23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 16 TEMMUZ 2011 CUMARTES 4 HABERLER HSYK kararıyla özel yetkileri alınarak Bolu’ya gönderilen hâkim Köksal Şengün kırgın Cumhuriyet Devriminin Öngörülemeyen Bugünü Sandıktan çıkıp da demokrasiye değil, diktaya dönüşen rejimlerin taa eski Yunan’dan bu yana süregelen öyküsünü, Türkiye’de Cumhuriyet’in ve çok partili rejimin macerasıyla birleştirerek anlatan Galatasaray’dan sınıf arkadaşım emekli Büyükelçi ve eski milletvekili sınıf arkadaşım Dr. Onur Öymen’in “Demokrasiden Diktatörlüğe” adlı çok dikkate değer mutlaka okunması gereken kitabının hemen ardından, her ikimizin de bir başka sınıf arkadaşımız Prof. Dr. Cahit Can’ın “Cumhuriyet Devrimi ve Öngörülemeyen Bugünü” adlı yapıtını yayımladı. Elli yıl önce Galatasaray Lisesi’nde aynı sınıfta okumuş olan bu iki seçkin yazarın hemen hemen aynı sıralarda birbiri içine giren iki konuyu, hem de birbirlerinden habersiz olarak yayımlamaları ilginçtir. Demek ki, bu iki kitap da yalnızca yazarlarının düşüncesinden veya esinlerinden değil, toplumsal koşulların doğurduğu talepten kaynaklanmakta. Bir arada anılmaları da bu nedenledir. Prof. Dr. Cahit Can, çok dikkatle ve ilgiyle okuduğum, eserinde halkçılık ilkesini Cumhuriyet Devrimi’nin temeline yerleştiriyor. Okurken büyük keyif aldığım, zaman zaman 1960’ların kimi keskin devrimcilerinin, tıpkı bugünün keskin dönekleri gibi, bir burjuva demokratik devrimi olan Cumhuriyet Devrimi’ne yönelik, ipe sapa gelmez eleştirilerine yanıt da veren eser ile ilgili olarak, kadim dostum Prof. Cahit Can’a sormak istediğim bir hususu da burada dile getireceğim. Ama dilerseniz önce kitabı okurken sık sık rastlanan doğru ve önemli saptamalara değinelim. Cahit Can, “Atatürk’ün Ölümü ve Sonun Başlangıcına Genel Bakış” bölümünde Türk milli burjuvazisinin, 1920’li yıllarda kendi sınıfsal konumunu arka plana atarak özellikle bağımsızcılık ve yurtseverlik duyguları uzantısında davranırken geçen zamanla birlikte sınıfsal çıkarlarını yeniden ön plana çıkardığını, Atatürk’ün ölümüyle birlikte “altı ok”un da önemini yitirdiğini söylemektedir. Türkiye’nin NATO’ya girişi bölümünde de aynen şöyle demektedir: “Olumsuz dönüşümün miladı olarak, 1952 yılının yani Türkiye’nin NATO’ya girmesi tarihinin gösterilmesi aşağıda görüleceği gibi tümüyle doğrudur.” (s. 159)... “NATO’nun kurucularından Acheson örgütün kuruluş amacını şöyle özetlemektedir: ‘...Ancak NATO’nun gerçek kuruluş amacı Sovyet tehdidini önlemekten Avrupa ülkelerinin II. Dünya Savaşı’ndan sonra büyük prestij kazanmış komünist partilerin iktidara gelebilme olasılığını ortadan kaldırmaktır.’ ” (S. 160) Bu saptamaların tümüne katılmamak olanaksız, hatta bunları görmeden nelerin nasıl ve neden olduğunu anlamanın da mümkün olmayacağını söylemek mümkün. Ama burada, şu soru önem kazanıyor: Nasıl oldu da Kurtuluş Savaşı’nın antiemperyalistleri ile Cumhuriyet devriminin devrimcileri bu kadar çabuk teslim oldular karşı cepheye? Yukarıdaki soruyu yanıtlarken başka etkenlerle de karşılaşmıyor muyuz? Bilindiği ve Prof. Can’ın da kitabında belirttiği gibi, Kurtuluş Savaşı sırasında ve sonrasında Türkiye Cumhuriyeti ile Sovyetler Birliği ile Türkiye Cumhuriyeti, dostça ilişkiler, hatta daha ileri giderek söyleyebiliriz ki, antiemperyalist dayanışma içindeydiler. Ne var ki, bu durum, özellikle dönemin Türkiye Dışişleri Bakanı Şükrü Saracoğlu’nun, 1939 Eylül’ünde Moskova’ya yaptığı gezi sırasında Molotov ve Stalin tarafından yapılan Boğazlar üzerinde denetim talepleriyle birden bozulmuştu. Genelde, bu taleplerin 2. Dünya Savaşı sonrasında yapıldığı sanılır, oysa gerçek savaş ertesinde Haziran 1945’te yine Sovyet Dışişleri Bakanı Molotov’un Moskava Büyükelçimiz Selim Sarper’e 1945 Haziran’ında tekrarladığı Boğazlar üzerindeki talepler (artı Kars Ardahan’da hak iddiaları) aslında daha savaş öncesinde 1939 Eylül’ünde bizzat Şükrü Saracoğlu’na Molotov ve Stalin tarafından bildirilmişti. Türkiye’nin Amerikan emperyalizminin sultasına girmesiyle sonuçlanacak gelişmelerde, Cahit Can’ın yukarıda saydığı etkenlerin yanı sıra Stalin yönetiminin bu taleplerinin hiç rolü olmamış mıdır? Sanıyorum, bu konu etraflıca ele alınıp incelenmeye muhtaçtır. Tabii bu taleplerin etkili olduklarının kabul edilmesi, öbür etkenlerin görmezden gelinmesi anlamını taşımadığı gibi, dirençsiz teslimiyeti mazur da göstermeyecektir. “Cumhuriyet Devrimi ve Öngörülemeyen Bugünü”nü okurken kafama takılan soru buydu. Dostum Cavit Can’a sorduğum bu soruyu sizinle de paylaşayım istedim. ‘Bu cezayı hak etmedim’ H LAL KÖSE Köksal Şengün Ergenekon davalarının görüldüğü İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Köksal Şengün, “Mesleğin şeref ve nüfuzunu, şahsi onur ve saygınlığını yitirdiği, yaptığı işler ve davranışlarıyla görevini doğru ve tarafsız yapamayacağı kanısını uyandırdığı” gerekçesiyle Bolu Hâkimliği’ne atanmasına tepkili. HSYK’nin yer değiştirme cezasını hak etmediğini söylüyor. İzinde olduğu için atamaya itiraz edip etmeme ya da emekliye ayrılma konusunda herhangi bir karar vermediğini ifade ederek “Duygularım karmakarışık. Kırgınım” dedi. Tatilini sürdüren Şengün, HSYK’nin kararının tartışmalı olduğunu vurgulayarak “Tartışmalı olmaması mümkün değil. Ben 37 yıllık hâkimim. Bunun 22 yılını Diyarbakır ve İstanbul’da Hakkındaki HSYK kararının tartışmalı olduğunu vurgulayan Şengün, üçüncü şahıslar arasında geçen konuşmaların kendisi hakkında suç delili olarak gösterildiğini belirtti. Görevden ayrılmak konusunda henüz karar vermediğini söyleyen Şengün, ‘’Yetkililer, kamuoyu ne diyor bakacağım. Müfettiş tahkikatlarının içeriklerini açıklasınlar” diye konuştu. Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde (DGM) geçirdim. 2 yıl sıkıyönetim mahkemelerinde çalıştım. Mesleğimi çok severim. Kendime bu tarz bir yakıştırmayı asla kabul etmem. Bu benim kişiliğime dokunuyor” değerlendirmesinde bulundu. Ergenekon davasında CHP Milletvekilleri Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal’ın da aralarında bulunduğu bazı tutuklu sanıklar hakkında, tahliye edilmeleri yönünde oy kullanmasının bu kararda etkisi olduğu yönündeki iddialara ise Şengün, “Kararlarım hakkında konuşmak istemem. Her şey ortada. Tutanaklarda her şey var” karşılığını verdi. Mesleğini yaparken siyasi baskı görmesinin mümkün olamayacağını, hiçbir zaman böyle bir şeyi kabul etmediğini ifade eden Şengün, hakkında yürütülen soruşturmanın bu şekilde sonuçlanmasını beklemediğini şu sözlerle ifade etti: “Her şey hukuki prosedür içinde olduğunda cezaya razıyım. Yeter ki her şey objektif kriterlere uygun olsun. Kimseden minnet istemiyorum. İşimi iyi yaptığımı iddia ederim. 61 yaşım da, mesleğimin sonlarına doğru bu suçlandığım şeyleri yapacağım... Buna kargalar güler... Böyle bir şey olur mu? İçimi yaralayan şey o. Bu saatte, bu kişi, bu tarz şeyler yapar mı?” ‘Sakinen düşünmem lazım’ Üçüncü şahısların konuşmalarında geçen konular nedeniyle itham altında kalmayı kabul etmediğini vurgulayan Şengün, “Kişi istediğini konuşur. Beni sever lehime konuşur, sevmez aleyhime konuşur... Bu durum, iddia edilen konuları benim konuştuğumu göstermez. Önüme benim konuştuğumu, yaptığımı koyun...” dedi. Şengün, en önemli desteği ailesinden gördüğünü anlatırken “Yakınlarım, oğlum, kızım, iki torunum yanımda. Onlar ‘derhal ayrıl’ diyorlar... Henüz karar vermedim. Sakinen düşünmek istiyorum. Yetkililer, kamuoyu ne diyor bakacağım. Müfettiş tahkikatlarının içeriklerini açıklasınlar” diye konuştu. ŞENGÜN’E VER LEN CEZAYA TEPK LER: ‘Ne değişti?’ Yargının bu kadar tartışmalı olduğu başka bir dönemi hiç yaşamadığını söyleyen Şengün, şöyle devam etti: “Kimseyi de suçlamam. Ben hâkimim, hukuku bilirim. Her hâkimin oyu vardır, kullanır. Bunları bu şekilde konuşmak beni rahatsız ediyor. Hak etmediğim bir olaya muhatap olmam nedeniyle kırgınım. Bazı konularda çok üzgünüm. Bu iddialar, bana dünyalar bahşedilse kabul edemeyeceğim şeyler... Konuşmak da istemiyorum. Biz ne yaptık? Eski kurullar döneminde bazı şeylerden rahatsız olduk. Başka sistem getirildi. Ne değişti? Bana onu anlatsınlar. Yapılan ortada. Herkes yaptığının hesabını versin. Böyle şey olur mu? Görevden alınmama bir şey demem, ama kulp takılarak ayrılmamı kabul etmem. Zul addederim. İnandığım şeyden asla taviz vermem. Bakalım daha neler yaşayacağız. Bunlar hoş şeyler değil. Türk hukuku için güzel değil. Kabul edemiyorum. Öylesine kırgınım ki...” Yargı bağımsızlığı ihlal ediliyor İstanbul Haber Servisi 3 yıldır Ergenekon davalarına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyetine başkanlık eden Köksal Şengün’e HSYK tarafından verilen “görev yeri değişikliği” cezasına hukukçuların tepkisi sürüyor. CHP Zonguldak milletvekili seçilmesine karşın yargılandığı İkinci Ergenekon davasından tahliye edilmeyen Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın avukatı Dilek Helvacı, HSYK’ye ilişkin Anayasa’daki değişiklikten önce Ergenekon soruşturmalarında ve davada görev yapan savcıları ile hâkimler hakkında “insan haklarını ihlal ettikleri, kanuna aykırı davrandıkları” gerekçesiyle yoğun şikayetlerin yapıldığına dikkat çekti. narak Bolu Adliyesi’ne atanması ‘yargının siyasallaştığına’ yönelik şüphelerimizi maalesef haklı çıkarmıştır” dedi. Prof. Dr. Mehmet Haberal ile ilgili tutuklama kararlarında, “yoruma ihtiyaç göstermeyecek şekilde açık kanun hükmüne aykırı davrandıkları” gerekçesiyle daha önce tazminata mahkum edilen 9 yargıç hakkında HSYK’nin 2.5 yıldan beri hiçbir işlem yapmadığını vurgulayan avukat Helvacı, şu değerlendirmede bulundu: “Tam tersine, bunlardan ikisinin terfien Mahkeme Başkanlığı’na, bir diğerinin Yargıtay Üyeliği’ne atanması, hâkimlerin hukuka aykırı eylemlerinden doğan sorumluluğun vatandaşların ödedikleri vergilerle karşılanarak hâkimlerin adeta suç işlemeye teşvik edilmesi ‘yargı bağımsızlığı’nın ihlal edildiğinin somut göstergeleridir.” Avukatlardan yeni anayasa çağrısı stanbul Barosu’na bağlı çeşitli gruplardan avukatlar, TBMM ve siyasi partilere yeni bir anayasa ve tüm hukuk mevzuatının insan hakları ve evrensel hukuk normları temelinde değiştirilmesi çağrısında bulundu. Çağdaş Avukatlar Grubu, Katılımcı Avukatlar ve Özgürlükçü Hukukçular Derneği, YSK ile özel yetkili mahkemeleri ağır hukuk ihlallerine neden oldukları gerekçesiyle protesto etti. Tünel’deki stanbul Barosu binası önünde dün cüppelerini giyerek toplanan grup, yaptıkları basın açıklamasında, YSK ile özel yetkili mahkemelerin, hukuk ihlallerinin kaygı verici olduğunu belirtti. Avukatlar adına konuşan Çağdaş Avukatlar Grubu üyesi Gürsel Demir, “Milletvekili seçimlerinde 80 bin oy ile seçilen Sayın Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin düşürülmesi yönünde karar alan YSK tamamen hukuk dışı davranmıştır” diye konuştu. Demir, milletvekilliğinin düşürülmesi yetkisinin tamamen ve yalnızca TBMM’ye ait olduğunu ifade etti. (Fotoğraf: SERKAN YILDIZ) işiliğime dokunan bir olay’ Şengün, kendisine verilen cezanın kamuoyundaki tartışmalarına ilişkin ise şunları söyledi: “HSYK’ye sorsunlar. Ben çıkıp konuşmam. Mesleğimle ilgili konuşmam, ancak bu olay özellik arz eden bir olay. Benim kişiliğime dokunan bir olay. Bu yaşa geldim bir suale muhatap olmadım. Böylesine işini seven bir adamın giderayak böyle ithamlara muhatap olması kabul edilir değil. Bu meslek bu kadar ucuz mu? Ben bu mesleği ikinci namusum olarak yapmaya devam ediyorum. Başkalarının konuşmalarıyla insanlar suçlanamaz. Ben çocuklarıma ‘babamız onurlu bir hâkimdi’ mirasını bırakmak istiyorum. Üzülüyorum, ancak yalnızca bana yapıldığı için değil, benim gibi işini seven başka birine de bu yapıldığında yine rahatsızlık duyarım.” ‘K BDP’liler, tutuklular ve sa Gök’ün maaşı yatırılmadı akanlık neden tavır değiştirdi?’ Söz konusu şikâyetler karşısında Adalet Bakanlığı’nın, “Bu derece önemli bir davada görev yapan hâkimlerin ve savcıların görevden alınmalarının ya da görev yerlerinin değiştirilmesinin devam eden soruşturmaya ve kovuşturmaya zarar vereceğini, yargı bağımsızlığına gölge düşüreceğini” ileri sürdüklerini anımsatan Helvacı, “Şimdi ne oldu da, bu derece önemli davaya bakan bir mahkemenin başkanı, davanın ortasında görevinden alındı” diye sordu. ‘B ‘Diz çök, maaş al diyorlar’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Milletvekillerinin üç aylık maaşları dün yatırılırken BDP’lilerin yanı sıra tutuklu bulunan CHP’li Mustafa Balbay, Mehmet Haberal, MHP’li Engin Alan ve “yemin etmeme” eylemini sürdüren CHP Mersin Milletvekili İsa Gök’ün maaşı yatırılmadı. Gök, “Bana, ‘diz çök, tükürdüğü yala, maaşını al’ diyorlar. Ölürüm de geri adım atmam” dedi. CHP’li TBMM İdare Amiri Adnan Keskin, “Başkanlık Divanı’nda böyle bir karar almadıklarını, bunu başkanlığın tasarrufu olabileceğini” söyledi. İsa Gök ise “Ben Meclis’e devam eden, kayıt yaptıran, evraklarını imzalayan bir insanım, benim için ‘yemin yaptıktan sonra alabilir’ diye özel bir karar vermişler” dedi. Gök, “Eylemine son ver, diz çök, maaşını al, diyorlar. 13 şehidin olduğu günde böyle bir konuşmayı zul sayarım. Tükürdüğünü yala, diyen mantığa karşı ölürüm de gelmem. Benimki partiye bağlılıktır. Eylemin sonlandırılma şartları gerçekleştirilmediği için eylemimi sürdürüyorum” diye konuştu. engiz: şaret verilmişti Birinci Ergenekon davasında tutuklu sanık İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in avukatı Mehmet Cengiz, Hâkim Köksal Şengün’ün Bolu’ya atanmasını, “Bu, yargıya müdahalenin ne kadar arttığını göstermektedir. Sayın Şengün’ün görevden alınması, yalnız şahsına değil, tüm yargıçlara yönelik bir tehdittir. Aynı heyet içinde ‘görev yetkilerini kullanarak ucuza arsa kapattığı’ için hakkında soruşturma bulunan yargıcın dosyası Adalet Bakanı’nın önünde dururken, muhalefet şerhleri nedeniyle Şengün’ün görevden alınması kabul edilemez. Benim de dahil olduğum ‘Yargıya müdahale soruşturmasında’ bizlere yöneltilen sorular bugün yapılan bu işlemin işaretlerini veriyordu” sözleriyle yorumladı. C ‘Balbay 3 yıldır orada’ Direnmeye devam edeceğini vurgulayan Gök, şunları söyledi: “Buna, açlıkla terbiye etmek, derler. Bana ters teper. Balbay 3 yıldır orada, kaç aydır tek başına hücrede. Ailemin sıkıntıya girmesiyle bir şey olmaz, biz bunu aşarız.” RTÜK Başkanı Akman’ı savundu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) RTÜK Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun, Deniz Feneri e.V. davasından tutuklanan eski RTÜK Başkanı Zahid Akman’ın bir an önce özgürlüğüne kavuşmasını temenni ettiklerini belirtti. Dursun, 17 Temmuz 2009 2011 başkanlık dönemine ilişkin genel değerlendirmede bulunduğu basın toplantısında, Akman’ın RTÜK’teki işleri kolaylaştırmak adına Üst Kurul’dan istifa ettiğini savundu. Dursun, “Zahid Bey arkadaşımızın, bir an önce bu yargılama sürecinin neticelenmesini ve özgürlüğüne kavuşmasını temenni ediyoruz, arzuluyoruz. Bir haksızlığın olduğunu düşünüyoruz” dedi. Öte yandan Akman, Zekeriye Karaman, İsmail Karahan ve Mustafa Çelik’in avukatları tutukluluk hallerine itiraz etti. Avukatlar, suçlamaları ispatlamaya yarayan suç şüphesi olmadığını savunurken müvekkillerinin, kaçma ve delil karartma şüphelerinin de olmadığını kaydetti. ‘Hizmet etmeye devam’ Belediye başkanlarına ‘Dinlendiğinizi biliyorum’ diyen CHP lideri, ‘AKP operasyonlarına da hazırlıklı olun’ uyarısı yaptı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’li belediye başkanlarına hitaben yaptığı konuşmada, “halkla aranıza mesafe koymayın” mesajı verdi. Kılıçdaroğlu, baskılara, telefon dinlemelerine rağmen hizmete devam etmelerini söyledi. Kılıçdaroğlu, dün belediye başkanları toplantısının açılışında yaptığı konuşmanın başında Diyarbakır’daki saldırıyı kınadı. 13 şehit askerin yakınlarına başsağlığı, yaralılara şifa dileyen CHP lideri, “Tasada ve kıvançta beraber olmak zorundayız” açıklamasını yaptı. Kılıçdaroğlu, belediye başkanlarına “Ben sizin üstünüzdeki baskıları, iktidarın sizlere yaptığı baskıları biliyorum. Tümünüzün telefonlarının dinlendiğini de biliyorum. Eğer halkın iradesiyle seçilmiş belediye başkanının özgürce davranmasının önüne setler koyuyorsanız siz yurttaşın özgürlüğünü zaten hiç kabul etmezsiniz” diye seslendi. manız lazım. Odaya kapanmak belediye başkanlığı yapmak değildir.” Kılıçaroğlu, belediye başkanlarına “Kenti engelsiz hale getirin” talimatı da verdi. Kılıçdaroğlu toplantıda üç büyük kent için ayrı bir toplantı yapacaklarını bildirdi. Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk’ün “Arada başımızın okşanmasını istiyoruz” dediği öğrenildi. Kılıçdaroğlu, Antalya ve İzmir belediye başkanlarıyla da özel olarak görüştü. Kılıçdaroğlu, başkanlara “AKP’nin yerel seçimler öncesinde CHP’li belediyelere yönelik olası operasyonlarına karşı hazırlıklı olun” uyarısı yaptı. eza alanlar ödüllendirildi’ Haberal ile ilgili soruşturma sürecinde İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi üyesi Nejat Ede’nin “Kurumsal baskı altındayım” diyerek davadan çekilmek zorunda bırakılarak Bakırköy Adliyesi’ne tayin edildiğini anımsatan Avukat Helvacı, “Ergenekon davasında birçok sanığın uzun süredir tahliyesini isteyen Mahkeme Başkanı Köksal Şengün’ün görevden alı ‘C ‘Odaya kapanmayın’ Kılıçdaroğlu, belediye başkanlarına önerilerini de şöyle özetledi: “Çözemediğiniz sorunları neden çözemediğinizi halka iyi anlatmanız gerekir. Yetkinin sizde olmadığını, başka yerde olduğunu da anlat C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle