23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 EKİM 2012 PAZAR CUMHURİYET SAYFA ekonomi@cumhuriyet.com.tr EKONOMİ 11 BTS’den Haydarpaşa özelleştirmesine dava ? Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası, Haydarpaşa Garı, liman ve geri sahasının TCDD Genel Müdürlüğü mülkiyetinde bulunan alanın Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na devrine ilişkin TCDD Yönetim Kurulu kararının yürütmesinin durdurulması ve iptalini istedi. MUSTAFA ÇAKIR ANKARA Birleşik Taşımacılık Sendikası (BTS) TCDD Yönetim Kurulu’nun, kentsel ve tarihsel SİT alanı olan Haydarpaşa Garı ve çevresinin, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na devrine karar verdiğini belirterek dava dilekçesinde şu gerekçelere yer verildi: Gar, kültür varlığı olarak tescil edildi. Anayasa ile Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu gereği kullanım şeklinin değiştirilmemesi gerek. Oysa gar işlevini yitirecek, otele veya AVM’ye dönecek. Çevresi ile uyumunun muhafazası için sadece kültür varlığı olan Haydarpaşa Garı’nın değil, gar alanının da koruma altına alınması gerekir. Oysa, İstanbul Büyükşe hir Belediye Meclisi’nden geçen planla gar alanı yapılaşmaya açıldı. TCDD Yönetim Kurulu kararı ile Özelleştirme İdaresi’ne devredilecek gayrimenkullerin her şeyden önce işletmecilik fazlası olması gerekir. Oysa Haydarpaşa Garı bir işletmecilik fazlası değil. Devirden önce imar planı yapılmalıydı, oysa plan askıya bile çıkmamıştı. Cumhuriyeti Kutlamak Yıllar geçtikçe kutlamalardaki coşkunun azalması doğal; doğal olmayan Cumhuriyeti sahiplenenlerin sayısal veya oransal olarak azalması. Cumhuriyetin başlangıcından beri yeterince benimsenmemiş olduğu kanısındayım. Zaman zaman karşıtlık eyleme dönüşmüş; zaman zaman karşıtlar, argo bir tabir kullanayım ürkerek arazi olmuşlar, günümüzde de açıkça yıkıma girişmişlerdir. Oy oranı ancak yandaş anketlerde yüzde 50’yi aşkın, fiilen aldığı en yüksek oy yüzde 50’nin altında bulunan bir parti, dış odakların da teşvik ve desteği ile yıkım cesaretini kendinde bulmuştur. Şimdilerde demokrasi, sivilleşme, vesayetten kurtulma alalaması ile liderin istek ve ölçülerine uygun ısmarlama anayasa yapma peşindedirler. Bir şirkette en basit konularda dahi değişiklik için yüzde 50’yi aşkın çoğunluk aranır. Önemli konularda aranan nitelikli oy oranı üçte ikiye, dörtte üçe hatta yüzde yüze yükselir. Bizde ise seçim sistemi sonucu TBMM’de çoğunluk sağlamış bir parti, daha doğrusu partinin lideri, her türlü kararı almak, her istediğini yaptırmak, kendi çizdiği kişisel yol haritasına göre Türkiye’ye yön vermek istemekte ne yazık ki yandaş, yalaka, çıkarcı, dış odaklı çevrelerce de desteklenmektedir. Bir ülkede herkesin aynı şekilde düşünmesi beklenmemelidir. Aynı özlemleri duymaması da doğaldır. İçtenlikle Cumhuriyet karşıtları, teokratik yönetim taraftarı, Osmanlı İmparatorluğu’na özlem duyanlar olabilir. Bir kişi inançlı ise içtenlikli davranıyor, cesurca görüş ve düşüncelerini açıklıyor ve kendisi gibi düşünmeyenleri baskı altına almaya çalışmıyorsa, dışlanmamalı, kınanmamalı, küçümsenmemelidir. Sorun, ikinci Cumhuriyetçilerden, yetmez ama evetçilerden, esen yele göre yelken açanlardan, neme lazımcılardan, gölgesinden korkanlardan, olaylara patron ne der gözü ile bakanlardan kaynaklanmaktadır. Kişinin belli bir çizgisi olur, bu çizgi doğrultusunda tutarlı davranır, takıyye yapmaz, bazı kavramların, sembollerin ardına gizlenmez, sureti haktan görünmeye çalışmaz. İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, bir söyleşi de GDO’su bozulmuş sözde aydınlardan, sözde solculardan söz etti. Ülkenin organik, genetiği bozulmamış aydınlara, insanlara olan gereksiniminden söz etti. Çok haklı. Genel kabul görse de görmese de, Türkiye’nin asıl sorunu, nitelikli insan azlığı ve nitelikli kişilerin de çeşitli yöntemlerle elenmesi, negatif, tersine ayrıma seleksiyona uğramasıdır. Bu süreci geri çevirmenin savaşımı verilmeye çalışılmaktadır. Son İstanbul, Ankara baro seçimleri, Ümit Kocasakal ve Metin Feyzioğlu’nun seçim başarıları umut yarattı. Gerçekten ülkede lafta değil, şeklen değil, demokrasi, insan hakları, adalet, insanca yaşamak, haksızlıkları önlemek için cesurca savaşım vermek gerekiyor. Pısarak, susarak, ürkerek, sorunlar çözülmez. Tek adam, otoriter ve totaliter yönelimlere yol açılır. Diktatör olma heveslerini artırır. Türkiye’de bazı kişiler, akil kişi, uzman, kanaat önderi, tanınmış gazeteci gibi sıfatlarla kamuoyuna tanıtılıyor. Kamuoyu yönlendirilmeye çalışılıyor. Yine Ümit Kocasakal’dan alıntı bir sözcük kullanayım; bazı çevreler, bazı isimler, çoğu kazip şöhret olan kişileri sesyayar olarak kullanarak kamuoyunu dolandırmaya kalkışıyor. Dikkatli olmak, bu gibi kişilerin ve arkalarındaki güçlerin peçelerini düşürmek gerekiyor. Günümüze kadar oldukça sağlam kalmış bazı örgütlerin de yeni vb. sözcüklerle organik yapıları bozulmaya çalışılıyor. Bu da Cumhuriyetimiz açısından ayrı bir tehlike, haklı olma görüntüsü altında oynanan bir oyun. Cumhuriyeti gerçekten benimseyenler, düşünceleri, davranışları, ikna güçleri ve özellikle de oylarıyla Cumhuriyeti korumalıdırlar. Türkiye’nin onurlu, gururlu, cesur, ülkesine sahip çıkan insanlarının Cumhuriyet Bayramı’nı içtenlikle kutlarım. Sadık Özgür’ün binbir zorlukla kurup büyüttüğü şirketi bugün 103 ülkeye ihracat yapıyor Yoktan varoluşun öyküsü ? Hayatı “Benim Kale’m” adıyla kitaplaştırılan Sadık Özgür’ün köyden Mercan’a uzanan zorlu mücadelesi, Kale Kilit’in adeta yoktan var oluşunun da öyküsü... SEVİM ERTEMUR Cumhuriyet’in kuruluş aşamasında, ilk kuşak sanayicilerinden biri olmaya giden bir azmin, bir hırsın, çalışkanlığın öyküsü bu... Eski Türk filmlerindeki gibi küçük yaşta annesiz ve babasız kalan, çalışarak ailesini geçindiren minik bir çocuğun, bir “dana çobanı”nın bugün hemen hepimizin kapılarını açan “Kale Kilit”i yaratan efsane adamın öyküsü... Ayağında, rahat giyebilmek için geceden suya koyup ıslattığı çarığı, üstünde bir donu ve bir de göyneğiyle daha bir çoçukken gurbete doğru yola çıkan ve bugün evlatlarına Kale Endüstri Holding’i bırakan Sadık Özgür’ün hayat hikâyesi bu... Divriği’nin yoksul Timisi köyünde okulunu 3. sınıfta bırakarak kardeşi Hüseyin ile birlikte danaları otlatır ve evinin geçimini sağlar. 1415 yaşına kadar bu işi yapar. Adı “Danacı Sadık”a çıkar. Artık kardeşleri de büyümeye başlamış, komşulardan üvey olduklarını öğrenmişlerdir. Bir gün yemekte çocukça bir davranışla onun kaşığını iterek bunu belli ederler. Bardağı taşıran damla ise 40 derece ateşle yattığı bir gün üvey annesinden yediği dayak olur. Evden ayrılır... Cürek Madenleri’nde “Danacı Sadık” olmuştur “Tornacı Sadık”... Maaşını biriktirir ve İstanbul’a gider... Yıl 1948, Sadık 18 yaşında... Babasının amca oğlu İbrahim Özgür hamallık yapmasına dayanamayıp Devlet Deniz Yolları ve Liman İşletmesi’nin Şişhane’deki Tersanesi’nde işe yerleştirir. Burada işini yaparken bir yandan da roman okuyarak şivesini düzeltir, kendisini geliştirir. Akşamları iş çıkışı, hamallık yapmayı da sürdürür. Top makinelerinin tamirini yaptığı, tornatasfiyefreze sanatını geliştirdiği Çanakkale ve İzmit’teki askerliği sonrasında bu tersanedeki görevine döner. Ancak bu dönüşünde kötü bir olay onu bekliyordur. Nişanlısı onunla evlenmekten vazgeçmiştir. Üzgündür, mutsuzdur. Hırslanmıştır, karar verir, arkasına bakmayacaktır artık... “Hırsı olmayan, hiçbir yere varamaz” diye düşünür. Tersanede çalışırken bir yandan da bir hanın gece bekçiliğini üstlenir. Arka arkaya yeni fabrikaların açıldığı, ancak yetişmiş insan gücünün bulunmadığı Demokrat Parti iktidarı dönemi yaşanmaktadır. Onun da gözü artık özel sektördedir. Bir gün, Rami’de bir kilit fabrikasının tornatesfiye ustası aradığını görür ve işe girer. Saat ücreti 60 kuruştur... Bir iş kazasında parmaklarının kopmasından sonra patronunun bu konudaki çirkin tutumu üzerine kendisine daha da iyi ücretle yeni bir iş bulur ama aklı fikri kendi işini kurmaktadır. Beyazıt’ta araştırmaları sırasında karyola borusu işini yapabileceğini görür. Ancak parası olmadığı için bir pres makinesine ve atölyeye sahip olmak onun için düş gibidir... Bir süre sonra eşinin teyzesinin kocası Rıfat Bey’i ikna ederek parayı ondan alır, Mercan Bakırcılar’daki Karaca Han’da 40 metrekarelik yer kiralar, 25 ve 30 tonluk iki makine alarak işe başlar. Avantajı ise piyasaya karyola yapan ustaların çoğunu tanıyan hemşehrisi İsmail Akbaba’dır. Onun referansı ile tüm kapılar açılır. İlk müşterisi de, Zaralı bir karyolacı Ermeni olur. Fakat bir süre sonra, daha önce ticaret yapmamış olan Rıfat Bey taksitle satıştan çekindiği için ondan aldığı 2 bin 500 lira yerine 3 bin lira ödeyerek ortaklığı bitirir. Karyola borusunun yanı sıra piyasada fare kapanı, gazocağı ızgarası, sessiz kafes, suluboya kutusuna ihtiyaç olduğunu görüp onları da üretmeye başlar. 40 metrekarelik atölye artık yetmeyince yakınlarda beş atölye daha tutar. ? Yoksulluk içinde, handa kalıp bekçilik yaparak tutunmaya çalıştığı İstanbul’da tek torna tezgâhında şirketinin temellerini atan Özgür, 2 çırakla yola çıktı... ? Sadık Özgür’ün olağanüstü çaba sonunda kurup büyüttüğü Kale Kilit, bugün 103 ülkeye ihracat yapan bölgesel bir marka. 2007 yılında Sadık Özgür ve çocukları Kale Kilit’in temelinin atıldığı Mercan Karahan’daki atölyesinde. Bahçelievler’deki fabrikada ilk gömme kilit üretiminin başlangıcı. Kale Kilit Mercan’da doğuyor Adeta tek kişilik bir orkestra gibi günlerini atölyeler arasında geçirmektedir artık. Piyasa araştırmaları yapar, düşünür, bıkıp usanmadan çalışır, üretir, sürekli yeni makineler alır, boş vakitlerinde boru verdiği esnafı zi Divriği’yi unutmadı Kale Endüstri Holding Kurucu ve Onursal Başkanı Sadık Özgür “dana çobanlığı” yaptığı memleketi Divriği’yi hiç unutmamış. Zengin olduktan sonra eli hep memleketinin üstünde olmuş. Son olarak Divriği’de 13 Ekim 2012 tarihinde 96 yataklı çok modern bir devlet hastanesi Sağlık Bakanı Recep Akdağ ile Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın da katılımıyla açıldı: “Sağlık Bakanlığı Divriği Sadık Özgür Devlet Hastanesi”... 2.5 yıl içerisinde 30 milyon TL harcanarak 21 dönüm arazi üzerine kurulan ve devlete bağışlanan bu hastanenin, acil müdahale odası, üç ameliyathanesi, iki doğumhanesi, yoğun bakım odası, 14 böbrek diyaliz ünitesi, diş polikiliniği dahil beş polikiliniği ve labaray a r e t tuvarların yanısıra dokeder... Tüm tor ve hemşireler için bunların dışın12 daireli lojmanı da bulunu da tahsilat da yor... onun işidir, cumar le gelmiştir... Ancak bu iş çok farklı bir ustalık gerektirmektedir ve bu işten iyi anlayan birilerini bulmalıdır. Bulur da. Mercan Han’da komşusu olan ve 20 yıldır piyasada olan kolej mezunu Melih Orbay ince işlerden anlamaktadır. Orbay’a ortaklık teklif eder... Mercan’da iki dükkân daha kiralar ve hemen iyi bir Avrupa asma kilit alıp sökerek işe başlarlar. Makineler çalışmaya başladığında piyasadaki en iyi iki isim de ordadır: Ermeni Celayir usta ve kardeşi... Onlar ufak tefek aksaklıkları anında çözer. Sonuç başarılıdır. Hemen ürettiği kilitleri piyasaya sunar ve Tahtakele onu adeta sırtına alır. Talep ve üretim o kadar artmıştır ki, hem karyola borusu hem kilit işiyle uğraşması mümkün değildir. Kararını verir, artık sadece kilit üretecektir... İlk günlerde kilitlerini isimsiz olarak piyasaya sunmuştur. Bu işe girmesine neden olan Faruk Yalçın bu kez de ona, “marka olmanın önemini, gerekliliğini” anlatır. Önce kilitlerine, bir italyan markasından esinlenerek Çato adını verir. Bir süre sonra çobanlığı yaptığında hayvanlar otlarken adeta sığındığı, köylülerin “Kale” adını verdiği büyük kaya kütlesi ona esin kaynağı olur: Kale Kilit... Son sürat büyümektedirler, ancak bu süratli büyümenin iflasla sonuçlanacağından korkan Melih Orbay, ortaklıktan ayrılır. O ise önüne çıkan aksaklıklardan hiç yılmaz... İhracata yönelir... Okuyamamıştır, ama o dönemde ondan, “Bir sanayici var, uçakla İran’a gidip geliyor. Dil bilmiyor, ama uçakta mal pazarlıyor” diye söz edilir... 1982’de Özal başbakanken bir macerası vardır ki dillere destan olmuştur. Özal’ın işadamlarıyla pazartesi günü İran’a gideceğini son anda öğrenir. İranIrak savaşı ve İran İslam Devrimi nedeniyle Batılı ülkelerin ambargo uyguladığı İran her ürüne muhtaçtır ve mutlaka o da gitmelidir. Ama İran’a vizesiz gidilmemektedir ve aylar önce vize alınması gerekmektedir. Pazar gecesi hemen Ankara’ya gider. Geceyi Esenboğa’da geçirir. Sabah olunca da soluğu VIP salonunda alır. Biraz sonra gelen ve uçağa binecek olan Turgut Özal ve 65 kişilik sanayicifabrikatör grubunun arasına karışır, o curcuna içerisinde de uçağa biner. En arkalarda bir yere oturur, uçak bileti yoktur, doğal olarak da tedirgindir. Uçak önce İstanbul’a iner ve kafileye buradan katılacak işadamları da biner. Birkaç kez yer değiştirdikten sonra yine uçakta kendisine yer bulur. Yapılan sayımlarda her defasında bir kişi fazla çıkmaktadır. Hiç istifini bozmaz. Fakat sonunda bu fazla ve de kaçak yolcunun Sadık Özgür olduğu anlaşılır, ama son derece otoriter bir ses tonuyla itiraz eder. Kendisi ihracatçıdır ve uçak bileti de cebindedir. “Hata adını listeye geçirmeyi unutanlarda olmalı” der. Hırslı, çalışkan, kararlı Uçak İran’a hareket ettiğinde, tanımayanlar da bu “vizesiz ve davetsiz” işadamının öyküsünü kulaktan kulağa anlatmaya başlamışlardı bile... Uçak Tahran’a indiğinde de, İran’ın bu ziyarete önem verdiğini göstermek için hiçbir bürokratik işlem yapmaması onun işine yarar, otele gidildiğinde ise nasıl olup da unutulduğuna sitemler ederek kendisine bir oda ayarlar. İşadamlarıyla görüşmelerde de listelerde olmamasına rağmen bir tanıdığının, “O Kale de geldi” anonsu ve kolundan tutup içeri sokmasıyla birlikte bir anda hırdavatçılar toplantısında kendisini bulur ve hemen ürünlerini pazarlar... Sonuç mu? Tam 11 milyon dolarlık ihracat bağlantısı yapar... Sadık Özgür’ün bu tip o kadar çok öyküsü var ki anlatmaya sayfalar yetmez. Ama sanırım bu öykü, hırslı, çalışkan, açıkgöz, işbitiricilikte sınır tanımayan, dana çobanlığından önüne çıkan fırsatları gözünü kırpmadan değerlendirerek holding patronluğuna yükselişini özetliyor... Sonraki süreçte Kale Kilit içindeki tüm profesyonelleşme ve kurumsallaşma süreçlerini desteklerken 2008’e gelindiğinde ihracat rakamını 68 milyon dolara sıçrattı. Hep hayallerinin peşinde koşan Sadık Özgür şimdi 83 yaşında... Kale Endüstri Holding AŞ’de artık bayrağı oğlu Sedat Özgür’e devretti. 1970’ten bu yana Sadık Özgür’ün yanında sağ kolu gibi çalışan Kenan Kızıltan da artık Sedat Özgür’ün yardımcısı. Kızıltan, bugün Rusya, İran, Ukrayna, Suudi Arabistan, Mısır, Cezayir, Irak başta olmak üzere 100’den fazla ülkeye 70 milyon dolar ihracat yaptıklarını, holdingin dev yatırımları ile büyümeye devam ettiğini belirtiyor. Kale Kilit’in kalite ve güvenlik kavramları ile anıldığını belirten yeni patron Sedat Özgür, “Yeni ve ileri teknolojilere ağırlık vereceğiz” diyor. Kızıltan ise 42 yıl birlikte çalıştığı Sadık Özgür’ü ise şu cümlelerle anlatıyor: “Zeki, son derece çalışkan, dipislinli, yalanı sevmeyen, adam gibi adam...” Dillere destan macera tesi günleri tahsilata çıkar. Bu atölyeler de yetmeyince Bahçelievler’de Ömür Yoğurt Fabrikası’nın orada, 750 metrekarelik bir dükkân kiralar. Bu bölgede arsalarda almaktadır. İşleri büyüdükçe güvenebileceği insanlara ihtiyaç duyar. Kayınbiraderi Ziya tahsilat işini üstlenir, kardeşleri köyden gelir. Bu gelişmeler yaşanırken piyasadaki gelişmeleri de Tahtakale’deki dostları aracılığıyla takip eder. Bu kez de görür ki, piyasada “Kilit” adeta yok satar ha Milyonerler mevduatın Ekonomi Servisi Türk bankacılık sisteminde yurtiçi ve yurtdışı yerleşiklerden oluşan 52 milyon 644 bin hesapta tutulan mevduat Ağustos ayı itibarıyla 725 milyar 193 milyon TL’ye ulaştı. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun verilerine göre, mevduatın yüzde 47.2’si yaklaşık 52 bin adet milyoner hesabında tutulurken, 10 bin TL’ye kadar olan 51.5 milyon adet hesapta tutulan 34 milyar 114 milyon TL ise toplam mevduatın ancak yüzde 4.7’sini oluşturdu. Yurtiçi milyonerler arasında resmi kuruluşlar da bulunuyor. Yurtiçi milyoner hesaplarında tutulan 324 milyar 617 milyon TL’nin yüzde 33.5’ini 108 milyar 613 milyon TL ile gerçek kişilere, yüzde 55.1’ini 179 milyar 25 milyon TL ile ticari ve diğer kuruluşlara, yüzde 11.4’ünü 36 milyar 979 milyon TL ile resmi kuruluşlara ait mevduatlar oluşturuyor. yarısına sahip Suriye ve İran’dan turist gelmiyor Ekonomi Servisi Türkiye’ye gelen yabancı turist sayısı, 2012’nin ilk 9 ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 0.5 artarak 25 milyon 756 bin 984 kişi olurken Türkiye’ye en çok ziyaretçi gönderen 10 ülkenin 5’inden gelen yabancı turist sayısında gerileme dikkat çekti. Bu ülkeler sırasıyla İran, Fransa, İngiltere, İtalya ve Bulgaristan oldu. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın açıkladığı GirişÇıkış Yapan Yabancı ve Vatandaşlar İstatistikleri’ne göre 2012 OcakEylül döneminde, daha önce en çok turist gönderen 10 ülkeden biri olan İran’dan gelen turist sayısı yüzde 35.1 azaldı. Türkiye’ye en çok turist gönderen ilk 10 ülke arasında yer alan Suriye’den gelen ziyaretçi sayısı, gerilemeyi sürdürdü. Eylülde Türkiye’yi ziyaret eden Suriyeli sayısı geçen yıla göre yüzde 25.2 oranında azalışla 75 bin 484 kişi oldu. Avea Üst Yöneticisi (CEO) Erkan Akdemir, İngiltere merkezli ekonom i dergisi World Finance Magazine tara fından, World Finance Telekom Ödülleri’nde “Yılın CEO’su” seçildi. Bu yıl beşincisi düzenlenen World Finance Telekom ödül töreninde, iş dünyası haberciliğinde 120 yıllık tarihe sahi p olan World Finance Magazine tarafından Erkan Akdemir yılın yöneticisi seçildi aldıkları ödülün onur verici oldu ğun u söy leye n Ave a CEO’su Akdemir “Bu ödül Avea’nın ortaya koyduğu vizyon doğrultusunda, operasyonel faaliyetlerden insan kaynakları yönetimine, pazarlamadan ARGE’ye, tüm iş birimlerinin başarısıdır” dedi. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle