27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 24 AĞUSTOS 2011 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER CHP’de Yeniden Yapılanma Sığlıkta Kargaşa HER ŞEY o denli berraklaştı ki, doğru ve derin anlamlar taşıdığı söylenen hangi siyasal tutum ya da politikaya baksanız, sığ bir deniz dibiymişçesine bütün yanlışlar hemen ayna gibi görünüyor. Mimarının deyimiyle sözde “stratejik derinlik” amaçlayan şu dış politikanın hüzün verici durumuna bakın. Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da karaya oturan bir dış politikanın olumsuz sonuçları açıkça ortada değil mi? Ankara’nın siyaseti, Obama ve Bayan Clinton’ca beğenilme uğruna Kaddafi’yi alaşağı edip Esad’ı azarlayarak, Türkiye’nin somut dış çıkarlarıyla ve halkının insanlık duygularıyla taban tabana zıt tutumlar arasında bocalayıp duruyor. e yazık ki, yalnız dış politikaya değil kamusal alanın her yanına egemen olan sığlık, basitlik, yetersizlik ve donanımsızlık, geçici rahatlamalarla halkın oylarını toplasa da, ülkeyi ve devleti bilinmez ufuklara doğru sürüklemekte. Bu açık gerçeğin anamuhalefet ve büyük medyaca tam saptanamamış ve çıkış yollarının belirlenip dile getirilememiş olması büyük talihsizliktir. Böyle bir ortamda kamusal ve özel çıkarlar da birbirine karışabiliyor. Kamu kesimi var mı yok mu, hangi kuruluş kamunun, hangisi özelin, kim kamu kim özel ve Türkiye kimin, pek belli değil. eçen akşam Karadeniz Ereğli’de yaşananlara tekrar bakalım: Belediye Başkanı bir kamu görevlisi değil mi? ERDEMİR, ne ölçüde ve nasıl bir kamu işletmesi? Sahibi gözüken OYAK, asker emeklilerinin sosyal güvenlik ve dayanışma birikimlerini değerlendiren bir kurum. ATAER, onun ticaret ve sanayi alanındaki girişimlerini yönlendiren bir holding. Bir yığın işin peşinde. Öyle bir süreç ki, her alanda ciddi bir yaklaşımla ele alınıp yeniden düzenlenerek sağlam temellere oturtulmadıkça, sürtüşmeler sürecek, kamu hukukuyla özel hukukun birbirine karıştığı alanlarda vatandaş çıkarının iyi kollanıp kollanmadığı hep belirsiz kalacak. Bu ölçüde çapraşık bir yönetim ortamında, hiç değilse sendika yöneticilerinin, emeğin temsilcisi olarak, kaba kuvveti öne sürmek yerine, daha bilinçli ve sorumlu davranmaları gerekmez miydi? CHP’nin, sosyal demokrat parti kimliğinin ayırt edici özelliklerini öne çıkararak diğer rakip partilerden farkını sergilemesi, geniş halk kitleleri için can alıcı sorunların neler olduğunu ısrarla vurgulaması ve bu sorunlara nasıl çözüm getireceğini, kaynağını nasıl bulacağını inandırıcı bir biçimde anlatması gerekir. Prof. Dr. Hakkı KESK N Siyaset Bilimci HP ivedi olarak yeniden yapı ti çalışmalarında isteksizliklere ve hatta islanmaya gitmelidir. Bu amaçla tifalara neden olmaktadır. CHP’nin 12 Hapartinin temel felsefesini ve ziran genel seçimlerde hedeflediği sonuönceliklerini herkesin anlaya cu alamamasında bu durumun büyük rol bileceği ve okuyabileceği sadelik ve kı oynadığı kanısındayım. Parti içi demoksalıkta bir program, parti birimlerinde tar rasinin işleyebilmesi ve çalışmalara her tışılarak hazırlanmalıdır. Parti içi de partilinin aktif desteğinin sağlanabilmemokrasiye geçilmeli, tüm parti üyelerini si için, parti üye ve delegelerinin özgür kakucaklayan, farklı eğilimlerin de parti yö rarlarına saygılı olunması gerekir. Kuşkusuz, parti çıkarları açısından, netiminde görev almasını sağlayan, ülkedeki muhalif demokrat örgütlerle da partiye seçimlerde oy kazandıracağı ve yanışma ve işbirliği yapmayı öngören po önemli katkı sağlayacağına inanılan kişilerin milletvekili adayı olabilmesi için litikalara geçilmelidir. parti genel başkanı ve yönetimine belli arti içi demokraside oranda kontenjan tanınması yararlı ve geCHP öncü parti olmalıdır reklidir. Örneğin milletvekili aday listeParti programını irdelemeden, parti içi sinde seçilebilecek yerler için yüzde 10demokrasinin işlerlik kazanmasının vaz 15’lik bir kontenjan bu kişiler için parti yögeçilemez önemini vurgulamak isterim. netimi tarafından kullanılabilir. Bu Batı Parti içi demokraside işlerlik, CHP’ye bü Avrupa sosyal demokrat partilerinde de uygulanmaktadır. CHP’de izlediğim en yük bir dinamizm kazandıracaktır. Parti içi demokrasi, parti organlarında ciddi sorun, parti yönetiminin, partideki kararların demokratik kurallara uygun farklı eğilimleri ve kesimleri kucaklaolarak alınabilmesidir. Partide kararlar en mamasıdır. CHP bir kitle partisidir. Bu neüst kuruldan aşağıya doğru verilirken, en denle de parti bünyesinde, daha solda, alt parti biriminde de, örneğin mahalle, merkezci, gelenekçi ve ulusal eğilimde köy, ilçe ve il örgütünde parti tüzüğüne uy olan partilileri, parti sempatizanlarını ve gun olarak kararlar alınabilmeli; parti partiye oy verebilecek seçmenleri bulunorganlarına delegeler seçebilmelidir. Ma durması doğaldır. CHP’de bugüne değin göreve gelen halle, köy, ilçe ve il parti organları, parti merkezinin müdahalesi olmaksızın ye gruplar, partideki diğer eğilimleri yönerel düzeyde demokratik olarak seçilebil timden uzak tutmuş, milletvekili ve hatmeli ve parti tüzüğüne ve programına ay ta delege olmalarını bile engellemişlerdir. kırılık olmadığı sürece de, seçilenler gö Önceki genel başkan Sayın Deniz Baykal’a yapılan bu yöndeki eleştiriler, bu revden alınamamalıdır. CHP’de büyük sancılara neden olan te eleştirileri yapanlar tarafından da uygumel sorun, kurultaylara gelecek delegelerin lanmıştır, uygulanmaktadır. Bu anlayış kitmerkez karar yönetim kurulu müdahale le partisi ve parti içi demokrasinin işlersiyle ve milletvekili adaylarının büyük bir liği bakımından son derece yanlıştır. Bu kısmının, genel başkan ve bir iki yar durum parti dinamizmini köreltmekte, pardımcısı tarafından belirlenmiş olması tideki tüm güçlerin ve eğilimlerin kudır. Bu sistem yerel düzeydeki eğilimle caklanmasını engellemekte ve tüm partiri ve önerileri dışlayan, kırgınlıklara, par lilerin aktif çalışmalarını imkânsız kıl C P N G maktadır. Seçmenlerin, kendi görüşlerinin partide temsil edilmekte olduğunu görmeleri büyük önem taşır. Kuşkusuz partideki tüm eğilim ve grupların, partinin tüm birimlerinde tartışılarak kabul edilen parti tüzüğüne, partinin genel felsefesine ve programına bağlı kalmaları gerekmektedir. CHP’nin, Türkiye’nin can alıcı konularına vurgu yapan kısa ve özlü bir programa gereksinimi vardır! CHP’yi diğer partilerden ayırt edici kimliği, toplumda sosyal adaleti, sosyal devleti, işsizliğe çözümü, parasız eğitimöğretimi, yenilenebilir enerjiyi, doğanın ve çevrenin korunmasını ve toplumsal barışı sağlayıcı olma özellikleriyle netlik kazanır. İlginç konuları içermesine karşın 344 sayfayı kapsayan CHP programını, akademik çevreler dışında fazla bir kesimin okuma ve incelemesi kolay olmasa gerek. Bu nedenle programda partinin ana görüşlerini içeren konular 3040 sayfayla sınırlandırılmalıdır. Görselliğe de önem veren bir biçimde broşür olarak ve eposta yoluyla gönderilebilmeye uygun şekilde hazırlanacak bir programın, eğitim toplantılarıyla partililere ve ilgi duyanlara anlatılması gerekir. Ayrıca böyle kısa ve özlü bir program önemli dillere de çevrilerek CHP’nin nasıl bir parti olduğu, neyi amaçladığı uluslararası alanda da tanıtılmalıdır. Kuşkusuz hazırlanacak parti program taslağının mahalle, köy, ilçe ve il parti birimlerinde tartışılması, gerekli ekler ve düzeltmeler yapıldıktan sonra da özel bir parti program kurultayında tartışılarak benimsenmelidir. Ancak böyle hazırlanmış bir parti programı, tüm partililerin ortak programı konumuna gelebilir ve partililer için bağlayıcı nitelik kazanabilir. CHP’nin, sosyal demokrat parti kimliğinin ayırt edici özelliklerini öne çıkararak diğer rakip partilerden farkını sergilemesi, geniş halk kitleleri için can alıcı sorunların neler olduğunu ısrarla vurgulaması ve bu sorunlara nasıl çözüm getireceğini, kaynağını nasıl bulacağını inandırıcı bir biçimde anlatması gerekir. arasında olmamalıdır. Kuşku yok ki bu insanlar vatanseverlikle vatan hainliği söylemlerini birbirine karıştırmışlardı. Böyle olduğu için de “insanlara eşit koşullar içindeymiş sanısını verip eşitsizliğin tokadını her istediği zaman her istediğine yapıştıran” yönetimler oluşturmaya çalıştılar. İnsanı en çok etkileyen edimin haksızlık olduğu noktasında eşitsizliğin yara açan boyutlarını belli ki henüz içlerinde duyamayıp, Tanrının değirmeninin ağır da olsa döneceğini unutanlara başka ne demek gerekir ki... Tarihimizle Yüzleşiyormuşuz! Sevgi ÖZEL aşkalarını bilemeyiz; ama bizde televizyon, bir kesimin politik, ekonomik ve başka çıkarları için kullanılıyor. TV gibi bir gücü kullananlar, doğallıkla toplum üzerinde baskı kurabiliyor. Dünya görüşü birbiriyle çelişen televizyon kanallarına, dünya görüşü uyuşmayan kişiler çıktığında, sivri dilliler sağa sola saldırıyor; yükselen sesler, kimi kanallara çok izlenme, en çok bağırana da ünlü olma yolunu açıyor. Şu sıralarda beyazcamda sıkça tartışılan ve özellikle seçilen konulardan biri, “kendi tarihimizle yüzleşmek…” Tartışmaların akışına bakıyoruz ve “kendi tarihimiz” tamlamasıyla yalnızca “Atatürk dönemi”nin amaçlandığını görüyor ve buna hiç şaşırmıyoruz. Bilimsel değerlere saygılı, ağzından çıkanı kulağı duyan, geçmişimizle yüzleşme isteğini bireysel çıkar ya da günlük politikayla karıştırmayan herkesi eleştirimizin dışında tutuyoruz. Ancak her konuda konuşmaya hevesli olan, her konuda hiç çekinmeden uzmanların karşısına çıkabilen, özellikle gazeteci kimliği taşıyan arkadaşların bir dosya kâğıdını doldurmayacak bilgi kırıntısını, kitaplıklar devirmiş gibi satmasına şaşırıyoruz. Birikimli, deneyimli, dili doğru kullanan uzman ve gazetecilerin, atalarımızın “Cahile söz anlatmak, deveye hendek atlatmaktan güçtür” sözünü göz ardı etmesine; bilgisizlerle beyazcama çıkmasına ve onları TV yıldızı yapacak etkinliklere çanak tutmasına da şaşırıyoruz. Bir gazeteci, Harf Devrimi’yle ninelerimizin mektuplarını okuyamaz olduk, geçmişimizi unuttuk, diyor. Bir kadın gazeteci de halk, eski yazıyla Kuran’ı okuyordu diyerek, eski yazıyla din arasındaki bağı uzun uzun anlatıyor. İzlencenin her şeyi bilen “moderatör”ü de kendi incilerini sıralayınca, yalana dolana dayalı savlar havada uçuşuyor. Peki, televizyondan cumhuriyetin kazanımlarıyla hesaplaşanların belgesiz, kanıtsız savları akıp dururken, birikimli alan uzmanları susturulurken kendi tarihimizle nasıl yüzleşeceğiz? Olur; önce tarihsel gerçeklerle yüzleşelim; Osmanlı İmparatorluğu niçin yıkıldı? Yayılmacılar Anadolu’yu niçin işgal etti; Anadolu niçin yıllarca işgal altında yaşadı? Halk ne durumdaydı? Kurtuluş Savaşı’nda neler yaşandı? Koca imparatorluğu batıran, yayılmacıları çağıran, halkı yoksul ve eğitimsiz bırakan Mustafa Kemal miydi? İnsaf! İşgal altındaki Anadolu’nun yaşadığı acıları değil de kurtuluşu engellemeye çalışanları kahraman diye göklere çıkarmak, hangi akla, vicdana yakışır? Baylar bayanlar; siz önce kendinizle yüzleşin! 90 yıl önce kazandığımız Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığının karşısına çıkardığınız “yeni Osmanlılık” kime yarayacak; size mi? Kadınların kılık kıyafeti hızla başkalaşıyor; ama maşallah beylerin keyfi yerinde; giysiler pırıl pırıl, son moda... Yeni abecemizle yazıyor, beğenmediğiniz Türkiye Türkçesiyle uydurma savları sıralıyorsunuz. Kadınlar, “kutsal ana” rolünün yanı sıra türlü kurumlarda yer alıyor; TV’lere çıkıyor; “namahrem”in karşısında bağıra çağıra konuşuyor. Kadın erkek, çoğunuzun yaşam koşulları toplumun büyük bölümüne fark atacak kadar yüksek. Yoksulluğa ve eğitimsizliğe tutsak olmamışsınız; derinleşen “muhafazakârlık” ve sınıf ayrımı umurunuzda değil; umurunuzda olan tek şey, cumhuriyetin kazanımlarıyla, Türk devrimiyle hesaplaşmak! Tek takıntınız Atatürk ve Atatürkçü düşünce... Aklın öncülüğüne, bilimsel ve sanatsal olana tutunan yurtsever aydınları “laikçi, ulusalcı” diyerek karalıyorsunuz; kavramların içini boşaltmayı üstün beceri sanıyorsunuz. 90 yıllık cumhuriyet kazanımlarını, halktan çok siz tepe tepe kullanıyorsunuz. Bir ayağınız burada; öteki, dün batıl Batı dediğiniz yerlerde… Sevgili kadınlar, ilkin siz kendinizle yüzleşin! 90 yıl önce nerdeydiniz, hangi olanaklardan yararlanarak bugün nereye geldiniz! Efendiler, önce siz kendinizle yüzleşin! Ortalığı bu denli karıştırdıktan sonra yüzleşecek yüz bulabilirseniz elbette... B uruşmanın üç ay sonraya ertelenmesine... İnsanlar bu yaklaşımdan tedirgin olmaya başladılar. Ne ki bu tedirginlik somut olarak yansıtılmıyor. “Paralı eğitime hayır” sloganı yüzünden aylarca hapis yatan gençleri anımsayanlar seslerini çıkarmıyorlar. Yaratılan korku ortamından pay alma kaygılarını doğal karşılamak gerekir. Herhalde en kötü şey, insanları korku içinde yaşatmak olmalıdır. Birçok insan yılları aşkın zaman içinde tutuklu bulunuyor. Bu insanların suçu nedir acaba? Niçin içerideler? Eğer bir suçları D Duruşmanın Üç Ay... Abdullah TEKİN varsa cezaları verilsin ama yoksa içeride tutulmasınlar. Zaman insanlar için en değerli kavramdır. Ayağımızın altından kayıp giden ve bir daha geri gelmeyecek bir kavram. Boşa akmaması gereken bir kavram. Birçoğu 60 yaşın üzerinde olan bu insanlar verimli çağlarında içeride yatıyorlar. Tutukluluk halinin bu kadar uzun olduğu, dünyanın neresinde görülmüştür acaba? Kamuoyu bu kişilerin en kısa zamanda yargılanmasını istiyor. Kaçma olasılıkları olmayan bu insanların özgürlüklerini kısıtlamak doğru değil. Her üç ayda bir, birkaç saat ifade sonrasında tekrar içeri atmanın insan yaşamı için doğru bir edim olmadığı anlaşılmalıdır. İnsanların yaşama özgürlüğü, bir yargıcın iki dudağının C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle