19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 EKİM 2012 SALI 6 HABERLER CPJ’nin raporuna göre Türkiye’de hapisteki gazeteciler sayısı Eritre’yi bile geride bıraktı Tek rakibi kendisi ? “Erdoğan hükümeti basına karşı yakın tarihin dünya çapında en büyük saldırısını yürütüyor. Erdoğan açıkça gazetecilerin itibarına saldırıyor” değerlendirmesi yapılan CPJ’nin raporunda, Erdoğan’ın “inatçı ve alıngan” kişilikte olduğu vurgulandı. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ) “Türkiye’nin Basın Özgürlüğü Krizi” başlığıyla yayımladığı raporu, Türkiye’deki hapis gazetecilerin sayısının askeri rejimle yönetilen Asya’daki Burma’dan Afrika’daki Eritre’ye kadar pek çok baskıcı ülkeyi bile geride bıraktığını ortaya koydu. 1981 yılından bu yana dünya genelinde basına yönelik saldırı ve özgürlükleri izleyen, değerlendirmelerle raporlaştıran CPJ, Türkiye raporunu yayımladı. Raporda öne çıkan değerlendirme ve öneriler şöyle: Dünya çapında saldırı: Erdoğan hükümeti basına karşı yakın tarihin dünya çapında en büyük saldırısını yürütüyor. Yetkililer, terör suçları veya devlete karşı suçlarla itham ettikleri gazetecileri hapsediyor, Türklüğü aşağılamak ya da yargılamayı etkilemek gibi suçlarla haklarında dava açıyor ve otosansürün yerleşmesi için çeşitli baskıcı taktikler kullanıyor. Erdoğan açıkça gazetecilerin itibarına saldırıyor, medya organlarını, eleştirel yazılar yazan çalışanlarını uyarmaları ya da işten atmaları için zorluyor ve çok sayıda hakaret davası açıyor. Alıngan ve inatçı Erdoğan, her türlü eleştiriyi kişisel bir saldırı olarak algılıyor ve medyada yer alan eleştirilere çok sert tepki gösteriyor, bu da bir korku ve otosansür ortamı yaratıyor. Türkiye, Eritre’yi bile solladı: CPJ’nin hapisteki gazetecilerle ilgili araştırma yaptığı 27 yıl boyunca, tutuklu gazetecilerle ilgili kendi rekorunu kıran ve basın özgürlüğünü kısıtlamak konusunda, kendi kendine rakip olan tek ülke Türkiye oldu. Türkiye 1996’da 78 gazeteciyi hapse atmıştı. Bugün ise Türkiye’deki hapis gazetecilerin sayısı İran, Eritre ve Çin gibi en baskıcı ülkeleri fersah fersah geçiyor. En yüksek sayıda hapis durumu gözlemlenen 10 ülke, Türkiye (61), İran (52), Çin (42), Küba (29), Eritre (28), Etiyopya (19), Nepal (16), Burma (14), Vietnam ve Azerbaycan (9). Türkiye kendi rekorunu kırdı: 1 Ağustos 2012 tarihinde halen hapiste bulunan 76 gazeteciden, en az 61’inin doğrudan gazetecilik faaliyetleri yüzünden hapsedildiği sonucuna varıldı. Diğer 15 gazeteciyle ilgili veriler daha muğlak ve CPJ bu gazetecilerin tutuklanma sebeplerini araştırmaya devam ediyor. Gazeteci Tuncay Özkan ile Hikmet Çiçek’in durumları da bu kapsamda irdeleniyor. Orwell’vari iddianameler: İddianamelerde Orwell’vari suçlamalar yer alıyor, yani bir gazeteci şüpheli olarak tespit ediliyor ve sonra diğer bir gazeteci de ilkiyle irtibata geçtiği için şüpheli olarak değerlendiriliyor. Ergenekon davasında hükümet bu oluşumu o denli geniş ve muğlak bir biçimde tanımlıyor ki, Ergenekon’u eleştiren Nedim Şener ve Ahmet Şık gibi tanınmış araştırmacı gazeteciler bile bu davayla bağlantılandırılabiliyor. 12 Eylül 1980 darbesinin gölgesi bugünün olaylarının üstünde hissediliyor Dink’in katili serbest, gazeteciler tutuklu: Bir yanda gazeteciler onar onar hapsediliyorken Ocak 2007’de Türkiyeli Ermeni gazeteci Hrant Dink’i katledenler serbest dolaşıyor. Davada sadece cinayeti işlediğinde 17 yaşında olan tetikçi ve üç önemsiz suç ortağı suçlu bulunarak hapsedildi. Dink davasını takip edenlerin, cinayette ve cinayetin örtbas edilmesinde pay sahibi olmakla suçladıkları, aşırı milliyetçi hassasiyetleri olan polis ve askeri yetkililer hakkında hiçbir zaman doğru dürüst bir soruşturma yürütülmedi. Kürtlerle ilgili haber terör suçu: 2012’de hapisteki gazetecilerin yaklaşık yüzde 70’i yasadışı PKK ve KCK beyanları ya da faaliyetleri hakkında haber yaptıkları için terör örgütüne yardım ile suçlanan Kürt gazetecilerdi. CPJ’den Erdoğan’a öneriler: Eleştirel gazetecilere karşı hakaret davaları açmaktan, alenen itibarlarına saldırmaktan ve eleştirel haber medyasına üsluplarını hafifletmeleri için baskı yapmaktan vazgeçin. Hükümet olarak özgür basının Türkiye toplumu için sahip olduğu önemli rolü tanıdığınızı açıklayın. Eleştirel yorumcuların, hükümetin müdahalesi olmadan işlerini yapabilmeleri için işlerine geri dönmelerine izin verin. Tutuklu olan tüm gazetecileri, yaptıkları faaliyetler hükümetçe saldırgan olarak nitelenen görüşleri destekliyor olsa da serbest bırakın. Medya: Temel Gösterge Gazetecileri Koruma Örgütü (CPJ), geçen yıl yayımladığı raporda “sadece tutuklu 8 gazeteci var” demiş ve iktidarın adamlarının, “işte bak biz demedik mi, 8 tane gazeteci tutuklu, gerisi terörist ve başka suçlardan içeride” biçimindeki yalan propagandasına zemin hazırlamıştı. CPJ bu kez doğruya yaklaştı, ağustos itibarıyla 76 gazeteci tutuklu dedi, üstelik raporuna koyduğu başlık zehir zemberek: “Türkiye’nin Basın Özgürlüğü Krizi: Gazetecilerin Hapsedildiği ve Muhalefetin Suç Sayıldığı Karanlık Günler”. Rapora ulaşabilir, yayabilirsiniz.. www.cpj.org/tr/turkey2012turkish.pdf Raporda görüşlerine başvurulan Aslı Aydıntaşbaş: “Günlük gazetelerin tamamı Türkiye’de neyin yanlış olduğunun farkında, ama doğru düzgün gazetecilik yapamayacak kadar sindirilmiş durumda.” Nedim Şener de “İlk defa, yazmadığım ve yazılmasına yardımcı olmadığım kitaplar yüzünden tutuklandım” diyor. Üstelik “ileri demokrasi”ye geçirilen Türkiye, dünyanın demokratik olarak kabul etmediği bütün ülkeleri geride bırakarak, basın özgürlüğünün hapishanede olduğu bir numaralı ülke oldu! Şimdi iktidar ve adamlarından, geçen yılın övgü dolu sözlerinin yerine şimdi küfür işiteceğiz! ??? Hayır, medyanın tutuklanmış olması, sıradan bir olay değil. Ayrıca tekil bir olay da değil. Türkiye’nin basın özgürlüğünde dünyada düştüğü derin çukura, başka derin çukurlar da eşlik ediyor: Örneğin demokrasi ölçülerinde, her yıl basamak basamak geriye düşen bir ülke... Papağanlar, durmadan “ileri demokrasiye geçtik, sen ne diyorsun” diye televizyonlarda kükreyip dursun. Gazetecilerin içeri atılmasını, tutuklanmasını meşru ve doğru göstersin. Hatta, artık işkenceyi bile meşrulaştırsınlar... Utanmazlık, arlanmazlık, kendini bilmezlik, mesleğine ve demokratik ideallere ihanet, ölçü ve endaze tanımıyor! Bunları ekrana çıkararak “eee ne yapalım, bir de hükümetin borazanlığını yaptıralım ki, denge sağlansın, gerçekler iki görüşün çarpışmasından çıkar” biçimindeki, gerçekleri karartmaya yönelik yeni moda ekran yönetme biçimleri, bu kara günlerin gazetecilik üzerindeki büyük kâbusu olarak anılacak. ??? Ülkede hemen hemen bütün güç odaklarını denetimi altına almaya çalışması ve her şeyin kendisinden sorulduğu bir ortam yaratması, bir “muktedir”in, nasıl bir siyasi rejim kurmaya yöneldiği konusunda, isteyen herkese yeterli bir fikir verir. Gerisi teferruattır. Gidişatı görmeyen veya karartmaya çalışanlar, ancak “muktedir”in yoldaşları, destekçileri olabilir. Muktedir’in karakterini ve gidilen yolun niteliğini anlamanın en önemli kriterlerinden biri medya ile ilişkisidir. 10 yıl içinde medya, üzerindeki ağır baskılar sonucu, güvenilirliğini, objektif haberciliğini ve yorumculuğunu epey yitirdi. Tam iktidarlaşan medyayı bir kenara bırakın. Yaptıkları şakşakçılık ve yağcılık, onların satışlarını sınırlı bıraktı. Açıklanan satış miktarı, iktidar belediyelerinin büyük miktarda gazete alım destekleriyle şişirilmektedir. Gerisi de cemaatin adamlarının gazeteleri bölge bölge toptan alıp dağıtmaları biçiminde gerçekleşiyor. Yani, bana sorarsanız, gerçek gazete satışları açıklanan rakamların yarısı kadar bile değildir. ??? Nereye varmak istiyorsun, diye sorarsanız: İktidar, bu nedenle, hâlâ merkez / ana akım medya diyebileceğimiz gazete ve TV’ler üzerinde baskısını sürdürüyor. Çünkü geniş kitleleri kontrol etmenin en önemli aracı, merkezi, yani büyük kitlelerin kulak verdiği medya üzerinde sıkı denetim kurmaktan geçer. Bu kontrol girişimleri, iktidarın her zaman dikkat ettiği en önemli projelerinden biridir. Su uyur diktatörlük arzusu uyumaz, her zaman uyanık ve ayaktadır! Gazete ve TV’lerde durmak ve dinmek bilmeyen, istifa, görevden alma ve atamalar biçimindeki değişimlerin istikametlerinin, hep daha çok kontrole yönelik olduğunu unutmayın. Çünkü “muktedir” ve adamları durmadan medya patronlarını “Bey, gazetelerinizin henüz bir yararını görmedik, şunu ekrana çıkarın, onun tek başına iktidar aleyhine sözler söylemesi objektif yayıncılığa sığar mı?” gibi, önce en hafif ikazlarla dürtmekte. Tabii doğrudan atılmaları bırakın... Sonra... Dikkat “muktedir” ve adamları tam gaz işbaşında! Adalet Bakanı: İnkâr etmiyorum Adalet Bakanı Sadullah Ergin, CPJ’ye gönderdiği mektubunda, şunları savundu: “Çok az sayıda basın mensubunun nispeten gazetecilik ile ilgili olabilecek faaliyetleri nedeniyle geçmişte hürriyetlerinden mahrum kalmış olabileceğini inkâr etmiyorum. Hükümet olarak biz gazeteci ya da değil, tek bir kişinin bile düşünce ve ifadelerinden dolayı mağdur olmasını istememekteyiz. Ülkemizde hapiste bulunanların arasında, gazetecilik kimlikleri ile alakalı gösterilmeye çalışılanların çoğu silahlı terör örgütü üyesi olmak, adam kaçırmak, ruhsatsız silah ve patlayıcı bulundurmak, bombalama eylemlerine katılmak ve cinayet gibi ciddi suçlar nedeniyle hürriyetlerini kaybetmişlerdir. Bu kişiler arasında hırsızlık, silahlı soygun ve sahtecilik gibi yüz kızartıcı suçlardan dolayı hüküm giymiş olanlar da mevcuttur.” Dün akşam gerçekleştirilen Bakanlar Kurulu toplantısının ardından açıklama yapan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da CJP raporunun “farklı çevreler”ce yönlendirilerek yazıldığını savundu. ‘Rapor dikkate alınmalı’ Basın Konseyi Başkanı Birgit, TGS Genel Başkanı İpekçi ve CHP’li Toprak’tan CPJ raporuna destek geldi İstanbul Haber Servisi Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ) hazırladığı “Özel Basın Özgürlüğü” raporundaki “Türkiye’deki basın özgürlüğü kriz seviyesine ulaştı” tespitine destek geldi. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Ercan İpekçi, komitenin geçen yıl açıkladığı rakamları AKP iktidarının kendine referans olarak belirlediğini ifade ederek “AKP iktidarı, cezaevinde gazetecilerin bulunmasına ilişkin sanki bir sorun yokmuş gibi pişkin pişkin demeçler verdi. Şimdi itibar ettikleri bu örgüt 1 yıl boyunca bir çalışma yaptı. Meslek örgütleriyle görüştü, vakaları tek tek inceledi ve gerçek sayıya ulaştı. Şimdi siyasi iktidar bu raporu çöpe attığını söylüyor. Kendinize göre bir değerlendirme yapamazsınız. Uluslararası örgütlerin sesini duyun ve hatanızdan vazgeçin. Ülke olarak bu utançtan kurtulmamız gerekiyor” dedi. Toprak İpekçi Ulusal çaptaki meslek örgütlerinin Türkiye’de ciddi bir sorun olduğunu ve çok sayıda gazetecinin içerde olduğunu bildirdiğine dikkat çeken İpekçi, “AKP iktidarının itibar ettiği uluslararası meslek örgütleri de bunu teyit ediyorlar artık. Türkiye’nin dünyada en fazla cezaevinde gazeteci bulunduran ülke haline gelmesinin tek sorumlusu siyasi iktidarın çıkartmış olduğu kanunlar ve icraatlardır” diye konuştu. Basın Konseyi Başkanı Orhan Birgit, 70’den fazla gazetecinin tutuklu olduğu bir dönemde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gazeteciler üzerindeki baskıları kabul etmediğini belirterek “Bu gerçek, uluslararası camianın ağzında ve dilindedir. Erdoğan’a göre tutuklu gazetecilerin hepsi teröristtir. Uluslararası medya kuruluşları, Başbakan Erdoğan’ı tekzip edecektir” dedi. Raporda, çok sayıda gazeteci hakkında eleştirel yazıları nedeniyle “Türklüğü aşağılamak” ,“yargıyı etkilemek” suçlarıyla kovuşturmanın devam ettiğinin öne çıktığını anımsatan Birgit, “Türklüğü aşağılamak gerçeği saklama, gazetecilerin tutuklanmasıdır” diye konuştu. ‘Baskı ve sindirme’ CHP Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak “Genel olarak medya, aydınlar, sanatçılar ve demokratlar üzerinde büyük baskı ve sindirme operasyonu söz konusu. Ancak sadece basın özgürlüğü alanında değil aynı anda hem demokrasi, hem de ekonomik kriz yaşanıyor” dedi. ‘Gerçeği dünya biliyor’ 4 PARTİ AN AYASA KOMİSYONU’NDA BAŞLIK TA BİLE ANL AŞAMADI Vatandaşlıkta uzlaşamadılar AYŞE SAYIN ANKARA CHP’nin geçen hafta sonu önerisini netleştirmesinin ardından TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu, dün yeni anayasanın en kritik düzenlemesini oluşturan “vatandaşlık” maddesini görüşmeye başladı. Ancak 4 parti, maddenin “başlığında” bile uzlaşamadı. AKP’nin ve BDP’nin “vatandaşlık”, MHP’nin “Türk vatandaşlığı” ve CHP’nin “Vatandaşlık/Türk vatandaşlığı” başlığı altında komisyona sunduğu önerilerin, “ortak yazımı” konusunda ise uzlaşma sağlanamadı. CHP’nin kendi içinde tartıştığı “Vatandaşlık/Türk vatandaşlığı” başlıklı önerisi şöyle: “Türk Vatandaşlığı; dil, din, ırk, cinsiyet, etnik köken ve benzeri sebeplere bağlı olmaksızın herkesin eşitlik temelinde Türkiye Cumhuriyeti Yurttaşı olması anlamına gelir.” Toplantıda “Türkiye vatandaşlığı” önerisi getiren BDP, AKP’nin hiçbir etnik aidiyet ve tanıma yer vermeyen önerisine olumlu yaklaşabilecekleri mesajı verirken, MHP, “Türklük” ifadesinin yeni anayasada da korunmasını istedi. Öneriler şöyle: AKP: Vatandaşlık temel bir haktır, kanunun gösterdiği şartlarla kazanılır ve ancak kanunda belirtilen hallerde kaybedilir. Hiç kimse vatandaşlıktan çıkarılamaz. MHP: Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür. Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türk’tür. BDP: Türkiye vatandaşlığının kazanılmasında, kullanılmasında ve kaybedilmesinde, dil, din, ırk, etnik köken, kültür, cinsiyet, cinsel yönelim ve benzeri farklılıklar gözetilemez. Aygün talep ve kaygıları yazdı Erdoğan’a ‘Alevi’ mektubu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, Başbakan Tayyip Erdoğan’a mektup yazarak Alevi yurttaşların cemevlerinin ibadethane sayılma sı, zorunlu din derslerinin kaldırılm ası, Alevi mal varlıklarının iade edilmes i gibi taleplerinin yerine getirilmesin i istedi. Aygün, mektubunda, Alev ilerin, gayri safi milli hasılaya en az yüzde 20 oranında katkı sağlayı p cemevleri için dahi yüzde 1 oranında pay almamalarının, demokrasini n niteliği ve hukuk devleti olma ilke si ile bağdaşmadığını ifade etti. Aygün, şu görüşleri dile getirdi: Aleviler açık bir şekilde devletin varlığına yön elik tehdit olarak görülmektedir. Türkiye’de yaşayan Alevilerin can güvenliğinin gittikçe ortadan kaldırıld ığı yönünde kaygılar artarken Avr upa’nın çeşitli ülkelerinde Alevi yurt taşların din ve inanç temelindek i talepleri olumlu karşılanmaktadır. Hukukun sesi olmayı sürdüreceğiz ? İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) İzmir Barosu Başkanlığı’na yeniden seçilen Sema Pekdaş, yaptıkları çalışmalara aynen devam edeceklerini belirterek “Hukuka aykırılıkları her yerde izleyeceğiz” dedi. Pekdaş, yargının pek çok sorunu olduğuna dikkat çekerek “Çözüm konusunda dayanışma içerisinde çaba harcayacağız” dedi. İzmir Barosu’nun hafta sonu gerçekleştirilen olağan genel kurulunda 1729 blok oy alarak seçimi kazanan Pekdaş, bir önceki genel kurulda aldıkları oyun çok üzerinde bir oranla yeniden seçilmelerinin, sorumluluklarını daha da artırdığını söyledi. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle