19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 16 KÜLTÜR CUMHURİYET 8 HAZİRAN 2011 ÇARŞAMBA [email protected] Çevirmene ‘pornocu’ muamelesi ‘Ölüm Pornosu’ kitabının çevirmeni Funda Uncu, ifade vermek üzere gittiği Bodrum İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde sözlü tacize maruz kaldı MELTEM YILMAZ Şiirler Peşinde Turgut Uyar’ın “Bir Şiirden”ini kim unutabilir? Şiirimizin önde gelen ozanlarından seçtiği şiirler üstüne yazdıklarını? Bu kitap aslında onun öznel yargılarını, düşüncelerini içerse de, çağdaş şiirimiz üstüne yazılmış benzersiz değerde bir inceleme kitabıdır. Bu nedenle şiirimizi daha iyi tanımak, anlamak isteyenler dönüp dönüp bakarlar bu güzeller güzeli kitaba. Ne yazık ki, neredeyse üzerinden elli yıl geçmiş, tek kalmıştır bu yazılar. Oysa ne yol açıcı, ne zihin açıcı bir kitaptır. Şiiri tek başına sevmenin yetemeyeceğini, onu çevresiyle, katmanlarıyla algılayabildiğimizde karşımızda açılan geniş evrenleri gösteren bir aynadır. Daha da ileri gidip, Bir Şiirden okunmadan çağdaş şiirimizden alınacak tatların da, derslerin de eksik kalacağı söylenebilir. Mahmut Temizyürek’in Gölgesi İnsan Bedeni Doğa’sı (Yazılı Kâğıt Yayınları) yayımlanınca, Turgut Uyar’ın bıraktığına yeni bir halkanın eklenmiş olmasını görmekten duyduğum sevinci anlatamam. Mahmut Temizyürek, ustası Turgut Uyar gibi, seçtiği birer şiir üstüne kurmuş denemelerini. Başlangıçta Yahya Kemal, Nâzım Hikmet gibi üstlerine çok söz söylenmiş ozanlarla başlıyor kitap. Sonra sanki kendi içinde ikinci bir katmana açılarak günümüzde şiir yazmakta olan çok farklı ozanların şiirlerine eğiliyor. Doğrusu, günümüz şiirini yakından izleyen biri sanırdım kendimi, Gölgesi İnsan Bedeni Doğa’yı okumadan önce. Öyle değilmiş oysa. Mahmut Temizyürek, kitabına konu edeceği ozanları ve şiirlerini seçerken, son derece öznel davranmış. Günümüzün önde gelen sevilen ozanları kadar, kıyıda kalmış isimlere de yer vererek, farklı şiir dünyalarına dikkat çekmek istemiş. Aslında günümüz şiirinin üstünde geçmişten gelen bir ağırlık var: Çağdaş şiirimiz 19301980 arası o denli parlak ozanlar yetiştirdi, o denli görkemli şiirlerle tanıştırdı ki bizi, sonraki kuşaklar bu büyük şiir kalıtının altında ister istemez ezildiler. Kendi kişiliklerini, şiir dünyalarını kabul ettirebilmek için en az onlar kadar iyi olmaları gerekiyordu. Çok sayıda ozan katıldı şiir dünyasına son otuz yıldır ama pek az isim kendine geniş okur kitleleri içinde yer bulabildi. Burada şiir eleştirisinin öne çıkması, yeni ozanları değerlendirmesi, okura sunması gerekiyordu ama böyle bir süreç yaşanmadı. Yüzlerce ozanın, binlerce şiirin havalarda uçuştuğu bir kaos ortamı yaşadık, yaşıyoruz. Denetimsiz sanal alan yayınları da bu süreci daha da içinden çıkılmaz noktalara sürüklüyor. Buralarda pek çok seçkin ozanımızın adı, kendilerinin olmayan, hiç olamayacak bayağı dizelerin altına yazılıveriyor. Yıllardır şiirimizin güç yitirdiği, yaygın bir kanı olarak söylenip durur. Bu kitap bana bunun tersini söyledi. Günümüz şiirinin güç kaybı içinde olmadığını, tersine değerlendirme eksikliği nedeniyle pek çok pırıltısının görülemediğini gösterdi. “Yaşam ciddidir, sanat şen.” Mahmut Temizyürek bize, yaşamla olgunlaşan, yarattıkları şenliklerle cıvıltıları iç dünyalarımıza dek sokulan ozanların seslerini, dünyalarını getiriyor. Onları anlamamızın, sevmemizin yollarını açıyor. Bunu yaparken yalnızca şiirden söz etmiyor, yanına bütün bir toplumsal, siyasal, kültürel geçmişimizi ekliyor. Hayatın kimi zaman güçlü, kimi zaman kılcal damarlarıyla şiirler arasında bağlar kuruyor. Şiir sanatının sürmekte olan savaşını da yüceltiyor. Şiirimizin rengârenk dünyasına bir güzelleme bu kitap. Eleştirinin varsa görevi, daha ne olabilir? Chuck Palahniuk’un Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan “Ölüm Pornosu” kitabı hakkında müstehcen öğeler taşıdığı gerekçesiyle açılan soruşturmanın ardından kitabın çevirmeni Funda Uncu, dün sabah saat 09.00 civarında ifade vermek üzere gittiği Bodrum İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde, çevirmeni olduğu kitap nedeniyle “Sen pornocu musun” şeklinde hakaretlere ve sözlü tacize maruz kaldı. Bodrum’da yaşayan çevirmen Funda Uncu, gazetemize yaptığı açıklamada önceki gün öğle saatlerinde polis tarafından ev telefonundan aranarak “hemen karakola gelmesinin is tendiğini”, kısa bir süre sonraysa polisin evine geldiğini söyledi. Uncu, görevli polise yönelttiği, “Beni madem çağırıyorsunuz, kendim geleceğim. Evime neden geliyorsunuz” şeklindeki sorularına karşılık yalnızca, “Acilen ifade vermeye bekleniyorsunuz” yanıtını aldığını belirtti. Ardından, dün sabah saat 09.00 civarında Bodrum İlçe Emniyet Müdürlüğü Asayiş Büro’ya giden Uncu, burada ifadesi alınmak üzere tam dört saat bekletildiğini, bu esnada “Sen manken misin böyle kitaplar yazıyorsun”, “Ne işin var pornoyla” gibi hakaretlerle sözlü tacize maruz kaldığını söyledi. İfadesini almak üzere görevlendirilen polis memurununsa kitabı bilirkişi raporu üzerinden değerlendirerek kendisine “Ayıp değil mi böyle şeyler yazmak”, “Niye böyle şeyler yazıyorsunuz” şeklinde sorular sorduğunu söyleyen Uncu, “Kitabı ben yazmadım ki ben yalnızca çevirmenim. Bir de bilirkişi raporunda zaten kitabın yalnızcamüstehcen ifadeleri alıntılanıyor. Kitabı bilmeyen bir kişi nasıl olur da kitabın yasaklanmasını isteyen bilirkişi raporu üze rinden ifade alır” diye konuştu. Yaklaşık 5 yıl önce yine Chuck Palahniuk’in “Tıkanma” adlı kitabını çevirdiği için yargılandığını anımsatan Uncu şunları söyledi: “Ancak o zaman, hakkımızda dava açıldığında, gidip normal bir şekilde ifademizi vermiş ve beraat etmiştik. Şimdi olanları anlamaksa mümkün değil. Karakolda maruz kaldığım muamele çok çirkindi.” Uncu, yaşananların ardından şikâyetçi olduğunu söyledi. Öte yandan Ayrıntı Yayınları’ndan yapılan açıklamada, Funda Uncu’nun maruz kaldığı muamelenin amacının göz korkutmak olduğu, söz konusu yaklaşımı kabullenmenin mümkün olmadığı belirtildi. Kazı Başkanı Klaus Schmidt Göbekli Tepe’nin açık hava müzesine dönüştürülmesini öneriyor İnancın gücü: Göbekli Tepe SERGİ BUGÜN GALERİST’TE AÇILIYOR CEREN ÇIPLAK Andy Warhol’un hareketli dünyası Kültür Servisi Pop Art’ın ikon figürlerinden Amerikalı sanatçı Andy Warhol’un 1963 ve 1972 yılları arasında çektiği film, video ve polaroid fotoğraflardan oluşan “Warhol Hareket Halinde / Warhol in Motion” adlı sergisi bugün Galerist’te açılıyor. Warhol’un sinema ve fotoğraf teknikleriyle New York’taki “Factory” adlı atölyesinde gerçekleştirdiği çalışmaların yer aldığı sergi, The Andy Warhol Foundation for Visual Arts ve The Andy Warhol Museum desteğiyle oluşturuldu. Sergide, Dennis Hopper, Mick Jagger, Truman Capote, Joan Collins gibi popüler isimlerin ikonik portrelerinin yanı sıra, Warhol’un insanların gündelik hallerini sunduğu film ve videolar yer alıyor. Sergideki filmler arasında 1960’ların New York’unda çoğu sanatçının mekânı Chelsea Oteli’nde bir odasında geçen “The Chelsea Girls”, 66 dakikalık “The Velvet Underground and Nico” ve 8 saatlik “Empire” da bulunuyor. 9 Temmuz’a kadar sürecek olan sergi, Galerist’in Galatasaray, Akaretler ve Tepebaşı’ndaki üç mekânında birden görülebilecek. MÖ 11 bin yıl öncesine tarihlenen avcıtoplayıcı dönem... İnsanoğlunun henüz kendi besinini üretmeyi, yani tarımı keşfetmediği zamanlar... Henüz ne tekerlek ne de binekyük hayvanı (evcilleştirme) var. Doğal olarak bu gezgingöçebe insanların bir “uygarlık” yaratmış olması beklenmiyor. Ta ki Göbekli Tepe keşfedilene dek! Kazı çalışmaları 2006 yılında başlayan Göbekli Tepe’nin önemi bugünlerde yeniden gündemde. UNESCO dünya mirası listesine aday adayı olan Göbekli Tepe’de bu yaz kazı yapılamıyor. Sebebi ise Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, Hattuşaş Sfenksi’nin geri verilene kadar Alman kazılarına izin vermemesi. Ama sfenksin geri verileceği yönünde anlaşma yapılması üzerine kazıya eylül ayında yeniden başlanması bekleniyor. “Tarım, ‘uygarlığın’ başlangıcı sanılıyordu. Tarımın keşfi, iki milyon yıldır avcıtoplayıcı, göçebe yaşayan insanoğlunun bir kırılma, devrim noktasıydı. Tarım keşfedilince önce köyler kuruldu. Köylerden kent sistemlerine, merkezi otoriteye, devlet, hiyerarşi, sınıflara uzanan bir evrim oldu. Oysa Göbekli Tepe’deki uygarlık, bu bilinen uygarlık gelişim teorisini yıktı. Çünkü Göbekli Tepe’de tarımdan önce ‘uygarlığın’ adımları atılmıştı. Yani uygarlığın temeli tarım değil, inançtı!..” Şanlıurfa’daki Göbekli Tepe Kazı Başkanı Klaus Schmidt böyle duyurmuştu Göbekli Tepe’yi... Geçen aylarda Geo’nun Almanya baskısı Göbekli Tepe için “Yeni Stonehenge Bulundu” başlığını attı. Son olarak da National Geographic, Göbekli Tepe’ye Amerika baskısının haziran sayısında “Dinin Doğuşu” başlığıyla yer ayırdı. Klaus Schmidt UNESCO dünya mirası listesine aday adayı olan Göbekli Tepe bugünlerde yeniden gündemde. Kazı başkanı Schmidt, bu ‘bilinen en eski tapınak’ için “Daha önceki dönemlerde insanlar dini ritüeller için mağara gibi doğal ortamları kullanıyorlardı. Göbekli Tepe ise insan eliyle inşa edilmiş en eski ritüel alanı” diyor. Schmidt, bu tanım yerine “İnancın Gücü: Göbekli Tepe”yi tercih ediyor: “Daha önceki dönemlerde insanlar dini ritüeller için mağara gibi doğal ortamları kullanıyorlardı. Göbekli Tepe, ‘bilinen en eski tapınak’ dediğimizde insan eliyle inşa edilmiş en eski ritüel alanından bahsediyoruz. İnancın gücüyle bu tür anıtsal mimari yaratmışlar.” Schmidt, önümüzdeki yıllarda ziyaretçi dalgası gelmeden önce önlem alınması gerektiğini söyleyerek Göbekli Tepe’nin bir açık hava müzesine dönüştürülmesini öneriyor. Göbekli Tepe’de ortaya çıkanlar birçok teoriyi çürüttü: Geçici ilkel barınaklarda yaşadığı sanılan insanların, muhteşem beceri ve birikimlere sahip oldukları ortaya çıktı... Öyleyse o ‘Taş Devri’ çizgi filmini unutmamız gerekiyor... Taş devri denildiğinde çok ilkel yaşayan, saçı başı dağınık insanlar gözümüzün önüne geliyor. Oysa dönemin insanları çok gelişkin bir sosyal sistemde yaşıyorlardı. Dünya tarihini 10 ciltlik bir ansiklopedi olarak düşünürsek; Göbekli Te pe, eski taş çağıyla yeni taş çağı arasına yeni bir cilt katmış oldu. Bütün bir tarihi değiştirmedi belki, ama yeni bir bilgi sundu. Şimdi eski taş çağı ile yeni taş çağı arasını yeni bilgilerle tekrar yazmamız gerekiyor. Kabartmalar, semboller nasıl bir inanç sistemine gönderme yapıyor? Gelişkin sosyal gruplarla karşı karşıyayız. Rahipler sistemi gibi bir şey düşünebiliriz. Dünyanın bilinen en eski tapınağında nasıl ritüeller yapılıyordu? Büyük olasılıkla dönem insanları kendilerini boyuyor, vücut süslemeleri yapıyorlardı. Bir karşılaştırma yaparsak Yeni Zelanda’daki Moalar gibi düşünebiliriz. Yani bakımlı, renkli ritüleleri olan bir toplum. Yapıların içersindeki resim dünyasına ve buluntulara baktığımızda da bir ölü gömme kültüründen bahsedebiliriz. Mezarları bulursak bunu kanıtlamış olacağız. Sonuçta, Göbekli Tepe, bir yapay tepe: Bu dikilitaşları daha sonra gömmüşler. Bir ritüel... Göbekli Tepe için tapınak kelimesini kullandığımızda Yunan tapınakları gibi değil, daha çok tümülüs gibi düşünmeliyiz. Gömme, yapım sürecine ait bir evre, yani gömülmesi baştan planlanmış. Kutsal mekânı korumak için kapama ritüeli olarak düşünülebilir. İstanbul Resitalleri’nde Teo Gheorghiu Kültür Servisi Beethoven’ı en iyi yorumlayan solist ve orkestra şeflerine verilen “Beethoven Ring” 2010 ödülünün sahibi İsviçreli piyanist Teo Gheorghiu, İstanbul Resitalleri Sezon Kapanış Resitali için Türkiye’ye geliyor. Teo Gheorghiu, 9 Haziran Perşembe günü saat 21.00’de Beşiktaş Belediyesi Fulya Sanat Konser Salonu’nda gerçekleşecek resitalinin ilk bölümünde Schubert, ikinci bölümünde ise Liszt seslendirecek. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle