18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 EKİM 2012 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER İstanbul PB Edirne PB Kocaeli PB Çanakkale PB İzmir B Manisa B Denizli PB Zonguldak B Sinop B Samsun PB Trabzon Y Giresun Y PB Ankara 27 29 27 26 27 29 29 24 23 24 23 23 25 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars PB PB PB B Y Y PB Y PB PB PB PB Y 25 24 24 27 31 31 28 29 27 29 24 21 20 Oslo Y Helsinki Y Stockholm Y Londra Y AmsterdamY Brüksel Y Paris Y Bonn Y Münih Y Berlin Y Budapeşte B Madrid B Viyana B 10 12 13 15 15 13 16 12 23 13 24 27 23 Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam PB PB PB B Y Y B B PB B PB B PB 27 25 23 27 20 12 29 25 27 17 26 29 29 Ülkemizin güney ve kuzeydoğu kesimleri parçalı ve yer yer çok bulutlu, Doğu Karadeniz, Orta ve Doğu Akdeniz, Doğu Anadolu’nun batısı ile Ordu, Ardahan, Kars, Erzurum ve Erzincan çevreleri sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı, diğer yerlerin az bulutlu ve açık geçeceği tahmin ediliyor. 13 TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 6 Ekim GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada Sabah gazetesi dün Suriye’nin Akçakale’yi top ateşiyle vurmasına Fırtına obüsleriyle anında karşılık veren olayın arka planında RTE olduğunu açıkladı. Büyük bir özveriyle siyasal sorumluluğu üstlenmiş RTE. Askere korkmayın vurun, arkanızda ben varım demiş! Hey gidi Türkiye! Bak analar neler doğurmuş. Kışlada, kahve ocağında askerlik yapan teğmenden, ordulara kumanda eden sivil bir kumandan çıkmış, ne kadar iftihar etsek azdır! Üstelik olayı küçümsemenin ne gereği var. Hitler de onbaşı idi ilk dünya savaşında. İkinci Dünya Savaşı’nda mareşallara harita başında savaş direktifleri veren sivil başkumandan değil miydi? ??? Yurt düzeyinde partili partisiz, AKP’li olsun muhalefet partilerinden olsun halkın savaşa hayır dediğini her hafta önüne konulan anketlerden görmüş olacak ki dışarıya (Suriye’ye) asker göndermeye izin veren tezkerenin savaş tezkeresi olmadığının altını çiziyor. Derdi barış ve güvenlikmiş de başka bir şey vallahi billahi istemiyormuş; hele savaş! Zinhar aklının ucundan geçmiyormuş! Sen gel de bunu benim külahıma anlat! Kabahatini örten kediler gibi, savaş izni içeren tezkereye karşı çıkanları meydanlarda CHP’yi halka anlatacağını yani şikâyet edeceğini söylüyor. Lakin iktidar yandaşlığına terfi eden MHP dışındaki muhalefetin de yanlış, sonucu nereye varacağını hesaplamaktan aciz Suriye politikasıyla Türkiye’yi nasıl savaşın eşiğine taşıdığını meydanlarda halka anlatacağını hesaba katmadan… …içi boş tehditler savuruyor. ??? İktidar sözcüleriyle borazan medya, Suriye’nin beş ölüme neden olan top atışına Fırtına obüsleriyle mukabele eden, sağa sola telefon açan RTE’nin davranışlarını yorumlayan Batı kaynaklı tepkileri başarılı diplomasiye örnek gösteriyorlar. Batılı kaynaklar uluslararası hukuk çerçevesini aşmayan obüslü tepkiyi destekliyorlar, Şam’ı şiddetle kınıyorlar ama… …beri yandan Türk hükümetine “itidal çağrısında” bulunuyorlar. Kısacası hükümeti savaştan uzak durması için uyarıyorlar. Dünyadan gelen destek ve itidal çağrıları; Suriye’den “kaza yollu” gelen top atışları süreklilik kazanır, can kaybına neden olursa, RTE’nin bir gece sabaha karşı TSK’ye sınırları aşmasını emrederek başlatacağı olası bir savaşta NATO ülkelerinin, askeriyle ABD’nin yanımızda yer alacağı güvencesi içermiyor. ??? ABD ve Avrupa medyasında RTE’ye haydi savaşa diye çağrıda bulunan tek bir yorum yok! Wall Street Journal, “Batılı diplomatlara göre NATO ortak bir askeri cevap vermek konusunda pek iştihalı değil” diye yazıyor. Gazete içerideki kaygının dışarıya egemen olduğunu şu satırlarla duyumsatıyor: “Dikkatler Ankara’nın cevabının tek bir saldırı ateşiyle sınırlı mı kalacağı yoksa daha sürekli bir askeri atışmanın mı gerekeceği üzerinde odaklandı.” Bu ve benzeri dış yorumlardan söz ederken medyamızın ünlü, tirajı milyonlara varan TV’lerin anchorman’lerinden, elbette Mehmet Ali Birand’ın yorumlarına da yer vermek gerekiyor. Hükümetin Suriye bombalarına misliyle karşılık verdiği ve vereceğini ilan ettiği gece, MA Birand’ın yorumu: “Savaş çıkmaz!” Bir gün sonra, hükümetin savaş tezkeresinin TBMM’de kabul edildiği, Başbakan’ın Hatay’a yine bombaların düştüğünü açıkladığı ama asla savaşı akıllarından geçirmediğini ilan ettiği günün gecesi Birand; “Şayet bombalama olayları sürerse… (izleyicilerin içine işleyen ‘bir bilen’ bakışıyla) savaş başlar!” dedi. Ama bakarsınız Birand; 15 yıl sonra, 15 yıl önce 28 Şubat’ı desteklediğini anımsayarak günah çıkardığı gibi; yarınlarda bir gün önceki yorumunu bir gün sonra yalanlayan yorumlar yaparak hata yaptığını da söyleyebilir. Bir gün öyle, bir gün böyle. Zamane siyasetçileri gibi… Meclis darbe komisyonu medya patronlarını dinledi GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY ‘Siviller zaaftaydı’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu, medya yöneticilerinin ardından medya patronlarını dinledi. Doğan Medya Grubu patronu Aydın Doğan, 28 Şubat için “Siyasiler, siviller zaafa düşüp iyi yönetemediği için askerler öne çıktı” derken Başbakan Tayyip Erdoğan’la ilişkileri için, “Aramız gayet iyi” ifadesini kullandı. Sabah gazetesinin eski sahibi Dinç Bilgin ise “Şimdiki Meclis, şimdiki Başbakan olsaydı 28 Şubat olmazdı” diye konuştu. Eski İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş ise 12 Eylül’ün “CIA’nın da içinde bulunduğu, ABD’nin de desteklediği bir proje” olduğunu söyledi. Doğan’ın “Gazeteler başka bir iş yapmasın; neden yapmasın eğer ahlaklıysa? Başka işleri var diye de gazeteler para kaybetmesin” ve “Müslümanların aleyhine yazılmasına ben de karşıyım. Ben kâfir miyim, hâşâ hâşâ” sözleri üzerine komisyonda ahlak tartışması yaşandı. Komisyon Başkanı Nimet Baş’ın uyarısıyla tartışma sonlandı. Doğan, “28 Şubat bir postmodern darbe dönemi miydi” şeklindeki bir soruya, “Olağanüstü bir dönemdi. Halen söylüyorum, sivil yönetenler zaafa düşünce, siyasiler yönetemeyince askerler öne çıktı” yanıtını verdi. Doğan, “MİT bizi kullandı” ifadesinin sorulması üzerine “Olay nasıl gelişti hatırlamıyorum ama sanırım Fadime Şahin olayı dolayısıyla gündeme geldi. Medyayı emniyetin de MİT’in de hatta birçok haber kaynağınından kullanmış olabileceğini söyledim, kullanmışlardır da. Fadime Şahin olayı nereden alındığını sorduğunda ben de arkadaşlara sordum zannediyorum. Kamudan gelen haberleri çok incelemezler. MİT’in, polisin tarafsız olduğunu kabul ederler. Spesifik ‘bizi MİT kullandı’ diye bir şey söylemedim” diye konuştu. Başbakan Tayyip Erdoğan’la ilişkisi konusundaki sorulara Doğan, “Gayet iyi. Aramızda dostluk, samimiyet, arkadaşlık, ilişkisi yok ama gayet medeni ilişkiler içerisindeyiz. Kendisini görünce gerekli ‘saygıyı’ gösteririm, o da ‘hal hatır’ eder. Bir sıkıntım yok. Eğer Başbakan’a gidilecek bir meselem varsa giderim. Bundan birkaç yıl önce kamuoyuna yansımış olan sertlikler şu anda yok” yanıtını verdi. Doğan, 2010’da gazetelerin künyesinden adını neden çıkarttığı konusunda da, “O dönemde grubumdaki bütün şirketlerden ayrıldım. Kendimi Doğan Grubu onursal üyesi haline getirdim. Çocuklarım istedi, böyle yaptım. 6 ay evvel de yeniden gazetelere çocuklarımın ismini koyduk. İsmimin çıkartılmasında en ufak siyasi baskı yoktur” dedi. Fotoğraflar: NECATİ SAVAŞ D Komisyon Barlas’ı sordu bir yazıydı. Ben de onu arayıp ‘iyi ki varsın’ demiştim. Şimdi de iyi ki yoksun diyorum” dedi. Doğan, devletten ne ihale ne de kredi çektiğini, paşalarla karar verdiği iddialarının şehir efsanesi olduğunu söyledi. Eski başbakanlar Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz’la ilişkilerini de anlatan Doğan, “Siyaseti ben niye dizayn edeyim, siyaset kendisini dizayn eder. 28 Şubat döneminde hiçbir zaman biz ‘Askerler yönetime el koysun, askerlerden yana olalım’ diyemeyiz” diye konuştu. Hiçbir manşete askerin müdahil olmadığını söyleyen Doğan, “411 el kaosa kalktı” manşeti için “Dua ediyorum ki bu soruyu Ertuğrul’a sorsaydınız ama sormamışsınız. Ben Bodrum’daydım orada haberim oldu. Yanlış buldum, hatadır” ifadelerini kullandı. Doğan Grubu’na kesilen vergi cezaları konusunda da Doğan, “Haklı yazılmıştır diyemezsiniz. Dünyada 45 milyar vergi cezası yazılmamıştır. Davaları kazandım, davalarla uzlaştım. Bu bir af da değildi. Maliye ve devletle barıştım. Allah şahit ben bu işlerde hatalı değilim. Kan davası gütmem” dedi. ‘MİT kullandı’ ifadesi oğan, Mehmet Barlas’ın, “Mesut Yılmaz, Aydın Doğan’ı ihya etti” sözlerinin sorulması üzerine, Canan Barlas’ın işine son verilmesinden dolayı içine girdiği durumdan dolayı Mehmet Barlas’ın bunları söylediğini dile getirdi. Doğan, Emin Çölaşan’ı kendisinin kovduğunu, Bekir Coşkun’un ayrılışının ise böyle olmadığını söyledi. Doğan, “Emin’i ben çıkardım, çıkarttığıma da çok iyi ettim. Bekir’e hakkımı helal etmeyeceğim, gitmemesi için çok gayret sarf ettim. ‘Gel sana İstanbul’da daire alalım’ dedim. Emin her defasında 300 bin, 500 bin dolar götürdü. ‘Ben gidiyorum’ diye bize haber gönderir, biz de aman gitme deyip verirdik. Bekir öyle bir şey de yapmadı. Bekir’e çok para vermişler. Gazetelerden insanlar ayrılır, giderler, gelirler. Bana hiçbir siyasi iktidar ne Turgut Özal ne Süleyman Demirel ne de askerler ‘Bunları işten atacaksın’ dedi. Sadece telkinde bulundukları olmuştur. ‘Bekir’e git’ demedim. Bir gün telefon etmiştim ‘İyi ki varsın’ demek için kendisine. Bekir bir yazı yazmıştı ‘İyi ki varsın Hürriyet’ diye, çok duygusal Karamehmet: Benim basına girmem hataydı TBMM Muhtıraları ve Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun dinlediği isimlerden Mehmet Emin Karamehmet, 28 Şubat sürecinde medyada olmadığını ve ailesinin darbelerden çok zarar gördüğünü dile getirdi. Karamehmet süreci, “Aradan zaman geçtikten bir süre sonra Özer Çiller aradı; Erol Aksoy’un gazeteyi aldığını yarısına ortak olmamızı istedi, o şekilde girdik. Maaşlar ödenemeyince alacağımızdan vazgeçip çıkmak istedik ama olmadı, üzerimize kaldı” ifadeleriyle değerlendirdi. Erol Özkasnak ile görüştüğünü ancak kendisine davetin Çevik Bir’den geldiğini anlatan Karamehmet, “‘Bunu, şunu yapmayın’ diye değil, ‘vatan millet Sakarya’ şeklinde görüşmeler oldu” dedi. Karamehmet, “Ağır bir duruma maruz kaldınız, kullanıldığınızı düşünüyor musunuz?” sorusuna ise “Belki beceriksiziz, basını bu şekilde kullanmadık. Benim basına girmem hataydı. Çıkması kolay değil, inşallah düzelteceğiz” dedi. ‘Baskıya maruz kalmadık’ Karamehmet, devletle iş yapmadıklarını belirtirken siyasi baskıya maruz kalmadıklarını ve siyasete uzak kaldıklarını söyledi. Karamehmet, “Kimseye teslim olmadım. Kimseden bir şey istemedim ki teslim olayım” dedi. ölçüde sonuna kadar izledim. Medyanın genel görünümünü düşünürken sıklıkla aklıma gelen, “çok kanallı tekseslilik” tanımını iliklerime kadar duyumsadım. Başbakan’ın konuşması boyunca tüm haber kanalları tek tip görüntüyü verdi. Hangi kanalı açsanız aynı görüntü vardı. Partinin yönetim organlarına aday gösterilenlerin listesi açıklandığında tüm kanallar kesinleşmiş sonuç olarak duyurdu. Zira açıklanan listenin dışında başka birinin seçilmesi olanaksızdı. Salonun iklimi, 1980’li yılların Demirperde ülkelerindeki komünist partisi kongrelerini anımsatıyordu. Tek seçicinin her şeyi uzun uzun alkışlanıyordu, o kadar. Medyaya uygulanan akreditasyonla ilgili söylenebilecek tek şey var: Akredite bir medya isteniyor! ??? Başbakan’ın 3 saati aşan konuşmasından selamlamaları, şiirleri ve türküleri çıkardığımızda geriye partisinin Meclis’teki grup konuşmalarına benzer bir metin kalıyordu. Ancak Başbakan’ın bu sözleri “2023 vizyonu” çerçevesinde söylediğini dikkate alıp, ona göre değerlendirme yapmak gerekir. 10 yıldır Türkiye’yi yöneten Erdoğan, en az bir 10 yılı daha sandıkta keklik görüp, bu sürecin tüm yönetim yapısını kendisine göre yeniden şekillendirmeye hazırlanıyor. Kimi “tarafsız AKP’liler”, özellikle ekonomi tablosuna bakıp, Başbakan’ın bu şekillendirmede haklı olduğunu söylüyor. Ekonomideki durumun genel özeti şu; olağanüstü kriz dönemleri dışında Türkiye ilk 20 ülke arasında. 15’in altına inemiyoruz, 20’yi de pek aşmıyoruz. AKP döneminde de bu gerçek değişmedi. Başbakan’ın verdiği ekonomi rakamları da bunun göstergesinden başka bir şey değildi. AKP’nin ekonomideki dervişi de Kemal Derviş’ten başkası değildi. Kamuoyundaki genel beklenti Başbakan’ın Kürt sorunu konusunda yepyeni şeyler söyleyeceği yönündeydi. Beklenti o kadar büyütülmüştü ki ne söylense içi dolmazdı. Başbakan da şunu söylemekle yetindi: “Kürt kardeşlerimize sesleniyorum; bunca zamandır biz adım atıyoruz, bir adım da siz atın...” Ardından da topu CHP’ye atıp başka konuya geçti. Dış politikaya bakınca, AKP’nin diliyle, “nereden nereye” gelindiği sorusuna şu yanıtı verebiliriz: Avrupa’dan Ortadoğu’ya! Ortadoğu’ya gelişi kesinlikle bir küçümseme anlamında vurgulamıyoruz. Keşke, Ortadoğu’yu kucaklayan, geleneksel “bütün taraflarla görüşebilme” gücümüzü daha üst standartlara ulaştıran bir politika çizebilseydik. Tam tersine, bu anlamda geçmişteki gücümüzün de gerisindeyiz. Söylemeye dilimiz varmıyor ama Ortadoğu’da çözümlerin değil sorunların parçası haline geliyoruz. Ne yazık ki iktidar iç politikada olduğu gibi dış politikada da devletin yapısına göre değil, AKP’nin hedeflerine göre adımlar atıyor. Hedef 2023 olunca yer yer Mustafa Kemal’den esinlenmeler varmış gibi bir hava vermeyi de ihmal etmemişler. Sanıyorum o ünlü sözünden esinlenip kendilerine şöyle bir yol haritası çizmişler: Mevzubahis iktidarsa vatan teferruattır! ??? Kongre sırası ve sonrası yorumlarda tam resmi AKP yayın organlarının çoğu; Başbakan için “dünya lideri” sıfatına kadar gitti. Belki de “Türkiye lideri” diyemedikleri için böyle bir çıkış buldular. Hiçbir muhalefet partisi temsilcisinin katılmadığı bir kongre için başka ne denebilir? Bir güç ne kadar büyük olursa olsun, yalnızlaştıkça güçsüzleşir. AKP’nin son kongresi ne kadar büyük görünürse görünsün yalnızlaştığının fotoğrafıdır. Bu, aynı zamanda düşüşe geçişin göstergesidir. Böyle bir aşamadan sonra artık sorun, yeni iktidar seçeneğinin nasıl oluşacağıdır. Türkiye’nin en azından bugünkünden daha iyi yönetilmesini sağlayacak bir seçenek oluşturamazsak... Yuh olsun bize! Zafer Mutlu: YANLIŞ YAPTIK Dönemin bir diğer tanığı Zafer Mutlu da 28 Şubat’ı savunmanın mümkün olmadığını belirtti. Mutlu, “28 Şubat’ın savunulacak hiçbir tarafı yoktur. Basının da yanlışları olmuştur. Takım tutar gibi bir siyasi partiyi tutup, öbür siyasi partiye karşı olmak yanlıştı. Türkiye o seçime giderken bir parti gazetesi gibi davrandık. Fazla kaptırdık. Basın etiği açısından yanlış yaptık” diye konuştu. “Manşetler kendi düşünceniz miydi yoksa böyle yayın yapmanızı telkin eden başkaları var mıydı?” sorusuna ise Mutlu, “Hayır” yanıtını verirken “Andıç alçakça, onursuzca bir olaydı. Ortam çok gergindi” dedi. Tanrıkulu, akreditasyonu sordu ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, verdiği önergeyle Başbakan Tayyip Erdoğan’a, katıldığı Ankara Üniversitesi açılış törenine akredite öğrencilerin alınması ile ilgili “Misafiri olduğunuz vatandaşların da evlerinde arama yaptırıyor musunuz, misafirlik anlayışınızla bu tür uygulamalar örtüşüyor mu” diye sordu. Tanrıkulu, Erdoğan’a açılış sırasında polisin öğrencilere müdahalesini ve gözaltıları da sordu. ‘Hiçbir şeyim kalmadı’ 8 Şubat dönemine gelinen günlerde Türkiye’nin en büyük iki basın kuruluşundan birinin patronu olduğunu dile getiren Bilgin, “Büyük bir servetim vardı. 28 Şubat sonrasında hiçbir şeyim kalmadı. Sabah Grubu olarak büyük suikasta maruz kaldık. Kim yaptı, onu bilemem” dedi. Bilgin, gazetecilerin işlerine niçin son verildiği sorusuna karşılık şöyle konuştu: “Bir kez Genelkurmay’a davet edildim. Karadayı ile görüştüm, bir odada Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir ve Erol Özkasnak ile pek hoş olmayan 1520 dakika geçirdim. Yazarlarla ilgili şikâyetlerini söylediler. Ama işten atılmasına ve manşet telkini yapılmadı.” 2 ‘Eziyet çeken biriyim’ T urgay Ciner ise 28 Şubat ve 27 Nisan süreçlerinde medyanın içinde olmadığını belirterek medyanın içinde olanların yaptığı çalışmalar sonucunda 1 Nisan 2007’de yeniden medyanın içinde kaldığını söyledi. Medya terörünü işadamı olarak iyi bildiğini, eziyet çeken bir işadamı olduğunu kaydeden Ciner, 1994’teki kırılmanın, Sabah Grubu’nu 2000’e taşıdığını söyledi. Ciner, şunları anlattı: “Ne BDDK ne TMSF’nin, Dinç Bilgin’in elinden zorla aldığı bir şey yoktur. Batmış bir Dinç Bilgin, kanunlar gereği, bankaları batan kişiler nereye gittiyse, o adrese gitmiştir. Kurulu düzen dışarıdan gelenleri sevmez; hemen dışladılar.” 1 ‘Darbe ABD destekli’ 979’da CHP hükümetinde İçişleri Bakanlığı yapan Hasan Fehmi Güneş ise 12 Eylül’ün, sadece yerli bir proje, belirterek “Bana sorarsanız CIA’nın da içinde olduğu, ABD’nin desteklediği bir projeydi” dedi. Kahramanmaraş olaylarının, AleviSünni çatışması olduğu görüşüne katılmadığını söyleyen Güneş, “Davasının sonunda kurulan hükümden vicdanen çok rahat değilim” dedi. O günkü MİT’in aslında Genelkurmay’a bağlı olduğunu, bu nedenle cinayetler hakkında bilgi alamadıklarını anlatan Güneş, yasa değişikliği düşünüp düşünmediklerine ilişkin soruya, “Yapamadık. korktuk karşımızdaki güçten” yanıtı verdi. Emniyetin kalbinde intihar ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Emniyet Genel Müdürlüğü binasında temizlik işlerini yürüten firmanın çalışanı İbrahim Eroğlu (44), bir polisin silahını çekmecesinden alarak intihar ettiği iddia edildi. Eroğlu’nun ailevi sorunlar nedeniyle bunalımda olduğu girdiği iddia edildi. ? RİZE (Cumhuriyet) Bir inşaatta çalışan İslam Aygün (26), Fatih Mercan (22) ve Ömer Öztürk (25) 6. kattaki iskelede boya yaptıkları sırada halat koptu. Aşağıya düşen işçilerden Öztürk ve Mercan öldü, Aygün ağır yaralandı. C MY B C MY B İnşaattan düşen 2 işçi öldü
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle