25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 EKİM 2012 PAZAR 16 Say için adalet arayışındaydık. İlk duruşma, beklediğimiz adaletin “delillerin toplanması” için ertelenmesiyle sonuçlandı. Şaşırdım. Fazıl Say, adam öldürmedi ki suç aleti mahkemeye getirilsin? Hırsızlık yapmadı ki, çaldığı mal kanıt olarak sunulsun mahkemeye? Terör örgütü, virüslü CD buluntusu falan da yok… Ömer Hayyam’ın dizelerini Twitter’da paylaşmış, bir de inançsız olduğunu söylemiş. Saf saf, “Hangi delillerin?” diye sormuşum, yanımdaki arkadaşa. Verilebilecek en doğru cevabı verdi: “Cebrail’i tanık olarak çağıracaklar herhalde!” Çağlayan’daki koca Adalet Sarayı’na baktım ve düşündüm: Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bir şiir okuduğu için yargılanıp hapis cezasına çarptırıldığında, adaletin böyle devasa sarayları yoktu, Türkiye’de. Sonra Sayın Erdoğan hapisten çıkıp başbakan oldu, AKP hükümetleri sayesinde saraylarımız oldu, ama adalet hâlâ yok! ??? Bir şiir yüzünden 4 ay hapis yatan ve mapusluğunu hâlâ gözleri yaşararak anlatan Sayın Erdoğan’ın 11 yıldır başbakan olduğu Türkiye’de, bu kez ülkenin eçen perşembe sabahı G yine Çağlayan yollarında, bu kez Fazıl kadar bağımsız ve korkusuz olmadığı yerde adalet ne arar, sarayı ne işe yarar? ??? Fazıl Say’a açılan dava ve istenen ceza, Türkiye’nin çağdışılık davasıdır. Çünkü ülkede 11 yıldır yargıdan eğitime, sağlıktan ulaşıma vb. reformlar yaptığını ileri süren AKP iktidarı sürecinde fikir ve ifade özgürlüğünün bir gıdım genişlemeyip aksine daraldığının, toplumun muhafazakârlaşmayıp mutaassıplaştığının kanıtıdır. Muhafazakârlık, adı üstünde, var olan değeri korumak, değiştirmemektir; tutuculuktur, en fazla. Oysa taassup... Bir düşünceye, inanışa körü körüne bağlanmak, başka düşünceleri ve inançları bütünüyle yadsımaktır, düpedüz. Örneğin, cemevleri ibadet yeri sayılmayıp “camiye gitsinler” denilen Alevileri yadsır gibi yadsımak... Şöyle bir bakın çevrenize. Kendinizi dinleyin. 11 yıl önce söyleyebildiklerinizi bugün söyleyebiliyor musunuz? Hayır. Dinledikleriniz, seyrettikleriniz, okuduklarınız daha mı cesur? Hayır. Korkuyor musunuz? Evet. Öyleyse, taassubun yanına bir de tahakkümü ekleyin; 11 yıllık AKP iktidarında, nereden nereye geldiğimizin resmidir. “Biz gelmeden önce ek sik değildi dünya, Biz gittikten sonra da eksilmeyecek.” ÖMER HAYYAM Tahakküm Altında Taassup evrensel bir değeri, dünyaca ünlü besteci ve piyanisti Fazıl Say, yine bir şiirle düşüncesini ifade ettiği için 1.5 yıl hapis cezasıyla yargılanıyor. Fazıl Say’a dava açan Ali Emre Bukağılı, kendi deyişiyle “İslam düşmanlarına rahat nefes aldırmamak” için savcılıklara suç duyurusunda bulunmakta profesyonelleşmiş, ona buna dava açıp duran biri. Bir zamanlar Kemal Kerinçsiz “Türklüğü, Cumhuriyeti, TBMM’yi alenen aşağılamak” suçlamasını kullanarak böyle davalar açardı. Kerinçsiz’in Ergenekon’dan tutuklanmasıyla doğan dava boşluğunu, Ali Emre Bukağılı “Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılamak” suçlamasıyla doldurdu. Ne değişti sizce? Bir Ömer Hayyam Cıvıltısı ve Fazıl Say Dünyaca ünlü piyano virtüözü ve besteci Fazıl Say İstanbul 19. Sulh Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor. Kendisine yöneltilen suç büyük: “Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılamak.” Cezası 1.5 yıla kadar hapis! Bu suçu nasıl işlemiş Fazıl Say? Kendisine gönderilen bir cıvıltıyı (tweet) o da başkalarına göndermiş. Cıvıltı, Ömer Hayyam’a bir dörtlük; içeriğinde cennette çeşmelerden akan şarapların ve salınan hurilerin varlığı sorgulanıyor ve dünyada dinen yasak olan bu görüntülere ilişkin olarak “Bu nasıl iştir, Ulu Tanrım? Orası meyhane midir, genelev midir” sorularına varılıyor. 10481131 yılları arasında yaşayan İranlı filozof, matematikçi, astronom ve şair Ömer Hayyam, “evreni anlamak için, içinde yetiştiği İslam kültüründeki egemen anlayıştan ayrılmış, kendi içinde yaptığı akıl yürütmeleri eşine az rastlanır bir edebi başarı ile dörtlükler halinde dışa aktaran” bir düşünürdür. Ömer Hayyam “Rubailerinde, dünya, var oluş, Allah, devlet ve toplumsal örgütlenme biçimleri gibi hayata ve insana ilişkin konularda özgürce ve sınır tanımaz bir şekilde akıl yürüttüğü görülmektedir. Akıl yürütürken ne içinde yaşadığı toplumun ne de daha önceki zamanlarda yaşamış toplumların kabul ettiği hiçbir kurala bağlı kalmamış, kendinden önce yaşayanların insan aklına koymuş olduğu sınırları kabullenmemiştir. Bir anlamda dünyayı, insanı, var oluşu kendi aklıyla baştan tanımlamış; bu nedenle de çağını aşarak ‘evrenselliğe’ ulaşmıştır”. Fazıl Say’ın karşılaştığı sorun da işte bu “evrensellik” ile doğrudan ilişkilidir. Ömer Hayyam’dan bu yana dokuz yüzyıl geçmiş, fakat yaşadığımız coğrafyada yeşeren her düşünce evrenselliğe ulaşamadan bastırılmış, yok edilmiştir, yok edilmektedir. Bu topraklarda özgür düşünenler, soran, sorgulayanlar ya ezilir ya da deli muamelesi görürler. Hükümet içindeki en “çağdaş” görünümlü bakanlardan biri olan Egemen Bağış’ın bile, Fazıl Say’ın yargılanmasıyla ilgili olarak söylediklerine bir bakın: “Ben eğer yargı mensubu olsaydım, bunun Fazıl Say’ın ‘saçmalama özgürlüğü’ içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini düşünürdüm… Böylece Türkiye böyle bir davayla da karşılaşıp, bunu uluslararası platformda anlatmak durumuna düşmezdi.” Kafa budur! Neyse, Sayın Avrupa Birliği Bakanı şu sıralar zaten işsiz, aldığımız duyumlara göre hacca gitmeye hazırlanıyor. Giderayak canını sıkmayalım. Gitsin, günahlarından arınsın, hele bir salimen dönsün, bakarız. Yazımıza Hayyam’la başladık, onunla sonlandıralım: “Adil davranmadıktan sonra / Hacı hoca olmuşsun kaç para / Hırka, tespih, post, seccade güzel ama / Tanrı kanar mı bunlara.” (Sabahattin Eyüboğlu çevirisi) ransız Le Monde F gazetesinin 17 Ekim tarihli internet sayfasının manşeti, Millici Kerinçsiz’in yerini Ümmici Bukağılı alınca çağ mı atladık? Yargının, kişinin özlük haklarını ilgilendiren konularda düşüncesini belirtmesini fikir özgürlüğü kapsamında değerlendirecek, böyle saçma sapan suç duyurularını kabul etmeyecek, açılan davaları ilk duruşmada düşürecek KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ Fotoğraf : ALİ ARİF ERSEN “Radikal İslamcılık ve Nazizm, benzer ideolojilerdir” tümcesiydi. Ve manşeti izleyen Fransız Yahudi Dernekleri Başkanı Richard Prasquier imzalı makale, özellikle Selefi radikal İslamcıların kendilerinden olmayana karşı besledikleri nefret ve yok etmek emelleri açısından Nazilere benzedikleri savını işliyordu. Makalede, “Nazilerin gözünde Yahudiler hamamböceği, lağım faresi ya da mikroptular. Radikal İslamcılar için de Yahudiler ve Hıristiyanlar maymun, domuz ya da köpek piçi. Hayvanlık sıralamasında bir gelişim kaydedildiği söylenebilir. Ama verilen mesaj aynı: Düşman insan suretine bürünmüş bir hayvan ve öğrenilmesi gereken bilgi, hangi hayvan olduğuna dair…” vb. gibi dehşetengiz bölümler içeriyor. Ancak Türk medyası, son derece provokatif ve yersiz bu makaleden nedense hiç söz etmedi. Ben de korkuyorum, bu kadarcık alıntıyla yetindim doğrusu! N O K T A S I behicak@yahoo.com.tr Bugün ‘AVM’ye Gitmeyin... hemen plan değişikliği yapılıyor. Peki, nasıl yapılıyorlar? Ne zaman ki o arsa için “ayrıcalıklı” imar isteniyor, imar müdürlüğü “hayır olamaz, yoğunluk artamaz” dese bile, siyasette birbirlerinin gözünü oyan partilerin üyeleri hep birlikte “evet” diyorlar. Sanırsınız ki vatanı savunmak için oybirliğiyle “tezkere” çıkıyor... Bir yandan AVM’ler geleneksel çarşılarımıza öldürücü darbeler indirirken süpermarketleri de sadece mahalle bakkallarını değil, semt pazarlarımızı da tarihe gömmek üzereler. Oysa “en kapitalist” ülkelerde bile pazarlar kentin gözbebeği... Geçenlerde Güngör Uras bakın ne yazmıştı: “New York’ta haftanın değişik günlerinde 54 ayrı yerde mahalle pazarı kuruluyor. Mahalle pazarlarının özelliği, sadece New York çevresinde üretim yapan çiftçilerin “Tüketim hangarları”… kendi ürünlerini satabilmeleri.” (Miliyettarihi kent çarşılarımız 30 Eylül) tatil günleri kapalıyken Yaşadığınız kentteki “center”ların, “plaza”ların geç saatlere durumu düşünün. Her gün taze yumurtayı, kadar açık kalmalarını yıllardır yasal güvenceye sütü, sebzeyi hatta köy tavuğunu alabileceğiniz bağlamış durumdalar. Dahası, yine AVM’lerin “köylü pazarları”nız neden azalıyor? Bir hiç değilse kent dışına kentimizde, kökü çıkmasını öngören yasa dışardaki dev tasarısı ise neredeyse 8 süpermarketlerden biri, yıldır beklemede… Aynı o kentte pazar kurulan sürede AVM’ler ise perşembe günleri özel neredeyse üçe katlandı. “indirim” yapıyormuş. Zaman’daki bir haberi “Ayıp!” desem yetmez, kesmiştim: “Ankara’da daha ileri gitsem bin kişiye 225 m2 AVM terbiyem izin vermez... alanı düşüyor. Başkent, Peki, bu kepaze gidişe bu rakamlarla Avrupa kim dur diyecek; ortalamasını bile aşmış; Türkiye’deki AVM’lerin insanlarımız tatil günü üçte biri ise İstanbul’da.” kıra, pikniğe ne zaman geri dönecek; esnafımız, (Esra Keskin24 Nisan köylümüz, çarşılarımız, 2010) pazarlarımız, çoluk Durum bu hale çocuk genç yaşlı gelmişken sıradaki hepimiz, bu heyula projelerin sayısını ise ne tüketim hangarlarından bilen var, ne tahmin nasıl korunabileceğiz? edebilen. Çünkü kent Yanıtınızı duyar planları yapılırken AVM gibiyim… Evet, aynen yeri yok; “girişimci”si çıktığında istediği arsada öyle... Bugün pazar… Eşe dosta “Ne yapıyorsunuz?” derseniz, yaygın yanıt şöyle: “Valla programımız yok ama herhalde AVM’ye gideriz, ya siz?” Sabah kahvaltısı geç yapılır; ardından gidilen AVM’de mağazaların vitrinlerine bakılır; derken “fastfood”larda karın doyurulur; akşam da süpermarketten ihtiyaçlar alınarak evin yolu tutulur... Bütün gün “klima”tik ve uğultulu ortamdaki bu “dinlence!”ye çoğunluğun “aile”ce katıldığını düşünürseniz, tatillerimizin artık 7’den 70’e “tüketim günü”müz olduğunu da söyleyebiliriz. Toplumun bu hale gelmesinden pek memnun oldukları anlaşılan siyasi egemenler, güzelim ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1/ Ahşap yüzeyi dağ 1 layarak ya 2 pılan resim. 3 2/ Kolların 4 gövdeye 5 bağlandığı bölüm... 6 Hayvanla 7 rın kışlık 8 y e m i . 9 3/ “Bir dost bulamadım ak1 2 3 4 5 6 7 8 9 şam oldu” (Pir Sul 1 M İ H R A C E A tan Abdal)... Ja 2 A L A L E K E N ponya’da bir kent. 3 J O R J E T L İ 4/ Tümör... Bir 4 D R E N F A E düğmeyi ya da 5 A G A N İ G İ agrafı tutmaya ya 6 N İ N E A L E V T E rayan küçük halka 7 E R R A L cık. 5/ Kanatların 8 K A R İ K A T Ü R Y A K I A V E bağlı bulunduğu 9 kapı ya da pencere çerçevesi... Sivas’ın bir ilçesi. 6/ Bir şeyin erebileceği uzaklık... Rütbesiz asker. 7/ Orta Anadolu’ya özgü çoban köpeği cinsi... Tırnak boyası. 8/ Müzikte, aynı tonda yazılmış çalgı parçaları dizisi... Horoz, hindi gibi hayvanların tepesinde bulunan kırmızı deri uzantısı. 9/ Yağlıboya resimde, astar ve onu izleyen saydam boya katları uygulanmaksızın zemini doğrudan boyama tekniği. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Deve yavrusu... Üstün bir yetkinin gücünü simgeleyen değnek. 2/ Gümüşhane yakınlarında ünlü bir manastır... İlhan Berk’in bir şiir kitabı. 3/ Eski dilde gün... Hayır için dağıtılan içme suyu. 4/ Kimyada basit şekerlere verilen genel ad... Çuhadan yapılmış ucu kıvrık ve uzunca külah. 5/ Önü hendekli siper... Uğraş. 6/ Irkçılık... İridyum elementinin simgesi. 7/ Akdeniz Bölgesi’nde bir akarsu... Kimononun beline bağlanan ve daha çok ipekten yapılan uzun Japon kemeri. 8/ Tuzak, kapan... Akarsu debisinin yıl boyunca gösterdiği değişikliklerin tümü. 9/ Bir işi yerine getirme... Zeytine benzer meyvesi sakız gibi çiğnenen bir palmiye türü. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle