19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 EKİM 2012 PAZAR CUMHURİYET SAYFA [email protected] DIŞ HABERLER 13 Emir Kır başarısının sırrını şöyle açıklıyor: Ben herkesten oy almaya, herkese eşit davranmaya çalıştım. ‘Sol insanların kalbine girmeli’ Brüksel Bölgesi’nin ilk yabancı kökenli belediye başkanı olmaya hazırlanan Emir Kır, mümkün olduğunca doğrudan, demokrasiden, önemli projelerde halkın görüşünü almaktan yana. Uzun yıllardır siyasette olmasına karşın yükselen bir başarı grafiği çizen Kır, “13 yıldır her gün pazartesi gibi çalıştım” diyor. manında işe alındı. İlk yabancı kökenli belediye başkanı yani siz de onun belediyesinde göreve başlıyorsunuz... 150 farklı kökenden kişi oturuyor. Brüksel’in en fakir belediyesinde başkan oluyorsunuz. Zor bir görev değil mi? Cudell II. Dünya Savaşı’ndan sonra bu belediyeyi bir laboratuvar olarak kullanan ve ilklere imza atan biri. Kürtaj konusunda kurulan derneklere destek verdi. Belçika’nın ilk karma okulu bu belediyede başladı, ilk kadın polis, ilk yabancı kökenli polis burada işe alındı. Üniversite sonrası 1995 yılında beni sosyal danışman olarak belediyede işe alan ve siyasete girmemi teşvik eden odur. Cudell herkese eşit davranıp herkesin belediye başkanı olKIR: Herkesin siyasette özel yaklaşımları oluyor. Benim için mevki çok önemli değil. Önemli olan hizmet edebilmek. Bu düşüncelerle yola çıktığınız, bu samimiyetinizi ortaya koyabildiğiniz zaman insanlar bunu sizde görebiliyorlar. Tabii ayrıca çok çalışmanız lazım. Benim için 13 yıldır her gün pazartesi. Yıllardır 2 haftadan daha uzun tatil yapmadım. Çok çalışacaksınız, çok çalışacaksınız, çok çalışacaksınız. Bu işin sırrı çalışmak. Örnek aldığınız, sık sık telaffuz ettiğiniz bir isim var: Guy Cudell. 1953 1999 belediye başkanı olan Cudell halkçı bir belediye başkanıydı. İlk karışık okul onun zamanında başladı. İlk kadın polis, ilk yabancı kökenli polis onun za Demirel’i Mumla Aramak... Bir nostalji nöbetiyle bayram gecesi, Ali Kırca’nın “Siyaset Meydanı”nı izledim. Eski içeriği heyhat! pek kalmamış olsa da; “Siyaset Meydanı” 20. yaşına girmiş. Kırca’nın “20. yaşını” öncelikle kutlarız! Öyle ya da böyle bu ülkede bir tartışma programını 20 yıl yaşatmak mucize. Demek ki “Siyaset Meydanı” bir kurum olmuş! Bu yaşdönümünü fırsat bilerek Kırca, bize geçmiş progamlardan derlenen bir demet sundu. Programın adı: “Hatırlıyor musun?”du. Evet tabii... Hem nasıl hatırlıyorduk! O yılların gedikli bir “Siyaset Meydanı” izleyicisi olarak çok sayıda program, konukları ve tartışmalarıyla belleğime film şeridi gibi işlemiş... “20. yaş kolajıyla” Kırca’nın 90’lardan ekrana taşıdığı Sinan ÇetinHalil Ergün arasındaki Yılmaz Güney tartışmasını mesela öyle bire bir hatırlıyorum ki; ekrana bakarken “Nasıl olur? Bu insanların saçları ne zaman böyle ağardı?” bile dedim. Keyifle izlediğim Yaşar Kemal gecesini, yürekleri dağlayan “deprem, ikinci hayatlar” kesitlerini dün gibi hatırlıyorum. Bugün izleyip bundan on yılyirmi yıl sonra hatırlayacağınız bir program adı verebilir misiniz artık? Günümüzün açık oturum formatları değil on yıl birkaç saat dayanmıyor. Çoğunu baştan sona izleyemiyoruz. Afakanların bastığı an zaplayıp kanal değiştiriyoruz. Yirmi yıl önce her şey çok tazeydi. İnternet, Facebook, Twitter yoktu. Çoğu konu, ilk kez tartışılıyordu. Tartışmacılar olabildiğince sahiciydi. Bugünkü denli ustalaşıp profesyonelleşmemişlerdi. Ekmekler kısaca bozulmamıştı. Tartışılan konu ve konuk yelpazeleri çok daha renkli ve zengindi. Ekranlardan onlarca gazeteci sürülmemişti. İslami kesim, bugün olduğu gibi o gün de siyaset meydanlarının içindeydi. Ama laikler ötelenmemişti. Tartışma ortamı ne kadar gerilirse gerilsin, çok daha nezihti. En ateşli kavgalar dahi bugünkünden daha seviyeli ve daha az demagojikti... Önceki gece Kırca’nın nostalji yolculuğunu bu düşüncelerle izledim. LiderlerinEcevit, Demirel, Yılmaz, Erbakan’ın beyefendiliğini andım. Erdoğan’ın bile kendisine tutulan mikrofonlara ses tonunu yükseltmeden yanıt verebiliyor olmasına şaştım. RTE’nin bu vesileyle normal bir ses tonunun bulunduğunu da anımsadım. Programın en çarpıcı bölümü, Cumhurbaşkanı Demirel’e bundan on iki yıl önce bir öğrencinin yönelttiği soru oldu. O programı da, saydığım tüm diğer örnekler gibi baştan sona sürükleyici atmosferiyle hatırlıyorum. Üniversite öğrencileriyle canlı yayında yüz yüze gelmeyi kabul eden Demirel, gece boyu gençlerin birbirinden dobra, mert, dolaysız sorularına muhatap kalmıştı. Buna karşın bir kez olsun çileden çıkmamış, “devletlu adabından” taviz vermemişti. Adı Onur olan genç nihayet; “Marifetli bir rodeocusunuz” diye söz alıp mealen şunları söyledi: “Kırk yıldır atın, koltuğun üzerinde duruyorsunuz ama önemli olan iyi bir rodeocu değil, atı dört nala sürebilmek, yani atı doğru yerlere götürebilmektir. Kırk yıldır ne yazık ki her şeyimizde siz varsınız. Her şeyimizde, her damlamızda, aldığımız her siyasi kararımızda siz varsınız. Ancak şu anda bulunduğumuz yer, Türkiye’nin kırk yıl boyunca hak etmesi gereken yer değil. Ninelerimize, analarımıza ve bize yapageldiğinizce bundan sonraki kuşakları da aynı laflarla oyalayacak mısınız?” Demirel, program boyu olduğu gibi bu genci de özenle dinledi, kâğıtlarına notlar aldı, gözünü kırpmadan kendisini eleştiren muhatabına ağırbaşlı, vakur bir edayla; “Sorunuz soru olmaktan çok; bir itham, bir kötüleme” dedi: “Kötüleme siyasette yapılır, siyasetin malzemesidir. Siyasetçiler birbirlerine muhalif oldukları zaman birbirlerini kötülerler!” Demirel’e göre Siyaset Meydanı’nda özetle damardan “siyaset yapan” bir öğrenci vardı. Bugün böyle bir öğrenci Gül/Erdoğan’a, herhangi bir Siyaset Meydanı’nda “siyaset” yapabilir mi? Sorularıyla onları bu şekilde sıkıştırabilir mi? Mucizevi olarak böyle bir program yapılsa; bu tondan bir soru yönelten bir gencin hali nice olur? Programı yapan gazeteci ve bizatihi programın başına; kanalın patronunun başına neler gelir/gelebilir? Bu sorulara vereceğiniz yanıtlar, demokrasi ve ifade özgürlüklerimizin geldiği yerin ölçüsüdür. Gelinen yer öyle bir nokta ki, kırk yılın “rodeo sürücüsü” Demirel’ini bile mumla aratıyor. Yılların Demireli’ni özgürlük abidesi olarak anmak durumunda kalıyoruz. Bu ironi dahi bilançonun hazinliğini anlatmaya yeter. Daha kutlu cumhuriyet bayramları görmek ümidiyle! ERDİNÇ UTKU BRÜKSEL SaintJoss Belediye başkanlığı’na hazırlana Emir Kır, Brüksel Bölgesi’nin ilk yabancı kökenli belediye başkanı olarak tarihe geçecek. Halkçı yaklaşımlarla belediye yönetimine talip olan ve Guy Cudell gibi efsane bir ismi örnek alan Emir Kır, Türkiye’de Eskişehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’in izlediği politikaları örnek gösterdi. Solun ancak halkla birlikte ve halkı anlayarak daha başarılı olabileceğinin altını çizen ve “Demek ki insanların kalbine girdiğiniz zaman, insanlara samimi olduğunuz zaman, gözle görünen yaptığınız hizmetleriniz olduğu zaman insanlar sizi bağrına basıyor. otomatik oylar yok” diyen Kır, seçim zaferinin ardından Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. 13 yıldır siyasettesiniz ve 8. seçiminizden 700 oy farkla başarıyla çıktınız. 2 dönemdir bakan olmanıza rağmen oylarınız artıyor. Sırrı nedir? ‘Eşitsizlik beni siyasete itti’ Bir maden işçisinin oğluyum aden işçisinin oğlu Emir Kır, 17 Ekim 1968’de Charleroi’da doğdu. Kır 1977 yılında ailesi ile birlikte Brüksel’e geldi. Hür Brüksel Üniversitesi’nde siyasal bilgiler okudu. 1995 yılında Frankofon Sosyalist Partisi PS’e üye oldu. Kır 19952000 yılları arasında SaintJosse Belediyesi sosyal işler merkezinde çalıştı. 2000 yılında yapılan yerel seçimlerde listede orta sıralarda yer almasına karşın listedeki adaylar arasında 2. en çok oyu alarak belediye yönetiminde Eğitimden Sorumlu Belediye Başkan Yardımcısı oldu. Kır 2004 yılda Brüksel Bölgesi Parlamentosu adayı olarak girdiği seçimlerden zaferle çıktı. Kır, Brüksel hükümetinde Tarihi Anıtlar ve Temizlikten Sorumlu Devlet Bakanlığı’na getirildi. Kır Brüksel Bölgesi listesinden 3. sıradan girdiği 2009 bölge seçimlerinde 11.546 oy alarak rekor kırdı. Oylarını artıran Kır, bakanlık görevini bir dönem daha sürdürme şansı yakaladı. Kır, 1 Aralık 2012’den itibaren SaintJosse Belediye Başkanlığı’nı üstleniyor. M muştu. O zamanlar da SaintJosse’da farklı kökenden insanlar vardı. Benim siyasete odaklanmam rahmetli babamdan da geliyor. Babam hep “Bir insanın sadece eşine karşı mesuliyeti olamaz, sadece çocuklarının anne ya da babası olamaz. Aynı zamanda topluma karşı da mesuliyeti olur” derdi. Gönüllü olarak toplumsal meselelere destek olmaya çalıştım. Bunun ötesinde özellikle sosyalist ve sol çizgim hem Cudell’in bana gösterdiği o yakın ilgi ve yapmış olduğu yardımlarla şunu anladım; benim babam maden işçisiydi, mağdur olan halkların arasında yaşıyorduk ve eşit olmayan durumlar vardı. Benim siyasete girmemdeki en büyük etkenlerden birisi yabancılarla Belçikalılar arasındaki eşitsizlik. Yabancılar da çalışıyorlardı ve vergi ödüyorlardı ama oy hakkına sahip değildi. Temsil edilmiyorlardı meclislerde vesaire. Bizim bulunduğumuz semtlere çok az yatırım yapılıyordu çünkü çok az seçmen vardı. Bu da bizde çok büyük bir ayrımcılık duygusu yarattı. O zaman belediyede çalışıyordum. 2000 seçimlerinde listenin ortasından aday oldum ama 2. yüksek oyu aldım. Demek ki vatandaşlar yaptığımız çalışmaları, duruşumu, hizmetleri o gün tanıdı ve oy verdi. Bunu da özellikle solcu arkadaşlarıma söylemek istiyorum. Halka yön göstermek güzel bir şey, insanların önünde bir fener tutmak güzel bir şey. Ancak kendi aramızda kırmızı şarap içip dünyayı kurtarmak bir şeye yaramıyor. Zaten o insanlar okumuş, önünü gören insanlar. Önemli olan o feneri ihtiyacı olan insanların üstüne tutmak. İlk yıllarımda iyi netice aldığım için en fazla beni eleştiren solcu arkadaşlar oldu. Bazılarından duyduk, siz de duydunuz “Bu adam dincilerden oy alıyor, bu adam milliyetçilerden oy alıyor, bu adam muhafazakârlardan oy alıyor” diye. Hayır, ben herkesten oy almaya çalıştım çünkü herkese eşit davranmaya çalıştım. Elimden geldiğince örnek olmaya çalıştım. Ekmekler bozulmamıştı ‘Rodeocu’ stili ğitim öncelikli meselemiz’ Sorunlarını bildiğiniz bir belediyeyi 1 Aralık’tan itibaren 6 yıl boyunca yönetmeye başlayacaksınız. Neler yapacaksınız? Belçika’nın en fakir halkına sahip olan bir belediye. Belçika’da krizin yaşandığı bir dönemdeyiz ve hangi ortamdan geçtiğimizi herkes anlayabilir. Belediyemizde işsizlik oranı çok yüksek. Bunun nedeni hem ayrımcılık hem de vasıflı elemanların olmaması. Dil ve mesleki vasıflar, nitelikler olmadığı için var olan iş sahalarına Brükselliler, Saint Josse’lular gidemiyor. Vasıflı insanlar iş sahalarına erişebiliyor. Bu yüzden çocuklarımızı gençlerimizi meslek sahibi yapmamız lazım. Eğitim öncelikli meselemiz olacak. Avrupalı bir sosyalist olarak bakınca, CHP Türkiye’de bir umut olabiliyor mu? Belediye başkanlarından söz ettik. Size ne dedim; Gent’te Termont, Türkiye’de Büyükerşen. Neden Büyükerşen? Demek ki insanların kalbine girdiğiniz zaman, insanlara samimi olduğunuz zaman, gözle görünen yaptığınız hizmetleriniz olduğu zaman insanlar sizi bağrına basıyor. Demek ki otomatik oylar yok. İnsanlar gerçekten değer veriyorl. Artı şunu da söyleyeyim. İnsanlar Türkiye’de cahil değil. Bugün Büyükerşen Eskişehir Belediye Başkanlığı’nı defalarca kazandıysa demek ki birçok şeyi ispatlamış. Aynı şeyi Kadir Topbaş için de söyleyebiliriz. ‘E Göçte madalyonun iki yüzü A vrupa’daki Türklerin konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Daha özelde de göçün 50. yılına hazırlanan Belçika’daki Türkleri? Madalyonun bir yüzünde sizin gibi başarılı politikacı, başarılı işadamı anlatılıyor. Madalyonun öteki yüzüne bakınca Türkler arasında yoksulluk ve işsizlik yaygın. Sahi durum nedir, dengeli bir değerlendirmeyi nasıl yapabiliriz? KIR: Hayat siyah beyaz değil. Burada basit söylemlerle gündem yaratabiliyoruz tabii. Tek bir Belçikalı Türk yok, ayrı ayrı Belçikalı Türkler var. Çok çeşitli, çok ayrı süreçler var. Homojen bir grup yok. Ama Türklerin büyük ölçüde uyum sağladığını görüyoruz. Belçika vatandaşlığını almışlar, dilini, kültürünü almışlar, aynı zamanda ev sahibi olmuşlar. Girişimci bir yönleri var, dükkân açmışlar, şirket açmışlar. Aralarında az sayıda da olsa öğretmen, doktor, siyasetçi olan birçok insan var. Kırsal kesimden gelenlerin hakikaten büyük bir adım attıklarını görüyoruz. Ancak Belçikalılarla kıyaslarsak çok ciddi farklılıklar var. Belçika’da yaşadığımız için Belçika’nın resmi dillerini öğrenmemiz bizim yararımıza. Bunu yapmak zorundayız. Bu anadilini ve öz kültürünü unutmak demek değil. Çanakla Türk kanallarını izleyen annebabaların çocuklarının Flamanca ve Fransızca TV izlemesine fırsat vermesini istiyorum. Kulakları alışsın. Çocuklar küçük yaştan itibaren kelime hazinelerini geliştiriyor. O dili öğreniyor. Benim 50. yıl değerlendirmem, uyum konusunda çok ciddi aşama kaydedildi. Hiç kimse Belçika’nın kalkınmasına Türklerin ve diğer yabancı kökenlilerin katkısını inkâr edemez. Belçikalılarla omuz omuza verip Belçika’yı kalkındırdılar. 50. yılda bunun mutlaka hatırlatılması lazım. Türkiye’den gelip Chaussée de Haecht’a bakarak Türkleri değerlendirmeye son versinler. Belçikalı Türkler Chaussée de Haecht’dan ibaret değil. O kadar gizli kahramanlarımız var ki sayamayız ama o insanlar sokaklarda kavga yapmıyorlar, olay yaratmıyorlar. Uçların görüldüğü bir medya var. Sadece saatinde gelmeyen trenleri anlatıyorlar. Diğer taraftan istatistikler var. İstatistikler ortalamayı yansıtıyor. İşsizlik, yoksulluk... Doğru, onu kimse inkâr edemez ama bizim göçümüz üniversiteyi bitirmiş bir göç değil. Gelen insanların çoğunun ciddi bir mesleği de yoktu. O yüzden eğilimi iyi görmek lazım. Partinizin Schaerbeek adayı Goldstein hakkında “Yahudi ve Siyonist biri, oy vermeyin” diye Türkçe ırkçı el ilanları dağıtıldı. Etkili oldu mu? Bu gibi yaklaşımlar toplum tarafından kabul görmüyor. Kaçak güreşenler desteklenmiyor. Bu hiç hoş bir şey değil. Kınadık ve tepki gösterdik. Zamanında benim de başıma geldi. Hakkımda gazete kupürleri dağıttılar. İftiralar atıldı. Umarım bu bir daha olmaz. İHH, Cüneyt Ünal’ın Suriyeli yetkililerce verilen ve 24 Ekim’de çekilmiş bir fotoğrafını yayımladı. Ünal’ın yeni fotoğrafı İSTANBUL (AA) Suriye’de tutuklu bulunan gazeteciler ve siviller için temaslarda bulunan İnsani Yardım Vakfı (İHH), 21 Ağustos’tan bu yana Suriye’de tutulan gazeteci Cüneyt Ünal’ın 24 Ekim’de çekilmiş fotoğrafını yayımladı. İHH’den yapılan açıklamada, vakıf başkanı avukat Bülent Yıldırım, vakıf yöneticileri İzzet Şahin ve Dilaver Kutluay’dan oluşan heyetin, yaklaşık bir haftadır Suriye’nin başkenti Şam’da temaslarda bulunduğu kaydedildi. Vakıf temsilcilerinin, tutuklu gazeteciler Cüneyt Ünal ile Filistinli Başar Fehmi Kadumi’nin yanı sıra siviller için de girişimlerde bulunduğu kaydedilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi: “Yürütülen çaba insani diplomasi faaliyeti çerçevesinde haber alınamayan sivillerden haber almak ve nihayetinde başta kadın ve çocuklar olmak üzere serbest bırakılmalarını sağlamaktır. Bu çabalar sonucunda, Şam’da hapishanede tutulan kadın ve çocukların da içinde bulunduğu bir grup hapishanede ziyaret edilmiştir. Ayrıca gazeteci Cüneyt Ünal’a ulaşılmış ve görüntüler elde edilmiştir. Serbest bırakılması için çabalar devam etmektedir. Gazeteci Başar Fehmi Kadumi ile ilgili durumun tespiti nemli projeler halka sorulmalı’ Tekrar SaintJosse’a dönecek olursak, “Ben SaintJosse’u halkla birlikte yöneteceğim” diyorsunuz. Bir tane örnek vereceğim size. Diyelim belediyenin geleceğini ulaşım yönünden belirleyecek bir proje olacak. Örneğin büyük bir bulvarın, caddenin yenilenmesi? Bunu halkla istişare halinde yapmakta mı yarar var yoksa birkaç teknisyene güvenip proje yapmakta mı? Katılımcı demokrasiden bahsediliyor. Katılımcı demokrasiyi her zaman yapamazsınız ama bazı önemli projelerde halkla görüşüp karar almanın daha doğru olduğuna inanıyorum. Bunu yaptığınız takdirde hata yapma şansınız azalıyor. ‘Ö Clinton’dan bayram mesajı WASHINGTON (AA) ABD Dışişleri Bakanı Hillary R. Clinton, ABD Başkanı Barack Obama ve Amerikan halkı adına, Türk halkına, 29 Ekim’de Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 89. yıldönümünü kutlarken, en içten dileklerini gönderdiğini kaydetti. Clinton şunları söyledi: “Bu özel günde, uluslarımız arasındaki güçlü ortaklığı ve dünyada barış ve güvenliği destekleme, ekonomik refahı geliştirme ve demokratik dönüşümleri teşvik etmeye dönük ortak arzumuzu tekrar teyit ediyoruz.” Clinton ayrıca ABD olarak, “Türk halkının 100 binin üzerindeki Suriyeliye gösterdiği fedakârlıktan derin memnuniyet duyduklarını” sözlerine ekledi. için çalışmalar devam etmektedir. Yürütülen insani diplomasi faaliyetlerinin bir bayram sevincine dönüşerek sonuçlanması dua ve temennisi ile kamuoyuna duyururuz.” İHH’nin yayımladığı fotoğrafın, Cüneyt Ünal’ı görmek isteyen vakıf yetkililerine, Suriyeli yetkililerce verildiği öğrenildi. Yayımlanan fotoğrafta, “24 Ekim 2012 saat 13.55” ibaresi yer alıyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle