15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 12 HAZ RAN 2011 PAZAR 6 ALEV GENÇL Ğ ’NDEN KAMPANYA HABERLER 3 haftada 30 bin imza Alevi gençliği, zorunlu din dersinin kaldırılması istemiyle yurt genelinde hem internetten hem de hazırlanan imza metinleri ile kampanya başlattıklarını duyurdu. İstanbul Haber Servisi “Alevi Gençliği” adıyla internet üzerinden örgütlenen ve zorunlu din dersi konusunda AİHM ve Danıştay kararlarının uygulanması isteyen gençler, zorunlu din dersinin kaldırılarak seçmeli ders olması için imza kampanyası başlattı. İstanbul merkezli olarak başlatılan kampanyaya yaklaşık 30 bin kişi katıldı. Sosyal paylaşım sitesi üzerinden örgütlenerek imza kampanyası başlatan Alevi Gençliği, zorunlu din dersinin kaldırılması istemiyle yurt genelinde hem internette hem de hazırlanan imza metinleri ile imza kampanyası başlattıklarını duyurdu. Tutuklu ve mahkumlar paranoyaklaşıp öldürülmekten korkuyor. Birçoğu strese bağlı hastalıklara yakalanıyor Cezaevleri hasta ediyor SEV L ARINAN Seksoloji ve Birileri Celal Şengör’ün cuma günkü Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji dergimizde çıkan Porno Siteleri ve Sayısız Faydaları Hakkında yazısını okudunuz mu? Gazete yönetimi yerinde olsam, Cumhuriyet Portal’a koyardım ve yanına da aynı sayımızda Doğan Kuban’ın Monogami başlıklı yazısını... tıklama rekoru kırarlar... Celal, porno filmlerini neden sevdiğini ve pornonun yararlarını anlatıyor: “Cinsel faaliyet zevkli, hem de çok zevklidir. Bunu adam gibi yaparak ondan en üst düzeyde zevk almak da bir eğitim işidir... İlkel kültürlerin pek çoğu, çiftleşmeyi ayıp saydığı için gençler bu bilgilerden mahrum kalarak cinsel hayatlarında mutsuz olur ve tabiatın bizlere sunduğu bu müthiş hediyeden istifade edemezler.” Ve dikkat: “Irza geçme, namus cinayetleri, çocuklarla cinsel ilişkiye girme gibi sapıklıklar adam gibi cinsel eğitim almamış ve bu nedenle tabiatın kendisine verdiği çiftleşme dürtüsünü kontrolden âciz erkeklerin yarattığı vahşet örnekleridir. Bunların en uç örnekleri, sevişmeyi ayıp ve günah sayan dinlerin pençesindeki toplumlarda görülür... Her gün televizyonda gördüğümüz vurdulu kırdılı, şiddeti öven filmler, porno filmlerinden çok ama çok daha zararlıdırlar ve bu filmlerin, içinde yaşadığımız terör yüzyılının şekillenmesinde büyük rolü vardır. Pornonun mesajı barışçıldır ve nihayet sevişmeyi ve çiftleşmeyi yani ekseri insanın er veya geç yaptığı ve mutlu sonuçları olan bir hareketi resmeder. Pornoyu yasaklamaya kalkan ilkel kafa, şiddet içeren filmleri tezgâhlamakla kalmıyor, bütün dünyada muhtelif isimler altında şiddeti körüklüyor...” Doğan Kuban Hoca, Monogami üzerine: “Çağdaş toplum tek erkek, tek kadın diye bir düzen icat etmiş. Grayling bunu tarihi ve biyolojik verilere dayanarak şöyle özetlemiş: ‘Monogami de insanın icadıdır. Günlük yaşamda tarih boyunca monogami hiç olmamıştır’. Monogami.. yaşam boyunca bir kez evlenmek anlamına geliyor. Kadın ya da erkeğin evlilik dışında seksüel davranışlarına ilişkin bir şey içermiyor... Amerika’da yapılan araştırmalarda, herkesin tahmin edebileceği sonuçlar var. Erkeklerin %70’i, kadınların %40’ı evlilikleri dışında kaçamak yapıyorlarmış. Doğada hayvanlar âleminin %98’inde monogami yokmuş. Erkeklerin doğal poligamik eğilimleri nedeniyle kadınlardan farklı oldukları savı da çürütülmüş. Böyle istatistikleri kafalarına takan erkeklerin ne kadar cinayet işleyebileceğini hiç düşünmeyin. Kısaca ne tarihte ne de doğada, ne erkek ne de kadın için tekeşlilik yok.. Bugünkü yaşamın gerçekleri, gerçek tekeşliliğin aşkla, sevgi ile, toplumsal ahlak kurallarıyla ilgisi olabileceğini fakat doğada olmadığını gösteriyor.” ‘AKP direnç gösteriyor’ Alevi gençliği tarafından yapılan açıklamada, zorunlu din dersinin asimilasyona yönelik bir uygulama olduğu belirtilerek, “Daha önce seçmeli iken 12 Eylül askeri darbesi ürünü olan zorunlu din dersi uygulamasına yönelik Türkiye’de Bölge İdare Mahkemeleri ve Danıştay ile AİHM kararlarına karşın AKP iktidarı tüm yargı kararlarına bilinçli bir şekilde direnç gösteriyor. Din derslerinin zorunlu olması inanç gruplarının oy deposu görülerek suiistimal edilmesi, bir inancın ya devlet desteğiyle dayatılması ya da yok sayılmasıdır. Darbe ürünü olan zorunlu din dersleri gericileşmenin, asimilasyonun ve dinin siyasallaşmasının bir özetdir. AKP hükümeti de bu sürecin ürünü ve yürütücüsüdür” denildi. Alevilerin yasadan kaynaklı taleplerinin görmezden gelindiğine vurgu yapılan açıklamada özetle şu görüşlere yer verildi: “Devletin dini ve inancı olmayacağından hareketle çağdaş, bilimsel ve demokratik bir eğitim için zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin tüm din ve inançları kapsayacak şekilde seçmeli olmasını talep ediyoruz. 3 hafta önce başlattığımız imza kampanyasında şu ana kadar yaklaşık 30 bin imza topladık. Ağustos ayının ortasına kadar sürecek olan kampanyanın ardından topladığımız imzaları Milli Eğitim Bakanlığı ve Başbakanlık İnsan Hakları Komisyonu’na ileteceğiz.” ANKARA Cezaevlerindeki kötü yaşam koşulları nedeniyle hastalığa yakalanan tutuklu ve hükümlülerin 913’ü 20002010 yılları arasında yaşamını yitirdi. İnsan Hakları Derneği’nin verilerine göre tutuklu ve hükümlüler en fazla kalp, kanser, felç, hafıza kaybı, strese dayalı mide hastalıklarına yakalanırken, başında şarapnel parçası ile yaşayanlar da bulunuyor. İnsan Hakları Derneği’nin 2011 yılı verileri, cezaevlerinde sayıları hızla artan hükümlü ve tutukluların kötü yaşam koşulları nedeniyle pek çok hastalığa yakalandığını ortaya koydu. Derneğin derleme rakamlarına göre 20002010 yılları arasında hükümlü ve tutukluların 1318’i normal ölümle, 913’ü hastalıktan, 401’i intihar iddiasıyla öldü, 38’i diğer tutuklular tarafından öldürüldü. Dernek, cezaevi şartları ve kötü muameleden şikâyetçi olan hasta tutuklu ve hükümlülerin şartlar gereği hastane ortamı ya da cezaevinde sürekli tedavi görmesi gerektiğini kaydedip, sınıflara ayırıyor. Buna göre cezaevi şartlarından dolayı hastalananların sayısı ve hastalıkları şöyle: 1 kan, 5 gırtlak, 2 tiroit, 2 mesane, 5 akciğer, 2 karaciğer, 1 kemik, 3 bağırsak, 2 kolon, 1 mide, 1 böbrek, 1 sol yumurtalık kanseri. 12 kalp, 3 kalp krizi, 5 çölyak hastası, 1 kemoterapi tedavisi, 11 felç, 2 işkence sonrası felç, 26 mide, 1 kemik erimesi, 12 böbrek yetmezliği, 5 verem, 3 bel fıtığı, 1 zehirli guatr, 8 hiper ya da yüksek tansiyon, 12 Hepatit B, 1 hafıza kaybına bağlı çocuklaşma, 1 migren, 1 safra kesesi, 3 ağırlaşmış zatürree, 4 tüberküloz, 8 epilepsi, 2 beyin tümörü, 4 ileri derecede siroz, 4 psikotik bozukluk, 3 ileri derecede şizofren, 5 astım, 2 panikatak, 1 yumurtalık kisti, 2 behçet, 2 göz tansiyonu, 1 beyin tümörü, 3 anemi, 3 sedef, 2 kemik erimesi, 6 psikolojik sorunlar (ağır tecrit koşulları nedenine de bağlı), 2 şeker, 2 kilo kaybı, 1 nefes darlığı, 1 ülserbehçet hastası, 3 sara, 1 konuşmayürüme zorluğu, 1 karaciğer delinmesi, 1 omurga, 8 kalp, 1 alzheimer, 1 damar tıkanıklığı, 20 aşırı alkol tüketimi veya açlık nedeni ile meydana gelen hafıza kaybı, 2 cezaevi koşullarına bağlı “öldürülme” paranoyası, 1 bacağında incelme, 1 topukta çürüme, 1 ölüm orucu nedeniyle ayak damarlarında tıkanma, 1 rahmi alındığı için tedavi olması gereken, 1 penis ve testislerine aldığı darbe sonrası tedavi, 1 jinekolojik sorun, 1 iştahsızlık ve göğüs ağrısı. ŞARAPNEL PARÇASIYLA YAŞIYORLAR Cezaevlerinde şarapnel parçaları nedeniyle gözü olmayan 1, başında şarapnel parçası bulunan 2, kalçasında şarapnel parçası bulunan 1 tutuklu ya da hükümlü hasta bulunuyor. Ayrıca vücudunda metal parçaları bulunan hastalar da cezaevinde yatarken, 1 kişi gözaltı işkencesi nedeniyle menüsküs. Donmadan kaynaklı ayak parmaklarını kaybeden hastalar da söz konusu. STÖ’LER SORUŞTURMANIN EVREN VE ŞAH NKAYA LE SINIRLI KALMAMASINI STED Grup “Bütün Evrenciler yargılansın”, “Evren’den başlasın, Evren’de kalmasın, bütün darbeciler yargılansın” ve “Sanık Evren ayağa kalk, bütün suç ortaklarınla beraber” yazılı pankartlar taşıdı. Eylemciler, darbe döneminde hayatını kaybedenler için saygı duruşunda bulundu. ‘Evren’le bitmez’ İstanbul Haber Servisi 78’liler Girişimi, DİSK ve KESK’in aralarında bulunduğu çok sayıda sivil toplum kuruluşu ve siyasi parti üyeleri Diyarbakır, Mersin, izmir ve Ankara’da, 12 Eylül darbecilerine karşı açılan soruşturmanın Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın ifadesinin alınması ile sınırlı kalmasını protesto etti. Galatasaray Meydanı’nda toplanan grup adına basın açıklaması yapan 78’liler Girişimi’nden Nimet Tanrıkulu, “Anayasanın geçici 15. maddesi sürekli cezasızlık durumu yaratarak 30 yıl boyunca kimleri adaletten kaçırdıysa onların tümü soruşturulmalı, haklarında dava açılmalı ve şüpheliler ayrımsız bir şekilde yargı önüne çıkarılmalıdır. Evren yetmez, 12 Eylül Başbakanı Bülent Ulusu, 12 Eylül hükümeti üyeleri, 12 Eylül’ün Danışma Meclisi üyeleri, sıkıyönetim komutanları, sıkıyönetim cezaevi müdürleri, ‘Bizim oğlanlar başardı’ diyen Amerika’nın Türkiye İstasyon Şefi Paul Henze, İhsan Doğramacı, Halit Nadir ve sorumluluğu olan tüm kişiler yargılanmalıdır” dedi. Büyük bilim insanı Einstein’ın “Fikirler ve Tercihler” kitabını karıştırıyorum yıllar sonra yeniden. Nüfus artışı üzerine bazı düşüncelerine rastlıyorum. İlginç... Bazı Avrupa ülkelerinde faşistlerin politik nedenlerden dolayı ülkelerini nüfus artışına ittiklerini yazıyor! (s.13) Unutmuşum, evet böyle bir durum vardı Avrupa’nın faşist ülkelerinde. Doğurun, çok doğurun, durmadan doğurun. Einstein bu konuya şu bağlamda değiniyor: Eskiden ABD’de az nüfus vardı, emek/işgücü çok pahalıydı, bu durum Amerikalıları her şeyi “işgücünden tasarruf etmek üzerine tasarlamaya” itmiş.. ‘Ters uçta ise ucuz işgücünün teknolojik gelişmeye köstek olduğu, nüfus patlamalarının yaşandığı Çin ve Hindistan duruyor.” Neyse, Türkiye’yi düşündüm de.. Sevgili dostum Orhan Karaveli ağabeyiyle birlikte 1948’de Seksoloji dergisi çıkarmışlardı. Yazarları arasında o zamanın ünlü insan ve kalemleri de vardı: Akil Muhtar, Fahrettin Kerim Gökay (İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı), Peyami Safa ve daha niceleri... O dönem için ileri bir adım! Karaveli, vilayete gider ve Gökay’a yazısı karşılığında telif ücretini bir zarf içinde takdim ederdi! Gökay, zarfı açar herkesin gözü önünde içindekileri sayar (yazı başına 50 TL) ve odadakilere de rüşvet falan almıyorum, yazdığım yazının telifini alıyorum der ve yeni yazısını Karaveli’ye takdim ederdi. Bir gün savcı dergi için soruşturma açar. Soruşturma safhasında Gökay savcıya der ki, “bu çocuklara dokunursan karşımda beni ve Akil Muhtar’ı bulacaksın mahkemede ve seni rezil ederiz..” Nereden nereye! Önce liderleri açıkladı “mahkeme karar verecek dışarı çıkıp çıkmayacaklarına, Meclis’e gelip girmeyeceklerine..” Yani şunu demek istedi: “Benim mahkemem, benim yargıcım karar verecek buna”.. Nedense bu noktada “benim..” demekten kaçındı. Sözde o noktada tarafsız görünecek ya! Derken bakan beyi, sazı eline aldı ve anayasa gereği çıkmaları mümkün değil demez mi!? Bu, hukuk, anayasa, mahkeme vb. konusu ise neden ağzınızı büzüp oturmuyorsunuz ve sizi ilgilendirmeyen bir konuda sağa sola hemen talimat vermeye başlıyorsunuz! Evet talimat diyorum: Çünkü oturduğunuz koltuklar tamamen talimat koltuklarıdır! Demokrasinin D’si yanınızdan geçmiş olsa, bu konuda susarsınız.. Anlaşılan Türkiye seçim sonrası yine büyük bir yarılmanın ve savaşın içine düşecek... Milletin verdiği hak, siyasi olarak gasp edilmeye çalışılacak.. Milletin iradesi mi? Kâh kâh, kih kih! O işime geldiğinde irade, yoksa makarna piyale. Einstein ne demiş? Seksoloji dergisi 1 YIL OLDU HÂLÂ DAVA YOK ÖLDÜRÜLEN ANADOLU EP SKOPOSU PADOVESE C NAYET ORTADA KALDI AKIN BODUR Susun ve oturun İSKENDERUN İskenderun’da öldürülen Anadolu Episkopos Luigi Padovese, cinayetini üzerinden 1 yıl geçmesine karşın dava açılmadı. Kilisenin avukatı Ercan Eriş, farklı dine mensup kişilerin ötekileştirildiğini belirterek bu tür saldırıların hep “deli, sarhoş ve çocuklar” tarafından işlendiğine dikkat çekti. İskenderun’da şoförü Murat Altun tarafından boğazı kesilerek ve bıçaklanarak öldürülen Anadolu’daki katolik kiliselerinden sorumlu Episkopos Luigi Padovese cinayetinin üzerinden 1 yılı aşkın süre geçmesine karşın hâlâ dava açılmadı. Altun, cinayetten birkaç gün önce psikolojik problemleri olduğu gerekçesiyle hastaneye başvurmuştu. Cinayeti işledikten sonra Altun’un avukatları ruh sağlığının yerinde olmadığını iddia ederek bunun incelenmesini istemişti. Adana Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi akıl sağlığının yerinde olmadığına dair rapor verirken İstanbul Adli Tıp Kurumu, oybirliğiyle zanlının akıl sağlığının yerinde olduğuna hükmetti. İskenderun Katolik Kilisesi’nin avukatı Ercan Eriş, olayın basit bir cinayet gibi algılanmaması gerektiğini belirterek “Saldırıların basite indirgenmesi ve toplum gözünde ‘bir şey varmış ki olmuştur’ algısının yaratılmaya çalışılması, Türkiye’de yaşayan azınlıkların eskisi kadar cesaretli olmasını engelliyor” dedi. Katillerin kahraman veya rol model gibi sunulmaması gerektiğini vurgulayan Eriş, İskenderun, Trabzon, Mersin, İzmir, Mardin ve Adana’da Hıristiyan din adamları ve kiliselere yönelik saldırıları ve Malatya’da misyonerlik yapıldığı iddiasıyla 3 kişinin öldürüldüğü Zirve Yayınevi katliamını anımsattı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle