22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 OCAK 2012 PERŞEMBE 6 HABERLER Terör suçlamasından serbest kalan Hopa eylemcilerini yeni davalar bekliyor Böl, parçala, cezalandır Eski Komisyon Başkanı Zafer Üskül: ‘Küt’ Diye Bir Darbe Daha Artık “örgütlü işlendiği yolunda bu kadar açık ilişkileri olan Hrant Dink cinayetinin arkasındaki devlet ilişkilerini saklayamazlar, örgütü görmezden gelemezler” derken mahkeme kararı küt diye miletin yüzüne çarptı. Mahkemelerin “devlet” ve “isteği” söz konusu olunca yapamayacakları şey yoktur... Özellikle, konu siyasi davalarsa!.. Bu davalarda hukukun, yasaların borusu ötmez… İktidarın borusu öter hem de öylesine öter ki bütün dünyayı uyandırır! İşte bakın, Hrant için dünya ayaklandı; verilen karar, mahkeme, iç hukuk yerden yere vuruluyor! Yoo hayır, hiçbir zaman “dünyaya rezil ettiniz bizi bu kararla” demem. Bu utanç bizim, utanması gereken bizim hukuk, bizim yargı, bizim iktidar… Bizler hepimiz, bütün Türkiye’dir utanması gereken! ??? Birileri diyor ki “devletteki Ergenekon ile AKP’nin uzlaşması.” Ergenekon söylemi, Silivri’deki yargılamaların üzerindeki hukuksuz ve devlet/iktidar güdümlü baskıları sürdürmek için kullanılan güçlü bir zamane aletidir, sadece! Bunu da en çok, bu davaların savcıları rolünde duran, cemaatçiler kullanıyor! Benim 60 yıldır bildiğimse devletteki süreklilik kazanan gericiliktir, bununla bütünleşen Amerikancılıktır, Amerika’nın bölgesel stratejik planlarına uşaklıktır, Türkİslam ideolojisi ve politikasıdır, TürkSünni İslamcılıktır ve bütün bunlar uğruna işlenen cinayetlerdir, kurulan tuzak ve suikastlardır, düzenlenen komplolardır, kitlesel cinayetlerdir ve milletin birbirine kırdırılmasıdır... Yani, devlet içinde, “yüce menfaatler” ve bütün yukarıdaki siyaset ve ideolojiler için kendi yurttaşlarına karşı suikastçılar, katiller her zaman kullanıldı... Hrant Dink cinayeti “Ergenekon”un değil, bu yapının bir ürünü. ??? İktidar, kendi ruhuna çok uygun olan, devlet içindeki bu kadim anlayış ve yapıyla buluştu, bütünleşti. İktidar, bu yapıyı kendi iktidarı, kendi ideolojisi, kendi amaçları için kullanmakta... Olay bu kadar basit. Hrant davasının arkasındaki “devletlü siyasi yapıyı” görmeyenler, zaten Silivri’deki güdümlü siyasi yapıyı da görmüyorlar! Hrant cinayetinin ardındaki elle Silivri’deki davaların ardındaki “aynı el”i görmemek, esnekliğini kaybedip kalıplaşan bir beynin sonucudur. İktidardaki kişiler değişebilir ama hepsi aynı yapıyı bir şekilde kullanır. Sosyalist, devrimci veya doğasever gençleri ve insanları, “terör örgütü” anlayışıyla yargılayan ve yüzlerce genci hâlâ hapiste tutan iflah olmaz gerici kafanın, Hrant’ın öldürülmesi ipuçları kendi kapısına dayanınca, “Burada örgüt işi, yok bireysel bir olay” kararını vermesinden daha normal ne olabilir! ??? Çünkü cinayetin ipuçları, Hrant’ı valiliğe çağırıp “Dikkat et başına bir şeyler gelmesin” diyen, iktidarın MİT’ine dayanıyor! O zamanki valinin şimdi AKP milletvekili olmasına gelip dayanıyor! Ve “Örgüt yok meczup biri var” diyen o zamanki emniyet müdürünün AKP tarafından vali yapılması anlayışına gelip dayanıyor! Çünkü cinayetin ipuçları, Dink cinayetinin devlet güvenlik ve isihbarat birimlerine uzanan ipuçlarını araştırıp kitaplaştıran Nedim Şener’in mahkemelerde süründürülmesi olayına, süründürenlere dayanıyor! Nedim, Ergenekon tertipçileriyle Hrant Dink tertipçilerinin benzer kişiler olduğuna ilişkin en sağlam kanıttır! Çünkü Nedim, Odatv ile Ergenekon terör örgütünün üyesi yapılmaktadır! Çünkü cinayetin ipuçları, Hrant hakkında açılan ilk Türklüğe Hakaret Davası’nda, “Bu hakaret değildir” diyen o zamanki Yargıtay Başsavcılığı’nda görevli Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun hangi güçlerce nerelere sürüldüğüne dayanıyor. (Turgut Kazan’a, anımsattığı için teşekkür.) Çünkü bu cinayetin ipuçları, cinayeti önceden ihbar eden bilgilerin, Trabzon Emniyeti ile İstanbul Emniyeti arasındaki iktidarın Emniyet ve istihbarat mekanizmasına ve memurlarına gelip dayanıyor... Çünkü cinayetin ipuçları, bugün devleti yönetenlerin, “bir daha böyle işlerde kullanılacak Emniyet mensubu, istihbarat elemanı ve kandırılacak gençler bulamayız” anlayışlarına gelip dayanıyor... Dayanıyor da dayanıyor... Aptallar da katili “Silivri”de ve Engenekon’da arıyor! Daha çok ararlar, oysa önlerine baksalar görecekler! İki kişilik bir eylem değildi Adalet mahkum İstanbul Haber Servisi Eski İstanbul Barosu başkanlarından avukat Turgut Kazan “Dink’i mahkum eden yargıçlar ödüllendirildi” dedi. Kazan “Dink, ‘Türklüğe hakaret suçu’ işlememiştir diyen hukukçular da sürgün edildi. Hrant’a verilen cezayı onayan Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkanı Hasan Gerçeker, Türkiye Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu Başkanlığı’na getirildi. Cezaya itirazı reddeden Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu üyelerinden Nihat Ömeroğlu’nun oğlunun İstanbul’daki nikâh törenine Başbakan katıldı. Mahkumiyet yönünde oy veren diğer üyelerden Hasan Erbil, Yargıtay Başsavcılığı’na getirildi. Yargıtay Başsavcılığı değiştikten sonra, Dink’in bu suçu işlemediğini söyleyen Ömer Faruk Eminağaoğlu ise İstanbul’daki sulh ceza mahkemesine sürgün edildi. Tüm bunlara Nedim Şener’in tutukluluğu eklenince karara hiç şaşırmıyorum” dedi. Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Direktörü Murat Çekiç “Bu kararla Türkiye’de adalet kendi kendini mahkum etmiştir. Bu karar Türkiye’de iktidardakilerin her zaman korunacağı ve insan hakları ihlallerinin sorumlusu devlet görevlilerinin de cezalandırılmayacağını söylüyor” dedi. AYŞE SAYIN ANKARA Hrant Dink cinayetini, Meclis adına geçen dönem araştıran TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nun üyeleri, 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Dink davasıyla ilgili verdiği karara isyan etti. CHP’li komisyon üyesi Çetin Soysal, baştan itibaren Dink cinayetinin savsaklandığına dikkat çekerek “Hrant Dink’in öldürüleceğini Trabzon’da herkes biliyordu ama iş savsaklandı, sis perdesi aralanamadı” dedi. Eski AKP Milletvekili ve dönemin TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül “Bu dava böyle sonuçlanmamalıydı. Çünkü yaşanan olay, 2 kişinin kendiliğinden hareket ederek gerçekleştirdiği bir eylem değildi” dedi. Üskül, şu görüşleri dile getirdi: “Biz, soruşturulması gereken kamu görevlilerinin olduğunu saptamıştık. Ne yazık ki, bunların hiçbiri soruşturulamadı. Trabzon jandarması, polisi, İstanbul Emniyeti, mülki idare amirleri soruşturulmalıydı ve bütün bağlantılar ortaya çıkarılmıştı. Biz raporlarımızda hep şunu vurguladık ‘eğer alt düzeydeki bir görevlinin bir ihmali, bir sorumluluğu, suçu varsa, bunun amiri konumundaki kişiler de sorumludur, onlardan da hesap sorulması gerekir.’ Dink incelemesinde de tavrımız buydu.” Soysal, “Dink cinayetinin, bir mahkeme kararıyla bir adi suça dönüştürülmesi üzücü. O dönem İstanbul valisi olanlar (Muammer Güler) milletvekili yapıldı. Ne yazık ki Dink cinayeti bağlantıları tespit edilememiş, karanlıkta kalan vahim bir cinayettir” dedi. Üçüncü iddianame yolda Hopa olayları nedeniyle 6 ayı aşkın bir süre Erzurum’da tutuklu bulunan ve daha sonra delil yetersizliğinden serbest bırakılanlardan yedisi için daha Hopa Cumhuriyet Savcılığı’nın, başka bir iddianame hazırladığı da öğrenildi. Davanın avukatlarından Meriç Eyüboğlu, “Erzurum’da 7 aya yakın bir tutukluluğun ardından farklı zamanlarda serbest bırakılan müvekkillerimiz hakkında ayrı iddianameler hazırlanıp ayrı davalar açılmış gibi görülüyor. Tepkiler üzerine böyle bir yöntemin izlendiğini düşünüyoruz. İsnat edilen suçlar aynı bu davaların birleştirilmesini istiyoruz” dedi. ÖMER ŞAN RİZE Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, 31 Mayıs’ta Artvin’in Hopa ilçesindeki mitinginde çıkan olaylarla ilgili Erzurum Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı’nca hazırlanan iddianame doğrultusunda “terör” suçlamalarıyla tutuklanan ve “delil yetersizliğinden” serbest bırakılan beş kişi hakkında, Hopa Cumhuriyet Savcılığı’nca açılan dava sürerken Erzurum’dan serbest bırakılan dört kişi için Hopa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı iddianame doğrultusunda, 2 yıldan 12 yıla kadar hapis istemiyle yeni bir dava daha açıldı. Yedisi için ise daha Hopa Cumhuriyet Savcılığı’nın, başka bir iddianame hazırladığı da öğrenildi. Başbakan Erdoğan’ın, 31 Mayıs’taki Artvin’in Hopa ilçesindeki mitinginde çıkan olaylarla ilgili Erzurum Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı’nca hazırlanan iddianame doğrultusunda “terör” suçlamalarıyla tutuklanan ve daha sonra “delil yetersizliğinden” serbest bırakılan beş kişi hakkında Hopa Cumhuriyet Savcılığı’nca dava açılmış, davanın 2. duruşması geçen pazartesi günü yapılmıştı. Bu dava sürerken Erzurum’daki davadan serbest bırakılan diğer dört kişi için Hopa Cumhuriyet Savcılığı tarafından ikinci bir iddianame daha hazırlandı. Savcılık, Erhan Köse, İbrahim Aksu, Yunus Aksu ve Ender Yalçın hakkında “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet etme”, “görevli memura mukavemet etme” ve “kamu malına zarar verme” suçlarından ayrı ayrı 2 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası istedi. Hopa Cumhuriyet Savcısı Nihat Hırka’nın hazırladığı iddianamede, Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Hopa İlçe Teşkilatı, Ezilenlerin Sosyalist Partisi ve Halkevleri Artvin teşkilatına üye kişilerin, hükümetin yaş çay politikalarını protesto etmek amacıyla, halkı toplanmaya çağırması üzerine miting alanı karşısındaki Cumhuriyet Meydanı’nda yaklaşık 400 protestocunun toplandığı belirtildi. Protestoculardan bazılarının meydandaki bir inşaata pankart asmak istediği, buna müdahele etmek isteyen polislere saldırdığı ileri sürüldü. ‘Cinayetin olacağını Taş silah oldu Cumhuriyet Savcısı Nihat Hırka, olaylarda göstericiler tarafından kullanılan taşların, silah olarak kabul edilmesini isteyerek “TCK’de ‘saldırı ve savunma amacıyla yapılmamış olsa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler’ silah olarak kabul edilmiştir. Buna göre bu konudaki yerleşmiş içtihatlar da dikkate alındığında şüphelilerce kullanılan ‘taşın’ faile verdiği avantaj nedeniyle silah olarak kabul edilmesi ve TCK 265/4. maddesinin uygulanması gereklidir” dedi. AKP’nin iyi çocukları CHP İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi kararla bir kere daha vicdanların sızladığını belirterek “Karşımıza çıkarılan tetikçilerden ibaret, derine inmeyen, genişletilmeyen, azmettiricilerinin ortaya çıkarılıp yargılanmadığı bir dava süreci oldu” dedi. Emek Partisi de kararı “Hrant’ın katilleri AKP’nin iyi çocukları” olarak değerlendirdi. Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Genel Başkanı Alper Taş “Sonuç vicdanları rahatsız etmiştir, ancak karar yargının” sözleriyle üzerindeki sorumluluğu atmaya çalıştığını vurgulayarak “Katilleri 36 saatte yakalamakla övünenler için asıl övünç kaynağı 5 yılda gerçek suçluları gizleme marifetini göstermiş olmalarıdır” dedi. Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi tarafından yapılan yazılı açıklamada da AKP iktidarının siyasi cinayetlerin sorumlularının açığa çıkartılmasına elverişli bir ortam sunduğunu iddia edenlerin, ağır biçimde yanıldıkları belirtildi. Açıklamada “katilleri aramak için ülkeyi kimlerin yönettiğine bakmak yeterli” denildi. Ezilenlerin Sosyalist Partisi de (ESP) “Hrant Dink devlet tarafından katledildi” diyerek “AKP bu sorunda da ikiyüzlü davrandı. Katliamın üzerini örttü. AKP, faşist katillerin koruyucusu ve kollayıcısıdır. Ramazan Akyürek’leri, Celalettin Cerrah’ları koruyan ve kollayandır” açıklamasını yaptı. Soysal sözlerini şöyle sürdürdü: “Cinayeti işleyenler, bu cinayeti açık net bir şekilde işleyeceklerini Trabzon’da birçok insana söylemişler. Bu konuda gerek İstanbul Emniyeti, gerek istihbarat daire başkanı, ellerinde istihbari bilgi olmasına rağmen, gerekli hassasiyeti de göstermeyerek, olayın gerçekleşmesini engelleyemediği gibi karanlıkta kalmasına da sebep olmuşlardır.” Trabzon biliyordu’ Arınç, Başbuğ için ‘Yargı kimsenin gözünün yaşına bakmaz’ dedi ‘Tarih tekerrür etti’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, tutukluluğuna yaptığı itiraz reddedilen eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un durumunu değerlendirirken “Yargı, hiç kimsenin gözünün yaşına bakmaz, bakmamalı. Unutmasınlar bu ülkede başbakan ve iki bakanı da saçma sapan iddialarla idam edilmiştir. Namazcı Rüştü Erdelhun dedikleri eski Genelkurmay Başkanı, darbeye karşı çıktığı için bütün rütbelerini sökerek, tokatlayarak, alaşağı edenler, şimdi darbecilik suçuyla mahkeme önüne çıkıyorlarsa tarihin tekerrür olduğunu da unutmasınlar” dedi. Arınç, TV8’de gündemdeki konular üzerine görüşlerini ifade ederken Başbuğ’la ilgili, “Sayın Başbuğ, aynı zamanda eline lav silahını alıp ona boru diyen bir insandı. Islak imza, bilmem ne imza tartışmalarında da kâğıt parçası diyen birisiydi. Bırakınız onu söylemesini, benimle ilgili iddiaları, ‘O gözetleme emrini ben verdim’ diyen kişiydi. Yani neyi, ne zamanda, ne kadar doğru söylediğini bilemiyorum. Herhalde yargı, bunların hepsini değerlendirecektir” diye konuştu. Hiç kimsenin dokunulamaz, kendisi hakkında söz söylenemez, dava açılamaz olmadığını kaydeden Arınç, “Yani Mehmet Ağar hakkında şu kadar yıl ağır hapis cezası vermiş olan bir yargı, bugün söz konusu edilmiyor da bir Genelkurmay eski başkanıyla ilgili bir iddiayı diline doluyorsa, bu çift taraflı davranmak olur” dedi. Arınç bu makamlara gelmiş kişilerin ağır suçlarla itham edilmelerini tutuklanmalarını üzüntüyle karşıladıklarını belirtti. Şubata ertelenen DevYol davasında Türkiye’ye özgü çarpıklık vurgulandı Hem 12 Eylül yargıda hem de mağdurları ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin direnme kararının ardından Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nde yeniden görülmeye başlanan 30 yıllık DevYol ana davası, karar için 1 Şubat 2012’ye bırakıldı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi’ndeki duruşmaya bazı sanıklar ile avukatları Şenal Sarıhan, Mehdi Bektaş, Ömer Kavili ve İsa Ünal katıldı. Duruşmada söz alan sanık Yaşar Kanbur’un avukatı Ömer Kavili, Yargıtay savcısının, zamanaşımını hesaplarken başlangıç tarihini, sanıkların en son yakalandığı tarih olarak aldığını, bunun ise hukukun temel ilkelerini çiğnemek anlamına geldiğini söyledi. Şimdiye kadar işkenceli ifade metinlerinin ve sorgu tutanaklarının savunma makamından gizlendiğini anlatan Kavili, esas mahkemenin belgeleri ve en önemlisi müvekkilinin lehine bilgilerin var olduğu 738. klasördeki belgeleri vermediğini, hatta klasörü ortaya çıkartamadığını ifade etti. Öncelikle ceza genel kurulu kararına uyma kararı verilmesini isteyen Kavili, ardından olmayan belgelerle yargılama yapılamayacağından, davanın düşürülmesini talep etti. Sanık Yaşar Kanbur da “Bu dava toplumsal vicdanda mahkum olmuş, politik olarak yok olmuş bir davadır. Hiç değilse yaş haddinden bu davanın bitirilmesi gerektiğini düşünüyorum” dedi. Sanıklardan Celal Mut, Mehmet Hassoy ve Murat Parlakay’ın avukatı Şenal Sarıhan da davanın zamanaşımı nedeniyle düşürülmemesini, adil yargılanma hakkının doruk noktada ihlal edilmiş bir dava olması nedeniyle beraatla sonuçlandırılmasını istedi. Sarıhan “Öyle bir hukuki iklimde bulunuyoruz ki, aynı anda hem 12 Eylül’ü yaratan irade hem de 12 Eylül’ün 90 günü aşan gözaltı sürelerinde suçlanan ve yargılan insanlar yargı önündeler” ifadesini kullandı. Ergenekon’da bugün iki tanık dinlenecek İstanbul Haber Servisi Birinci Ergenekon davasına 1 ay aranın ardından bugün Silivri Cezaevi yerleşkesi yanındaki küçük salonda devam edilecek. Davaya bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkeme heyeti 16 Aralık 2011’deki duruşma sonunda Almanya’da istihbarahçılık yaptığı iddia edilen Fenerbahçe’yi UEFA’ya şikâyet ederek ismi gündeme gelen Talip Doğan Karlıbel ve organize suçtan tutuklu bulunan Sinan Berberoğlu’nun dinlenmesi için duruşmada hazır edilmesini kararlaştırmıştı. Danıştay dosyasının tutuklu sanığı Osman Yıldırım’ın saldırı günü 17 Mayıs 2006’da Sinan Berberoğlu’na mesaj gönderdiği belirlenmişti. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle