19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 24 AĞUSTOS 2011 ÇARŞAMBA [email protected] 14 KÜLTÜR McCoy Tyner ve arkadaşları Yıldız Sarayı Has Bahçe’de ramazan’da caz yaptılar ile MURAT BEŞER Edebiyat Çevirisi Amy Winehouse’un ailesi: Edebiyat ürünlerinin bir dilden başka bir dile çevrilmesi, bilinen çeviri uğraşının ötesinde bir yeniden yaratı alanıdır. 1940’larda Milli Eğitim Bakanlığı’nca Tercüme Bürosu’nun kurulmasıyla, bu alanda çok verimli bir dönem açılmıştı. Dönemin önde gelen aydınları bu büroda görev alarak edebiyat çevirisinin nasıl yaratıcı bir alan olduğunun parlak örneklerini verdiler. Öyle ki, kimi çeviriler için aslı mı daha güzel Türkçe çevirisi mi tartışmaları bile konuşulur olmuştu. Edebiyat ürünlerini özgün kılan unsurlardan biri olan, yeni bir dille yaratılmaları, bu ürünlerin çevrildiği dilde de böylesi yeni bir dil yaratılmasını zorunlu kılıyor. Bu aşamada alanın en eski tartışmalarında biri karşımıza çıkıyor: Bir edebiyat ürünü bir dilden bir başka dile çevrilirken ne denli aslına bağlı kalınmalıdır. Başka bir ünlü deyişle, güzel mi olması yeğlenecektir, sadık mı? Bu anlayışa göre çevirmen, yapıtın aslına sıkı sıkıya bağlı kaldıkça yapıt dil güzelliklerinden uzaklaşacak, buna karşın aktarıldığı dilde yeniden yaratılan metinler daha güzel olacaktır. Aslında hiçbir kuramsal açıklama, yapılan işlerdeki yaratım sürecini açıklamaya yetmiyor. Aslına sıkı sıkıya bağlı çok güzel çeviri örnekleriyle de karşılaşıyoruz, aslından uzaklaşıp neredeyse uyarlama ölçüsünde özgürce çevrilmiş çok güzel örneklerle de... Orhan Veli ve Can Yücel çevirileri bu anlayışla yapılmış unutulmaz örnekler olarak önümüzde duruyor. Burada asıl konu çeviri anlayışları değil. Yayıncılık alanı en az Türkçe yazılmış yapıtlar kadar, çeviri ürünlerle besleniyor. Buna karşın Türkçe yazan yazarlara gösterilen ilginin çok azını çevirmenler görüyor. Çevirmenlik neredeyse yayıncılığın bir ucuz emek alanına dönüşmüş durumda. Çevirmenler, yaptıkları işe uygun bir değerbilirlikle karşılanmıyorlar ne yazık ki... Edebiyat ödülleri düşünüldüğünde sanırım en çok şiir ödüllerimiz var. Ardından roman ve öykü ödülleri geliyor. Buna karşın nedense çeviri uğraşının değerlendiği, yüceltildiği, kurumsallaşmış bir çeviri ödülümüz yok düzeyde. 1980’den sonra kapatılan Türk Dil Kurumu Ödülleri içinde her yıl verilen bir çeviri ödülü de vardı. Bu ödülün verildiği yapıtlar alt alta sıralansa nasıl değerli bir bütünün ortaya çıktığı hemen görülebilir. Ya günümüzde? Güzel, değerli çeviriler, yalnızca okurların “keşfetme” yeteneklerine kaldı. Edebiyatla uğraşanların çoğu için yan yana yürüttükleri ikinci bir alandır çeviri uğraşı. İlk akla gelen örnekleri sıralarsak Cevat Çapan yazdıklarından kat kat daha fazla dünya şiirinden dilimize şiir çevirdi; Tahsin Yücel yazdıklarından kat kat fazla romanlar, öyküler çevirdi. Bir antoloji adı gibi, “Şiir Çevir, Denize At” mı demeliyiz? Yoksa bu uğraşlara değer vermenin bir yolunu mu bulmalıyız? Çoğu kez nasıl kimse bizden şiir yazmamızı, öykü yazmamızı istemiyorsa çeviri yapmamızı da istemiyor. Edebiyat uğraşı bir yaratı alanı ve bu alanda ürün verenler genellikle bir karşılık bulmak için yapmıyorlar bu işi; başka türlüsü ellerinden gelmediği için, okudukları bir yapıtı kendi ülkelerinin okurlarıyla da paylaşabilmek için yapıyorlar. Şu günlerde yayımlanmayı bekleyen bir çeviri var: Ahmet Emin Atasoy’un hazırladığı dört ciltlik büyük bir Rus Şiiri Antolojisi. Kimse ondan böyle bir şey istemedi. O yılların birikimiyle iyi tanıdığı bir kültür alanını dilimize aktarabilmek için yıllarını verdi. O bunu kendi kendine yaptı diye, bunca emeği hiçbir değerbilirlik görmemeli mi? Geçen hafta ud virtüözü Enver İbrahim’in konseriyle başlayan Ramazanda Caz, bu kez ikinci ayağında Yıldız Sarayı’nın Has Bahçe’sinde tarihi yeniden dile getiriyor; ulu çınarların kolları arasında gerinen sahnede, caz tarihinin ulu çınarı piyanist McCoy Tyner ve arkadaşları yeni bir ramazan geleneği yeşertiyor. Ramazan’da Caz adıyla iki yıldan bu yana düzenlenen etkinliklere hayli ilgi var. Direklerarası’ndan çalınmış bir gece olarak, mesire yerini dolduran kalabalığın, Karagöz perdesi izlemeye gelmiş bir hali de yok değil; gelenekle modern arasında, Ahmet Hamdi Tanpınar romanlarından fırlamışçasına… Konserde McCoy Tyner üçlüsüne eşlik eden saksofoncu Gary Bartz, kırk yılı aşkın zamandır Tyner ile birlikte çalıyor. Özellikle “Expansions” ve “Extensions!” (ve bazı Miles Davis) albümleriyle göz doldurmuştu. Aslında bu birlikteliğin kilit ismi her ikisini de çok derinden etkileyen ustaları John Coltrane. Yıldızlarımıza laf yok, ama ne basın bültenlerinde, ne etkinliğin internet sayfasında, ne de dergilerde, gazetelerde çıkan onlarca haber arasında bu gece çalacak ekibin basçısıyla davulcusunun esamisi okunuyor. Bizde hep savsaklanır onlar; ne de olsa figüran olarak görülürler. Oysa bu ekibin enerji kaynağı iki genç müzisyen, davulcu Eric Kamau Gravatt ile basçı Gerald Cannon, müziğe yenilik katan iki yeni nesil müzisyen. Etkileyici bir sicile sahip olan Tyner şimdi 73 yaşında, kalender ve ruhani bir kişilik. Coltrane mirasını güçlü tuşesiyle, sınırsız coşkusuyla büyük bir inanç ve ciddiyet içinde en fazla taşıyan müzisyen o, halen ayakta olanlar arasında. Söylenenler gerçek: “Piyanoyu kükreyen bir aslan gibi çalar Tyner” demiş, Amerikalı bir eleştirmen. Kendine ait “Blues On The Corner” gibi ünlü parçaların yanı sıra, 73 yaşındaki McCoy Tyner, John Coltrane ve Duke Ellington gibi ustaları anmayı da ihmal etmedi. Ölüm nedeni uyuşturucu değil değilmiş Londra’da geçen ay hayatını kaybeden ngiliz şarkıcı Amy Winehouse’un vücudunda uyuşturucu maddeye rastlanmadığı açıklandı. Winehouse’un ailesi, toksikoloji raporuna göre, kızlarının vücudunda uyuşturucu maddeye rastlanmadığını, alkol bulunduğunu ancak alkolün ölümüne neden olup olmadığının henüz belirlenmediğini bildirdi. Winehouse ailesi adına açıklama yapan Chris Goodman, “Yetkililer tarafından Winehouse ailesine verilen toksikoloji testi sonuçlarında, Amy’nin vücudunda uyuşturucu madde bulunmadığı bildirildi” dedi. 27 yaşındaki Amy Winehouse, 23 Temmuz’da Londra’nın kuzeyinde Camden semtindeki evinde ölü bulunmuştu. Ulu çınarların kolları arasında gerinen sahnede, caz tarihinin ulu çınarı McCoy Tyner ve arkadaşları yeni bir ramazan geleneği yeşertiyor. Mürekkep yalamış haliyle Tyner Hacivat’ı, halk adamı görüntüsüyle Gary Bartz da Karagöz. Ya da Ramazanda Caz’a uyarlarsak: Karacaz ile Cazivat… “hocam” dediği ve uzun süre yanında çaldığı John Coltrane’i “Giant Steps”, büyük usta Duke Ellington’ı da “In A Mellow Tone” ile anmayı ihmal etmiyor repertuvarında Tyner. Çalgılar genel olarak düşük tonlanmış, özellikle de saksofon. Bazı sololar koca bahçenin karanlığında emilip yutuluyor. Ancak bu tonlamanın bulunduğumuz ortamda farklı hava verdiğini, ilginç tınladığını inkâr etmemeli. Bartz’ın beyaz partal ceketini sokaktaki şarapçıya versem giymez, arta kalan kumaştan da Tyner’ın kasketi çıkmış. Bu perdede, mürekkep yalamış haliyle McCoy Tyner, Hacivat; halk adamı görüntüsüyle Gary Bartz, Karagöz. Ya da Ramazanda Caz’a uyarlarsak; Karacaz ile Cazivat. Davulcunun bagetlerinden Bartz’ın sırtına vuran gölge, hayalbaz (oynatıcı) sopalarına benziyor. Karagöz’ün elini çenesinin altına dayamasıyla, Bartz’ın elindeki saksofonuyla bir ileri bir geri sallanışı aynı. Tyner’ın sopaları ise çınarın dalları olarak sandıkka’nın (hayalbazın çırağı) elinde. Kabadayı çalışıyla davulcu Tuzsuz Deli Bekir, efendi görünüşüyle basçı Beberuhi. Eh, ne de olsa yarım asırlık bir gerçeğin perdesi bu perde, sanılmaya martaval! ([email protected]) Metallica ve Lou Reed’den ortak albüm a ve Lou Reed’in Kültür Servisi Metallic i albümlerinin isortaklaşa çıkaracakları yen 31 Ekim’de pii. mi “Lulu” olarak belirlend ili son haberler çıkacak albümle ilg yasaya nden takip edileloureedmetallica.com adresi göre “Lulu” adı habere bilir. Sitede yer alan ar Frank Weiçin Alman dışavurumcu yaz ” ve “PandoRuhu dedkind’ın “Yeryüzünün an esinlenildi. Kutusu” oyunlarınd ra’nın Çalmak satmaktan kolay Rembrandt’ın taşbaskısının çalınmasıyla sanat hırsızlıkları yeniden gündeme taşındı nereden geldiğini ve satmak isteyen Kültür Servisi 20. yüzyılda kişinin eline nasıl geçtiğini öğrentabloları tam 81 kez çalınan Remmek istiyorlar. Bu da, tablonun dabrandt’ın 250 bin dolar (yaklaşık ha önce hangi galerilerde sergilen450 bin TL) değerindeki bir taşdiğini ve ilk başta nereden satın alınbaskısının da geçen günlerde Güdığını öğrenmeyi gerektiriyor. ney California’daki bir otelden çaUzmanlara göre, çalınan bir yapıt lınmasıyla, dikkatler bir kez daha çoğu zaman onlarca yıl hırsızların sanat hırsızlıklarına odaklandı. elinde kalabiliyor. Örneğin, 30 yılUzmanlar, sanat yapıtlarının sık dan fazla bir süre önce Boston’dasık çalınmasıyla ilgili görüşlerini ki Isabella Stewart Gardner Müzeaçıkladılar. si’nden çalınan üç Rembrandt, bir Uzmanlar, tabloların ağırlığının Vermeer, bir Manet ve beş Degenellikle birkaç kiloyu geçmediği gas’dan, 5 milyon dolarlık (yaklaiçin çalındıktan sonra bir başka şık 8 milyon 900 bin TL) ödüle karyere taşınmalarının nispeten koşın hâlâ haber yok. lay olduğunu vurgularken, büÖte yandan, bir tablonun çalınyük müzelerin çoğunun son demasından doğan maddi zararın yarece sıkı güvenlik sistemlerine sanı sıra, müze yöneticileri ve galeri hip olmalarına karşılık milyonsahipleri, hırsızların bir yapıtı çalarca dolarlık sanat koleksiyonlarken verdikleri zarardan ve çalınlarını barındıran pek çok mekântı yapıtları uygun koşullarda sakladaki güvenlik sistemlerinin yemamalarından da yakınıyorlar. Örtersiz olduğunu belirtiyorlar. Öte neğin, 2004 yılında Oslo’daki yandan, değerli bir sanat yapıtıMunch Müzesi’ne giren silahlı nın bazen kolayca çalınabilmesiEdvard Munch’un ‘Madonna’ adlı yapıtı. soyguncular, Edvard Munch’un ne karşın, çok tanınmış bir tabloyu “Çığlık” ve “Madonna” adlı tabelden çıkarmanın o kadar da kobazen 10 yıldan fazla bir süre saklı tulay olmadığı ileri sürülüyor. tulabiliyor. Yasalara bağlı kalarak çalı lolarını kesip alarak ortadan kaybolÇalıntı bir yapıtı satmaya kalkışmak şan alıcılar, alacakları tablonun köken muşlardı. İki yıl sonra bulunan tablolaçok riskli olduğu için, çalınan yapıtlar lerini mutlaka araştırıyorlar, yapıtın rın büyük hasara uğradığı görülmüştü. 2011 turnesi, Aya rini’de başlıyor Kültür Servisi Şef Cem Mansur yönetimindeki Türkiye Ulusal Gençlik Filarmoni Orkestrası 2011 yılı turnesi kapsamındaki ilk konserini 7 Eylül saat 20.00’de Aya İrini’de verecek. Konserde, H. Berlioz, F. Liszt, J. Sibelius ve A. Dvorak’dan eserler seslendirecek olan Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası, konservatuvarlardan seçilen 16 22 yaş arasındaki 95 müzisyenden oluşuyor. 18 Ağustos – 7 Eylül arasında Sabancı Üniversitesi’ndeki kamp döneminin ardından turneye çıkan orkestra, turne kapsamında, 27 Eylül’de Bursa’da, 29 Eylül’de Köln’de, 1 Ekim’de Münih’te, 2 ve 3 Ekim’de Avusturya’da konser verecek. Orkestra, Sabancı Vakfı’nın desteği, Akbank’ın öncü sponsorluğu ve Toplum Gönüllüleri Vakfı çatısı altında çalışmalarını yürütüyor. Cem Sorguç’un tasarladığı Salon, stanbul’un önemli performans mekânlarından. Fotoğraf: CEMAL EMDEN KSV Salon, Inside ödüllerinde finalde Kültür Servisi İKSV’nin performans mekânı “Salon”, dünyanın en iyi iç mekân tasarımlarını ödüllendirmeyi amaçlayan Inside ödüllerinin “Kültür Yapıları” kategorisinde ilk beşe girerek finale kaldı. İngiliz mimarlık dergisi Architectural Review tarafından düzenlenen “Dünya Mimarlık Festivali”ne paralel olarak bu yıl ilki gerçekleştirilecek “İç Mekân Festivali”, 24 Kasım tarihlerinde Barselona’da yapılacak. Finalistlerin, İç Mekân Festivali sırasında, Paul Priestman, Marcus Fairs, Linda Morey Smith, Eva Jiricna ve Suzy Hoodless’dan olusan seçici kurul karşısında gerçekleştirecekleri canlı sunumlarının ardından kazanan proje belirlenecek. 11 kategoride ödüllerin dağıtılacağı Inside’a 29 ülkeden 143 proje başvurdu. Mimar Cem Sorguç’un tasarladığı İKSV Salon, yeni sezonda kapılarını 15 Eylül’de 12. İstanbul Bienali’nin “Perşembe Partisi”yle açacak. www.saloniksv.com Klasikler Side’de buluşuyor Kültür Servisi Side 11. Uluslararası Kültür ve Sanat Festivali, Klasik Batı Müziği ile Klasik Türk Müziği’nin ruhunu harmanlayan bir konsere ev sahipliği yapıyor. Antalya Devlet Senfoni Orkestrası’nın neyzen Ercan Irmak’ın usta besteci İlyas Mirzayev’e eşlik edeceği konser, 27 Ağustos Cumartesi akşamı saat 21.30’da Antik Tiyatro’da ücretsiz olarak gerçekleşecek. Konserde orkestra şefliğini Orhan Şallıel üstlenecek. C MY B C MY B Sultan Sultan’ı k ‘ ndıraca canla Kültür Servisi Türkan Şoray, TRT’de yayınlanacak “Gümüş Lale” dizisinde Osmanlı sultanını canlandıracak. Ancak Şoray’ın hangi sultanı canlandıracağı henüz kesinleşmedi. Ezel Akay’ın yöneteceği dizide Türkan Şoray’la birlikte Hazım Körmükçü ve Tolga Karel de rol alacak. Erdal Erzincan’dan yeni albüm Kültür Servisi Bağlama tekniklerinde yeni arayışları, doğaçlama ve gelenekseli bir araya getiren çalışmalarıyla tanınan bağlama ustası Erdal Erzincan’ın yeni albümü “Girdabı Mihnet” Kalan Müzik’ten çıktı. 16 şarkıdan oluşan albüme ismini veren eser “Girdabı Mihnet”i, Erdal Erzincan, “büyük usta” diye tanımladığı âşık Feyzullah Çınar’ın anısına seslendirdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle