19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 OCAK 2012 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR Ölüm Pornosu ve Yumuşak Makine duruşmaları arka arkaya görüldü 17 Kentin ‘kıyı kimliği’ni kuşaktan kuşağa geliştirecek ‘Körfez Tasarımı’ başladı Bilirkişiler kitapları okumuyor! AYŞEGÜL ÖZBEK İzmir’de ‘deniz kültürü’ planı 1 2 lkemizde ulusal “medyanın kent ve imar haberleri”ni çoğunlukla “uygunsuz yağma yapılaşmaları” oluşturuyor… Kimi kentlerdeki duyarlı çalışmaları ise genellikle sadece yerel basın önemsiyor. Oysa nadiren de olsa bazı olumlu örnekleri ülke kamuoyunun da izlemesini sağlamak; böylece kent kültürünün gelişmesine katkıda bulunmak; medyamızın ulusal görevi değil midir? Hele bu olumlu örnekler iktidarla farklı görüşteki yerel yönetimlerde gözleniyorsa; günümüzde şu “yıpratıcı soruşturmalar”ın yanında başarılı çalışmaları da duyurmak “özgür basın” olabilmenin koşulu değil midir? Gelin görün ki bu “etik” kural İzmir için akla bile gelmiyor... Örneğin geçenlerde açıklanan, “İzmir’de Körfez Tasarımı” için uzmanlar “Türkiye’ye örnek” deseler de ulusal basında haber olamıyor! Oysa bu çalışma, doğaya saygılı bir kentle deniz ilişkisinin kurularak, körfezin en sağlıklı kullanımla “kuşaktan kuşağa toplumsal yaşamla buluşma”sını hedefliyor. İzmir’i, “deniz kültürü”nün etkinliğiyle çevre ve kentli haklarını en fazla gözeten “Akdeniz metropolü” yapmaya aday proje için, uzmanlar çoktan kolları sıvamış durumdalar.. Ankara’dakilerin, böylesine “ulusal gurur” kaynağı bir çalışmayı kutlayarak desteklemeleri gerekirken, siyasi olduğu kanısı giderek yaygınlaşan “soruşturma baskısı”na bıyık altından gülümser halleri ise demokrasi tarihimize “hazımsız siyaset”in örneği olarak geçiyor. Çocukları Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu’nun raporuna dayandırılarak “muzır” bulunan AyrıntıYayınları’nın “Ölüm Pornosu” ve Sel Yayıncılık’ın “Yumuşak Makine” kitaplarına açılan davanın duruşmaları dün art arda görüldü. Duruşmayı, Çevirmenler Birliği (ÇEVBİR), Yayıncılar Birliği ve 6.45 Yayınları da izledi. “Ölüm Pornosu”nun 2. duruşmasında kitabın yayıncısı Hasan Basri Çıplak eserin edebi niteliğinin değerlendirilmesi için bilirkişi incelemesi talebinde bulundu. Ardından “Yumuşak Makine”nin dördüncü duruşması görüldü. Kitaba ilişkin bilirkişi raporu beklenirken hâkim, bilirkişilerin kitabı okumak istemediklerini, bu nedenle raporun mahkemeye ulaşmadığını belirtti. Hâkim, “Meslektaşlarımdan ve üniversitelerden cevap bekliyoruz” dedi. Salondan kitabın “porno” olduğu için bilirkişilerin okumadıklarına ilişkin sesler yükselince hâkim konunun sadece müstehcenlikle ilgili olmadığını, bu konuda ahkâm kesecek kişilerin yeterince çok olduğunu ima ederek “Çeviri nedeniyle de okumak istemiyorlar” dedi. Sel Yayıncılık’ın sahibi, sanık İrfan Sancı ise ÇEVBİR gibi meslek örgütlerine de danışılabileceğini söyledi. Avukatlar ise rapor için, karşılaştırmalı edebiyat bölümünden uzman kişiler önerdi. Her iki kitabın da bilirkişiye gönderilmesine karar verilerek duruşmalar 13 Mart’a ertelendi. Ü 1 İzmir’de körfezi görmek için artık sadece gökdelenlere çıkmak gerekmeyecek. 2 Alsancak Limanı ve Kordonboyu da Körfez Tasarımı kapsamında.. İ. Tekeli yönetiyor ODTÜ’nün bilim emektarı ve kıdemli plancılarımızdan Prof. Dr. İlhan Tekeli, yürütücülüğünü üstlendiği proje için diyor ki: “Türkiye’de hep siyasetçilerin projeleri yapılır. RESSAM, HEYKELTIRAŞ, TASARIMCI Burada ise İzmir halkının isteminden doğan bir proje var. Bu çalışma, Türkiye açısından özgün bir deney, örnek bir model olacak… Buradaki başarılar, büyük kentlerin yönetimi ve tasarımında yeni adımlar atılmasını sağlayacak.” Belediye Basın Danışmanlığı’ndan verilen bilgiye göre, körfez tasarımı için birikimli isimlerden oluşan “çekirdek kadro”yla başlatılan hazırlık çalışmalarında sıra geniş katılımlı planlama aşamasına geldi. Son iki yılda Türkiye’nin yerel yönetimler düzeyinde gerçekleştirilen ilk Kültür Çalıştayı ile ilk Tasarım Forumu’na ev sahipliği yapan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, bu buluşmalarda ortaya çıkan ortak fikirler arasındaki Körfez Tasarımı’na neden önem ve öncelik verildiğini özetle şöyle açıklıyor: “İzmir, kıyı kenti kültürünün önemsenmediği yıllarda körfezin apartman duvarlarıyla kuşatılmasının ve kentle deniz arasına betonlaşmanın girmesinin sorunlarından kurtulamıyor. Gelecekte tüm imar ve planlama hizmetlerinin önce körfez kenti kimliğimizi gözeterek ve deniz kültürümüzü güçlendirerek yerine getirilmesi, İzmir’e ve gelecek kuşaklara vaz geçilemez borcumuzdur.” ‘Havagazı Fabrikası’nda... İşte bu tarihsel borç için yine İzmir Büyükşehir Belediyesi’nce “kültür merkezi”ne dönüştürülen tarihi Havagazı Fabrikası’nda 8 Ocak’ta ilk “bilgilendirme” toplantısı yapılmıştı… Projeyi üç aşamalı öngördüklerini belirten Prof. Dr. Tekeli şunları açıklamıştı: “Birinci aşama körfezde tanımladığımız 10 kıyı bölgesinin çevre kalitesini arttıracak şekilde tasarlanması; ikincisi iç körfezin daha etkin bir gösteri mekânı olarak kullanılması; üçüncü boyutta ise kentlilerin kıyıya inmeden denizle görsel olarak ilişki kurmasını geliştirecek kent terasları ya da balkonları tasarlamaktır.” Toplantıda “artık eyleme geçtik” diyen Başkan Kocaoğlu’nun açıklamaları ise şöyle: “Bugüne kadar ağırlıklı olarak kentin altyapı yatırımlarıyla uğraştık ve sorunu çok büyük oranda aştık. Bir süredir, kenti kalkındırırken İzmirlilerin yaşam kalitesini de nasıl artırabiliriz konusu üzerinde çalışıyoruz... Şimdi tüm çabalarımız İzmir’in önce Akdeniz’de parlayıp, o özgüvenle daha büyük hedeflere doğru ilerlemesi için... Herkesten önce bu körfez İzmirlilerin. Biz de körfezi ve çevresini, tüm hemşerilerimizin gurur duyacağı şekilde yeniden tasarlayacağız.” İzmir Gönüllüleri Aynı toplantıda görüşlerini açıklayanlardan etkinlik tasarımcısı Arhan Kayar, projenin “dünya çapında bir olay” olacağını söylerken, Başkan Danışmanı Doç. Dr. Serhan Ada, “Bugüne kadar hep zihin sermayesi ihraç eden İzmir, bugün Körfez Tasarımı Projesi ile bu sermayeyi geri alıyor” demiş... Kadir Has Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zuhal Ulusoy, İzmir’in “Kendine sahip çıkan bir kent” olduğuna dikkat çekerek, “Biz de İzmirliler olarak bu sahiplenme ile buradayız” derken, Yaşar Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tevfik Balcıoğlu ise şunları söylemiş: “Gönüllü İzmirliler olarak bir araya geldik. Bu proje İzmir’i, aynı zamanda tasarım düşüncesini geliştiren ve üreten bir kent haline getirecek.” İzmir’e, deniz kültürüne yeniden kavuşma yürüyüşünde başarılar diliyor; proje uzmanlarını şimdiden kutluyoruz. Sadi Öziş son yolculuğuna uğurlandı Kültür Servisi 16 Ocak’ta yaşamını yitiren, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi öğretim üyesi, ressam, heykeltıraş, tasarımcı Prof. Sadi Öziş (89) son yolculuğuna uğurlandı. Sanatçı için dün üniversitenin Osman Hamdi Bey Salonu’nda bir tören düzenlendi. Öziş, tören sonrası Teşvikiye Camii’nde kılınan öğle namazının ardından Ayazağa Mezarlığı’nda toprağa verildi. Sadi Öziş, 1953’te heykeltıraş İlhan Koman’la birlikte metal atölyesi Kare Metal’i kurdu ve iki sanatçı Türkiye’de ilk defa metal mobilya üretmeye başladılar. Öziş, heykel ve resim çalışmalarıyla Türkiye’de ve yurtdışında çeşitli sergilere katıldı. Anıtkabir giriş rölyeflerinin birebir uygulamalarını heykeltıraş Hadi Bara, Zühtü Müritoğlu, Şadi Çalık ve İlhan Koman’la birlikte hazırladı. Sadi Öziş’in eserleri İzmir ve İstanbul Devlet Resim ve Heykel Müzeleri’nde, birçok otellerde ve özel koleksiyonlarda bulunmakta. Şarkıcı ve besteci Souad Massi yarın akşam İş Sanat’ta İstanbullu müzikseverlerle ilk kez buluşacak Cezayir’in özgür sesi ? Şu sıra ArapEndülüsFlamenko tarzı bir albüm kaydı üstünde çalışan Massi, Cezayir’deki iç savaş yıllarında zor günler yaşandığını, ülkesinde bir kadının müzisyen olmasının hiç de kolay olmadığını söylüyor. HANDE EAGLE Bugüne dek birçok önemli sanat ve edebiyat yapıtı, pek çok unutulmaz şarkı savaşın, açlığın, hastalığın ve zor dönemlerin ürünü olarak ortaya çıkmış. Toplumun çökme noktasına geldiği dönemlerde sanat, müzik ve edebiyatta yüreklere umut salan yapıtlar doğmuş, insanlar bu yapıtları izleyerek, dinleyerek, okuyarak yaşamlarını sürdürme gücünü bulmuşlar kendilerinde. Yüzyıllar boyunca tüm zorluklara dayanan, inandıkları uğraşı sürdürme gücünü kendilerine olan güvenleriyle besleyen sanatçılar ve müzisyenler ise ya ülkelerinde baskı altında yaşamışlar ya da ülkelerinden uzakta yalnız hayatlar yaşamak zorunda kalmışlar. Günümüzde sanat dünyasındaki ideolojik farklılıklardan ortaya çıkan sorunlar Batı’da daha “gizli kapaklı” yaşanırken, sanat ve sanatçılar Ortadoğu’da ve Afrika’da daha belirgin, daha doğrudan zorluklarla karşı karşıya... Düşünce ve ifade özgürlüğü, sanatı icra etme özgürlüğü, kadın özgürlüğü... Konumuz Souad Massi olduğunda, ülkesi Cezayir’deki iç savaş boyunca 200 bine yakın insanın öldüğünü, 70’ten fazla gazetecinin ya güven lik güçleri ya da köktendinciler tarafından öldürüldüğünü anımsatmadan geçemeyeceğim. Souad Massi de bu korkunç gerçeklerle yüz yüze geldiği ve uğraşını ülkesinde sürdüremediği için, 1999’da katıldığı “Femmes d’Algerie” festivalinde dikkatleri üzerinde toplayıp, 2001’de ilk albümü “Raoui”yi çıkardığından beri Paris’te yaşıyor. Cezayir’de yaşarken kurduğu ve 7 yıl boyunca çalışmalarını sürdürdüğü müzik grubu “Atakor”un politik içeriğinden dolayı birkaç kez ölüm tehdidi alan, bunun üzerine saçlarını kesip erkek kılığına bürünmek zorunda kalan Massi’yle konuşmamızda ister istemez bu konular gündeme geliyor: “İç savaş yıllarında hayat herkes için zordu. Ama müzisyenler için çok daha zordu. Sanatçılar müzik yapamadılar, çalışamadılar. Benim ülkemde bir kadının müzisyen olması hiç kolay değildi. Annem asi olduğumu düşünürdü. Ama iki erkek kardeşimin müzisyen olması benim için gerçekten büyük bir şanstı. Beni kariyerim için gerçekten çok desteklediler. Ülkemi gerçekten çok seviyorum. Ülkemden tamamen mesleki nedenlerle uzaklaştım.” Peki, Souad Massi için ifade özgürlüğü ne anlama geliyor? Bu soruya yanıtı kısa ve öz: “Dünya barışını, adaleti, ifade özgürlüğünü, hümanizmi ve doğanın korunmasını çok önemsiyor ve bunları şarkılarıma taşıyorum. Dünyada haklar ve özgürlük adına bir dönüşüm var. Değişimin en barışçıl ve sakin bir biçimde gerçekleşmesini diliyorum. Başkalarının özgürlüğüne saygı göstermek koşuluyla herkesin düşüncesini özgürce ifade edebileceği bir dünya benim arzum.” Yanık sesi yer yer Joan Baez’e ve Tracy Chapman’a benzetilen Souad Massi’nin hem kendi müziği hem de Cezayir müziği üzerine çok yerinde bir saptaması var: “Benim müziğimi genelde Şaabi (Cezayir popüler müziği), flamenko, folkrock ve Fransız şansonlarından oluşan bir füzyon olarak tanımlarlar. Cezayir pek çok müziğin kesişim noktasıdır. Biz hem Akdenizliyiz, hem Okyanus’a bakıyoruz, hem Afrikalıyız, hem de Arapız...” Özellikle Souad Massi ve onun gibi zor dönemlerden geçmiş kadın sanatçıların başarılarına baktığımda, insanların yıkımlara karşın kendilerine ve çalışmalarına olan güven ve inançlarını korumaları kadar, ortak bir “ses” ve “ifade” özgürlüğünün oluşmasının da ne denli gerekli olduğunu düşünüyorum. ([email protected]) Kültür Servisi Geçen hafta Özel Fenerbahçe Eğitim Kurumlarındaki ortaöğrenim öğrencilerine Naci Özgüç yönetimindeki İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde bir konser veren ünlü flüt solistimiz Şefika Kutluer, bugün saat 20.00’de Zeytinburnu Kültür Merkezi’nde tekrar İstanbullu sanatseverlerle buluşacak. Halka açık olan konserde Kutluer’e, şef Deniz Sever eşliğindeki İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası eşlik edecek Kutluer’den çocuklara eğitim konseri C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle