25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 11 HAZ RAN 2011 CUMARTES 2 başlatılmış bir politikanın böyle bir akıbete uğramış olması kesinlikle hüzün verici bir durumdur. Türk diplomasisine yakışmayan bir sonuç. öyle olduğu içindir ki, başka bölgelere ilişkin tutumlarda da benzer durumlara düşmemek için hüzünlü sonucu doğuran nedenlere biraz daha yakından bakıp önemli dersler çıkarmak yararlı olabilir. Şimdiki iktidarın zaman zaman verdiği izlenimin aksine, Türk diplomasisi ülkenin ulusal çıkarlarını korumaya yönelik politikaları tam bağımsız bir düşünce ışığında kararlaştırmak yerine, neredeyse Soğuk Savaş dönemini andırırcasına, yabancı ideolojik etkiler taşıyan kararlar almaya zorlanıyor. Ama önemli bir farkla. Soğuk Savaş döneminde bağlı kalınan çizgi, savunma merkezli olduğu için Atlantik dünyası ile Ankara’nın savunma amaçlı politikalarını bağdaştırmak bir ölçüde kolaydı. Şimdi ise Ankara’yı yönetenler iki merkezin etkisi altındalar: Bir yanda Batı dünyası, ABD’si ve AB ile çıkar hesaplarını demokrasi ve insan hakları ideolojisiyle süslüyor; Ankara, öbür yanda, kendi ideolojisinin İslami boyutu dolayısıyla, siyasal ve hatta finansal çıkar hesaplarını Ortadoğu’yu da içeren bir çerçeveye oturtmak zorunda. Bu ise zor: Bir yandan, demokrasi ve insan hakları siciliniz hiç değilse Batı ölçülerine uymalıdır; öte yandan da Ortadoğu halklarını Batılıların yaptığı gibi birbirine düşürmenize Müslüman yüreğiniz izin vermez. Büyüklük politikaları ara sıra küçüklük de gerektiriyor. OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Ahir Zaman Konçinaları Orhan Kemal’in ‘Bereketli Topraklar Üzerinde’ romanının kahramanı flahsızın Yusuf’lar, Kürt Zeynel’ler, Halo Şamdin’ler, Yaşar Kemal’in ‘ nce Memed’i, Maksim Gorki’nin ‘Ayaktakımı Arasında’ oyunundaki toplumun dibe itilmiş konçinaları ancak bir araya gelip koz oldular mı güçlerini anlarlar. Görüntü Avuntusu SON gün. Kampanya biterken, akşama kadar bütün siyasiler hatta siyasi olmayan herkes, içinden geçenlerle dilinin ucuna gelip yutkunarak içine attıkları da dahil her şeyi söylemiş veya yazmış olacak. Üstelik, yarın seçim günü olduğu için bunları kimse duymamış ya da okumamış olacak. Felaket denebilir büyüklükte çok kötü bir olay olmazsa, inşallah kazasız belasız bir seçim dönemi daha atlattığımıza sevinip demokrasimizle gurur duyacağız. Ayrıca, çevremizde ve özellikle Arap dünyasında olup bitmeyenleri düşünerek, bizden yansıyan bu görüntünün gıpta yaratmış olacağını aklımızdan geçirerek kendimizden memnunluğumuz daha artabilir de. caba yansıyan görüntü gerçekten öyle mi? Birkaç yıl öncesine kadar öyleydi ama, artık değil. Bu son birkaç yıl boyunca Tunus, Mısır, Libya ve Suriye’de yaşamış olanlar şimdi değişik bir gözle bakıyorlardır Türkiye’ye mutlaka. Hayli şaşırarak, pek anlamadan, hayal kırıklığına uğrayıp belki küserek, kızarak ve öfkelenerek. Daha da kötüsü, bu duygular yüzünden Ankara’nın artık iyi yönetilmediği, yalpaladığı, uzak ve yakın geçmişinin tersine oturaklı, sağlam ve güvenilir bir devlet olmaktan çıktığına inanır duruma gelmişlerdir. Bırakın eski dostlukları, sıcak ilişkileri, din kardeşliği gibi duyguları, o âlemle “sıfır sorunlu komşuluk” türünden iddialı formüllerle B Cavlı ÇULFAZ Siyaset Bilimci K A onçinalar oyun kâğıtlarında ikiliden altılıya kadar olan kâğıtlardır. Haldun Taner, “Konçinalar bu bakımdan iskambillerin paryasıdır” der... İlk bakışta sanılır ki; konçinaların varlık nedeni, üstteki soylu kâğıtlara basamak olmak, onların üstünlüğüne taban oluşturmaktır. Alttakiler ezilmese, üsttekiler nasıl zeytinyağı gibi en tepeye çıkabilir? Alttakiler olmasa, üstteki neyle övünüp şişinecek? Konçinalar süklüm püklümken kibirli karamaça beyinin kundurasının nalçası gıcırtıyla çıngılar, kıvılcımlar saçar… Ama en alttaki sümsük konçina ikilisi, üçlüsü, dörtlüsü, beşlileri bir kez koz olup çakmayı öğrendiler mi karamaça beyinin çalımı, ezberi bozulur. Siz ispati (sinek) kızının sinemada sakız çiğnerken öyle masum göründüğüne bakmayın; ne içten pazarlıklı haspanın tekidir o... Ama konçina altılısıyedilisi koz olunca, fingirdek ispati kızının kurumu bozuluverir bir anda… elâl Bayar’ın sabık ahır uşağı Konçina sekizlisine el ulaklığı, bahçıvan yamaklığı, çanak soru sorma gibi ıvır zıvır, “pestenkerani” işler düşer, Siyasal Bilgiler Fakültesi’deki İdare Hukuku hocamız rahmetli Turan Güneş’in deyişiyle… Yedi yıldızlı otellerde yarım bıraktığı C bifteğinin üzerinde sigara söndüren teres, karo valesinin ise burnu hep havadadır. Gündüz çuvalla makarna dağıtır, gece Bahçeşehir’de kapatmasını salya sümük yakar ağlatır… Ama sekizli paryalar bir kez koz olup çakmaya başlayınca, yakışıklı karo valesinin havadaki burnu ağzına doğru düşer… Dokuzlularonlular paryaların kaymak tabakasıdır. Bunlar mabeyinciler, yüksek uşaklardır. İngiliz kralı kadar mütevazı, Celâl Bayar’ın sabık ahır uşağı gibi aristokrattırlar. Bundan ötürü de hallerinde görgüsüzce bir çalım, budalaca bir kurum sezilir. Böyleleri kendilerini sayıdan bile saymadıkları halde, yine de oyunlarına alan, oyunlarına alıp onlara öbür resimsiz kâğıtlardan üstün bir değer sağlayan aristokrat kâğıtlara yaranmaktan, yaltaklanıp siftinmekten pek hoşlanırlar. Bu halleriyle dokuzluları, efendilerinin önünde yerlere kadar eğilen, ama köşkün parmaklıkları dışındaki halka tepeden bakan mabeyinciler, kâhyalar ya da afra tafrasından geçilmeyen ekran soytarısı çaçaron makulesinden saymak pek de yanlış olmaz. Dokuzonlu takımı yandaş zevat, yalaka zerzevattırlar. Bunlar sandalye çekici, palto tutucu Altı Karış Beberuhiler, malumatfüruş pişekârdırlar. Yeşil çuhalı masanın paryaları Aralarından bir parça onuru kalmış ki mileri, medya maymunu olmaktansa, yeşil çuhanın üstüne kapanıp yüzüstü uyuklamayı yeğler. Tek başlarına pek bir işe yaramaz konçinalar; iskambil kâğıtlarının ortakçı, ırgat, maraba paryaları… Ama bir kere dert anlayan biri düşmeyegörsün önlerine… Ve bir kere vakt erişip “Gayrik yeter!..” demesinler… Bir kez koz olmayı kavrayıp güçlerinin farkına varmayagörsünler… Orhan Kemal’in ‘Bereketli Topraklar Üzerinde’ romanının kahramanı İflahsızın Yusuf’lar, Kürt Zeyneller, Halo Şamdin’ler, Yaşar Kemal’in ‘İnce Memed’i, Maksim Gorki’nin ‘Ayaktakımı Arasında’ oyunundaki toplumun dibe itilmiş konçinaları ancak bir araya gelip koz oldular mı güçlerini anlarlar. Kupa aslarına, karamaça papazlarına, ispati kızlarına, karo valelerine bir gün öyle bir çakarlar ki, kendilerini üstte sananlar feleğini şaşırır; soyluların iskambilden şatoları, sarayları, ağaların, beylerin afra tafraları bir anda yerle bir olur. Koz olmayı öğrendiler mi öyle bir çakarlar ki ispati asına da, karamaça papazına da; “bir koydular mı öyle bir oturturlar ki” topunu birden kırk haramilerin… İşte o zaman, demedim mi nazlı yarim ben sana? Ve seyreyleyin gümbürtüyü… A ayla araurada amburayla ab ab… Be beyle, berebürede bembüreyle bep büp! Deveyi havuduyla yutar mısın hep lüp lüp? Alçaklara kar yağıyor üşümedin mi? Sen bu işin sonunu düşünmedin mi? Ala ala hey, Perendebaz Karamaça Bey! Ala ala hey, ala ala hey, hey hey! Artık Siz Bilirsiniz... Gitmek isteyenlere kamu servisleri, belediye otobüsleri, tren, vapur bedava... Her şeyi veriyorlar üstelik: Tişört... Şapka... Yelek, mendil, gözlük... Şemsiye... Yani çıplak git, bedavadan giyin gel... Bir tek kıçı açıkta kalır insanın... Ona da iki şapka kapıp da birisini kapattın mı... Parfüm; haşere ilaçlama pompası ile gül suyu... Gelemeyenler için evlere ayağa servis; koliler boy boy... Yok eğer kapıyı kapatıp içeri almazsanız, çatıdaki antenden giriyor mübarek... Gözleri fırlamış, televizyonda bağırıyor: “Emeklilik, ev, aylık, para...” Yüreği dayanamayıp da sinir krizi geçirenlere; lüks hastane, bedava ilaç, eve doktor... “İstemem” diye kaçmak isterseniz, arkadan sesleniyor: “Duble otoyol, hızlı tren, ucuz uçak...” Diyelim ki kaçıp ıssız dağın tepesine oturdunuz... Telefon: “Efendim...” Bant: “Geliyor... Sayın Genel Başkanımız ve Başbakanımız size geliyor...” Yok eğer yutmadıysanız; “Üç aylarınız mübarek olsun... Ak Parti...” Bizim Andree’yi de kutladılar neyse... Kandilini... Böyle bir seçim işte... Ne kadar ucuza gidiyorsun Türkiye... Hepimiz biliyoruz ki bu son vuruşu istilacının... Son darbeyi indirmek için fırsat istiyor, bilmeyen yok... Ki “yaralı bırakmayacaksın, öldüreceksin” diye Bursa’da açık açık söylediler... Hani topla, tüfekle yıkılmadın da... Şemsiye ile yıkılırsan... Çok yazık olur... Bugün son gün... Bizler güzel yıllarımızı yaşayamadan, kavgalar, endişeler, umutsuzluklar, korkular içinde kaybettik... Çocuklarımızın hatırı için sandık başına gidin... Yoksa... Siz bilirsiniz... Çok Yanlış Bir Soru: ‘CHP Nereden Kaynak Bulacak?’ Erhan IŞIL Eski Enerji Bakanı A KP temsilcilerinin sık sık ortaya attıkları soru, yeni ve çok yararlı projelerle seçime katılan CHP’nin nereden kaynak bulacağıdır. Bir siyasi iktidar gelir “önce insan” deyip toplumsal yarar ağırlıklı kaynak tahsisleri yapar. Bir başkası gelir, belirli kesim ve kişilerin daha zen gin olmalarının sonuçta ulusal zenginliği de arttıracağını ileri sürüp ona göre hükümet icra eder. Ülkemizde yarım yüzyılı aşkın bir geçmiş dönemde işte bu ikinci tercihin sahipleri siyasi iktidar olagelmişlerdir. Kıblesine “gayrimenkul vurgunu, TL, altın, Avro, dolar, kamu ihaleleri, imar planları oyunları” gibi putlar yerleştirmiş olanların Gayrisafi Milli HasılaGSMH sözünü, kamu yararı, yurt sevgisi gibi üst kavramları bilmeleri de anlamaları da kesinlikle kabil değildir. Bu nedenle nice yıllardır vahşi kapitalizm benzeri bir tür sosyoekonomik ortamda yaşayageldik. nsan kaynakları sorunu CHP’nin iktidara gelmesi veya olası bir koalisyonun 1. ortağı olması durumunda en önemli sorun “insan kaynakları” sorunudur. Ülkemizde bu konuda “kıtlık” olduğu pek söylenemez, fakat “kaynak kişiler” (resource people) bahsinde bir ölçüde yetersizlik olduğunu deneyimlerle öğrenmişizdir. Ayrıca, bu kaynak kişilerin çoğu kamuda ve özel kesimde ait oldukları yerlerde değillerdir. Bu bağlamda bir başka sorun, sosyal demokrat bir iktidarın söz gelişi yirmi (20) müsteşar, iki yüz (200) genel müdür atamakla kendi programını icra edemeyeceği gerçeğidir. 1980 yılından bugüne kadar sağ iktidarlar hemen her kamu kuruluşuna, sendikalara, basına, sivil toplum örgütlerine, hatta özel kesim örgütlerine kendi yandaşlarını yerleştirmişlerdir. Kamudakileri gelecek 2530 yıl, yani emekli olacakları tarihe kadar, uygun fakat başka görevlere atamak bile kabil olmayacaktır. Çünkü yargı da iktidarın etki alanına sokulmuştur (Böyle atamalar olduğunda yeteneksiz fakat yandaş kişiler yargı kararları getirip makamlarına daha güçlü biçimde yerleşirler). Özellikle kaynak kişilerin görevlendirmelerinde bu tür güçlükler vardır ancak hukuka uygun çözümler de vardır. Kaynaklar konusunda haklı olarak somut örnekler de bekleyen sayın okurlar için kısa bir açıklama yararlı bulunabilir. Üstü örtülü olduğu için pek bilinmeyen fakat derhal parasal kaynaklar yaratacak düzenleme alanları pek çoktur. Örneğin sayıları yaklaşık bin (1.000) olan askerlik şubeleri hemen kapatılabilir ve işlemleri “Nüfus Müdürlüklerine” devredilebilir (Bu işlerin çok büyük bölümü zaten nüfus idarelerince yapılır). Başka bir önlem alanı “kamu kesiminin dışalım tutkusu”dur. Kimi kamu kuruluşlarındaki kimi görevliler, “Türk Malı” damgalı malları daha ucuz ve daha iyi oldukları durumlarda bile almaz, hemen yabancı firmalarla olan satınalma ilişkilerini işletirler. Ülkedeki işsizlik, cari işlemler (döviz) açığı ve nice diğer sosyoekonomik sorunlar bu kişilerin zerrece umurunda değildir. Buna karşılık kamu satınalmaları makul kurallara bağlanırsa o günden itibaren parasal kaynaklar çoğalmaya başlar. Bu örnekler saymakla bitmez. Sözün sonuna değilse bile yazı yerimizin sonuna geldik. Bu yazının yazarı, AKP’nin bir tarikatlarcemaatler koalisyonu kimliğine rağmen CHP’nin 12 Haziran seçimlerinde çok önemli bir oy artışı sağlayacağına ve “kaynak tahsisleri”nin nasıl yapılması gerektiğini göstereceğine inanmaktadır. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle