25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 HAZİRAN 2011 ÇARŞAMBA HABERLER CUMHURİYET SAYFA 7 Rize’de afetzede öğrenciler için gönderilen yardımların müftülük çalışanlarına aktarıldığı ortaya çıktı Yardımları paylaştılar ÖMER ŞAN RİZE Merkezi Almanya’nın Köln kentinde bulunan Diyanet İşleri Türk İslam Birliği tarafından, Rize’de 2002 yılında yaşanan sel ve heyelanlar nedeniyle zarar gören afetzede öğrencilere yapılması gereken yardımların, Rize Müftülüğü çalışanları ile yakınlarının öğrenci olan çocuklarına aktarıldığı ortaya çıktı. Rize’nin Güneysu ve Çayeli ilçeleri ile Çaykent, Muradiye ve Büyükköy beldelerinde 23 Temmuz 2002 tarihinde meydana gelen ve 29 kişinin hayatını kaybettiği, 5’inin de kaybolduğu sel felaketinin ardından merkezi Almanya’nın Köln kentinde bulunan ve Almanya’daki 896 derneği çatısı altında toplayan Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Rize İl Müftülüğü’nce belirlenecek 20 öğrenciye öğrenim yardımı verilmesini kararlaştırdı. İl Müftüsü Zeki Sayar imzasıyla 20 öğ renci belirleyerek, DİTİB’e bildirdi. Ancak afetzedeler yerine listede müftülük çalışanlarının çocukları ve yakınları da yer aldı. İddialara göre listede DİTİB tarafından banka hesaplarına yatırılmak suretiyle en düşüğü 800 Avro olmak üzere bin 500 Avro’ya kadar yardım yapıldı. Listenin asıl afetzedelerden oluşmadığını, ortada usulsüzlük ve yolsuzluk olduğunu belirten bazı müftülük çalışanları, konuyu Başbakanlığa yazdıkları elektronik postalarla ileterek şikâyette bulundu. Bunun üzerine konu hakkında inceleme yapıldı. Ancak Diyanet İşleri Başkanlığı ve Rize Valiliği tarafından açılan soruşturmalarda, “olayla ilgili belgelerin ne şekilde ve kimler tarafından sızdırıldığı” soruşturuldu. Başbakanlık olayı bildiren H.T’nin ismini Rize İl Müftülüğü’ne gönderdi ve müftülük, H.T’ye Kim sızdırdı soruşturması! 14.11 2007’de bir ikaz yazısı gönderdi. Olayın soruşturulmasını isteyen H.T’ye Vali Yardımcısı Cengiz Karabulut imzasıyla gönderilen yazıda ise “Müftülüğe DİTİB tarafından gönderilen herhangi bir yardımın bulunmadığı anlaşılmıştır. Bilgilerinizi ve bundan böyle eksik ve yanlış bilgilerle kurumunuzu ve arkadaşlarınızı şikâyet etmemenizi, ayrıca şikâyetlerinizi mevzuata uygun bir şekilde yapmanızı ikazen rica ederim” deniyordu. us yoksa hakkında soruşturma başlatırız’ Rize Valiliği’nin “ikaz” yazısından sonra da olayın peşini bırakmayan H.T., 06.11.2010’da bu kez İl Müftülüğü’ne yazdığı bir yazıyla konuyu tekrar gündeme getirdi ve kendisine yapılan ikazın dosyasından çıkarılmasını istedi. 23 Ocak 2011’de İl Müftüsü İlyas Serenli imzasıyla gönderilen ‘S yazıyla H.T., bir kez daha “ikaz” edilerek, bu şikâyetlerin devam etmesi halinde “hakkında yasal işlem yapılacağı” uyarısında bulunuldu. Türk Diyanet VakıfSen Rize Şube Başkanı Halil Öksüz ise iddia edilen olayın ahlaki olmadığını ancak bu konuda herhangi bir yorum yapmasının doğru olmayacağını söyledi. Konuyla ilgili bilgi ve görüşlerini almak için elektronik posta ve telefon yoluyla başvuruda bulunduğumuz DİTİB ise herhangi bir yanıt vermedi. Ayrıca, dönemin AKP İl Başkanı ve şimdi Rize’den AKP 2. sıra milletvekili adayı olan Hasan Karal’ın da konuyu yakından takip ettiği ancak olayın kapatılması ve üstüne gidilmemesi yönünde çalışmalar yaptığı ileri sürüldü. Daha önce Rize Müftülüğü personeli olan Karal, 2007 seçimlerinde de AKP’den milletvekili adayı olmuştu. LİSTEDE KİMLER VAR Listede Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi, zamanın Rize Müftüsü olan Zeki Sayar’ın kızı, Dönemin Rize Müftü Yardımcısı olan Dursun Ali Coşkun’un kızı bulunuyor. Dönemin Rize’nin Derepazarı İlçesi Müftüsü olan ve kızının adı listede olan İsmail Keskin, AfyonSandıklı İlçe Müftülüğü’nü sürdürüyor. Listede, Rize Üniversitesi Rize İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kemal Sandıkçı ile Eski Adalet Bakanlığı Müsteşarı ve Başbakanlık başdanışmanı Fahri Kasırga’nın da yakınlarının olduğu ileri sürülürken; ayrıca, zamanın Rize Müftülüğü Personel Şefi ve şu an emekli olan Hüseyin Kansız ile müftülük memuru Metin Uzun, zamanın personel müdürü ve şu an yurtdışında görevli Nizamettin Yıldız, o zaman memur olan şimdi ise personel şefliği görevini yürüten Ekrem Kar, şu an uzman olarak görev yapan Şakir Sadıkoğlu, zamanın mali idare şefi olan Aslan Işıklar, Diyanet Vakfı memuru İslam Çelik ile Çayeli Müftülüğü’nde şef Mustafa Kasırga ile zamanın DiyanetSen Şube Başkanı Hüseyin Sağlam’ın öğrenci olan çocuklarının da isminin bulunduğu iddia edildi. Diğer 7 kişinin de müftülükte çalışan personellerin çocukları, yakınları olduğu ifade edildi. Olayın olduğu 2003 yılından itibaren böyle bir usulsüzlüğün kendileri tarafından bilindiğini belirten DinBirSen Rize İl Başkanı Hasan Türüt ise “İsmi geçen insanların hem müftülüğümüzce ve hem de diğer makamlarda terfi ederek adeta ödüllendirilmelerini içimize sindiremiyoruz” dedi. Ko Desinler Şahbudak’ın Bağı Var! Darbeden ve darbecilerden hesap sorma numarasına yatan iktidar partisi, oy verme gününün arifesinde savcıları harekete geçirmiş! 12 Eylül’ün baş mimarı Kenan Evren’i, Ankara Merkez Orduevi’ndeki lojmanında önceki gün ziyaret eden Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hüseyin Görüşen ile Savcı Kemal Çetin, kod adı “Bayrak Harekâtı” olan darbeyi niçin yaptıkları konusunda bilgisine başvurmuşlar. 31 yıl sonraki bu adli eylemin, AKP’nin seçim stratejisi gereği düzenlenmiş bir Erdoğan senaryosu olduğunu gizlemek için iktidar medyasının dünkü başlıkları, okuyanlara “vay anasını” dedirtecek türden düzenlenmişti. O gazetelerden en hızlı olanı “31 yıl geciken” bu sorgulama sırasında Evren’e “Yönetime niçin el koydunuz” diye sorulduğunu, baş mimarın “TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesine dayanarak” yanıtı verdiğini manşet haberinin başlığına almıştı. İktidar partisi liderinin, sekiz yıllık çıraklıktan sonra 12 Haziran’da “ustalık dönemi”ni sergilemek vaadi ile oy istediği bir kampanya süreci sırasında sahnelenen bu sözde sorgulamada, muhatabın eski bir cumhurbaşkanı olduğu için “sorumsuzluk” kalkanının arkasında olduğunu en iyi bilmesi gerekenler, elbette savcılardır. Ama onlardan AKP’nin eskiye dönük darbe hesapları defterlerini de açacağı yolunda bir mini sorgu oyunu düzenlenmesi istendiği için iki savcı gereğini yapmak amacı ile, muhataplarının yaşı ve sağlık durumunu da dikkate alarak kendisinin kaldığı askeri lojmana gitmek zorunda kalmışlardır! Dahası, dünkü gazete haberlerine göre, sorgularına “Sayın Cumhurbaşkanımız” diye başlanmış, öylece daha “Bismillah” denilmeden, Evren “şüpheli” konumundan çıkarak devletin “1” numaralı protokolündeki yerini o savcılar karşısında da koruduğunu öğrenerek elbette rahatlamıştır. Gerçeklenmiş bir darbenin baş mimarının önceki günkü konumunda olmayı, haberi Silivri ya da İstanbul Askeri Cezaevi’ndeki hücrelerinde okuyan öteki orgeneral, general şüphelilerden hangisi istemezdi dersiniz? Karşılarındaki koltukta oturmakta olan kişinin hem “Sayın Cumhurbaşkanı”, hem de sorgulanan kişi olamayacağını en iyi bilenler cumhuriyet savcılarıdır. Bu dosyayı “zamanaşımı” ya da “cumhurbaşkanlarının sorumsuzluğu”na sığınarak kapatırken bütün bu olguları elbette biliyor, ama ister istemez Adalet Bakanı’nın emrini de yerine getirmiş olacaklardır. Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili’nden, Evren’in “İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesi”ni gerekçe göstererek darbe yaptığı savunması karşısında, “TBMM tarafından TSK’ye o madde ile verilmiş olan görev, gerekli gördüğünüz zaman gelip bizi kapatabilirsiniz türünden bir kılıfa sığmaz. Parlamento, orduya sadece sınırlarını koruma değil, bir iç kalkışmayı, isyanı da gerekirse bastırma görevini vermiştir” şeklinde bir karşılık beklenirdi. Zira,TSK’nin 35. maddesi darbeleri mazur göstermek için bir savunma aracı olarak geçerli sayılacak olsa, ülke Talat Aydemir’in 22 Şubat ve 21 Mayıs 1962 eylemlerinden sorumlu olarak iki arkadaşı ile birlikte idama mahkum edilmesi olayını yaşamazdı. Oysa 12 Eylül’ün baş mimarı, akıttığı terin karşılığını Çankaya’da önce orgeneral üniformalı devlet başkanı, ardından da düzenlettiği anayasayı halkoylamasından geçirterek cumhurbaşkanı olarak fazlası ile almış oldu. Ama yazının başında da söylediğim “Ko desinler Şahbudak’ın bağı var” şeklindeki Erzurum özdeyişini tekrarlayacağım. Önceki gün Ankara Merkez Orduevi’nde vizyona konulmak istenilen filmin adı, değerli dostum Turgut Kazan’ın da söylediği gibi, sadece soytarılıktan ibarettir. ‘Dosyayı kapatın’ BÜLENT ARINÇ: BİZ KAZANDIK ‘Yüksek yargı kaybetti’ BURSA (Cumhuriyet) Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, imam hatiplilerle ilgili hukuk bazındaki mücadelenin kazanıldığını belirterek “Biz kazandık, yüksek yargı kaybetti” dedi. Bursa’da imam hatip liseleri mezunlarının düzenlediği kahvaltıya katılan Arınç, imam hatip lisesinden mezun olanların kaymakam, hâkim, savcı, mühendis ya da hesap uzmanı olmalarının birilerini korkuttuğunu ileri sürdü. Arınç, “Hukuk dışı kararlar alındı, zulmedildi, haksızlıklar yapıldı. Katsayı meselesinde çok uzun yıllardır süren hukuk mücadelesi sonuçlandı. Ama biz kavga etmedik. Biz kazandık diyorum yüksek yargı kaybetti” diye konuştu. AKP hükümeti döneminde kaldırılan katsayıya ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Arınç, “Devir değişti. Hesap döndü, keser döndü. Danıştay ‘Bu iş YÖK’ün değil benim işim’ dedi. Eğer bir başka camia olsaydı bu haksızlıklar karşısında ortalığı birbirine katardı.” Katırcıoğlu son yolculuğuna uğurlandı İstanbul Haber Servisi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) üyesi, Basın Şeref Kartı ve “2007 Burhan Felek Basın Hizmet Ödülü” sahibi gazeteci Doğan Katırcıoğlu (76), Sultanahmet Camii’nde öğlen kılınan cenaze namazının ardından Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi. Sultanahmet Camii’nde düzenlenen cenaze törenine Katırcıoğlu’nun eşi Meral, oğlu Okan Katırcıoğlu ve TGC Başkanı ve gazetemiz imtiyaz sahibi Orhan Erinç, Yurt Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantan, Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, yazar Alişan Birlik, gazeteci dostları ve sevenleri katıldı. Erinç törende yaptığı konuşmada, “Şayet Doğan, yakınları ve arkadaşlarına sağlık konusunda gösterdiği özeni kendine göstermiş olsaydı, bugün aramızda olurdu. Doğan, sıkıyönetim öncesi ve sonrasında çok önemli haberlere imza atan bir meslektaşımızdı. Doğan’ı polisadliye gazeteciliğiyle sınırlamak da ona haksızlık olur” diye konuştu. Milliyet gazetesi yazarı Nail Güreli de “Doğan Katırcıoğlu, özellikle örgüt çalışmalarında, sendikanın mücadelelerinde yürekli şekilde destek verdi. Sosyal sorumluluğu olan, örgüte önem veren düzgün bir insandı” dedi. (Fotoğraf: ALİ AÇAR) İLKER BAŞBUĞ: Zamanlaması düşündürücü ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Balyoz soruşturması kapsamında Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Bilgin Balanlı’nın tutuklanmasının ardından eski genelkurmay başkanları İlker Başbuğ ile Yaşar Büyükanıt’ın da gözaltına alınacağı iddialarına karşı, Başbuğ suskunluğunu bozdu. Başbuğ, siyasilere cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda mesaj iletildiği iddiasıyla ilgili olarak, 2009 yılında ele geçirildiği belirtilen bir belgenin iki yıl sonra gündeme getirilmesinin “düşündürücü” olduğunu vurguladı. Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ, Milliyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Fikret Bila’ya değerlendirme yaptı. Nuran Yıldız aracılığıyla dönemin siyasi parti lideri Erkan Mumcu’ya cumhurbaşkanlığı seçimleri konusunda “mesaj” iletildiği iddiasının gazetede yer aldığı gün Genelkurmay Başkanlığı’nın “İddia edilen bilgi notunun kaydına rastlanmadığı” açıklamasını yaptığını anımsatan Başbuğ, “Genelkurmay Başkanlığı da, Erkan Mumcu da, Nuran Yıldız da gerçek olmadığını ifade ediyorlar. Ben şunu ilave edebilirim: Bütün açıklamalara rağmen değişik ifadelerle bu olayın gündemde tutulmaya çalışılması her şeyden önce etik bir davranış değil. İddia edilen bilgi notunda yer alan hususlar asılsızdır, gerçek dışıdır” dedi. Mumcu’ya Başbuğ’un mesajını ilettiği savlanan Nuran Yıldız, Türktime internet sitesindeki köşe yazısında, hakkında yapılan haberlerle ilgili sitemde bulunarak, “Bir sabah kalkıyorum. Gazetenin birinde bir haber. A askerden B siyasetçiye ‘cısss’ içerikli bir mesaj götürmüşüm. Ben götürmedim diyorum. Siyasetçi ‘Böyle bir mesaj almadım’ diyor. Gazeteci, ‘Sizi sizi! Yapmışsınız işte’ diyor. Bir iletişim hocası olarak, aylardır bildiğim tüm iletişimsel yollarla hakkımdaki dezenformasyonu yalanlamakla uğraşıyorum. Olmuyor. Neler oluyor? Adım neden böylesi abuk haberlerin içinde geçiyor?” değerlendirmesini yaptı. Cumhurbaşkanı Gül’ün tutuklu gazetecilerle ilgili sözlerine GÖP tepki gösterdi: Açıklamaları hayretle izliyoruz İstanbul Haber Servisi Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP) yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı’nın, tutuklu gazetecilerle ilgili olarak “Gazeteciler, yazdıklarından yargılanmıyor, bunlar illegal örgütlerin, şiddet kullanan, silah kullanan örgütlerin içinde ve kendileri şiddetin içinde bulunan insanlar” yönündeki sözlerine tepki göstererek, “Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarını hayretle izliyoruz. Bu açıklamanın yargılamayı etkileyecek bir sonucu olabileceğini de hatırlatıyoruz” dedi. TGC’de düzenlenen basın toplantısında dönem sözcüsü Ferai Tınç’ı ve GÖP’ü temsilen açıklamayı yapan Basın Enstitüsü Derneği Başkanvekili Kadri Gürsel, Türkiye’nin, dünyada basın özgürlüğü ihlalleri açısından notu en düşük ülkeler arasında yer aldığını belirterek, “Türkiye gazetecileri, yaptıkları haberler ve yazdıkları yazılar nedeniyle 10 binden fazla basın davasıyla karşı karşıyalar. Bugün çeşitli bahanelerle 70 gazeteci tutuklu ya da hükümlü olarak cezaevlerinde. Hükümete göre onlar terör suçlusu. İktidarın çizgisine ters görüşleri savunanlar, terör örgütleri ile ilişkilendirilerek terörist suçlamasıyla uzun tutukluluk cezalarına çarptırılıyorlar” dedi. “Seçimlere 5 gün kala hiçbir siyasi partinin basın özgürlüğünü güvence altına almak için ne yapacakları konusunda hiçbir şey söylememiş olmalarını esefle karşılıyoruz” diyen Gürsel, GÖP’ün taleplerini ise özetle şöyle sı CUMHURBAŞKANI GÜL’DEN GERİ ADIM FIRAT KOZOK Nusaybin’de bir günde 3 bomba MARDİN (Cumhuriyet) Mardin’in Nusaybin ilçesinde 3 ayrı noktaya ses bombalı saldırı düzenlendi. İlk saldırıda biri öğrenci 2 kişi yaralandı. Daha önce Cizre’de bir öğrenci yurduna yapılan saldırıda da 2 öğrenci yaralanmıştı. Nusaybin’de özel bir dershanenin giriş kapısına atılan ses bombası nedeniyle yoldan geçen 23 yaşındaki Hicran Ak ile henüz ismi öğrenilemeyen 17 yaşındaki bir öğrenci yaralandı. İlçede ikinci ses bombası PTT şubesine atıldı. Üçüncü ses bombalı saldırı ise Cumhuriyet Caddesi üzerindeki bir bakkalın önünde gerçekleştirildi. Bu saldırılarda ölen ve yaralanan olmazken PTT binasında ve işyerlerinde hasar meydana geldi. Saldırganlar yakalanamadı. Yıldız: Mesaj götürmedim’ VARŞOVA Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye’deki uzun tutuklulukların cezaya dönüştüğünü, bu konuda yasal düzenlemeye gidilmesi gerektiğini söyledi. Gül, Türkler tarafından işletilen Vistula Üniversitesi’ni ziyaretinde gazetecilerin soruları üzerine, önceki gün, Türkiye’de gazetecilik faaliyetinden ötürü tutuklu gazeteci bulunmadığına ilişkin sözlerine açıklık getirdi. Türkiye’de ifade özgürlüğünün olmadığı şeklindeki bir soru üzerine bunun doğru olmadığını söylediğini vurgulayan Gül, şöyle konuştu: “Bu çerçeve içerisinde bazı gazeteciler var onlarla ilgili o gün yaptığım açıklamalarla görüşlerim geçerlidir. Yani onu zaten muhafaza ediyorum. Nitekim gördüğünüz gibi dışarıda da Türkiye’nin imajını gölgeleyen bir imkân vermiş oldu onlar. Bunlar bugünkü kaygılarım benim, geçerlidir. Ama dün (önceki gün) çok açıklamadım onu, PKK ve bazı silahlı illegal örgütlerle ilgili daha önceden beri gelen tutuklamalar veya mahkeme kararlarıyla içeride olanlar var. Onların hepsi gazeteci olarak sayılıyor ve Türkiye’yi doğrusu gerçekten yanlış bir şekilde tanıtıyor. O ayırımı ben dün (önceki gün) orada yaptım ama bu kadar detaya tabii girmedim. Onun için yanlış anlamaya hiç gerek yok. Benim daha önce söylediğim yine geçerlidir. Ama bu tarafıyla da Türkiye’ye bir haksızlık yapılmaması gerekir. Başka faaliyetler içinde olmuş terör örgütlerinde silahlı çarpışmalara girmiş, etmiş ama işte şimdi onu gazeteci olarak dışarıda takdim etmek bu da Türkiye’ye yapılan bir haksızlık.” raladı: “Siyasiler, kendilerini eleştiren ya da aykırı görüşleri savunan gazetecileri hedef göstermekten titizlikle kaçınmalıdır. Cezaevlerindeki gazeteciler derhal serbest bırakılsın. Gazetecileri orantısız para ve hapis cezaları ile karşı karşıya getiren kanun maddeleri yasalarımızdan ayıklanmalı. Özgürlüğün önünde engel teşkil eden özel CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da Gül’ün açıklamalarını “Gazetecilerin terör örgütü üyesi olduğuna dair mahkeme kararı yoktur. Bir iddianın Cumhurbaşkanlığı makamından deklare edilmesi o makamı zedeler” dedi. C MY B C MY B Kılıçdaroğlu: Makam zedelenir yetkili mahkemeler kaldırılsın.” Diyarbakır’da bir çocuk öldü DİYARBAKIR (AA) Diyarbakır’ın Çermik ilçesinde hayvanlarını otlatan Davut ve Umut Petekkaya kardeşler ile İbrahim Aytekin arazide buldukları bir cismi kurcaladı. Cismin patlaması sonucu 15 yaşındaki Umut Petekkaya öldü. 16 yaşlarındaki Davut Petekkaya ile İbrahim Aytekin yaralandı. Yaralılar Dicle Üniversitesi Hastanesi’nde tedavi altına alındı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle