22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 14 HAZ RAN 2011 SALI kultur@cumhuriyet.com.tr 16 KÜLTÜR İbsen’den sonra oyunları en çok sahnelenen Norveçli yazar Jon Foss’un ‘Ben Rüzgârım’ı gizemli ve gerçekçi bir oyun Sessizlikler, kesintiler... Théatre de la Ville, Norveçli yazar Jon Foss’un “Ben Rüzgârım” adlı oyununu Partice Chereau’nun yorumuyla sahneledi. Geçen hafta seyirciyle buluştu “Ben Rüzgârım”da iki genç erkek arasında bu çarpıcı yapım. Eserin r. Kısa İngilizcesi, DOT’tan izkurulan güven, ilişki ötesinde bir derinlik taşı lediğimiz “Pornografi” cümleler, uzun aralar, sessizlikler pek çok şeyi adlı oyunla tanıdığımız anlatmaya yeterlidir. Foss’un sözünü ettiği Simon Stephens’e ait. sessizlikler, kesintiler, duraklamalar onların Young Vic’in her sözün, duruşun, bakışın, susudünyalarının bir parçasıdır. şun, hareketin hakkını veren iki genç oyuncusu Tom Brooke ve Jack Laskey, denizin or liba… tasında bir teknede geçen bu bıçak sırtı yolRichard Peduzzi’ye ait olan sahne tasaculuğun kişileri. rımıysa (yükselip alçalan dalgalarla boğuDansçı ve koreograf Thierry Thieu Ni şan bir tekne, kara parçası, sular…) adeta bir ang uzun yıllar Chereau ile işbirliği yapan tür hiçliğin orta yerinde iki genç adamın sonbir sanatçı. Oyuncuların dalgalarla boğuşan suzluğa yolculuğunu en yalın haliyle anlateknenin üstünde bedenlerini kullanma bi tıyor… Tekniğin ötesinde geniş bir alan geçimlerindeki esneklik Niang’ın çalışmala rektiriyor. Dominique Bruguiere (ışık tarının sonucu. Başarı, kolay yakalanmıyor ki sarımı) ve Eric Neveux (müzik) bu güçlü mi sularda ve o nedenle de kalıcı oluyor ga yorumu bütünleyen ve de Chereau ile sık Sağduyu! Seçim, bu önemli dönemeç, az çok beklediğim gibi sonuçlandı. Doğrusu bugünkünden farklı bir tablo ummuyor ama yanılmayı istiyordum. Özlediğim ise seçmenin bu kez gerçek bir sağduyu ortaya koyması ve Meclis’te daha güçlü bir muhalefet grubunun oluşmasıydı. Sağduyu? Her seçim sonrası halkın sağduyusundan övgüyle söz edilir. Oysa sorunlarla boğuşan bir toplumda artan, çeşitlenen ihtiyaçlara, kutuplaşan kimlikler ve birbiriyle çelişen taleplere yanıt verebilecek yönetimin hangi sağduyunun ürünü olacağı belirsizdir. Buna bir de demokrasi anlayışına uymayan, adaletsiz bir seçim sistemi eklendiğinde durum büsbütün karışıyor. Başbakan balkon konuşmasında defalarca demokrasi vurgusu yaptı. Demokrasi kuşkusuz seçimlere, milli iradenin temsiline bağlıdır. Ancak devletin her seçimle yenilenmeyen hukuk, adalet gibi kalıcı kurumları ve varlık ilkeleri de vardır. Bu ikisi arasındaki denge tehlikeli biçimde bozulmaya yüz tutmuşsa, iktidarların çoğunluk oyuyla ve kendi demokrasi anlayışları içinde, rejimi değiştirmeye meşruiyet aramaları faşizanlığı getirir. Sosyoekonomik eşitsizlik ve hızla biriken sorunları göz ardı etmek ve yalnızca devletin çıkarını gözetmek ise baskı ve sonuçta tepki doğrurur. Denge iyi korunmalı, zamanın koşullarına uygun değişim ve yenilenmeler, halkın ve siyasi partilerin geniş mutabakatı ve demokratik özgürlüklerden geri adım atmadan, yurttaşların genel mutluluk, refah ve barışı gözetilerek yapılmalıdır. Bunca yoksulluğa, baskıya, kötüye giden ekonomik ve çevresel koşullara rağmen iktidar partisinin kazandığı zaferi anlamak kolay değil. Dini duyguları sömürülen, onur kırıcı biçimde yardıma bağlanmış, üreteni, tüketeni zor durumdaki seçmen çoğunluğu hangi beklentiyle hangi “istikrar”ı onayladı bilmiyoruz. Bilinen tek şey karşımızda, mutsuzluk ve hoşnutsuzluğu etkisizleştiren sibirbazlık numaralarında uzman bir ekip olduğu. Muhaliflerini bertaraf eden, hukuksuzluğu hukuk sayan, heykele, kitaba düşman bir yönetimin demokrasi âşığı görünmesi bir illüzyon değilse nedir? Seçim kampanyası boyunca ortama, düşünce temelinde tartışma ya da polemiğe girmek yerine belden aşağı vurmak ve kirli çamaşırları ortaya dökmekten ileri gitmeyen, düzeysiz bir ağız dalaşı egemen oldu. Silivri zulmü, cari açık, rant ekonomisinin tehlikeli bir biçimde doğanın tahribine neden olacak azgınlığı ise konu olmadı. Bütün bunlar “sağduyulu” olduğu varsayılan çoğunluğu ilgilendirmiyordu çünkü. Yoksul ve mağdurları bir yana bırakırsak, bu ülkede olup bitenlere kayıtsız kalan, hem ekmek derdi hem de gelecekle ilgili kaygı, soru ve kuşkuları olmayan, kısacası gözü açık uyuyan sayısız insan var. Esiri oldukları TV ve görsel dünya, hayal güçleriyle birlikte ifade, düşünme ve varoluş biçimlerini de felce uğratıyor. Oysa önemli bir yol ayrımındayız. Önümüzdeki günlerde iç ve dış büyük, çok ciddi sorunlarla karşılaşacağız. Kürt kimliği ve talepleri, kapımızdaki ekonomik kriz, komşularımızı yakan ateş çemberi ürkütüyor. Ne var ki gerçekle sanalın birbirine karıştığı ya da korku ve yıldırmayla istenen biçime sokulduğu bir düzene karşı etkin tavır alma ve seçme bilincimiz bir türlü gelişemiyor. Güce tapma ve hayranlık hastalığı yaygınlaştıkça kimin kimi neden sevdiği ve niye seçtiği anlaşılmaz hale geliyor. Sonuç; bir avuç azınlık için refah ve zenginlik, çoğunluk için sefalet, kadın kıyımı, dolup taşan hapishaneler, terör, kargaşa ve kan! İnsan sormadan geçemiyor: Bizi bugünlere getiren şaşmaz “sağduyu” bu mu? lıkla çalışan kişiler. Gizemli ve sanki o derecede de gerçekçi bir oyun “Ben Rüzgârım”. “Biri” (Tom Brooke) ve “Öteki” (Jack Laskey) arasında kısa, kesik cümlelerden oluşan diyalog bir anlamda onların kendi iç dünyalarını sorguluyor. Varoluşu sorguluyor. “Yapmak istemedim. Yaptım… Rüzgârla gittim” sözleriyle başlayan oyunda birbiri içine giren, ayrılan, yine buluşan iki hayatın izi K GENÇ M SYONER N H KÂYES N ANLATAN ‘THE BOOK OF MORMON’ DOKUZ DALDA ÖDÜL KAZANDI Tony Ödülleri’ne Mormon damgası Kültür Servisi Amerikan tiyatrosunun Oscar’ları olarak kabul edilen Tony Ödülleri’nin 65’incisi önceki gün düzenlenen törenle sahiplerini buldu. Amerikan çizgi film dizisi South Park’ın yapımcıları tarafından sahneye konulan ve Uganda’nın uzak bir köyüne gönderilen iki genç Mormon misyonerin hikâyesini anlatan “The Book of Mormon” “En İyi Müzikal”, “En İyi Yönetmen” dahil olmak üzere 9 dalda ödül kazanarak geceye damgasını vurdu. Çocuk kitapları yazarı Michael Morpurgo’nun aynı adlı kitabından Nick Stafford tarafından sahneye uyarlanan “Savaş Atı” (War Horse) ise “En İyi Oyun” ve drama dalında “En İyi Yönetmen” dahil beş ödül kazanarak gecenin öne çıkan diğer oyunu oldu. “Savaş Atı”, I. Dünya Savaşı’nda yaşanan dramı adı “Joey” olan bir atın gözünden anlatıyor. Ünlü Hollywood yıldızları Al Pacino ve Vanessa Redgrave’in en iyi oyuncu kategorilerinde adaylıkları olmasına rağmen ödül alamaması ise şaşkınlık yarattı. Drama dalında “En İyi Kadın Oyuncu” ödülü, “Good People”daki rolüyle Frances McDormand’ın olurken “Jerusalem”deki rolüyle Mark Rylance “En İyi Erkek Oyuncu” seçildi. Müzikal dalında en iyi oyuncular ise “Catch Me If You Can”deki Norbert Leo Butz ile “Anything Goes”daki rolüyle Sutton Foster oldu. sürülür. Seyirci de bir anlamda parçası olur çıkılan bu yolculuğun. Yolculuk, iki erkeğin aralarındaki yakınlaşma, paylaşma ile başlar (bu bir dostluk da olabilir tutku veya sevgi de), bu süreci teknenin denize açılması, koya giriş, mola, koydan çıkış, açık denize yöneliş süreçleri izler. Bir anlamda tekrar başa dönüş ve sonsuzluğa doğru ilerleyiştir bu yolculuk. “Gidiyorum. Rüzgârla gidiyorum. Ben rüzgârım” sözleri bir bitiş midir? Yolculuğun devamı mı? Biri, dalgaların arasından seslenirken Öteki, kucaklayıp çekemez onu tekneye. Bir kaza mıdır bu, intihar mı? Sonuçta, biri ölümü tercih etmiştir, diğeri yaşamayı… İbsen’den sonra oyunları en çok sahnelenen Jon Foss, Norveç’in batısında bulunan Hardanger Fiyordu kıyısında küçük bir kasabada büyümüş olmasının yazım tarzını güçlü bir biçimde etkilediğini belirtir, 2004 senesinde Caridad Svich’le yaptığı bir söyleşide (“Sessizliğin Kelimeleri”). Yazılarını, genelde, Bergen’de fiyort manzarasına karşı olan eski evinde yazdığını söyler. “Yazım üzerinde bir şeyin doğrudan ve devamlı bir etkisi oldu, o da Norveç’in batısında yaşayan insanların konuşma biçimleri… Bu insanlar, benim yazılarımdaki karakterler gibi çok sessizler. Onlar aynı zamanda hislerini asla ifade etmemeleriyle tanınırlar ama aslında başka kelimelerde ortaya çıkan çok güçlü hislere sahiptirler… Dil, var olanın en küçük parçasıdır. Bu bana açık geliyor. Ve benim oyunlarımı açıklayabilecek şey de bu en önemli şey kelimeler kullanılarak söylenilemez… Kelimelerle söylenemeyeni, sessizliklerle, duraklamalarla veya kesintilerle açıklayabilirim.” “Ben Rüzgârım”da da iki genç erkek, iki genç insan arasında kurulan güven, ilişki ötesinde bir derinlik taşır. Kısa cümleler, uzun aralar, sessizlikler pek çok şeyi anlatmaya yeterlidir. Foss’un sözünü ettiği sessizlikler, kesintiler, duraklamalar onların dünyalarının bir parçasıdır. Partice Chereau da yorumunda, “kelimelerle söylenmeyeni” nasıl ele aldığını şu sözlerle açıklıyor: “Rüzgâr var. Sertleşiyor. İkisi yalnızlar teknede. Kürek çekiyorlar. Bir koya sığınıyorlar. Bir şeyler atıştırıp bir kadeh schnapps içiyorlar. Biri daha da ileri gitmek, açık denize çıkmak istiyor… Ve açık denizdeyiz… birdenbire. Sahnede bir deniz yolculuğunu yaşıyoruz, katedilen yolu, uzak koyları, sisi ve okyanusu… Önce sakin sonra azgınlaşan suları. Bir yandan dalgalar arasındaki mücadeleyi öte yandan giderek tırmanan ruhsal çöküntüyü önceleri bastırılan daha sonra güçlü bir şekilde ortaya çıkan dostluk, tutku? noktalayan bir kaza, sessizlik ve nihayet paradoksal bir hafiflik… Birbiri içine geçmiş iki yaşamın derinliklerine yapılan bir yolculuk, bir Odise.” “Ben Rüzgârım”ın yolu düşer mi 2012 İstanbul Tiyatro Festivali’ne bilinmez… Keşke o taraftan değil de bu taraftan kaynaklanacak çeşitli sorunları çözebilsek de, düşebilse… Kelimelerle söylenemeyenler Nick Stafford tarafından sahneye uyarlanan “Savaş Atı” beş ödül kazandı. Müzikal dalında en iyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü Norbert Leo Butz aldı. K A M İ L M A S A R A C I Ç İ Z İ K K Ü L T Ü R SALMAN RUSHDIE, SHOWTIME KANALI Ç N B R TV D Z S NE SENARYO YAZIYOR ‘Nitelikli diziler film ve romanı aştı’ Kültür Servisi Hint kökenli İngiliz yazar Salman Rushdie, Hint kökenli ngiliz yazar, bir yandan da bugünlerde yazarlık yaşamında “Şeytan Ayetleri” için hakkında çıkarılan ölüm roman yazmadığı tek dönemi yaşıyor. “Geceyarısı Çocukları”, fetvası yüzünden saklanarak yaşadığı günlerin “Şeytan Âyetleri”, “Soytarı Şaanılarını kaleme alıyor. Rushdie’nin “Geceyarısı limar”, “Floransa Büyücüsü” Çocukları” adlı romanı da beyazperdeye gibi yapıtlarıyla tanınan Rushdie, şu sıralar roman yazmıyor, ama aktarılıyor. bir TV dizisi, bir film senaryosu ve bir anı kitabı üstünde çalışıyor. ri”nde “İslamı aşağıladığı” gerekçesiyle Rushdie, yaşamının en fırtınalı ve en yazarın başına ödül konulmuş, Rushdie zorlu döneminin, 1988’de yayımlanan bunu izleyen on yıl boyunca saklanarak “Şeytan Ayetleri” adlı romanı yüzünden yaşamak zorunda kalmıştı. kendini ölüm tehlikesiyle yüz yüze bulÖte yandan, Rushdie’nin 1981’de Booduğu yılların anılarını kaleme alıyor. Biker Ödülü’ne değer görülen ve pek çoklalindiği gibi, 1989’da Tahran Radyosu, rınca bugün hâlâ en iyi romanı olarak kaİran’ın ruhani lideri Ayetullah Humeyni’nin Rushdie hakkındaki “ölüm bul edilen “Geceyarısı Çocukları”, önümüzdeki günlerde yönetmen Deepa fetvası”nı yayımlamış, “Şeytan AyetleMehta tarafından beyazperdeye aktarılacak. “Değişim Rüzgârları” adıyla gösterime girmesi tasarlanan filmin senaryosunu Rushdie, Oscar adaylığı bulunan Mehta’yla birlikte yazıyor. 63 yaşındaki yazarın asıl sürpriziyse ABD’deki Showtime adlı kanal için bir TV dizisi hazırlıyor olması. 60 dakikalık bölümlerden oluşacak “The Next People” adlı dizinin bilimkurgu tarzında bir drama olacağı söyleniyor. Showtime yetkilileri, politika, din, bilim, teknoloji ve cinsellik gibi alanları kapsayacak dizinin “modern yaşamdaki hızlı değişimi” işleyeceğini vurguluyorlar. Rushdie ise günümüzde nitelikli TV dramalarının, düşünceler ve öyküleri geniş kitlelere iletmek açısından sinema filmi ve romanın yerini aldığını söylüyor. Bedri Rahmi Eyuboğlu anılıyor ÇORUM (AA) Ressam ve şair Bedri Rahmi Eyuboğlu, doğumunun 100. yılında, Çorum’un İskilip ilçesinde çeşitli etkinliklerle anılacak. İskilip Kaymakamı Mehmet Yılmaz, ünlü sanatçının 1517 Haziran tarihleri arasında düzenlenecek “İskilip Kültür Sanat Günleri”nde anılacağını, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın Eyuboğlu’nun doğumunun 100. yılı nedeniyle düzenlediği şiir yarışmasının galasının da etkinlikler çerçevesinde ilçede yapılacağını bildirdi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle