25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 EKİM 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 11 Temmuz 2012’de kayıt dışı istihdam oranı yüzde 40.2 oldu, 10.2 milyon kişi kayıt dışı çalışıyor Emeklilik bile uzak hayal Ekonomi Servisi Kayıt dışı istihdam oranının geçen yılın aynı dönemine göre 3.2 puan azalışla yüzde 40.2 düzeyinde gerçekleştiği Temmuz 2012’de, Türkiye genelinde istihdam edilen 25 milyon 498 bin kişiden 10 milyon 243 bininin kayıt dışı olduğu belirlendi. ANKA’nın Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden yaptığı belirlemeye göre, kriz öncesi döneme işaret eden 2008 Temmuz dönemi ile karşılaştırıldığında kayıt dışı istihdam oransal olarak gerileme yaşarken, kayıt dışı istihdam sayısı arttı. 2008 Temmuz döneminde yüzde 45.3 düzeyinde olan kayıt dışı istihdam oranı, 2012 Temmuz döneminde yüzde 40.2 dü Temmuz döneminde toplam istihdamın yüzde 29.7’sini oluşturan 7 milyon 571 bin kadın çalışanın yüzde 56’sının herhangi bir sosyal güvencesi olmadan çalıştırıldığı, 17 milyon 928 bin erkek çalışanın ise yüzde 33.5’inin kayıt dışı olduğu görüldü. nini, erkeklerde ise 17 milyon 928 bin çalışanın 6 milyon 6 binini kayıt dışı çalışanlar oluşturdu. Bir başka ifadeyle, temmuz itibarıyla 7 milyon 571 bin kişi düzeyinde belirlenen kadın istihdamı, toplam istihdamın yüzde 29.7’sini ve kayıt dışı istihdamın yüzde 41.4’ünü oluşturdu. 6 milyon 6 bin kişi düzeyinde belirlenen kayıt dışı erkek istihdamının toplam istihdam içindeki payı yüzde 42.4, kayıt dışı istihdam içindeki payı ise yüzde 58.6 oldu. zeyi ile 4.1 puan geriledi. Bu dönemde istihdam edilen kişi sayısı 3 milyon 335 bin kişi, kayıt dışı istihdam edilen sayısı ise 202 bin kişi arttı. 2012 Temmuz döneminde kadınlar arasında kayıt dışılık oranı yüzde 56, erkeklerde yüzde 33.5 olarak belirlendi. Temmuz itibarıyla 7 milyon 571 bin kadın çalışanın 4 milyon 237 bi İşveren de kayıt dışı Temmuz itibarıyla kendi hesabına çalışan 4 milyon 662 bin kişiden yüzde 64.5’ini oluşturan 3 milyon 5 bin kişinin kayıt dışı istihdam içinde bulunduğu belirlendi. Ücretli ve yevmiyeli olarak çalışan toplam 15 milyon 898 bin kişiden yüzde 23’ünü oluşturan 3 milyon 659 bin kişinin kayıt dışı çalıştığı tespit edildi. İşveren olarak faaliyet gösteren 1 milyon 278 bin kişiden yüzde 17.1’ini oluşturan 228 bin kişinin de sosyal güvenlik kaydı bulunmadığı öğrenildi. Kayıt dışı “çalışanlar” içinde en büyük grubu ücretsiz aile işçileri oluşturdu. Büyük bölümü tarım kesiminde bulunan ve standart bir istihdamdan farklı olarak tarım ya da ticaretle uğraşan, ailesine yardım eden bu kişilerin toplam sayısı 3 milyon 660 bin kişi. Bunların yüzde 91.8’ini oluşturan 3 milyon 360 bin kişinin sosyal güvenlik sistemine kayıtlı olmadığı görüldü. Normal bir istihdam olanağı elde edemediği için mevcut konumda yer alan bu kişilerin ücretsiz aile işçisi şeklinde tanımlanması, Türkiye’deki işsizliğin boyutlarını da olduğundan küçük gösteriyor. Balçıkla Sıvanmıyor İktidarda büyüme başarısı, en çok iktidar gücünü, caydırıcı çok etkin kullanışı ile demokrasinin olmazsa olmaz ilkelerini, demokratik muhalefet çarklarının işleyişini, insan hakları, hukuk devleti düzenine aykırı şekilde gasp eden iktidarlarının dev koro eşliğinde “ileri demokrat” oyunu, efsanesi tüketildi. Düzenden paylarını alanlar, yandaşlıkla yoktan var olmuşlar, balçıkla sıvanamayan güneşin güçlü ışığı karşısında öfkeli, oyunu bozmada katkıda bulunanlara ya da cephede görev almayanlara giderek daha saldırgan, kindar çıkışlar yapmaktalar. İktidarlarının iktidarda sınırsız güç kazanmanın da şımarıklığında, zaten özlerinde olmayan demokrasi ilkelerine uymada zorlanmalarının yanında, işlerin tıkırında gitmemeye başlaması ile beslenen öfkelerinin gazabına uğrayanların vay hallerine. Tehdit, hakaret en hafifi; ellerinin kollarının uzanabildiği alanlarda cezalandırmalar giderek keyfi, kuralsız, katlanılmaz boyutlar kazanıyor. Çıkarlarının savunulmasında ittifak yapılmış, üstelik istikrarlı iktidar kimliği ile işlerine yarayan AKP yönetimine, yakın tarihin en büyük desteğini vermiş ABD, AB siyasi odakları bile ortaya çıkan tablodan hoşnutsuzluklarını ufaktan ufaktan dile getirir oldular. Daha doğrusu bize, evrensel insan hakları, hukuk devleti, demokrasi eksenindeki ilkeler, ilkeleri savunmak konumunda olan kurumlar aracılığı ile yapılan sunumlarda, medyatik vitrinde bu genel değerlendirme, görüntü değişikliği var. Her iki cepheden iktidarlarının nerede ise her icraatına verilen destekler, daha anlamlısı AKP’nin 12 Eylül’ü, özel yargı düzeniyle, Silivri simge “darbecilerle hesaplaşma” vitrininde, bizden, içeriden gelen “haksızhukuksuz” itirazlarına kulak tıkayarak, nerede ise koşulsuz destekler dönemi çok yakın. ??? ABDAB siyaset cephesinde, en azından genel ilkelerin işleyişi, değerlerinde, uzaktan çok şey değişmediyse de yakından, özelde neler oldu da üst üste uyarıcı, aykırı, eleştiri ağırlıklı sesler, raporlar çıkmaya başladı? En olumlu bakışla, uygulamayı, sonuçlarını yeni yeni görmeye başladılar sonucuna varmak isteriz. Kuşkusuz iktidarlarının biçilen rollerde, büyüyen iktidar gücünün sarhoşluğunda, kendi başına işler yapması, hele de dış politika çıkışlarında emperyal güç odaklarından beklenen esneklikte yeni koşullara uyum sağlayamamasının da payı büyük olabilir. Ancak bu değişen çarpıcı tabloda, Türkiye’de iktidarlarının giderek daha pervasız çoğunluk gücünü, evrensel insan hakları, hukuk devleti düzeni, demokrasi, Türkiye Cumhuriyeti ilkeleri, laiklik, geçerli hukuk düzenine aldırmaksızın, keyfi, sivil diktatöryal eğilimleri katlanmış olarak kullanmak istemesinin asıl payı kaçınılmaz, tartışılmaz. Güdümlü medyanın da ağırlığında, kamuoyu duyarsızlığında görülmeyen bir başka gerçek ABDAB siyasal çıkar eksenleri ile yerleşik demokratik kurumlar işleyişi arasında hep var olan çelişkiler. Demem o ki, iktidarlarının icraatlarının hakhukuk, demokratik düzen işleyişine aykırı boyutları sözünü ettiğim bu sistemin temel denetim kurumlarının karar ve raporlarında hep vardı. Siyasi erklerin güçlü desteğinde, siyasal metinlere yansımıyordu. Şimdi hem Türkiye’de keyfilik, ihlaller katlandı, acıklı sonuçları ile saklanamaz oldu. Hem de düzgün çalışan uzmanlık kurumlarının, giderek içerik, olumsuz uygulamalarla güçlenen raporları birbirlerine eklemlenmiş olarak siyasi raporlara da yansır boyutlar kazandı. Yine de kendi adıma çok oynak, hele de Türkiye’den çok şey beklenen Ortadoğu kirli büyük çıkarlar oyunlarının ekseninde, siyaset üslubunun günübirlik yüzde yüz eksen değiştirebileceğini unutmayalım derim. İktidarlarının demokrasi karnesine, en çok Batı uygarlığı, insan hakları, evrensel hukuk, demokrasi ekseninde göreceli bağımsız çalışabilen kurumlardan çıkan raporlarla, değerlendirmelerle ancak evrensel bakılmaya çalışılmalıdır diyelim. İşte tam da bu nedenlerle Türkiye’de basın özgürlüğü, gazetecilerin özgürlüklerine, daha doğrusu halkın doğru bilgilenme hakkına bakışta dün kamuoyumuzun gündemine düşen Gazetecileri Koruma Komitesi CPJ’nin raporu önemli. “Başbakan Erdoğan’ın hükümeti basına karşı yakın tarihin en büyük saldırısını yürütüyor” saptaması çok çarpıcı, AB üyeliği, ABD ilişkilerinde olumsuz etki yaptığı sonucuna varılması düşündürücü. Yandaş medyacılar korosunun, biz eleştirirken, densiz suçlamalarıyla çıkardıkları kuru gürültü bile bu çıplak gerçeğin saklanması, toplumun sindirilmesinde artık işe yaramaz oldu. Yoksul ülkelerdeki ilaçların yüzde 40’ı sahte Ekonomi Servisi Dünya Bankası ve uluslararası kamu sağlığı kuruluşları Afrika’da Sahra Çölü’nün güneyindeki ülkelerde ve Latin Amerika’da satılan ilaçların yüzde 40’ının sahte olduğunu bildirdi. Sahte ilaç ticaretini durdurmaya çalışan uzmanlar, bu soruna yasal çözümler bulmak amacıyla Washington’da bir araya geldi. Toplantıda, Dünya Bankası ve diğer kuruluşların gözlemlerine göre küresel sahte ilaç ticaretinin yılda 30 milyar dolarlık gelir getirdiğine dikkat çekildi. Virginia’daki George Mason Üniversitesi Terör, Uluslararası Suç ve Yolsuzluk Merkezi’nden Louise Shelley, “Uyuşturucu kaçakçılığına sahte ilaç ticaretinden daha fazla ağırlık veriyoruz. Halbuki sahte ilaçlar, uyuşturucu maddelere göre çok daha fazla sayıda insana zarar veriyor” uyarısında bulundu. Dünya Sağlık Örgütü’nden Michael Bates de sahte ilaç konusunda sadece hastaların değil birçok doktorun da yetersiz bilgiye sahip olduğunu söyledi. Aile İşletmeleri Derneği, yasal prosedürleri tamamladıktan sonra adına “Türkiye”yi de eklemeye hazırlanıyor. TAİDER, kuruluş öncesi “Aile İşletmeleri Platformu”nu gerçekleştirerek İzmir ve İstanbul’da 5 tanışma ve tanıtım toplantısı da düzenledi. Cari açık ve yabancı sermayeye dikkat Ekonomi Servisi Akbank Yönetim Kurulu Başkanı ve murahhas üyesi Suzan Sabancı Dinçer ekonomik manzaranın çok daha fazla büyüme potansiyeli barındırdığına işaret etti ancak Türkiye’nin büyüme sürecinin bazı riskler içerdiğini söyledi. Dinçer, Türkiye’de cari açık ve düşük iç tasarrufa bağlı olarak yerel fonlama olanaklarının kısıtlı olduğunu anlatarak “Eğer Türkiye yatırım yapılabilir notunu alırsa, ekonomi önemli bir sıçrama yapacaktır. Finansal istikrar sürdüğü sürece, büyük olasılıkla notumuz yükselecektir. Piyasalar bu nedenle Türkiye konusunda bu kadar iyimser” dedi. Wall Street Journal gazetesine konuşan Dinçer, önümüzdeki döneme ilişkin dikkat edilmesi gereken iki konunun cari açık ve kısa vadeli yabancı sermaye ihtiyacı olduğu vurguladı. Dinçer, yüzde 7.5 düzeyinde bir cari açık oranının ekonomistler tarafından yüksek bulunduğuna işaret ederek oranın GSMH’nin yüzde 4’ü seviyesine gerilemesi gerektiği söyledi. Aile şirketleri tek çatı altında ‘İhtiyaçtan doğduk’ Yönetim Kurulu Başkanı Şerife İnci Eren, “Derneğimiz bir ihtiyaçtan doğdu. Dünyada birçok örneği ve İsviçre’de merkezi bir örgütü var. Özellikle işlerin ikinci ya da üçüncü kuşağa devrinde sürdürülebilirlik ilkelerine odaklanacağız. Üyelerimizin aile şirketi dinamiklerini başarı ile yönetmelerine, kurumsallaşma, gelecek kuşaklara geçiş konularında bilgi ve deneyim aktarımına yardımcı olacağız. Bütün aile şirketlerine açığız” dedi. Turunçgil Ziraat’ten Uğur Paksoy yer Ekonomi Servisi İzmir, İstanbul, Bursa, alıyor. Adana, Aydın ve Manisa gibi illerden 40’ı kurucu olmak üzere 60’ın üzerinde aile rnek vaka: İnci ailesi şirketi bir araya gelerek Aile İşletmeleri Uluslararası aile şirketleri ağı ile de ilişki Derneği/TAİDER’i kurdu. Derneğin kuran TAİDER, merkezi İsviçre’de olan ve haziran sonunda İzmir’de gerçekleştirdiği 28 ülkeden 5 bin 600 aile şirketinin “kurucular toplantısı”nda üye olduğu “Family Business oluşturulan Geçici Yönetim Network International”a Kurulu Başkanlığı’na İnci Türkiye’nin (FBNI) üyelik başvurusu Holding Yönetim Kurulu çeşitli illerinden yaptı ve Türkiye’yi temsil üyesi ve eski başkanı 60’tan fazla aile şirketi, etmeye hak kazandı. Şerife İnci Eren önce bir platform oluşturdu, TAİDER yönetimi ile getirildi. TAİDER, Söke Un ve İnci Holding kuruluş öncesi “Aile ardından dernekleşti. Amaç, temsilcileri, FBNI’nın İşletmeleri Platformu” özellikle yönetimin ikinci ve Londra’da düzenlenen 23. adı altında bugüne kadar üçüncü kuşaklara devrinde uluslararası zirvesinde İzmir ve İstanbul’da 5 örnek aile vakalarının tanışma ve tanıtım bilgi ve deneyim incelendiği girişimcilik, toplantısı ile 7 ön çalışma aktarmak. yönetim devri, değerler, grubu toplantısı sürdürülebilirlik, insan sermayesi, gerçekleştirdi. TAİDER varlık yönetimi ve liderlik konulu yönetiminde Şerife İnci Eren çalıştaylara katıldılar. Türkiye’den İnci dışında Kilsan’dan Meral Ekmekçioğlu, Holding’in ele alındığı “Yönetim Devri” Sun Tekstil’den Şükrü Ünlütürk, Söke başlıklı çalıştayda yapılan sunumu da, İnci Değirmencilik’ten Seyda Akdurak, Erailesi 2. kuşağından Perihan İnci ve 3. Metal’den Fahrettin Gülener, Odak kuşağından Şelale Zaim gerçekleştirdi. Group’tan İrem Oral Kayacık ve Ö Muhtar Kent’in yaptığı Türk ekonomisi değerlendirmesi içimizi ferahlatsa da (!) reel sektör verileri kendisini teyit etmiyor. Özellikle küçük, orta işletmelere bakıldığında borçlarını döndüremediğini, banka kredilerinin esas finansman kaynağı olduğunu görmekteyiz. Çeklerde hapis cezası kalktığından beri ve çek verenlerin durumunun izlendiği sistem henüz kurulamadığından dolayı çekler sapır sapır dökülüyor. Bu durum bankaya kredi teminatı olarak verilen çeklerin karşılıksız kalması ve kredilerinin teminatsız duruma düşmesi sonucunu doğuruyor. Karşılıksız kalan çeklerin yerine yeni çekler bulunamıyor ve bu durumda banka ile müşteri arasında didişme başlıyor. Stoklarda mal birikti. İç ve dış talepteki daralma stokların artmasına sebep olmuş durumda. Bu da stokların maliyetini artırıyor. Alımlar banka kredileri ile finanse edildiğinden stoklardan satış yapılıncaya kadar ciddi zarar birikmeye başlıyor. Firmaların stoklar hariç dönen varlıklarının kısa vadeli borçlara oranı olarak tanımlanan likidite oranları 1’in çok altında çıkıyor. Stoklar ne denli büyük olursa bu oran daha da kötüleşiyor. Yabancı kaynakların varlıklara oranı olan kaldıraç oranları da firmaların spekülatif tarzda yönetildiğini gösteriyor. Kredi verenler açısından emniyetin kaybolduğunu, bankaların gerekli tedbirleri almayı düşünmesine yol açıyor ve müşterilerinin kısa vadeli kredilerini yapılandırıyor; yani Reel Sektörde Sıkıntı Var orta veya uzun vadeli hale getiriyor. İşçilik maliyetleri ciroların yüzde 30’unu aşmış durumda. Kıdem tazminatlarının gizli yükümlülüğü ve beklentilerin tahmin edilememesi işçilikte tasarruf yapmayı zorlaştırıyor. Oysa kişi başına ciro ve faaliyet kârı düşmüş durumda. Bu, satışların düşmesi ve verimsiz çalışma nedeniyle ciddi bir maliyetin ortaya çıkması anlamını taşıyor. Firma ve firma sahiplerinin borçları sağlıklı düşünmelerini ve esas faaliyetlere odaklanmasını önlüyor; üretici iyi üretim yapamıyor; yayıncı iyi kitap ve gazete çıkaramıyor; tekstilci fuarlara, yeni pazarlara gidemiyor, yeni müşteri arayamıyor. İnşaatçılar reklamlara sığınıyor. Bu durumda önerilerimiz şunlar: Giderleri azaltmak için hemen küçülmek. Verimsiz ve yüksek maliyetli işçileri işten çıkarmak. Yüksek kiralı yerleri boşaltmak. Alımları kontrol etmek; stoka alım ve üretime meydan vermemek, stok devir hızını yavaşlatmamak. Tahsilatları etkin takip etmek. Her kuruş alacağın peşinde koşmak. Karşılıksız kalan çekler nedeniyle banka kredilerini yapılandırmak. Karşılıksız kalan çekleri verenlerden alınacak yeni çeklerin müşteri çeklerinden olmasını sağlamak. Ciroyu kredi olarak kullanmamak. Bu nedenle yüksek ciro sağlayan ancak zarar yaratan kâr merkezlerini kapatmak ve zararlı ciroya tamah etmemek. Sıkıntılı dönemlerde kesinlikle hatır çeki (ticari ilişkiye dayanmayan dosttan alınan çek) almamak. Kısa vadeli borçlarınızı ödemek için her gün hendek atlıyorsanız, gelecek ödeme için kaynağınız yoksa durum ciddi demektir. Derhal hukuki ve mali tüm tedbirlere başvurmak gerekmektedir. Ayrıca kenara da bir miktar para koymakta yarar var. Merkezi yönetim borç stoku 530.5 milyar TL oldu Ekonomi Servisi Merkezi yönetim brüt borç stoku, eylül ayı sonu itibarıyla 530.5 milyar lira olarak gerçekleşti. Hazine Müsteşarlığı’ndan yapılan yazılı açıklamaya göre, ağustos ayı sonunda merkezi yönetim borç stoku 528.1 milyar lira olarak gerçekleşmişti. Borç stokunun 387.7 milyar lira tutarındaki kısmı Türk lirası cinsi, 142.8 milyar lira tutarındaki kısmı döviz cinsi borçlardan oluştu. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle