18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 23 TEMMUZ 2011 CUMARTES 4 HABERLER ABF Genel Başkanı Özel, ‘3 ayda bir hazırlanacak ‘aleviRAPOR’la ihlaller kamuoyuyla paylaşılacak’ dedi Seninki Milli rade Onunki ‘Şov’ Öyle mi? Dilerseniz konuyu sorucevapla açmaya çalışalım birlikte: Bir rejimin demokrasi olduğu nereden bellidir? Yönetenlerin, yönetilenlere hesap verme yükümlülüğünde olmalarından. Peki bu yükümlülük ne zaman gerçekten anlam kazanır? Hesap verme zorunda olanların eylem ve söylemleri gerçekten denetlenebildiğinde. Bu nasıl mümkün olur? Saydamlıkla. Yani? Yani yargıda duruşmalar halka açıktır. Gizli oturum istisnadır. Başka? Aynı şey yasama için de geçerlidir. İdarenin eylemlerinin şeffaflığı da buna dahildir. Demokrasilerde bunun mekanizmaları etkin çalışır mı? Çalışır, ama herkes her duruşmayı veya Meclis oturumunu izleyemez. Eee o zaman?.. O zaman basın girer devreye, o kamuoyu adına izler ve açıklar. Bu yüzdendir ki basına “dördüncü güç” derler. Açıklık ilkesinin güvencesidir. O zaman onun tam bir tarafsızlıkla hareket etmesi gerekir. İlke olarak öyledir, ama dünyanın hiçbir yerinde tam tarafsızlık olmuyor. Sanıyorum, “milli irade”nin kendisini yönetecekleri seçmekten de daha önemli olarak, vekâlet verdiklerine hesap sorabilmesi için neyin ne olduğunu bilmesinin zarureti kendiliğinden ortaya çıkıyor. Parlamentoyu milli iradenin mabedi olarak görenler, onun çalışmalarının, masuniyeti kadar şeffaflığını da zorunlu olarak kabul ederler. Parlamentodakiler, oradaki faaliyetlerinden dolayı dokunulmazdırlar, çünkü onlar milli iradeyi temsilen oradadırlar. Peki vekillerin o iradeyi temsilen yaptıkları faaliyetin yaptırımı yok mudur? Olmaz olur mu? Vardır. O da milli iradenin asli sahibinin yani vekâleti verenin kararıdır ki, buna da siyasi sorumluluk denir. Denetim mekanizmasının doğru çalışabilmesi için de kamuoyunun parlamentoda ne olup bittiğini elden geldiğince etraflı olarak bilmesi gerekir. Dünyanın birçok ülkesinde parlamento faaliyetlerini yansıtan TV kanallarının bulunması, bu denetim mekanizmasına hizmet eder. Bu tür yayınlar, milli iradenin asaleten ve vekâleten sahiplerini buluşturur. Yani kameranın karşısında olup ekrana yansıyan da, ekranın karşısında olup kameradan yansıyanı izleyen de milli iradedir. Vekil hem diğer vekillere seslenirken, hem de asile seslenmektedir. Bu karşılıklı alışveriş ne kadar direkt olursa o kadar faydalıdır demokrasi adına. Milli iradenin asaleten sahibi istediğinde açar Meclis TV veya benzeri kanalları, vekilin ne yaptığına, ne söylediğine bakar. Kimse vekilin parlamento çatısı altındaki sözlerine sansür koyamaz. Çünkü böyle bir davranış, milli iradeyi sansürlemek demektir. Böyle bir davranışa ön ayak olmuş olan iktidar, açıklık, yani hesap verme yükümlülüğünü çiğnemiştir. Kendisini iktidara getiren oyları, milli irade diye baş tacı edenler, kendisinden hesap sorma durumunda olan oyların özgürlüğüne de milli irade diyerek saygı göstermelidirler. Çünkü milli irade bu oyların tümünün toplamıdır. Aksini ileri sürmek, örneğin son seçimlerde verilen oyların yüzde 49.9’unu milli irade olarak kabul edip, yüzde 50.1’ini lafügüzaf olarak nitelemek demektir. Ve tabii ki saçmadır böyle bir davranış. Yeni yasama döneminde Meclis TV’yi kısıtlayanlar işte bunu yapmış, parlamentoyu izleme özgürlüğümüzü, yani milli iradenin hesap sorma hakkını çiğnemişlerdir... Bunu yaparken, bahane olarak da karşıtlarını “şov yapıyorlar” diye suçlamışlardır. Milli iradenin verdiği yetkiyle Meclis’e giren herhangi birinin şov yapıyor olması mümkündür. Ama bu şov kime yapılıyor? Ekranın karşısında oturana. Yani milli irade milli iradeye şov yapıyor. Bunun hesabını kim kimden soracak? Milli iradenin asaleten sahibi olan, vekâleten sahibi olandan. Bunun başka yolu yok. Ama işine geleni milli irade, işine gelmeyeni şov olarak niteleyenler iktidar iseler eğer, demokrasi açısından işimiz var demektir. ‘Rapor’la hak arayacaklar ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Alevi Bektaşi Federasyonu’nun (ABF) öncülüğünde, pek çok Alevi örgütünün desteğiyle Alevilerin yaşadığı sorunları anlatmak amacıyla üç ayda bir “aleviRAPOR” başlıklı bir çalışma hazırlanacak. Raporun ilk sayısında, “Aleviler cemaatin hedefinde”, “Melih Gökçek’ten Alevilere nikâh aşağılaması”, “Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliğini hedefe koydu” başlıklı yazılar yer alıyor. ABF Genel Başkanı Selahattin Özel, dün Mülkiyeliler Birliği’nde düzenlediği basın toplantısında, Alevilerin kendilerini özgürce ifade edebilmeleri, kimliklerine uygun yaşamaları ve Aleviliklerinden dolayı ayrımcılığa uğramamaları için yıllardır mücadele verdiklerini söyledi. “Türkiye’de hem birey hem topluluk hakları ihlal edilen, özel sektörde veya kamuda açık bir ayrımcılığa uğrayan Alevilerin maruz kaldığı sorunların çözümü için demokratik bir mücadele veren ABF olarak yeni bir uygulama başlattıklarını” anlatan Özel, “Bugüne kadar, uğramış olduğumuz ayrımcılıklar, ülkemizdeki kurulan baskı politikaları, hakkımızda oluşturulan önyargı örnekleri sistematik bir değerlendirmeye tabi tutulmamıştı. Ancak geldiğimiz noktada hak ihlallerini, kin ve nefret söylemlerini düzenli şekilde kamuoyu ile paylaşma ihtiyacı ortaya çıkmıştır” diye konuştu. “Aleviliğin sapkın bir inanç olduğu tezi işlendi” diyen Özel, “Alevilerin orduyu ve yargıyı ele geçirdikleri, derin devlet yapılanmalarının kadrolarını oluşturduğu gibi hiçbir mantık ve akılla açıklanmayacak saçma sapan düşünceler, bu siyasal boyutun çarpıcı örnekleridir. ABF, bu nedenlerle Alevilerin hak ihlallerini izlemeye aldı ve Alevi raporu yayımladı. 3 ayda bir hazırlayacağımız raporla, Alevilerin ülkemizde karşılaştıkları eşitsiz ilişkileri ortaya koyacağız ve bu eşitsizliğin nasıl köklü bir zihniyetin ürünü olduğunu, sistematikleştiğini iktidar ilişkilerinden beslenerek güç aldığını gözler önüne sereceğiz” dedi. Özel, raporun, İngilizce, Almanca ve Fransızcaya da çevrilerek, insan hakları alanında faaliyet gösteren kişi ve kurumlara, Avrupa Parlamentosu’nun milletvekillerine, büyükelçiliklere ve toplumun kanaat önderlerine göndereceklerini belirterek Türkiye’nin en ücra köşesinde bile olsa kendilerine bildirilen ihlalleri takip edeceklerini ve kamuoyuna yansıtacaklarını kaydetti. Korutürk’ten AKP’ye eleştiri ‘Rapor üç dilde’ ‘Rüzgâra göre dümen kırılmaz’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP’nin dış politikadan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Osman Korutürk, hükümetin dış politikasını adeta topu tuttu. Korutürk, hükümetin dış politikada önce karşı çıktığı birçok konuda daha sonra fikir değiştirdiğini ifade ederek “Başbakan bazı sıfatlar kullandı, başka vesilelerle bunun için, bunu anlatan bir imge var, ben o imgeyi kullanmıyorum, olmaz dedikleri şeyi çok yaptılar, yapmamak lazım” diyerek Başbakan’ın yemin krizinde CHP için söylediği “Tükürdüğünü yalayacaklar” sözüne üstü kapalı atıfta bulundu. Korutürk, Türkiye’nin bölgede uluslararası düzeyde güç olmak için öncelikle kendi içindeki sorunları çözerek güçlü bir demokrasi haline gelmesi gerektiğini vurguladı. Korutürk “Bu unsurların biri veya birkaçı eksik iken, benzer olaylarda durum ve gelişmelere göre farklılıklar gösteren söylemlerle, sonuç elde edemeden oradan oraya koşuşturmalarla, rüzgâra göre dümen kırmakla aktör değil ancak figüran olunabilir” diye konuştu. Korutürk, hükümetin “Bölgede ağırlığımız var” şeklindeki açıklamalarını da değerlendirirken “Uzun süre dışişleri görevi yaptım, kendimizden başka ‘Biz çok önemli devletiz’ diyen de görmedim” dedi. ‘Türkiye adına utanç’ İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan da “ABF’nin böyle bir rapor hazırlamasının Türkiye adına utanç verici olduğunu” vurguladı. Türkdoğan, “Böyle bir çağda Alevilere yönelik ayrımcılık, hak ihlalleri görülüyorsa bu Türkiye’nin utancıdır. Türkiye’nin de bu utançtan bir an önce kurtarılması gerekir” diye konuştu. Türkdoğan, Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurulu ile ilgili yasanın talep ettikleri şekilde TBMM’ye sevk edilmesi ve “nefret suçları yasasının” da bir an önce çıkarılması gerektiğini söyledi. KÜRTÇE VAAZA YEŞ L IŞIK Merkezi vaazda sona gelindi FIRAT KOZOK Teğmenin cezası onandı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Askeri Yargıtay, Elazığ’da 2 yıl önce uyuyan nöbetçiyi cezalandırmak için eline pimi çekilmiş bomba veren ve askerin bombayı elinden düşürmesiyle 4 erin şehit olmasına neden olan Teğmen Mehmet Tümer’in 9 yıl 2 aylık hapis cezasını onadı. Karakoçan’daki Koçyiğitler Piyade Taburu’nda görevli Teğmen Tümer toplam 6 yıl 14 gün hapis yatacak. Karardan memnun olmayan ve teğmenin suçu taksirle değil, kasıtla işlediğini savunan şehit yakınları davayı AİHM’ye taşımaya hazırlanıyor. Cezayı az buldukları için Askeri Yargıtay’a başvurduklarını belirten avukat Özgür Murat Büyük, “Askeri Yargıtay’ın mahkemenin kararını bozacağını düşünüyorduk. Beklentimiz boşa çıktı. Verilen karara saygılı olmak durumundayız” açıklaması yaptı. Şehit Onbaşı İbrahim Öztürk’ün babası Hacı Öztürk ise “Çocuklarımız göz göre göre şehit edildi. Bu nedenle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuracağız. Her asker için 1.5 yıl hapis yatacak” diye tepki gösterdi. ANKARA Diyanet İşleri Başkanlığı, 1994’ten bu yana uygulanan camilerde merkezi vaaz sisteminin “yüz yüze iletişimin sıcaklığını vermediği ve din görevlilerini körelttiği” gerekçesiyle kaldırmak için harekete geçti. Kürtçe vaazın önünü açacak girişim “Camiler tarikatların kontrolüne geçer” eleştirilerini de alevlendirdi. Sistemi yaşama geçiren eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz, “Siyasi konuşmalar yapılıyordu, hurafeler anlatılıyordu, bundan dolayı bu sisteme geçmiştik” diyerek, sistemin tamamen kaldırılmaması gerektiğini söyledi. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, geçen günlerde Ankara’da yapılan vaizler toplantısında merkezi vaaz sistemini eleştirmişti. Sistemin bugüne kadar yarardan çok zarar getirdiğini belirten Görmez, sistemin aynı zamanda mihrap görevlilerinin potansiyellerini yitirmesine neden olduğunu da anlatmıştı. Merkezi vaazın cemaate de bir haksızlık olduğunu savunan Görmez, cami cemaatini yüz yüze vaazın verdiği sıcaklıktan mahrum bıraktıkları ve hoparlörden cızırtılı metalik bir sesi dinlemeye mahkum ettikleri için duyduğu rahatsızlığı dile getirmişti. Görmez’in açıklamalarının ardından merkezi vaazın kaldırılması çalışmaları hızlandı. Sistemin ilk uygulayıcısı olan eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz, kendisinden C MY B C MY B ‘Hurafelere karşı’ önce de merkezi sistemin yer yer uygulandığını, ancak yapının sağlıklı işlemediğini söyledi. Kendilerinin kablosuz sisteme geçerek daha derli toplu bir sistem oluşturduklarını anlatan Yılmaz, sisteme neden gereksinim duyduklarını şöyle anlattı: “Cuma günü bütün camileri kontrol etmek, denetlemek kolay değil, mümkün de değil. Ehil olan olmayan insanlar çıkıp konuşuyorlardı, bu konuştukları da bilimsellikten uzaktı. Siyasi konuşmalar yapılıyordu, hurafeler anlatılıyordu, bundan dolayı geçildi. Kimse kafasına göre vaaz veremez. Cuma günü herhangi bir camide konuyla hiç ilgisi olmayan biri de çıkıp konuşabilir ve geçmişte bunlar oldu. Yani denetim sıkıntısı olabilir, tekrar hurafeler anlatılabilir, kötü niyetli kullanılabilir.” Merkezi vaaz sisteminde kontrolün cami imamında olduğunu belirten Yılmaz, isterse imamın cemaat içerisinden bir kişiyi konuşturabileceğini anımsattı. “Yüz yüze konuşulmasın, bunun önü kesilsin, bu yöntem faydasızdır demiyorum ama sistemin kaldırılıp atılmasına gerek yok” diyen Yılmaz, Kürtçe vaaz konusunda da şunları söyledi: “Bir yerde vatandaşlar Türkçe bilmiyorsa, anlamıyorlarsa Kürtçe vaazda bir sakınca olmaz. Ama biliyorlarsa Kürtçe konuşmanın anlamı yok. Burada maksat vatandaşa bir şeyler anlatabilmek. Bu sadece Kürtçe değil, Arapça da olabilir, önemli olan niyet.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle