Şimdi dönüşüm tam tersine. diyor ki: Cinci hocalar elinde kör cahil, “Yanıtlar keşke ‘Evet’ kindar kuşaklar yetiştirme olabilseydi. Köy Enstitüleri peşindeyiz. AKP iktidarı, devlet elinde bulunan bor tuzlarını da kapsayan yasada değişiklik yaparak, “cevher çıkarma, kırma, eleme, ayıklama ve yıkama, paketleme faaliyetlerinin üçüncü kişilere, yani taşeronlara devredilmesi”ni gündeme getirdi. Konu, Meclis Sanayi Komisyonu’nda görüşüldü. CHP’liler, komisyonda tasarıya muhalefet şerhi koydular. Borların devlet Borların Devri tarafından işletilmesi sonucu 2003’te 43 milyon lira olan kâr, 2001’de 20 kat artarak 841 milyon liraya ulaşmıştı. Bor sayesinde Eti Maden İşletmeleri, en çok kâr eden ilk 10 sanayi kuruluşu arasında 4. sırada yer alıyordu. Zurnanın zırt dediği yer de burası zaten: Bu denli kârın olduğu yerde, AKP ve yandaşları iş yapmadan durabilir mi hiç? GÖRÜŞ Güngör Evren KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Çevreye ve Kente Sahip Çıkma Hakkı ve Görevi Soluduğumuz havayı, içtiğimiz suyu, yani yaşamımızı ve sağlığımızı doğaya ve çevremize borçluyuz. Günlük yaşamın dağdağasından bunaldığımızda yeşili, ormanı, suyu ve her türlü çiçeği böceğiyle doğanın kucağında huzur ararız. Kentlerimiz de meydanları, sokakları, anıtları, parkları, okulları, garları, tüm anıtsal yapılarıyla, konutlarıyla yaşamımızın her anındadır. Dolayısıyla yaşam kalitemizi ve hatta mutluluğumuzu derinden etkiler. demokrasinin gereğidir. Gerçekten 1970’lerden başlayarak çevreyi korumaya yönelik uluslararası birçok anlaşma ve ulusal yasal düzenleme yapılmıştır. Ayrıca doğayı ve kentlilerin yaşam kalitesini etkileyecek kararlara toplumun katılımı için yasalar çıkarılmış, yöntemler geliştirilmiştir. Bu bağlamda, karar süreçlerinin şeffaflığı temel koşuldur. Yasal düzenlemeler, halkın bilgilendirilmesi, karar sürecine katılımı ve yargıya başvurulabilmesi amacına yöneliktir. 1998 yılındaki uluslararası Aarhus Anlaşması ile hükümetlerce belirtilen amaçlara yönelik yasal düzenlemeler yapılması ve halk katılımı yöntemleri geliştirilmesi önerilmektedir. Birçok ülkede bu doğrultudaki düzenlemeler yıllardır uygulanmaktadır. Son örnek olarak, 2012’de Fransa’da çıkarılan Anayasal Çevre Şartı, toplumun çevre kararlarına katılımının yasal temelini oluşturmaktadır. “Şehircilik Yasası” ise kentlerde halkın yaşam kalitesini etkileyebilecek düzenlemelerle ilgili kararların şeffaflığının ve toplumun katılımının sağlanmasını öngörmektedir. HARBİ SEMİH POROY oğa ve kentlerdeki gelişmeler kaygı verici Yaşamımızın böylesine önemli varlıkları tehlikededir. Nedeni, ne pahasına olursa olsun büyüme ve kâr tutkusuyla plansız, hesapsız uygulamalardır. Sonuç olarak, doğa sömürülerek tahrip edilmiş, havamız ve suyumuz kirletilmiştir ve bu gelişme sürmektedir. İklim değişikliğinden kaynaklanan kuraklıklar ve giderek sıklaşan ve şiddetini artıran seller, fırtınalar, maddi kayıplar bir yana, can kayıplarına neden olmaktadır. Eğer durdurulmazsa bu gelişmeler yerküremizin geleceğini karartacağa benzemektedir. Kentlerimizdeki gelişmeler de iç açıcı değildir. Trafikten kaynaklanan hava kirliliği, korna ve motor gürültüleri insanların sağlığını bozmakta, huzurunu kaçırmaktadır. İç karartan estetikten yoksun yapılar, kentlerimizi kimliksiz ve çirkin beton yığınlarına dönüştürmüştür. İstanbul’da Boğaz kıyıları, nice güzelliklerin nasıl çirkinleştirildiğinin, insanın içini acıtan en vahim örnekleriyle doludur. Günlük yaşamımızın ayrılmaz parçası olan kentsel ulaşım, hatta yürümek, yanlış politikalar yüzünden, işkence haline gelmiştir. Sonuçta, kentler yaşamaktan keyif alınan yerler olmaktan çıkmışlardır. Bu gerçekler karşısında, doğaya ve kentlerimize sahip çıkmak bir zorunluluk değil midir? Aslında yaşam hakkımız adına doğa üzerine titrememiz gerekmektedir. Kentlerimize sahip çıkmak ise yaşam kalitemiz ve mutluluğumuz içindir. D BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] ilinçlenmeye ve katılımcı demokrasiye gereksinim var B Ülkemizde başta İstanbul’da olmak üzere insanların sağlık ve yaşam kalitesi üzerinde önemli etkileri olabilecek projeler gerçekleşme ya da karar aşamasında bulunmaktadır. İstanbul’da 3. Boğaz köprüsünden Boğaz karayolu tüneline, karayolu tünellerine, Haydarpaşa Garı ve Çamlıca Tepesi düzenlemelerine, Kanal İstanbul’a, her biri milyonluk iki yeni kent kurulması projesine değin çok önemli projeler gündemdedir. Uygulanmasına başlanılan bir başka proje de Taksim Meydanı düzenlemesidir. Meydan yoksunu İstanbul’da, Beyazıt ve Aksaray meydanlarının yok edilmelerinden sonra, en önemli meydan olan Taksim’in başına gelebileceklerden kaygı duymamak elde değildir. Böyle geri dönüşü olmayan effaf ve katılımcı önemli bir projeye halkın karar süreçleri gerekli katılımıyla karar verilmesi, aslında olası yanlışlıkları, Doğal çevreyi ve kenti tepkileri ve yapım sırasındaki korumak günümüze ve geleceğimize sahip çıkmamız sorunları ortadan kaldıracak bir yöntemdir. Dolayısıyla anlamını taşıdığından bir uzlaşma arayışı, toplum için haktır ve görevdir. Topluma olduğu kadar yönetimler için bu hakkın tanınması demokrasinin özü ve katılımcı de gerekli ve yararlıdır. OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] Ş 1/ Ege Bölge 1 si’nde ye 2 tişen ve 3 taze ola 4 rak tüketi 5 len bir in 6 cir cinsi. 7 2/ Kalın ve kaba 8 bir kumaş 9 türü... Mardin’in 1 2 3 4 5 6 7 8 9 bir ilçesi. 3/ Uzun 1 S A Y I M L A M A ve yırtmaçlı bir 2 U M A R İ Z A N etek. 4/ Şarkı, tür 3 K A Y A P A T İ kü... Kaynar suda 4 U N D R A M kabuğuyla az pi 5 K İ Ş İ R İ Z E E K T İ E R şirilmiş yumurta; 6 rafadan. 5/ Kuru, 7 İ Ş K İ L O B İ O R U K İ E L sıska... Tantal ele 8 R 9 İ P L İ K H A N E mentinin simgesi. 6/ Peygamberleri Hud’u dinlemedikleri için Tanrı tarafından yok edilen kavim... Erzincan’ın Kemaliye ilçesinin eski adı. 7/ Önemli bir kişiyi yolculuğu sırasında koruyan konvoy... Olumsuzluk belirten bir önek. 8/ Bir soru sözü... Romanya’nın plaka imi... Gümüş elementinin simgesi. 9/ Endonezya’da, tarihin en büyük püskürmesine (1883) sahne olan etkin yanardağ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Muğla yöresine özgü bir tür ciğer yemeği. 2/ Saban demiri ya da pullukla açılan su yolu... İçine başka bir sıvı karıştırılmamış içki. 3/ Boyun eğen, kendini başkasının buyruğuna bırakan... Elma, armut, kayısı gibi meyvelerin kurutulmuşu. 4/ Tanrılar tarafından kendisine emanet edilen kutuyu merakına dayanamayarak açan ve umut dışında bütün kötülüklerin dünyaya yayılmasına neden olan mitoloji kahramanı. 5/ Kas... Satrançta özel bir hareket. 6/ Büyüklük, irilik. 7/ Uzak... Satrançta bir taş. 8/ İlgi eki... Artvin’in Borçka ilçesinde bir kaplıca. 9/ Süsüne düşkün kadın. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle