19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 EKİM 2012 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI Kadim Akça’nın efsanevi yaşamı Karıkoca E arasına girilmezmiş... ilimizde bir deyiş vardır: Karıkoca arasına zinhar, asla girilmezmiş! Öyledir nitekim... Diyelim ki arası azıcık limoni olan evli çifte karıştınız, onlar allem kallem edip sonradan barışırsa arada siz kötü olursunuz. İşte, atalar sözü bunun içindir. Fakat gelin de bunu Kanadalı yargıçlara hele bir anlatın; onlar Türkçe deyişleri nereden bilsin... Türkçedeki bu güzel sözü bilmeyen yargıç Marily Gray, yetmişlik kocayı yirmilik karısından boşanmaksızın evliliğe ara vermek yönünde bir tedbir kararıyla ayırdı. Yetmişlik koca Kanada Parlamentosu’nun Liberal Parti senatörlerinden Rod Zimmer’di, karısı ise lise diplomasını yeni almış tazelerden bir kızcağız idi: Maygan Sensenberger... Karı ve kocanın bir müddet görüşmeyip yan yana gelmemesi kararını veren yargıç, bakın, işte bu olayın böyleyken şöyle oldu denilen biçimde gelişmesine göre vicdanına danışmıştı: Yetmişlik olgun koca ve yirmilik taze hanımı, geçen ağustos ayı sonlarında, Kanada’nın iç hatlarında uçuş yaparak Saskatoon kentine yolculuk ederken, senatör Zimmer’in uçakta birden kalbi tutmuştu. Senatör koltuklar arasında yere uzatıldı, ilk yardımı hostesler yaptı, uçakta doktor var mı diye anons edildi, yokmuş! Bunun üzerine pilotlar acil iniş kararı alıp en yakın havalimanına doğru alçalmaya karar verdi. Ama bu arada Zimmer, Azrail’i şimdilik yanından kovdu, ayağa kalktı. Lokman Ruhu alıp kendine gelen asabi hastalar gibi birden iyileşiveren senatörün ölüm kapısından U dönüşü karısını hayal kırıklığına mı uğratmıştı ne, bunun ardından eşi Maygan kıyameti kopardı. Görgü tanıklarına bakılırsa önce hosteslere, sonra yolculara veryansın etti. Ardından pilot kabinine zorla girmeye kalkışıp uçağı indirmeye niyetlendi. Biraz sakinleştikten sonra, bu kez, her nedense kocasına etmediğini bırakmadı ve ona “Seni öldüreceğim, kafanı keseceğim!” gibi abuk sabuk sözler etti. İşte bu cümleler yargıcı düşündürmüş olacak ki genç karısı tarafından öldürüleceği kuşkusuyla âşıkları birbirinden ayıracaktı. Sensenberger uçakta güvenliği SASKATOON bozmak, yolcu ve mürettebata saldırmak suçlamasıyla tutuklandı. Kocası, karısına kıyamadı ve kaç para olduğu açıklanmayan bir kefaleti ödeyerek Maygan’ı hapisten MAHMUT ŞENOL çıkardı, lüks bir otele yerleştirdi, yargıç izin vermediğinden karısının yanında kalamadı. Kanada’nın ipten adam alan avukatları tutuldu, onlar hemen işe koyuldular. Fakat bayan yargıç Marily’nin adalet damarı bir kere tutmuştu: Maygan’ın kocasına ait kredi kartlarını kullanmasını dahi, cep harçlığı dışında, yasakladı; görüşmelerini de engelledi... Kaldı mı senatörün karısı Saskatoon kentinde parasız pulsuz... İşte böyleyken öyle olan haber bu kadardı! Kanada basınını epeyi uğraştıran, zamanını alan, işi gücü olmayan okurun da kulak kabarttığı bu hikâye sonlanmayacağa benziyordu. Dava devam ediyor, senatör Zimmer karısına kavuşup onunla aşk dolu evliliğini hazmede hazmede yaşayamıyor, yargıç ise inatçı görünüp “Bu kadın kocasını keser, biçer, doğrar; ben bu yaşlı adamı bu genç kadına teslim edemem!” biçiminde ısrarına devam ediyor. İş bu dereceye varınca, yaşlı erkek genç kadın evliliği, beraberliği üzerine herkesin eteğindeki taşları dökesi geldi. Basında, televizyon ve radyo kanallarında, internet sitelerinde anlatılmadık hikâye bırakılmadı. Meğer Kanada’da 2011 nüfus sayımları dikkate alınırsa, erkek kıtlığı çekildiğinden, bu genç kadınların, hele hele senatör gibi varlık içinde yüzen erkeklere duydukları hasreti anlaması mümkün oluyordu. Gölgesine sığınsam yeter denilen yaşlı çınar ağaçları gibi, bu erkeklerle evlenmenin bir yoluna bakan genç kızların sayısı şu kadardı, bu kadardı; ama çok olduğu kesindi. Senatörün zavallı yıkık görünüşü, süklüm püklüm halleri televizyon ekranlarına yansıdıkça herkesin yüreği de cız ediyordu. Ama beri yandan, yaşlı erkeklerin genç kızlarla mutlu evlilik kurduğuna dair efsaneye körük basanlar da vardı. Haksız da sayılmazlardı hani! “Yurttaş Kane” adlı ünlü filme konu olmuş basın imparatoru R. Hearst’ün ellisindeyken 18’lik kızla evlenip 35 sene evli kaldığını öne süren mi istersiniz, yoksa Şarlo olarak sinemanın devi diye bilinen Charlie Chaplin’in 54 yaşındayken 17 yaşında bir kızla, üstelik arkadaşı olan yazar Eugene O’Neill’in kızıyla aşk yaşayıp evlendiğini söyleyeni mi? Kanada’nın ünlü başbakanlarından, efsanevi siyasetçi Pierre Trudeau’nun 52’sindeyken karısını boşayıp 21 yaşında bir genç taze aldığını hatırlatanlar, eski başbakanlarından Kim Campbell’ın da 65’inde rekor kırıp 19’luk genç kızı koluna taktığını ilave ettiler. Kanada’daki evliliklerin yüzde 43’ünün yaş farkına bağlı olduğunu söyleyen istatistik meraklısı çıkmaz mı, onlar da laf etti... Kanada yetmiyor gibi ABD’den kanıt verenleri de oldu: Film oyuncusu, yapımcı Woody Allen’ın üvey kızıyla yaptığı evliliğin otuzuncu yılını doldurduğunu söyleyenler, aralarındaki 35 yaşa dikkat çekiyordu. Söylenenlerin arasındaki ortak payda ise gözden kaçmıyordu: Genç kızların parmağına yüzük takan bu yaşı geçkin, işleri tıkırında erkeklerin ortak paydası, paraya para dememesiydi. Fesatlığı bir yana bırakırsak, yine de şunu lakırdıya ekliyorlardı: İnsan hissettiği yaştaydı ve yaş denilen şey sadece bir sayıdan ibaretti! [email protected] D fsaneler gerçek dışıdır. Tarihin solgun sayfalarını renklendiren efsanevi hikâyeleri gene de severiz. Gerçek olup olmadığını pek irdelemeden yaşanmış olduğunu kabullenmek hoşumuza gider. Zamanın ruhuna uyduklarından günlerin havasını koklatırlar. Ulubatlı Hasan diye bir cengâver gerçekten var mıdır? İster olsun, ister olmasın. Bütün çağların en önemli olaylarından biri olan İstanbul’un fethine yakışan bir cengâverdir Ulubatlı Hasan. Shakespeare diye birinin yaşayıp yaşamadığı da hep tartışılagelmiştir. Ama trajik aşk öykülerini, dramatik iktidar kavgalarını, insana dair hikâyeleri yazan biri vardır ve adı ne olursa olsun yüzlerce yıldır Shakespeare diye kabullenilmiştir. Bu karakter yaşadığı çağa da ortama da uymaktadır. Acaba Kadim Akça’nın hikâyesi yüz yıl sonra nasıl anlatılacaktır? Belki Kadim Akça’nın hikâyesini dinleyecek olanlar da anlatılanların gerçeği pek yansıtmadığını düşünecek ama eminim ki duydukları hoşuna gidecektir. Efsaneler kulağa hep hoş gelir. Kadim Akça 61 yaşında; bundan sonra daha neler yapar bilemiyorum ama bugüne kadar yaşadıkları ve yaptıklarıyla yaşadığı çevrede yüzlerce yıl anlatılacak hikâyelerin kahramanı. İki yıl önce yaşamını anlattığı ‘Türk Gibi Düşünmek’ adlı kitabı çıktığında yazmıştım. Mersin doğumlu Kadim Akça ilkokulu sınıfları hep çift dikiş okuyarak bitirebildi. Bitirdi yerine bitirtildi demek aslında daha doğru olacak. Çünkü Kadim Akça okurken de, yazarken de hâlâ zorluk çekiyor. Zaten okul müdürünün ona dair hiç umudu yokmuş. “Senden adam olmaz” diyormuş, başka bir şey demiyormuş. Kadim Akça da ilkokulu bitirdikten sonra, adam olamayacağı söylenen atmosferden kurtulup, şansını başka diyarda aramak için kalkmış İsveç’e gitmiş. Tabii biraz da İsveç’in Värnamo kasabasında yaşayan teyzesinin kendisine yardım edeceğini umuyormuş. Yıl 1970. İsveç’in gelen herkese iş yaratabildiği yıllar. Üstelik hangi işi yaparsa yapsın herkes iyi bir evde oturup, medeni bir şekilde yaşayabiliyor. Kadim Akça teyzesinin yanına gelmiş ama cicim günleri çabuk geçmiş. STOCKHOLM Teyzesi de tıpkı ilkokul müdürü gibi söylenmeye başlamış. Kadim de kapıyı çarptığı gibi kendini kasabanın parkına atmış. Geceleri bir bankın üzerinde uyuyormuş. OSMAN İKİZ Beşinci gece bankın üzerinde titremekte olan Kadim’i gören bir genç kız onu alıp evine götürmüş. Genç kızın annesi, babası hastalanmak üzere olan Kadim’e üç ay evlerinde bakmışlar. Üç ayın sonunda da temizlikçi olarak iş bulmasına yardımcı olmuşlar. Kadim Akça o günden beri çalışıyor. Ama artık patron olarak. Kırk yıllık serüven inanılır gibi değil. Temizlikçi olarak işe başlayan Kadim sonra temizlik şirketi kurmuş. Şirket kurmak hoşuna gitmiş olmalı ki bugüne kadar elinden otuz şirket geçmiş. Okumada yazmada zorluk çekiyor ama piyasayı koklamada hiç zorluğu yok. İflas etmekte olan bir şirketi alıp kârlı hale getirdikten sonra satma becerisi nasıl açıklanabilir... Kadim Akça bugün holding sahibi. Temizlik işini bırakmış değil. Ama artık geniş kadrosuyla çok büyük işyerlerini temizliyor. Atıklardan enerji üreten şirketi de var. Artık İsveç’in zenginleri arasında. Ama geçmişini unutmamış. İki yıl önce çıkan kitabında hikâyesini samimi olarak anlatıyor. Son olarak da kırk yıl önce geceleri uyuduğu parka bronz bir bank yaptırdı. Bankın dayanma yerindeki kabartmalar Mersin ve Värnamo’yu simgeliyor. İki kasabanın arasında Kadim’i İsveç’e götüren gemi çizimi var. Oturma yerinde ise farklı renk ile yatan bir adam çizilmiş. Bankın adı da “Türk’ün Bankı”. Oturanlar üşümesin diye ısıtmalı yapılan bankın 19 Ekim’deki açılışını Ticaret Bakanı Annie Lööf yaptı. Tören günü kasaba Türk bayraklarıyla donatıldı. Gece pahalı şarapların içildiği ziyafette Kadim Akça’nın bölge için ne kadar önemli olduğu üzerine konuşmalar yapıldı. Konuşanlardan biri Kadim Akça’yı Mother Teresa’ya benzetti. O bunları dinledi ama galiba aklı başka yerdeydi. Yıllanmış nadide şarapların bulunduğu mahzende, sohbet ederken “Müdür bana adam olamazsın demişti” demesinden aklının nerede olduğu belliydi. Yüz yıl sonra “Türk’ün Bankı”na oturanlar acaba Kadim Akça’dan nasıl söz edecekler... Yaşanmış bir hayat kim bilir nasıl efsaneleşecek... [email protected] Okuma da, adam ol! önce Fransa’ya kitlesel biçimde ahmetli babam, “Gömleğimi göçmeye başlayan Çinliler. Çin satar seni okuturum. Oku da, adam ol!” derdi. Bire bir tanı kökenli göçmen çocuklarının yüzdığım onlarca, duyduğum yüzlerce de 31’i yüksekokul bitiriyor. örnekten bilirdim ki benim ülkem INSEE’nin çocukları ortaokulda okuyan ebeveynler arasında gerde, toplumumdaki milyonlarca insanın düşüncesi üç aşağı beş yukarı çekleştirdiği bir araştırmaya göre Türklerin yüzde 83’ü çocuklarının aynıdır. Bu anlayış büyük oranda Türkiye Cumhuriyeti ile yaygınlaş eğitimine hiç yardım etmiyor. Yalnızca yüzde 2’si okul aile birliklemış bir aydınlanma, kendi kendini ve içinde yaşadığın toplumu geliş ri, ebeveyn derneklerine kayıtlı. Sonuç? Diplomalı olsun olmasın tirme güdüsünün ifadesidir. Sonra Fransa’da, Avrupa’da, gittiğim bü en yüksek genç işsiz oranında yüzde 24 ile Türkler birinci sıratün ülkelerde gördüm ki, değişik da. Ülke genelinde yüzde 10 sözlerle de olsa bu bakış insanlığa olan işsizliğin şampiyonu yüzde has bir refleksti. “Ti”, çünkü ön26 ile Türkiye göçmenleri. Avulerde Türkiye olmak üzere dünya son 2030 yılda farklı bir anlayışın katlık, doktorluk, mühendislik gibi yüksek eğitim ve kültür gedümen suyunda hızla ilerliyor(!). rektiren alanlarda tabii ki sonunKıvrak neoliberal sihirbazların, cuyuz. Fransa’daki 532 bin nüağır muhafazakârdindar hokkafusluk Türk toplumundan Franbazların sanalgörsel ve mistik sızca basında çalışan bildiğimiz dünyalarda yarattıkları “Kolay zenginlik ve başarı” düşleri mey 2 kişi var. İKİ KİŞİ! Tamam, birinci nesil Türk göçüvelerini veriyor. Bazıları utanmanün yüzde 74’ü Fransızca bilmisalar geniş kitlelere, “Okuma da, adam ol!” yönlendirmesini yüksek yor. Öğrenmek için de pek gayret göstermiyor. Evet, Türkler Kuzey sesle vaaz edecek, ama şimdilik veya Kara Afrikalılar gibi belli alttan alta fısıldamayı yeğliyorlar. oranda Frankofon kültürle temaslaEn azından doğup büyüdüğümüz rı olmamış, ama Fransız gençlertoplum ve uzantılarında... den bile başarılı olan Çinli çocukBu kötümserliği nereden mi çıkarttık? Fransız Ulusal İstatistik ve ların aileleri Türklerden daha mı Frankofon? Kesinlikle hayır! Onlar Ekonomik İncelemeler Enstitüsü (INSEE) ve Ulusal Nüfus Bilimle “Oku da, adam ol!” ilkesini halen ri Enstitüsü’nün (INED) ortaklaşa sürdürüyorlar. Çinlilerle bizimkilerin başa baş oldukları tek alan “gigerçekleştirdikleri, yaşları 20 ile rişimcilik”. 35 arası 22 bin göçmen Türkler okumadan, ve göçmen kökenli PARİS Çinliler okuyarak girigenç ve ailelerinin eğişimci! Bizimkilere sotim eğilimleri araştırrarsan, “Üniversitede masından. Fransa’da okuyup da ne olacakyaşayan göçmenler sın?” (“Urfa’da Oxarasında hem en düşük ford vardı da biz mi eğitim düzeyi, hem de UĞUR HÜKÜM gitmedik?” deyişinin ebeveynlerden okumamucidi inşaat işçisi ünya en az teşvik ve ilgi lü türkücünün dehasını şampiyonu Türkiye Cumhuriyeti nasıl reddedersiniz!) kökenlilerde. Fransa’da ilk kez gerçekleştirilen böylesi bir araştır 1960’lı yıllarda Almanya’nın Türkiye’nin kaymak işgücünü götürma anlayana sivrisinek saz misali düğü, Fransa’daki 40 yıllık Türk çok şey gösteriyor. Fransa’da dogöçünün ise daha ziyade eğitimsiz ğan veya 6 yaşından sonra Franve yoksul bölge insanlarımızdan sa’ya göç eden Türkiye kökenli oluştuğu bir gerçek. İçinde yaşanıkız ve erkekler zorunlu ortaokul lan düzenin cahil ve savunmasız işeğitimi dahil, üniversite ve üstü çiyi, emekçiyi tercih ettiği belirlediplomalara kadar Fransa’nın en yici bir başka gerçek. Türk göçüdüşük düzeyli göçmen grubunu nün yüzde 61’i alt düzeyde işçi, oluşturuyorlar. yüzde 16’sı iş sahibi, yüzde 20’si Sınav olmamasına rağmen Türk farklı alanlarda çalışırken, yüzde gençlerinin yüzde 32’sinin ortaokul diploması dahi yok. Beterlik 3’ü üst düzey meslek gruplarında görevli. Oturduğum mahallede te en yakınlar yüzde 24 ile Cezayirliler, yüzde 22 ile Saharaaltı Af 10’un üstünde bizimkilerin işlettiği büferestoran var. Ailecek çalışılan rikalı çocuklar. Sondan birincilik lise diplomalı gençlerimizin de ka bir tanesinin 2. nesil fedakâr oğlu deri(!). Göçmen kökenliler arasın Ümit Fransa doğumlu ve ortaokuldan terk. “Niye okumadın?” soruda lise diplomalıların oranı yüzde 61. Türklerin başarı oranıysa yüz mu içleri gülen yorgun gözleriyle yanında döner kesen babasını gösde 39 (kızlar yüzde 42, erkekler terip, utanarak “Okuyup da ne yayüzde 37). Yüksek eğitimde Türkiye kökenli pacaktım, abi!” diye cevaplıyor. lerle en alt sırayı paylaşanlar Ceza Pakistanlıların açtığı bir büfede yir kökenli gençler. Bu iki ülkenin emekliliğini bekleyen şen şakrak Mardinli döner ustası Toni Baba 2035 grubundaki gençlerinin antoplumunu şu sözlerle özetliyor, cak yüzde 12’si üniversite diplo“Nur içinde yatsın Turgut Özal masına sahip. Erkeklerin başarı zengini pek severdi! Maşallah oranı daha yüksek, yüzde 18. Kızörnek bir Tayyip nesli yetiştirdi. larsa yalnızca yüzde 8 ve FranDini ve kesesi bütün... Bak şöyle sa’da yaşayan hemcinslerinin en bir etrafına Allah’ın yürü ya kugerisinde. (Niye acaba dersiniz?) lum dedikleri ortalığı sardı! ZenHalbuki Fransız gençlerin yüzde ginsen zaten adamdan sayılıyor25’i, göçmen kökenli gençlerin de yüzde 20’si üniversite ve üstü dip sun, ne demeye vakit kaybı! lomalara sahip. Her düzeyde (orta Okuma da, adam ol!” okul ve lise dahil) en yüksek [email protected] ma oranına sahip tek grup 15 yıl R Boksör Kliçko siyasette krayna, bugün parlamento olursa olsun, sonuçta, toplum, seçimlerine, ana muhalefet lideri Timoşenko’nun cezaevinde bulunmasını kanıksadı. Timoşenko’nun yattığı hapiste olarak giriyor. Ukrayna, farklı siyasi eğilimlerin hüküm sürdüğü iki hastanede banyo ve tuvalette bile gizli kutba bölünmüş olduğu için, geçen yıla kameralarla sürekli izlendiğini ve bu kadar hemen herkes, Ukrayna’da görüntülerin cumhurbaşkanı tarafından taraflardan birinin kendi otoritesini izlendiğini söylemesi bile, ülke ülkenin genelinde uzun süreli olarak genelinde pek yankı yaratmadı. Muhalif sürdüremeyeceğini söylüyordu. Zira partilere yatkın olan pek çok kişi de, ülkenin bir kısmını, Rusya’ya “Timoşenko olsaydı, ona oy verirdik, sempatiyle yaklaşan ve Rusça konuşan fakat şimdi o hapiste. Onun Doğu ve Güney Ukrayna illeri, diğer yardımcılarına da oy vermeyiz” kısmını ise, Batı’ya yakınlık duyan ve diyerek, başka partilere yönelmiş ağırlıklı olarak Ukraynaca konuşan Orta durumda. Şimdi ana muhalefetin yanı ve Batı Ukrayna illeri oluşturduğu için, başında, dünya boks şampiyonu Vitali seçimleri hangi kesimin adayı kazanırsa Kliçko’nun başını çektiği ikinci kazansın, diğer kesimin iktidarın tek muhalefet partisi geliyor. Boksör Kliçko’nun, siyasette yeni bir yüz taraflı uygulamalarına sesini yükselteceği düşünülmekteydi. Oysa, olması nedeniyle, iktidardan memnun 2010 yılında, Doğu Ukraynalı iş olmayan fakat Timoşenko’ya da oy çevrelerinin desteklediği Viktor vermek istemeyen kitlelerin desteğini Yanukoviç’in cumhurbaşkanı aldığı, hatta, hem Batı KİEV Ukrayna’dan, hem de karşı olmasından sonra, bu durum, biraz değişti. Toplumun geneli, siyasi eğilimi temsil eden uzun süren siyasi ve ekonomik Doğu Ukrayna’dan oy istikrarsızlıktan bıkmış toplayacağı konuşuluyor. durumdaydı ve Yanukoviç’e ve Kliçko, bu seçimlerde elde edeceği başarıyı iyi onun ekibine hiçbir özel sempatisi olmayan Batı DENİZ BERKTAY değerlendirebilirse, Ukraynalılar bile, “başımızda önümüzdeki kim olursa olsun, yeter ki bizi cumhurbaşkanlığı krizden çıkarsın”, görüşündeydi. Bu seçimlerinde, Yanukoviç’in karşısına şartlarda, yeni yönetim, daha önceden çıkabilir ve siyasetteki bütün yüzlerin “dokunulamaz” denen kişilere teker eskidiği Ukrayna’da, “yeni bir yüz” teker dokundu. Turuncu devrimin olma üstünlüğünü kullanarak, liderlerinden olan Ukrayna eski cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturabilir. Başbakanı Yulya Timoşenko’nun Yeri gelmişken, bir noktanın altını çizelim: Ukrayna’da yönetim, her şeye tutuklanması ve ardından yedi yıl hapis cezasına çarptırılması da, bu döneme rağmen, kuzey komşusu Belarus’a denk geldi. Ukrayna yönetimi, benzeme niyetinde değil. Timoşenko’nun hapis cezasına Belarus Cumhurbaşkanı Aleksandır çarptırılmasının, siyasi tutumundan Lukaşenko, geçen yıl basın toplantısı değil, yolsuzluklardan kaynaklandığını düzenlediğinde, bir kadın gazeteci ona söylüyor. Buna karşılık toplumun “Muhalifleriniz hapisteyken siz önemli bir kesimi ile AB ve ABD, geceleri nasıl rahat yatıp bunun siyasi bir dava olduğu görüşünde. uyuyabiliyorsunuz” diye sormuş, Aslına bakılırsa, 1990’lı yıllarda Lukaşenko da, ona, “Benim nasıl Ukrayna’da ticaretle uğraşmış pek çok yattığımı görmek için, benimle kişinin birtakım yolsuzluklara bulaşmış yatmak lazım”, yanıtını vermiş ve olabileceği, toplumun genel görüşü. çoğunluğunu iktidar yanlısı (Ayrıca, hapis cezası alan kişi gazetecilerin oluşturduğu kalabalıktan Timoşenko gibi Batı yanlısı biri değil kahkahalar yükselmişti. Ukrayna de, mesela, Ukrayna Komünist Partisi yönetimiyse, hiçbir şey için olmasa, en Başkanı Simonenko olsaydı, Batılı azından, Batı’dan izole olmamak için, ülkeler seslerini bu kadar yükseltir tedbirli tutumunu sürdürme niyetinde. miydi, bu da apayrı bir konu). Hapis cezasının ardındaki gerçek nedenler ne [email protected] U C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle