23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 16 TEMMUZ 2011 CUMARTES 16 Sıra Kolda Şenlik Karadeniz Ereğlisi’nde şenlikteydik. Şıkır şıkır bir denizin kenarcığında şairler, yazarlar, oyuncular, dans toplulukları, sanatçılar ve halk. Didişenleri umursamadan yaşamanın tadına vardılar, üç gün için de olsa... İyi ki bu şenlikler var. İnsancıklar, üzerlerine çöken karamsarlıktan sıyrılıp tatlı tatlı eğleniyorlar hiç olmazsa... Şenlikte, Yüksek Sadakat grubunun konserinden sonra alanda bekleşen koca kalabalık, genç yaşlı, çoluk çocuk hep birlikte, Karadeniz Ereğlisi’nin ünlü Kaptaş türküsü “A Benim Söm Söm Yârim” ile öyle bir döktürdü ki, canları epey bir süre gam tutmaz artık: “A benim söm söm yavrum / Bi yolcuk öpsem yavrum / Öpmeynen bi şey olmaz / Birazcuk sevsem yavrum. Vur davulcu davula / İnim inim inlesin / Sevdiğini almayan / Ben evlendim demesin.” AKP’nin CHP’nin tutuklu milletvekilleri üzerinden anayasa pazarlığı yapacağını seçimden hemen sonra dile getirmiştik. CHP yönetiminin acemiliklerle dolu, hesapsız kitapsız, cumburlop daldığı yemin eylemi ile birlikte AKP’nin amacına yönelmek için bir büyük adım atmasına daha neden oldu. AKP ve CHP’nin altına birlikte imza attıkları metin “toplumsal sözleşme tanımına uygun bir anayasa yapılması hedefi”nden söz ediyor. Yani CHP, parmaktan sonra, elini de kaptırmış gözüküyor. Sıra kolda... O aşama da henüz geliştirilme düzeyinde. Daha çok gazeteci sıfatıyla tanıdığımız Cengiz Çandar, TESEV adına hazırladığı “Dağdan İniş, PKK Nasıl Silah Bırakır? Kürt Sorununun Şiddetten Arındırılması” adlı çalışmasında, “yeni anayasa yapımıyla başlayacak yeni hukuki düzenlemeler, Kürtlere Türkiye’de yeni bir ‘statü’ kazandırmayı” amaç edineceğini belirtirken, kolun nasıl verileceğini de rapor haline getirmiş bulunuyor. Buyurun okuyalım: “Görüşler, ‘demokratik özerklik’ten yerel yönetimlerin yetkilerinin güçlendirileceği, bir tür ademi merkeziyete kadar uzanan yelpazeye Seçimi Beyannamesi’nde de yer alan Türkiye’nin kabul etmiş olduğu Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Şartı’na konulan çekincelerin kaldırması konusu üzerinde durulmasında yarar olacağı düşüncesindeyiz. ‘Kürtlere yeni statü’yü ifade eden bir konu başlığının uygulanması konusunda CHP’nin özel ve güçlü bir destek vermesi durumu son derece önemli bir siyasi kazanç olarak değerlendirilebilecek bir gelişmedir. Zira, 2009 Temmuz sonunda hükümet tarafından başlatılan ‘açılım’ın, 2009 Ekim ayında Habur’da yaşanan gelişmeler sonucunda tıkanmasında, CHP’nin o dönemdeki genel başkanının amansız muhalefetinin belirleyici bir payı olduğu, bu rapor çalışması sırasında hükümet çevreleriyle yaptığımız görüşmelerde edindiğimiz bilgiler arasındadır. Bu açıdan, CHP’nin 2009 yılındaki ‘açılım’ın önünü tıkayan yaklaşımı ile 2011 yılında seçim beyannamesine yansıyan tavrı arasındaki konuya yaklaşımı bakımından var olan derin farkın, çözüm yönünde ilerlemek için bir şans uyandırdığını düşünmek gerekmektedir.” CHP örgütü hep birlikte kolbastı oynamaya hazır olsun... Ülkelerin Finansal Notları 7 Temmuz tarihli gazetemizin konuyla ilgili haberi şöyleydi: “Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, Portekiz’in notunu Ba2’ye çekerek ‘çöp’ seviyesinin iki kademe altına indirdi. Ülkenin not görünümü de negatif olarak belirlendi. Portekiz’in notunu yatırım yapılabilir seviyenin altına çeken ilk kuruluş olan Moody’s, bu ülkenin sermaye piyasalarına dönmeden önce ikinci kez kurtarma fonlarına ihtiyaç duyulabileceği uyarısında bulundu.” “……..” “Kararın ardından Avrupa borsaları tepetaklak oldu. İtalya ve İspanya borsaları yüzde iki kadar geriledikten sonra biraz toparlandı. Portekiz borsası yüzde 2,5 düşerken Atina borsasında kayıplar yüzde ikiyi buldu.” 2009 Küresel Bunalımı’ndan sonra, Portekiz’in dış borçları ile ilgili sorunlar yaşadığı bilinmekteydi. Moody’s’in, kredi notunun indirilmesi kararını, bu ülkenin Avrupa Birliği (AB) ile öteki uluslararası kuruluşlardan yardım isteyeceğinin ortaya çıkmasından sonra açıklaması, finansal pazarlarda önemli sarsıntılar yarattı. Bundan önce de Moody’s, Atina’da Yunanistan’a yardım paketi görüşmeleri yapılırken, bu ülkenin notunu düşürmüş ve en çok ihtiyaç duyduğu bir sırada ülkenin yardım almasını geciktirici kararlara neden olmuştu. Çünkü Moody’s’in bu notu, uluslararası pazardaki yatırımcılara, “bu ülkelere yatırım yapmayın, elinizde borç senetleri varsa elden çıkarın, bu ülkeye borç vermeyin, alacağınız varsa hemen tahsil edin” anlamına gelmektedir. Haberi aldıktan sonra, AB Komisyonu Başkanı Manuel Borosso açıklamanın ülkenin durumuna yeni bir spekülatif katkı yaptığını, hiçbir kredi derecelendirme kuruluşunun Avrupa merkezli olmamasına şaşırdığını, bu durumun da bazı önyargılara neden olabildiğini belirtmekte gecikmedi. Almanya Maliye Bakanı’nın görüşleri daha sertti; uluslararası derecelendirme kuruluşlarının etkisinin sınırlanmasının ve bu kuruluşların oligopolünün (hakimiyetinin) yıkılmasının gerekli olduğunu söylüyordu. Haberlerde, Uluslararası Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ile AB’nin, Avrupa’da bir uluslararası derecelendirme kuruluşu kurulması konusunda ilke anlaşmasına vardıkları belirtilmekteydi. OECD’nin baş ekonomisti Pierre Carlo Padoan, “Kredi derecelendirme kuruluşları, kendi kendilerine kehanette bulunarak krizi ağırlaştırmaktadırlar” diyordu. Gerçekten, derecelendirme kuruluşları, herhangi bir nedenle uluslararası borçlarını ödeyemez duruma düşen ülkeler ve kuruluşlar için aşırı ve zamansız not indirimleri yaparak, ülkelerin sıkıntılarını artırmakta ve deyim yerindeyse, “boks maçında kötü yumrukla yere düşmekte olan boksöre, bir yumruk da onlar vurmaktadırlar”. Hiç kuşkusuz, büyük bunalımdan sonra ödeme güçlüğüne düşen ülkeleri son yıllarda yönetmiş olanların, ülke ekonomilerinin ağır borç krizlerine düşmüş olmalarında ağır sorumlulukları vardı ve bu suçlarının cezalarını çekmeliydiler. Ama geçmiş 20 yılda, biribirlerine ve büyük bankalara kaldıramayacakları faizlerle borçlanan ve şimdi borç krizlerine düşmekte olan ülkelerin insanlarını, bir de sınırlı sayıdaki derecelendirme kuruluşlarının cezalandırmalarına gerek yoktu. Bu ölçüsüz finansal gücün, uluslararası anlaşmalarla konulabilecek ahlak kuralları ile disipline alınması zorunlu bulunmaktaydı. Hiç kuşkusuz zaman içinde ölçüsüz finansal güç elde etmiş olmaları, rastgele kazanılmış değildir; uzun yılların tarafsız ve iyi ahlaklı çalışmalarının sonucunda elde edilmiştir. Ancak finansal pazarın dinamiklerinin de bu gücün elde edilmesinde büyük payı vardır. AB ve OECD yetkililerinin düşündükleri gibi, uluslararası kuruluşların yönetiminde derecelendirme kuruluşlarının kurulması ve hatta her ülkenin kendi devletinden destek alan derecelendirme kuruluşları kurmaları, bu gücün kontrol edilmesi için bir yoldur; ancak bu kuruluşlarca kurulacak derecelendirme kuruluşlarının, yerleşik araştırma kuruluşlarının etkinliğine kavuşmaları uzun yıllar alacaktır. Bu konu, borç vermiş ve borç almış ülkeler temsilcilerinin (diğer deyişle, tüm dünya ülke liderlerinin) katılacağı bir uluslararası konferansta ele alınacak kadar önemlidir; çünkü bu alanda da kontrolsüz güç, insanlığa zarar vermektedir. yayılmaktadır. Bununla birlikte, rapor çalışması sırasında yaptığımız araştırma ve görüşmelerden Kürtlerin elde edeceği bu yeni ‘statü’den, Kürtlerin Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde siyasi hayatta en geniş demokratik katılımla yer alması ve bu çerçevede yine Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kendilerini yönetebilme konumunda bulunmalarının kastedildiğini çıkarmaktayız. Bu bağlamda, CHP’nin 2011 Genel CHP’nin programında yer alan dış politikaya bakış ile 2011 Seçim Bildirgesi’nde aynı konu üzerindeki söylemleri karşılaştırdınız mı hiç? Karşılaştıranlar şöyle bir manzara ile karşılaşıyorlar: Programda, dış politika ile ulusal güvenlik sorunu birlikte irdeleniyor. Seçim bildirgesi ise ulusal güvenlik konusuna yer ayırmayı bile uygun bulmamış. Bir anlamda yeni CHP, terörle mücadeleyi de içeren ulusal güvenlik sorununu dış politikayı belirleyen ana unsurlar arasında Yeni CHP’nin ABD Görevi saymamış oluyor. Program, yurtdışındaki Türk vatandaşları ile soydaşların haklarının korunmasından söz ediyor. Yeni CHP’nin seçim bildirgesi, bunu da görmezden geliyor. Program, diğer ülkelerle ilişkilerde “karşılıklı saygı, dayanışma ve dostluğu” öne çıkarıyor. Yeni CHP’nin seçim bildirgesi ise “dünya ile bütünleşmecilik ve evrenselcilik” ilkelerinden dem vuruyor. Program, CHP’nin “Birleşmiş Milletler ve AGİK gibi uluslararası kuruluşların, sadece büyük devletlerin ulusal politikalarının aracı olmasına karşı çıkacağı”nı belirlerken yeni CHP’nin seçim bildirgesi “çok taraflı kurumlara güven duyulacağını” söylüyor. Program, ABD ve diğer NATO müttefikleri ile karşılıklı saygı, dayanışma ve işbirliğine dayanan ilişkiler geliştirilmesini öngörüyor. Oysa yeni CHP’nin seçim bildirgesi, “Türkiye’de artış gösteren Amerikan karşıtlığını dengelemek için toplumsal güven arttırıcı önlemleri hayata geçirmeye” söz veriyor. Böyle karşılaştırmalar yapılınca, bizim bildiğimiz Müdafaai Hukuklara dayalı CHP’ye, neden “yeni CHP” dendiği daha iyi anlaşılıyor... Ramazan ve Kurban Bayramı Öncesi Ette Kriz Yine Kapıda mı? SADIK ÇEL K K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK [email protected] halattan yararlanılabilir. 19 Mart 2011’de karkas ette vergi oranı yüzde 30’dan yüzde 40’a çıkarılmış, bu karar besicilerin zararını kurtarmamış ve 13 Mayıs 2011’de bu kez vergi yüzde 60’a çıkarılmıştı. Ancak bu da yetmeyince nihayet, 2 Temmuz’da yine Bakanlar Kurulu kararı ile karkas ette gümrük vergisi yüzde 75’e çıkartıldı. Yapılan bu artışlara bağlı olarak et fiyatları tırmanışa geçti; çünkü yerli üretim hâlâ arzulanan noktaya gelememiştir. “Sürdürülebilir tokluk” elbette ki sürekli ithalatla değil yerel üretimle sağlanabilir. Et fiyatlarını düşürmek amacıyla ithalatı sürekli olarak teşvik etmenin yerli üretimi olumsuz yönde etkilemesi kaçınılmazdır. Temel gıda alanında ithalattan ancak ihtiyaç duyulduğu taktirde belirli dönemlerde ve geçici olarak iç piyasayı dengelemeye yönelik yararlanılabilmelidir. Yaklaşan Ramazan ayıyla birlikte ve Kurban Bayramı öncesinde kurbanlığa ayrılan hayvana ve ete yönelik talebin her sene olduğu gibi bu sene de kayda değer oranlarda artması bekleniyor. Buna bağlı olarak et fiyatlarında gerçekleşebilecek makul artışlar tüketiciler tarafından bir dereceye kadar artan enflasyon oranlarında kabul edilebilir olmalıdır. Elbette diğer yandan besiciler, tüccarlar ve komisyoncular geçmişte olduğu gibi bugün de yaklaşan Ramazan ve Kurban Bayramı ile gümrük vergilerinin yüksek olduğunu bahane edip gerekçe göstererek fırsatı ganimete çevirme yoluna kesinlikle gitmemelidirler. Et ithalatının fiyatları geri çekmesi, başta yem ve mazot fiyatlarının, süt ve et fiyatlarıyla doğru orantılanarak düzenlenmesi olmak üzere, üretimdeki diğer giderlerin düşürülerek et üretim maliyetlerinin aşağıya çekilmesiyle desteklenmelidir. Güneydoğu’da süren terör olaylarına bağlı olarak bu bölgedeki meraların fiilen kullanılmaması hayvan popülasyonundaki azalmanın başka bir olumsuz ayağıdır. Kürt sorununun bu açıdan da çözüme kavuşturulmasının önemi büyüktür. Son yıllarda süt fiyatlarındaki düşüş de etteki krizi tetikleyen önemli unsurlar arasındaki yerini korumaktadır. Dünden bugüne tarım ve hayvancılık alanının acımasız serbest piyasa koşullarına bırakılmış olması süt fiyatlarının taban yapmasına neden olmuştur. Sonuçta üreticiler ellerindeki hayvanları kesime göndermiştir ve bu durum hayvan sayısındaki azalmanın diğer bir önemli nedenidir. Bu anlamda süt taban fiyatları yükseltilmeli, bu yolla damızlık hayvan sayısı ve süt inekçiliği artırılmalıdır. Sektör serbest piyasa koşullarının insafına terk edilmemelidir. Alınacak bu tedbirlerin yanında piyasa gerçek anlamda dengeye kavuşana kadar it Okul kantinlerine sağlık mı geliyor? Sağlık Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın işbirliğiyle başlatılan öğrencileri doğru ve bilinçli beslenmeye teşvik etmeyi amaçlayan proje doğrultusunda kantinlerde hamburger, kola, hazır meyve suları, enerji içecekleri, kızartma ve cips gibi ürünler satılamayacak. Hatta Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın açıklamasına göre çikolata da yasaklar listesine girecek. Kararı dikkate almayıp söz konusu zararlı gıdaları satmaya kalkan kantinlerin anlaşmaları ise feshedilecek. Günümüzde ne yazık ki birçok okul kantinindeki fiziki koşullar içler acısı... Bu her türlü fiziki ve altyapı yetersizliğinin yanında; okul kantinlerindeki yemek hizmetinin mesleki tecrübesi ve birikimi olmayan, hatta çoğunun üretim izni ve sicili dahi bulunmayan kişi ve kantincilerle, okul aile birlikleriyle işbirliği içindeki çoğu kayıt dışı, merdiven altı işletmeler tarafından taşıma ya da yerinde üretimlerle sürdürülmesi de yine aynı oranda acı bir gerçektir. Geleceğin sahibi gencecik nesillerimizin sağlıklarını riske eden bu türden kantin ortamları en ciddi biçimde denetlenip buralardaki üretim kati surette yasaklanarak kantin işletmeciliğiyle yemek hizmeti birbirinden ayrılmalıdır. Bu görev, işini yasal manada hakkıyla yapan firmalara verilmelidir. Kantinlerdeki yemek hizmetlerinin ehliyetli, bu işi meslek edinmiş, üretim izinleri ve sicilleri olan, tamamen kayıt altında, eğitimli ve bilinçli üreticiler tarafından sağlanması; okul kantinlerini ele geçiren mafyavari düzenin bertaraf edilmesi, yanlış işleyen bu çarkın bir an evvel değiştirilmesi ve kısır döngünün bitmesi acilen gerekmektedir. Özellikle ilk öğretim ve ergenlik döneminde çocuklarımızın, protein, karbonhidrat ve sebzemeyve açısından dengeli; sağlıklı ve hijyenik ortamlarda hazırlanan yemeklerden oluşturulan mönüler aracılığıyla doğru, dengeli ve yeterli beslenme düzenine girmesi ve bu alışkanlığın çocuk yaşlarda yerleştirilmesi gerekmektedir. 61. Hükümet’in sağlıksız hazır gıdaların okul kantinlerinde satışını yasaklayıp sınırlandırmasının, doğru bir karar olmakla birlikte yetersiz ve eksik bir karar olduğu da bir gerçektir. İlköğretim, ortaöğretim ve üniversite eğitimindeki gençlerimiz nerede hazırlandığı, hangi koşullarda kimler tarafından üretildiği bilinen sağlıklı ve dengeli gıdalarla beslenmelidir. Sağlık Bakanlığı ve Tarım Bakanlığı okul kantinlerindeki fiziki koşullardan ve uygulamalardan kaynaklanan olumsuzluklara gerekli hassasiyeti göstererek acil tedbir almalıdır. [email protected] Ç ZG L K KÂM L MASARACI [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HARB SEM H POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K [email protected] 1/ Kocanın karısı 1 na verdiği ad. 2/ Bir kimsenin di 2 nin buyruklarını 3 yerine getirmek 4 için yaptıkları... 5 Basık, loş ve nemli yer. 3/ Embri 6 yon... Bir renk. 4/ 7 Nazilerin politi 8 kasında Germen ırkından kimsele 9 re yakıştırılan ad... Şık, 1 2 3 4 5 6 7 8 9 lüks ve gösterişli giyim 1 P R O P İ L E N tarzı. 5/ ABD yapımı 2 R U B İ A S E S bir savaş uçağı tipi. 6/ 3 O T A R İ AMA Bir Avrupa ülkesinin 4 T İ İ N A T D başkenti... İskambilde 5ON UM R İ Z E koz. 7/ Emile Zola’nın GUGU R U K bir romanı... “O” gös 6 T L A terme sıfatının eski bi 7 İ K İ G Ö Z T A R çimi. 8/ İngiltere’de çok 8 P İ Y A Z İ sevilen bir cins bira... 9 K A N E P E Alan Parker tarafından sinemaya da aktarılmış ünlü bir müzikal. 9/ Küçük tuzlu bisküvi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Vergiden kaçırılmış para. 2/ “Fani biter bir uzun sonbahar olur” (Y. K. Beyatlı)... Güreşçi erkek deve. 3/ Nişasta ve şekerle yapılan bir çeşit tatlı. 4/ İspanyolların sevinç ünlemi... Temel, esas. 5/ Kıyı, kenar... Rütbesiz asker. 6/ Sığ sularda ve ırmaklarda yük taşımak için kullanılan bir tür tekne... Düz ve geniş arazi. 7/ Özbekistan’ın plaka imi... Üstten sağa doğru eğik olan basım harfi. 8/ Afyonkarahisar’ın bir ilçesi... Bir cetvel türü. 9/ Erkek keçi... Çıkar yol, çare. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle