19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 EYLÜL 2011 CUMA CUMHUR YET SAYFA [email protected] KÜLTÜR ‘Memleket Almanya’ Kültür Servisi Alman Friedrich Ebert Vakfı tarafından düzenlenen, Mehmet Ünal’ın fotoğraflarından oluşan “Heimat Deutschland” (Memleket Almanya) başlıklı sergi, 6 Eylül’de Frankfurter Hof Kültür Merkezi’nde açılıyor. Türkiye’den Almanya’ya göçün 50. yılı nedeniyle düzenlenen sergide, Mehmet Ünal’ın 35 yıldır üzerinde çalıştığı Almanya’daki Türk göçünden 100 fotoğraf yer alacak. Mehmet Ünal daha önce, “Sen Bilmezsin Her Yerde Yabancı Olmanın Ne Anlama Geldiğini” ve “Almanya Oteli – Dönüşü Olmayan Yolculuk” başlıklı sergileriyle de gündeme gelmişti. Ünal’ın “Memleket Almanya” sergisi, 18 Eylül’e kadar görülebilir. 15 Kıbrıslı feministlerden Başbakan’a… ‘4 çocuk yapın’ Kadına yönelik ayırımcılık, kadına yönelik şiddetin tırmanışı, önce bir zihniyet, kafa yapısı sorunu ama aynı zamanda ülkemizde egemen olan genel şiddetin bir uzantısı… Geçen ay, Kıbrıs’taki Feminist Atölye’nin Başbakan Erdoğan’a yolladığı mektubu okurken buna bir kez daha inandım. O günlerde mektubu sizlerle paylaşmak istedimdi, fırsat olmadı. Geç değil, şimdi herkes duysun istedim. Erdoğan’ın Kıbrıs ziyareti önsesinde ve sırasındaki konuşmaları, ibret vericiydi. Feminist Atölye’nin deyişiyle: “Önceki Türk siyasetçileri, Kıbrıslı insanların kültürel farklılıklarını yok etmek için doğrudan Wendy ve dolaylı asimilasyon politikaları uy Hoile gulamakla yetinirken”, Erdoğan, “Kıb “Temizlik” rıslıların, Kıbrıs üzerinde söz hakkı olmadığını cümle âleme beyan etmişti.” rudur Sayın Erdoğan; velakin Kıbrıs diye bir ülke vardır ve o ülke, onu yurt bilen tüm Kıbayın Recep Tayyip Erdoğan, rıslı Türklerin, Kıbrıslı Rumların, Kıbrıslı Yukarıdaki hitapla başlayan mektup uzun; Ermenilerin, Kıbrıslı Maronitlerin ve Türkiyerim sınırlı, kısaltmak zorundayım: ye kökenli Kıbrıslılarındır. Keşke bizlerin Öncelikle, bir ülkenin topraklarını ziyaret mücadelesinin milli hamasetlerle bezenmiş bir eden yabancı bir başbakan olduğunuzu unuta ulusdevlet için değil, barış içinde yaşanan orrak, sanki Türkiye’nin bir vilayetine gidiyor tak bir yurt için olduğunu görebilseydiniz. Ve muşsunuz gibi Kıbrıs’ın her yanını devasa bill keşke sizi TCKKTC bayrakları ile karşılamak boardlar ve afişlerinizle doldurdunuz. Sandınız üzere otobüslerle alana taşınan insanların ki, Türkiye’de kullandığınız reklam stratejile Kıbrıslı Türkler olmadığını “Türkiye seninrini Kıbrıs’ta da kullandığınızda, aylar önce le gurur duyuyor” sloganlarından anlayıp, ka“besleme” hakareti ile yüreklerimizde açtığı tıldığınız bütün törenlerde bir kere bile “Kıbnız yara iyileşecek ve çizdiğiniz “büyük lider” rıs seninle gurur duyuyor” sloganının atılimajı, “koloni şerifi” imajınızı silecek. Keşke mamasını biraz olsun yadırgayabilseydiniz. danışmanlarınız size, Kıbrıslıların güce tapan Biz sizin oldukça vicdan sahibi bir siyasetbir ümmet olmadığını, demokrasi kültüründen çi olduğunuzu düşünüyorduk. Beklerdik ki, nasibini almış, sorgulayan ve düşünen bir halk Kıbrıslı Rumların yaşadığı büyük patlama feolduğunu söyleseymiş Sayın Erdoğan. laketinden sonra yaşamını yitirenlere AlDaha adaya ayak basar basmaz, “Kıbrıslı lah’tan rahmet, ailelerine de başsağlığı dileTürk kardeşlerim, Kıbrıs diye bir devlet yesiniz. Oysa siz bu büyük felakete seviniryoktur. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Ku cesine, Kıbrıslı Rumlara satılan elektriği bir lüzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vardır!” de tuf gibi sunarak, zaten yaralanmış bir toplumu diniz. Kıbrıs diye bir devletin olmadığı doğ daha da yaralamaktan çekinmediniz. Düşün Kadına yönelik şiddet, egemen olan genel şiddet politikasının uzantısıdır mediniz ki, o yaralı toplum, yıllarca Kıbrıslı Türklere bedava elektrik vermiş; bugün de yarın da barış ve huzur içinde birlikte yaşamayı umut ettiğimiz komşularımızdır. Biz sizin oldukça ataerkil bir siyasetçi olduğunuzu biliyorduk. O yüzden de Türkiye’deki hem cinslerimize dair sarf ettiğiniz “3 çocuk yapın”açıklamalarını, Kıbrıslı kadınlara “4 çocuk yapın” şeklinde telaffuz edebilmenize hiç ama hiç şaşırmadık. Kadınların bedenini ulusal nüfusu üreten aygıtlar olarak nesneleştirmeniz, kullandığınız maço üslupla oldukça tutarlı olduğu için bu pervasız cümleleri sizden bekliyorduk. Kadınları kendi bedenleri üzerinde söz hakkına sahip insanlar olarak görmek yerine, “düşman Yunan” ile verdiğiniz nüfus savaşlarının araçları olarak görmeniz ve tahakkümcü söylemlerinizi bedenlerimize kadar uzatabilmeniz kabul edilebilir bir şey değildir. Üstelik bu söylemleri “Hem doğurmuyorsunuz, hem de oraya nüfus götürmemize karşı çıkıyorsunuz. Madem nüfus aktarmamızı istemiyorsunuz, siz de doğurun” diye meşrulaştırmaya çalışmanız, sadece Kıbrıslılara değil, adaya gönderdiğiniz nüfusa karşı da büyük bir saygısızlıktır. Çünkü nüfuslar rakamlar değil, yaşayan insanlardır Sayın Erdoğan. Etiyle, kemiği ile gözyaşı ve ter ile yaşam mücadelesi veren insanlar. Adaya gönderdiğiniz insanların ve Kıbrıslıların verdiği yaşam mücadelesini görebilseydiniz, onları nüfus savaşları içerisindeki “rakamlar” olarak görmekten belki vazgeçerdiniz. Ve yine keşke danışmanlarınız size, Kıbrıs’ta verilen mücadelenin sayısal değil, siyasal eşitlik için olduğunu söyleselerdi! Belki o zaman, ülkemizin tüm sahillerini yandaşlarınıza peşkeş çekerek çevremizi katletmenin ne kadar büyük bir yıkım; tüm kurumlarımızı ihalesiz, usulsüz yandaş kurumlarınıza devretmenin ne kadar büyük bir zulüm ve sizden gördüğümüz aşağılanmanın ne kadar büyük bir acı olduğunu telakki edebilirdiniz! Saygılarımızla. Feminist Atölye Yazarlar ve Kalemler Okurluğum, çevirmenliğimden ve yazarlığımdan çok daha eski ve ben, okur kimliğimle bir süredir edebiyat dünyamızdan büyük tedirginlik duyuyordum. Bu tedirginliğin başlıca nedeni, birkaç gündür kafamda iyice netleşmiş durumda. Bazı ‘yazar’larımız, çok fazla konuşmaya başladılar – bu tanımın içerisine ‘yazar’lar kadar, kendilerini ‘yazar’ sanan ‘yazıcı’lar da girmekte. Burada söylemek istediğim, ağızlarıyla çok konuşmaları. Gerçek yazarı ancak kalemi var edebilir. Ama bu sözünü ettiğim öbeğe girenler, söylemek istediklerini kalemlerine anlattırmak yerine ağızlarıyla ve bu arada erişebildikleri bütün kitle iletişim araçlarıyla dile getirmek peşindeler; öyle ki kalemlerinin etkinliği, öteki etkinliklerinin çok gerisinde kalıyor. Bu ‘yazarların’ içersinde, örneğin bir romanları çıkar çıkmaz, hatta bazen basılmadan çok önce, anlatmaya başlayanlar var. Hele bir de, diyelim bir gazetede veya kitap ekinde sürekli köşeleri, sütunları varsa, durum büsbütün tuhaflaşıyor. Her yeni yayın etkinlikleri ile birlikte, bu etkinliğe ilişkin bir ‘furyayı’ başkalarından çok önce kendileri başlatıyorlar. Okurlar ise daha bu yazarların yazdıklarını okumaya fırsat ve vakit bulamadan, kendilerini kalemin dışındaki bir anlatma merakının anaforu içersinde buluyorlar. Diyelim bir roman kitapçılara ulaştıktan bir hafta sonra, o roman üzerine söyleşiler yayımlanmaya başlıyor. Bu arada, edebiyatla ve yazarlıkla bağdaştırılabilmesi olanaksız, başka deyişle aslında bu kavramlara bütünüyle ters düşen durumlara da tanık oluyoruz. Örneğin söyleşiyi yapacak olan kişi, yazara rahatlıkla şöyle bir soru yöneltebiliyor: “Önce şununla başlayalım: Romanınızla ne anlatmak istediniz?” Aslında böyle bir sorunun, yazar açısından – elbet ortada gerçek anlamda bir ‘yazar’ varsa! – söyleşiyi başlatması değil, fakat bitirmesi gerekir. Çünkü salt dil bağlamında, bu soru şöyle bir söylemi de zorunlu olarak içerir: “Anlatmak istediğinizi yazı ile anlatamamış olabilirsiniz, o yüzden, ne olur ne olmaz, siz gelin, elinize fırsat geçmişken bir de ‘sözlü’ anlatın…” Bu, kendini bilen, daha doğrusu, yazarlığından ve kaleminin gücünden kuşku duymayan her yazarın söyleşiyi daha baştan kesmesini gerektiren bir durumdur, çünkü soru, yazara yöneltilmiş, doğrudan yazarlığını hedef almış bir aşağılamadan başka bir şey değildir. Gelgelelim uygulamada buna pek rastlamıyoruz. Soruyu yöneltenin sorunun gerçekte içerdiği aşağılamanın bilincinde olmayışı gibi, o ‘yazar’ da aslında kaleminin, eline yazmak için bir kalem almanın gücüne ve bilincine sahip bulunmadığından, romanını –bazen sütunlar dolusu– bir de sözlü anlatmakta bir sakınca görmüyor. Ve işin tuhafı, böyle bir anlatma eylemini daha kendilerine kimse bir şey sormamışken, yani ortada bir söyleşi falan yokken, kendiliklerinden yapan ‘yazar’lar da edebiyat iklimimizde gizliden gizliye artmakta. Böyleleri –aslında elbette haklı olarak!– kendi kalemlerinin gücüne inanmıyorlar, bu yüzden de kalemden kalan eksikliği başka araçlardan yararlanarak ve bu arada da bol bol ‘konuşarak’ gidermeye çalışıyorlar. Ama olmuyor işte! Olmuyor ve acımasız bir nesnellikte genel tarihten geri kalmayan edebiyat tarihi de, beş ya da altı değil, isterse on altı, yirmi altı, elli altı roman yazmış olsunlar, böylelerine ait isimsiz mezarlarla dolu! Öğrencilerim için bir not : Önümüzdeki dönemden başlayarak, yaklaşık beş yıldır ders vermekte olduğum vakıf üniversitesinde artık olmayacağım. Bundan sonraki hayat yolunuzda hepinize başarılar dilerim. Hep sevgiyle kalın! Sahaf Festivali bu yıl Tepebaşı’nda Kültür Servisi Beyoğlu Belediyesi tarafından bu yıl 5.’si düzenlenen Beyoğlu Sahaf Festivali, 618 Eylül tarihleri arasında Tepebaşı TRT binasının önündeki alanda gerçekleştirilecek. 5. Beyoğlu Kitap Fuarı her gün, 11.00 23.00 saatleri arasında ziyaret edilebilecek. Bu yılki festivale İstanbul’un çeşitli semtlerinden sahafların yanı sıra, Ankara’dan sahaflar da katılıyor. S En beğenilen ‘Harry Potter’ karakteri Snape Kültür Servisi Sıska, soluk yüzlü, kanca burunlu, omuzlarına kadar inen yağlı saçları ve siyah cübbesiyle besili bir yarasaya benzeyen Severus Snape, en beğenilen Harry Potter karakteri seçildi. “Bloomsbury” adlı yayınevinin 2011 Mayıs’ta yaptığı araştırmanın sonuçlarına göre, kullanılan 70 bin oyun yüzde 20’sini Severus Snape alarak birinci oldu. ‘ htiyar Delikanlı’nın başrolü belli oldu Kültür Servisi Güney Kore sinemasının usta isimlerinden ChanWook Park’ın unutulmaz filmi “Oldboy”un (İhtiyar Delikanlı) Hollywood uyarlamasının başrolünü Josh Brolin oynayacak. Cannes başta olmak üzere birçok festivalden ödülle dönen “İhtiyar Delikanlı”nın Hollywood uyarlamasında kamera arkasında ise usta yönetmen Spike Lee bulunuyor. Eylülde Bach zamanı Bu yıl 9’un Kültür Servisi Bu yıl 9’uncusu düdüzenlenen “ cusu zenlenen “İstanbul Bach Günleri”, stanbu Günleri” 8 23 l Bach European Union Baroque Orchestarihlerinde ya Eylül tra’nın 8 Eylül’de Beyoğlu’ndaki St. pılacak. Antuan Kilisesi’nde vereceği konserle başlıyor. “Bach İstanbul’da! 9. İstanbul Bach Günleri” başlıklı etkinlikler kapsamında başarılı çello virtüözlerinden Jiri Barta, Türkiye’ye bu yıl ilk kez geliyor. 17 ve 18 Eylül tarihlerinde St. Antuan Kilisesi’nde vereceği resitallerde Jiri Barta, iki ayrı günde, iki ayrı programla tüm çello süitlerini çalmaya hazırlanıyor. Ayrıca perküsyoncu Pete Lockett ile çalışmalarıyla yurtdışında da takdir toplayan Erdem Helvacıoğlu, birlikte kaydettikleri yeni albümlerinden eserleri, 16 Eylül’de garajistanbul’da dinleyicilerin beğenisine sunuyor. Genç yaşına rağmen kariyerine birçok başarı sığdırmış bir isim olan olan Mahan Esfahani de 21 Eylül’de St.Antuan Kilisesi’nde Bach’ın “Goldberg Varyasyonları”nı yorumlamaya hazırlanıyor. Festivalin kapanışı ise Bach müziğinin en önemli isimlerinden biri olarak gösterilen Gustav Leonhardt’ın 23 Eylül’de St. Antuan Kilisesi’nde gerçekleştireceği konserle yapılıyor. Etkinliğin biletleri Biletix’te. Detaylı bilgi için: 0212 293 65 42 ‘ klim Değişikliği’ stanbul’da Kültür Servisi Amerikan Doğal Tarih Müzesi’nin 2009 yılında New York’ta açtığı “İklim Değişikliği” sergisi İstanbul’da. 4 Ekim 2011 15 Ocak 2012 tarihleri arasında santralistanbul Ana Galeri’de yer alacak sergide kutupayısından ölü bir mercana, anime kürelerden çeşitli interaktiflere yer verilecek. 650 metrekarelik bir alanda, 8 bölümden oluşan sergide günümüzdeki iklim değişikliği, değişen atmosfer, buz, okyanus, kara ve yeni enerji geleceği ile ilgili detaylar; interaktif, video, Arkeolojik kazıda ‘muayenehane’ bulundu HATAY (AA) Hatay’ın Erzin ilçesindeki İssos antik kentindeki kazıda, Roma dönemine ait hamam kompleksinin hemen yanında hekimler tarafından kullanıldığı sanılan 4 işyerinin kalıntısına rastlandı. Hamam kompleksinin batısındaki üst tabakada ise Abbasilere ait bir depo ve dört dükkân gün ışığına çıkarılmaya çalışılıyor. Jiri Barta teşhir objesi olarak yer alacak. İklim değişikliği konusuna odaklanan sergi, ziyaretçilere kişisel, toplumsal ve devletler arası eylemlerin, bu soruna, etkili çözümler sunabileceğine vurgu yapıyor. Türkiye’den de örneklere yer verilecek serginin bazı bölümlerinde, serginin uygulama destekçisi olan REC Türkiye, atölye çalışmaları gerçekleştirecek. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle