19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 OCAK 2012 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR TAN ORAL’IN MASASINDA BİRİKTİRDİĞİ ÇİZİMLERİ SCHNEİDERTEMPEL’DA 17 Üst üste iki gece sahneye çıkan Jane Birkin’e Tokyolu müzisyenler eşlik etti ‘Kıkırdak’ çizimler adını verdiği bu çizimler Karaköy Schneidertempel Sanat Merkezi’nde ay sonuna dek izlenebilir. “Kıkırdak”, Tan Oral’ın sevdiği bir kelime. “Kıkırdak ne kemik gibi sert ve kırılgan ne de et gibi yumuşak ve biçimsiz, net ama esnek bir yapısı var. Bu sözcük ilgimi çekiyordu, ilgi çeksin diye de sergiye ad oldu” diyor. Yıllar sonra görücüye çıkan bu çizimleri bilerek mi beklettiniz? Diğer çizimlerinizden farkı ne? Sergide bir kısmı yer alan bu çizimler için, “bekletildiler” yerine “biriktiler” demek daha doğru olacak. Kalemi, kâğıdı ve masada oturmayı severim. Bunlar, en yakınımdan başlayarak en uzak zaman ve mekânlara kadar çevremde titreşen ve beni etkileyen ne varsa, onlarla rezonansa girmeme neden olurlar. Bu da onları görünür kılar ve kâğıtlara iz olarak geçer. Çizimlerin çoğu parazitlidir, çöpe gider, bazılarına ise kıyamam, birikirler. Bazen bir iki güncel açıklayıcı ekleme ile bu çizimler karikatüre de dönüşebilir ve basındaki yerini alır. Kullanıma girenlerle, masada birikenler arasındaki farka gelince, birinin bir işlevi vardır bir soruya yanıt arar sanki, diğeri ise sorusu olmayan yanıt gibidir. Peki, “masada kalan” çizimlerin sayısı “masadan giden”lerden fazla mı? Nerede o günler... Bildim bileli kâğıt tüketimim fazla olmuştur. Kabaca söylersem, karaladığım kâğıtların onda biri masada kalır, gerisi geri dönüşüme, kalanların onda biri ise önce kullanıma girer basılır, sonra basılı olarak geri dönüşüme, yani çöpe... O çizimlerin desen ya da karikatür olmasına siz mi karar veriyorsunuz yoksa doğal olarak mı yolunu buluyor? Sanırım ben, karar vermekten daha çok, çizimlerin oluşmalarına izin veriyorum önce. Bir çizimin ne zaman, ne amaçla, nerede ve nasıl kullanılacağı kararı ise çok daha sonra geliyor. Karikatür mü dünyayı değiştiriyor yoksa dünya mı karikatürü değiştiriyor? Basında yaygın olan kimi çizimleri taklit ederek, birtakım tatsız ve gülünç insanlar çizmiştim bir ara, konuşuyorlardı; “Dünya değişti, biz değişmedik çok şükür!..” Babylon’da yalnız bir bebek MURAT BEŞER ? “Kıkırdak”, Tan Oral’ın sevdiği bir kelime. “Kıkırdak ne kemik gibi sert ve kırılgan ne de et gibi yumuşak ve biçimsiz, net ama esnek bir yapısı var. Bu sözcük ilgimi çekiyordu, ilgi çeksin diye de sergiye ad oldu” diyor. CEREN ÇIPLAK Çizer Tan Oral herhangi bir yerde yayımlanmamış, masasında çizip bıraktığı karikatürlerden oluşan bir seçkiyi yıllar sonra görücüye çıkardı. “Kıkırdak” Jane Birkin, 60’lı yılların saçaklı, uzun bacaklı swinging kızlarının prototipi. Serge Gainsbourg’un tek aşkı ve ilham perisi, müzisyen, oyuncu ve model. Serge mi? 21 yıl önce ölen pejmürde görünüşlü sarhoş. Hatta bir kuşağın, yanındaki çıtıra bakarak uyuz olduğu, cümle âlemin kıskandığı tıraşsız şarkıcı. Salonların Dirk Bogarde’ı. Birkin de Serge’nin yanında çocuksu bir masumiyetle yumuşatılan ağzı kulaklarında gülüşün sahibi. Serge’ye aşkı nedeniyle doğduğu yere “Fransız” kalmış bir İngiliz. Hatırladınız değil mi? Birkin şimdi 62 yaşında; bizdeki karşılığı Fahriye Abla. Hani şu şiirlerde pencereden bakıp açık seçik şarkılar söyleyen komşumuz. Geçen yıl Tokyolu müzisyenlerle başlattığı ve Serge şarkıları söylediği “Sings Serge Gainsbourg Via Japan” turnesinin tüm geliri, bir şükran borcu olarak, Japon depremzedelere gidiyor. Birkin’i bu turne kapsamında iki gece üst üste Babylon’da izledik. Spotlar “Requiem Pour Un Con” ile Birkin’in yüzüne vurduğunda zaman makinesi devreden çıkıyor; imgelerdeki görüntüler dağılıyor. Aslında sesi halen fena değil. Görüntü de öyle. İn ? Serge Gainsbourg’un tek aşkı ve ilham perisi Jane Birkin şimdi 62 yaşında, ama güzelliğin yaşla ilgisi olmadığının aritmetik sağlaması. Tokyolu müzisyenlerle başlattığı ve Serge şarkıları söylediği “Sings Serge GainsbourgVia Japan” turnesinin tüm geliri Japon depremzedelere gidiyor. san ona baktıkça, yılları ve iki kadını aynı fotoğrafa sığdırdıkça, Ajda Pekkan’ın neden ikna edici görünmediğini daha iyi anlıyor. Belli belirsiz sürülmüş rujlu dudakların arasından, sigaraya defans yaptığı anlaşılan aralık dişler fısıldıyor; “Tombee Des Nues”. Makyaj varla yok arasında; tırnaklar ojesiz. Yaşını buruşuk elleri ve fırlayan damarlarıyla kolları söylüyor. Beyaz uzun kollu parlak bir gömlek var üstünde; siyah sutyenini gösterecek kadar yaka bağır açık. Altında ancak belediyecilerde görülen renkten lacivert bir pantolon. Farkı, belediyeciye göre pahalı bir kesim ve pileler. Parça aralarında Türkçe teşekkür ediyor habire. Ne de olsa, epeyce bir gelip gitmişliği var Türkiye’ye. İngilizce, Fransızca yorumlarda bulunuyor, fıkralar anlatıyor; bazı mesajlar veriyor. Mesaj bir kenara; Birkin bu akşam büyüleyici. Çok da cana yakın. Tokyolular tarafından yapılan düzenlemeler mükemmel. Bunu “Di Doo Dah”yı dinlerken daha iyi anlıyoruz. “En Rire De Peur D’etre Oblige” ile tarifsiz bir melankoli yayılıyor. Sesi, zafiyetli tonlar ve kırılgan esneklik karışımı esrarengiz bir güzellik taşıyor. Melankolinin duvarlarına hapsolmuş bir hayal kırıklığı renginde. Mağdurlarına el uzattığı felaketin olmasını hiç istemeyen arzusuz bir diva gibi. Spencer Tracy ile 27 yıl büyük aşk yaşayan Kate Hepburn ile “Müzedeki Hayalet”in Juliette Greco’su arasında. Müzisyen dostlarını tanıtırken nezaketi ve övgüyü ihmal etmiyor Birkin; davulcu Ichiro Onoe sevecen ataklarla, trompetçi Takuma Sakamoto İstanbul’dan aldığı düdükle, piyanist Nobuyuki Nakajima zarif bir melodiyle yanıt veriyor. Kemancı kızımız Hoshiko Yamane seyirciler arasında dolanarak düet yapıyor Birkin ile “Comic Strip”te. Tatmin olmayan Birkin, “Jane B”den sonra sahne önündeki merdivene seyirterek seyircinin arasına karışıyor, “Mon Amour Baiser”yi söyleyerek. “Ah Melody”de rüzgâr çanı dönüyor, gölgesi tuğla duvara düşüyor, Serge’in hayaleti gibi. “Baby Alone in Babylon” ise vedaya sinyal veriyor. Kırışsa da ince ve muhteşem cildi gülümsüyor. Hâlâ çok güzel bir kadın Birkin; güzelliğin yaşla ilgisi olmadığının aritmetik sağlaması. Kısık gözlerinde ışık var. [email protected] AMERİKALI MÜZİSYEN JOHNNY OTIS 90 YAŞINDA ÖLDÜ 10 yıl sonra ‘Ayaktakımı Arasında’ Kültür Servisi İstanbul Devlet Tiyatrosu Belgeliği “Ediz Baysal Arşivi”nin girişimiyle, geçmiş zamanlarda sergilenmiş oyunların anımsanmasını sağlamak için yıldönümlerinde oyunların video filmlerinin gösterilmesine başlanıyor. Bunlardan ilki ise prömiyeri 21 Ocak 2003’te yapılan Maksim Gorki’nin “Ayaktakımı Arasında” adlı oyunu. Mustafa Avkıran’ın sahneye koyduğu oyunun 10. yıldönümü 22 Ocak’ta Beyoğlu Küçük Sahne’de saat 19.00’d, oyunu yaratan, emek verenlerin katılımıyla kutlanacak. 14 Temmuz 2004 günü öldürülen ve “Ayaktakımı Arasında” oyunuyla 117 kez sahneye çıkan DT’nin sevilen oyuncusu İsmail Hakkı Sunat da program kapsamında anılacak. ‘Rhythm and blues’un babasıydı Kültür Servisi “Rhythm and blues’un babası” olarak tanınan Amerikalı müzisyen Johnny Otis, Los Angeles’taki evinde yaşamını yitirdi. Uzun süredir tedavi görmekte olan Otis, 90 yaşındaydı. YunanAmerikalı ana babadan dünyaya gelen ve asıl adı John Veliotes olan Otis, Kaliforniya Berkeley’de Siyahların ağırlıkta olduğu, blues, gospel ve swing müziklerinin dinlendiği bir ortamda yetişmişti. 1945’te kendi orkestrasını kuran müzisyen, ilk büyük ününü “Harlem Nocturne” ile yapmış, bir yandan da davulcu olarak tanınmıştı. Özellikle “Rhythm and blues” müziğiyle doruktaki yerini alan Otis, “Double Crossing Blues”, “Mistrustin’ Blues” ve “Cupid’s Boogie” adlı parçalarıyla 1949’da 1 numaraya yükselmiş, daha sonra “Mambo Boogie” ve “Sunset to Dawn” ile de başarısını sürdürmüştü. 1955’te yaptığı “The Wallflower” adlı besteyle Etta Jones’u üne eriştiren Otis’in şarkıcı olarak öne çıktığı “Willie and the Hand Jive” 1958’de 1.5 milyon satmıştı. Aynı zamanda önde gelen bir insan hakları savunucusu olan Amerikalı müzisyen, 1968’de “Kuzuları Dinleyin” adlı kitabını yayımlamıştı. ‘Kutular’ın galası bugün ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başkentin tiyatro dünyasına yeni bir soluk getiren Tiyatro 1112 Garaj’ın “Kutular” adlı oyununun galası bugün DÖSİM 75. Yıl Tiyatro Sahnesi’nde saat 20.00’de yapılacak. Susan Yarkowitz’in oyununu Suzan Arslan Türkçeye çevirdi. DT yönetmenlerinden Yunus Emre Bozdoğan’ın yönettiği oyun, 28 Ocak’a kadar, her cuma ve cumartesi saat 20.00’de tiyatroseverlerin karşısında olacak. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle