19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 OCAK 2012 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 20 Ocak 1990 Baku Katliamı Anayasa İhlali ESKİDEN, Anayasa Mahkemesi yokken, devlet hukukunun önemli kavramlarından olan anayasa ihlali ile anayasaya aykırılık kavramları birbirine karıştırılırdı. Şimdi pek şükredilmiyor, ama 1961 Anayasası Anayasa Mahkemesi’ni sisteme ekleyerek böyle bir karışıklığı önlemiş oldu. Artık çıkarılan yasalarda anayasaya aykırılık varsa oraya gidilip sorun çözülüyor. Anayasa ihlali ise düpedüz ağır bir suç niteliğini yine sürdürmekte. Hele güç kullanılarak yapılmışsa. 27 Mayıs sonrasının Yassıada yargılamaları, Meclis çoğunluğu kullanılarak yapılan anayasa ihlallerini bir çeşit güç kullanımı sayarak ağır cezalara yol açan kararlar vermişti. Kısacası, bazı çevrelerce anayasa ihlali olarak algılanabilecek olan anayasaya aykırılıklar pek tekin sayılamayacak durumlardandır. zun yıllar hiç ses çıkarılmadan sürdürülmüş bir belirsizlik son haftalarda birdenbire güncelleşti. Belirsizlik, cumhurbaşkanının görev süresine ilişkindi, ama aslına bakarsanız, belirsizlik yoktu: Ayrıntılar bir yana, şimdiki devlet başkanı bir defalık ve yedi yıl için Meclis’çe seçilmişti. Ancak sonradan yürürlüğe giren anayasa değişikliği onun arka arkaya beşer yıllık iki dönem seçilmesine elverişliydi. Kendisi bu konuda suskun kaldı. Çünkü Meclis’teki iktidar çoğunluğu başka hesap peşinde: Gül dönemi iki yıl daha sürmeli, bu arada anayasa değişikliği yapılıp Erdoğan kendisi için hazırlanacak olan başkanlık sisteminin başına seçilebilmeli. Böyle olunca, yürürlükteki anayasa başka türlü yorumlanıp Gül’ün süresi yedi yıl olarak kararlaştırıldı. Bu vesileyle cumhurbaşkanının seçilişini düzenleyen ve çok ivediymiş gibi o seçime ilişkin ayrıntılı bir düzenleme yapılıp ek koşullar getirildi. ysa, her şeyden önce şu soru önemli: Parlamentonun anayasayı yorumlama yetkisi var mı? Yorum yetkisi 1924 Anayasası’na göre Meclis’teydi. Şimdi, bu yetki, o da ancak önüne gelen yasalar açısından, Anayasa Mahkemesi’nin. Bir bakıma, üye yapısı değiştirilmiş olan o organdan artık değişik bir yorum beklemek pek gerçekçi olmasa da, böyle bir yetki ihlalinin yapılmış olması bile hukuk devleti konusundaki endişeleri daha da arttırmış oluyor. Ne var ki, “çoğunluğumuz var, yaparız” diye gerçekleştirilmek istenen bu ihlal, uzun vadeli olası sonuçları açısından iktidar çoğunluğunu da düşündürmesi gereken kritik bir yanlıştır. Uluslararası hukuk açısından bakıldığında, söz konusu katliamın İnsanlığa Karşı İşlenmiş Suçlar kapsamına dahil edilmesi ve sorumluların bu çerçevede gerekli soruşturmaya tabi tutulması oldukça yerinde olur. Faig BAĞIROV Azerbaycan Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi arihte Azerbaycan’ın bağımsız çirkin emellerin bilincinde idi. Artık bir aralık mücadelesi sürecine baktığı ya gelip memleketi çirkin saldırılardan kurmızda Azerbaycan halkının ba tarmak için, birlik olmak için, yeniden bağımsızlığı için çok ağır bedeller ğımsız olmak için ve halkın hak sesini dünödediğini görürüz. Bu bedeller, bazen doğ yaya duyurmak için toplanma zamanı rudan büyük güçler tarafından, bazen de gelmişti. Yer Baku Özgürlük Meydanı onların maşası fonksiyonunu yerine ge (Azatlık Meydanı). Tarih 19 Ocak 1990. 1990 yılının 19 Ocak günü saat 19.27’de tiren Ermeniler tarafından Azerbaycan halkına tarihin çeşitli zamanlarında, özellikle Sovyetler Birliği Devlet Güvenlik Komison 150 yılda değişik şekillerde ödetil tesi’nin (KGB) “Alfa” isimli özel bir birmiştir. Onlara göre Azerbaycan bağımsız, liği Azerbaycan Devlet Televizyonu bigüçlü, istikrarlı bir devlet olmamalı, so nasının genel elektrik ünitesini bombalarunlarla boğuşan, emre tabi, aciz ve zayıf yarak yok etti. Basın susturuldu ve ülkebir devlet olmalıydı. Lakin Azerbaycan de görsel yayın yapılamaz oldu. Aynı halkı, köklü devlet geleneğinin ona ver gün Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Midiği ruhla tüm bunlara boyun eğemezdi ve hail Gorbaçov, SSCB Anayasası’nın 119. maddesini ve Azerbaycan SSC Anayasanitekim eğmedi de. sı’nın 71. maddesini ihlal ederek Baku’da özülme başlıyor 20 Ocak tarihinden itibaren olağanüstü hal 1990’lara doğru, Sovyetler Birliği’nin ilan edilmesi hususunda “kararname” imgerçeklerle bağdaşmayan ve yapay söy zalamıştı. Akşam saatlerinde SSCB Salemlere dayanan devlet politikalarıyla da vunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve ha fazla ayakta kalamayarak çözülme sü Devlet Güvenlik Komitesi’nin (KGB) orreci artık başlamıştı. Tam da bu dönemde tak planladığı operasyon çerçevesinde Sovyet yönetiminde Azerbaycan aleyhine özel birlikler, deniz ve karadan, Gorbafaaliyetler doruk noktasına ulaşmıştı. Azer çov’un meşruluğu tartışılır olağanüstü hal baycan halkının ulusal lideri Haydar Ali kararnamesinden habersiz olan Baku’ya yev’in Sovyet yönetiminden, Gorbaçov ve girdiler. Daha “kararname”nin yürürlüdestekçisi olan Ermenilerin yoğun çabaları ğe girmesine saatler kala 9 kişi katledilmişti. sonucunda ayrılmak zorunda bırakılması Şu hususu da vurgulamakta yarar görügerçeği bu durumu bize çok açık bir şekilde yoruz ki, 19 Ocak 1990 gecesi Baku’da asıl izah etmektedir. Zayıflayan devlet yapı katliamı gerçekleştiren, Ermeni komusındaki boşluktan ve Sovyet yönetiminin tanların emrindeki özel birliklerdi ve ononlara arka çıkmasından cesaretlenen Er lar başkente 2 saatliğine girerek verilen tameniler, Azerbaycan içinde ve Ermenis limatları yerine getirdikten sonra şehri tan’da Azerbaycan’dan toprak talepleri yö terk etmişlerdi. Lakin, o geceye dair cannünde büyük çaplı faaliyetlere başladılar. lı şahitler ve görsel kanıtlar hâlâ mevcuTabii ki Azerbaycan halkı tüm bu sürecin diyetini korumaktalar. farkında ve kendisine karşı planlanmış bu SSCB Yüksek Sovyeti’ni oluşturan iki T Ç meclisten biri olan Birlik Sovyeti’nin Başkanı Primakov, SSCB Komünist Partisi Merkez Komitesi Sekreteri Grienko ve SSCB Komünist Partisi Şube Müdürü Mihayilov kamuoyuna Baku’da olağanüstü hal ilan edilmeyeceğini açıkladılar. Devlet Başkanı’nın imzaladığı olağanüstü hal kararnamesinin halka duyurulmasının engellenerek operasyonlara başlanılması gerçeği bile tek başına, yapılanların kasıtlı olduğunun delilidir. Firari Buzdolabı... Dink cinayeti kararında, sanıklarından birisini demek ki unuttular... Hâkim “gözden kaçmış” dedi... Ben hapisten kaçanını duymuştum da “gözden kaçanını” duymamıştım... ? Neyse ki aynı gün Adalet Bakanı beklenen yargı reformunu (!) açıkladı: “Buzdolaplarına artık haciz yok...” Büyük yargı reform olunca böyle oluyor... Çünkü buzdolapları firar etmesin diye alıp kapatıyorlardı, yapılan reformla buzdolaplarına özgürlük bir bakıma... ? Medya yine hazır yalakalık fırsatı bulmuşken bunu büyük başlıklarla “yargıda reform” diye verdi utanmadan: “Büyük reform...” “Beklenen reform açıklandı...” “İşte reform bu...” ? Büyük yargı reformunun (!) içinde; insanların yatak odalarının dinlenmemesi, masumiyetin ihlal edilmemesi var mı?.. Yok... Yıllarca süren tutuklamaların sınırlandırılması var mı?.. Yok... Polisin ya da savcının elindeki masum insanların ses kayıtları, haklarındaki doğru yanlış iddialar, ikinci gün yandaş medyanın manşetlerinde yayımlanıyor, bir önlem var mı?.. Yok... Savcı ve hâkim bağımsızlığının zırnığı var mı?.. Yok... Hukuk skandallarına karşı bir çözüm umudu?.. Yok... İşte: Memleketin Genelkurmay Başkanı’nı “örgütten” tutuklayıp hapse kapattılar... Dink davasında örgüt bulamadılar... Sanıklardan birisi de zaten gözden kaçtı... Yapacak bir şey yok... ? Ama yargı reformunda buzdolabı var... Büyük bir reform yapıldı da hamallar buzdolaplarını alıp götüremeyecekler... Bizim buzdolabına baktım dün uzun uzun... Durumu benden daha garantili eşeğin... ? Ve siz; yargıyı istila edenlerden hukuk bekliyorsunuz... Nefretten hak... İntikamdan adalet... Kinden hukuk... ? Bekleyin... Geldi geldi... Yok eğer gelmedi... Sovyet ordusu Baku’da Başkent Baku’ya giren Sovyet ordusunun özel birlikleri, onlara verilmiş talimatlar gereği önlerine çıkan herkese ve her yöne rastgele ateş açıyor, tanklar önlerine çıkan her şeyi eziyor ve şehri darmadağın ediyorlardı. İnsanlar sokakta yürürken, evlerinde otururken, otobüste veya arabada giderken etrafa saçılan bu kurşunların hedefi oluyorlardı. Tam anlamıyla 21. yüzyılın eşiğinde Baku’da bir insanlık dramı yaşanıyordu. Sovyet ordusunun operasyonları sonucunda 134 kişi katledilmiş, 600’den fazla insan yaralanmış ve 800’e yakın insan tutuklanmıştı. Hiç kuşkusuz Baku’da yapılan bu insanlık dışı uygulamalar, 1956’da Budapeşte’de, 1986’da Almatı’da, 1968’de Prag’da, 1989’da Tiflis’te ve 1991’de Vilnüs’de yapılan katlimalarla aynı kategoride değerlendirilebilir. Böylece Sovyetler Birliği’nin katliam ve zor gücüyle ayakta kaldığı, varlığını devam ettirdiğini görüyoruz. Sovyet yönetimi tüm bu yapılanları, “Ordunun Baku’ya girmesindeki amaç, orada bulunan bürokrasinin ve aile bireylerinin korunmasıdır” açıklaması ile savunuyordu. Sovyet kaynaklarındaki bilgiler bile bu savunmanın tamamen bir yalandan ibaret olduğunu ispatlıyor. Şöyle ki, o zamanlar Baku’da İçişleri Bakanlığı’na bağlı 11 bin 500 çevik kuvvet ekibi ve Savunma Bakanlığı’na bağlı önemli sayıda askeri güç bulunuyordu. Yani bu sayılar dışarıdan ek destek güçlerini gereksiz kılıyordu. Azerbaycan SSC Başsavcılığı ocak olaylarıyla ilgili olarak soruşturma başlattı. 100 ciltlik iddianame hazırlandı. Bu iddianamenin 69 cildi SSCB Başsavcılığı’nın talebi üzerine Moskova’ya gönderildi. Hâlâ bu ciltlerden bir haber yok. O zamanki Azerbaycan yönetimi, yaşanmış bu olaylar hakkında değil karşı fikir bildirmek, Moskova’nın tutumunu daima göz önünde bulundurarak Sovyet yönetiminin istekleri doğrultusunda adımlar atıyordu. Daha sonraki yönetimler de ülke içinde mevcut olan istikarsızlık dolayısıyla sadece, Azerbaycan’ın o zamanki yasa koyucusu fonksiyonunu yerine getiren Yüksek Sovyet’te 17 Ocak 1992 yılında her yıl 20 Ocak tarihinin “Şehitler Günü” olarak anılmasına dair karar almıştı. Tüm bunlara karşın Haydar Aliyev, daha 1990 yılında Sovyet yönetiminden ayrılmasına rağmen Moskova’da bulunurken hayatını riske atıp bir basın toplantısı düzenleyerek Baku katliamını gerçekleştiren Sovyet yönetimini sert bir dille eleştirmişti. Haydar Aliyev daha sonra ülkede yeniden iktidara geldiği zaman, 29 Mart 1994 yılında Azerbaycan Milli Meclisi’nde 1990 yılı Ocak olayları ile ilgili olarak suçluların isimlerinin de bulunduğu söz konusu yaşanmış olayların değerlendirilmesi açısından kapsamlı bir karar alınmıştı. 1990 Ocak katliamının sadece Azerbaycan’da tanınması tabii ki yeterli değil. Uluslararası hukuk açısından bakıldığında, söz konusu katliamın İnsanlığa Karşı İşlenmiş Suçlar kapsamına dahil edilmesi ve sorumluların bu çerçevede gerekli soruşturmaya tabi tutulması oldukça yerinde olur. Çünkü yapılanlar bunun tüm belirtilerini içeriyor. Bizler ve tüm dostlarımız, bir daha böyle acı olayların yaşanmaması için, insanlık dışı uygulamaların takipçisi olarak, bu yolda boyun eğmeden mücadele etmeyi hayatımızın ilkesi edinmeliyiz. U O C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle