19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 15 MAYIS 2011 PAZAR [email protected] 12 PAZAR KONUĞU AKP’nin ilk genel sekreteri, eski başbakan yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır’dan siyasi ortam ve kaset skandalları değerlendirmeleri: Röntgencilik insana yakışmaz SÖYLEŞ LEYLA TAVŞANOĞLU AKP’nin kurucularından, eski genel sekreter ve eski başbakan yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır, bir zamanlar siyasette birlikte yola çıktığı bugünün “muktedirlerini” ince ince eleştiriyor. Siyasilerin ortaya saçılan seks kasetleri, ortam ve telefon dinlemeleriyle ilgili, “Bu yozlaşmış ortam tasfiye edilmelidir” uyarısında bulunuyor. “Hiçbir hükümet vazgeçilmez değildir” diyor. Bir de AKP hükümetinin ülkedeki her başarıyı kendine mal etme eğilimine dikkat çekiyor. “Türkiye’de koalisyon hükümetleri döneminde de çok başarılı işler yapılmıştır” diye hatırlatıyor. Genel seçimler yaklaşırken siyasette iyice sertleşen üslubu nasıl değerlendiriyorsunuz? E.Y. Sadece seçim dönemlerinde değil, diğer dönemlerde de insan onuruna uygun tutum ve davranışlar, sözler, yazılar, nezaket, zarafet önemlidir. Ama seçim dönemlerinde bunlardan sapmalar daha fazla oluyor. Diğer dönemlerde de bunlardan sapmalar olur. Bu sapmaları genel olarak toplumda görüyoruz. Bu bir yozlaşmanın sonucudur. Demek seçim dönemlerinde bunların karşılığı var ki bu sözler söyleniyor. Burada toplum da kendisini değerlendirmeli. Bu tür tutum ve davranış içinde bulunanlara prim vermemeli. Bu, aynı zamanda kötü yönetimin de işaretidir. İyi yönetim, yönetişim hakkı en önemli insanlık hakkıdır. İnsanlar TBMM üyelerini seçecek, TBMM içinden yürütme bunların (kaset çeteleri) bulunmaması, bunlara ulaşılamaması mümkün değildir. Yürütmenin (hükümet) sorumlu olduğunu düşünüyorum. çıkacak. Yapılacak projelerin söylenmesi ve insanların düşünceye itilmesi gerekirken birtakım dedikoduya kaçan tutum ve davranışlarla, şiddetle bir yere varamayız. Bu, toplumda diğer şiddet hareketlerini de beraberinde getirir. Siyasette ve toplumun çeşitli kesimlerinde şiddetin neresindeyiz diye sorduğumuzda karşımıza çok olumsuz bir tablo çıkıyor. Siyaset kurumu ve şiddet yazarak Google’a girin. Milyonlarca sonuç bulacaksınız. Ama Google’a siyaset ve nükte diye yazın. Karşınıza fevkalade az sayıda sonuç çıkacak. Siyasetteki bu şiddet toplumu da etkiliyor. Bu işleri yapanların zaman zaman kendilerini sorguladıklarında yaptıklarından hoşnut olabileceklerini hiç düşünmüyorum. Fakat bu bir alışkanlık, karakter haline geliyor. Sadece kaba söz ve davranışlar değil, apaçık hukuka aykırı söylemleri ve işlemleri de görebiliyoruz. Özellikle geçen yıl Deniz Baykal’ın CHP genel başkanlığından istifasına yol açan kaset skandalları giderek artıyor. Ama her nedense hep muhalefet partilerinin üyelerinin kasetleri ortaya çıkarken hiçbir AKP’lininkinin servis edildiğini Bugünkü teknolojiyi göz önüne alırsak edilmesi gerekir. nsanlar dedikoduya, mahrem hayatın takibine değil, düşünceye eğilmelidir. ihlalleridir. Kamuoyunun bu yapılanları dikkate almaması gerekir. Bu konuda daha aktif bir sivil toplum, daha aktif bir kamu yönetimi, daha aktif bir siyaset oluşturalım. Yoksa bu yozlaşmalar hayatın her alanına etki edecektir ve her türlü temel hak ve özgürlüklerimizi özünde zedeleyecektir. Basın, düşünce, ifade, iletişim, haberleşme özgürlüğünde birçok ihlallerle karşı karşıya kalacağız. Yeşil sahalardaki şiddet, siyaset ve toplumun her alanına yayılmış durumdadır. Bu tespiti yapmamız yetmez. Bununla ilgili eylem planlarına ihtiyacımız vardır. Nazik devlete, nazik topluma ihtiyacımız var. Bizim doğru oy verebilmemiz için bunlardan arınmamız lazımdır. Bunlara sebebiyet verenlere karşı da seçmenlerin ona göre davranması gerekir. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) isimli kurum doğrudan Başbakan’a bağlı. TİB telefon, ortam dinlemeleri, epostaların izlerinin sürülmesi ve hatta kaset olaylarından habersiz olabilir mi? Toplumda yaygınlaşan bir kanı var. O da herkesin dinlenebildiği, gözetlenebildiği ve özellikle siyasetin üst kademelerinde görev yapanların bunlara muhatap olabildikleridir. Bu yozlaşmış ortamın tasfiye duymuyoruz. Besbelli bir çete işi olan bu kasetlerin kimler tarafından çekildiği bugüne kadar nasıl aydınlatılamaz? Hiçbir AKP’linin kasetinin çıkmaması o kasetlerin olmadığı demek değildir. Tabii ki bu söylediğiniz dikkat çekici bir husus. Röntgenciliğe giren bu tutum ve davranışlar insana yakışmaz. Kaldı ki insanın özel hayatının hem gizliliği hem kişisel verilerinin korunması anayasayla güvence altına alınmıştır. Hatta son anayasal düzenlemeyle kişisel verilerin korunması da kişinin özel hayatının güvencesinin bir parçası olarak özel olarak yazıldı. Ama bunların yazılması yetmiyor. Önemli olan uygulamadır. Çıkarılan birçok kanun var. Bu kanunların uygulanması yürütmeye teslim edilmiştir. İdareye (hükümet) düşen büyük görevler var. Bunların bugünkü teknolojiyi göz önüne alırsak bulunmaması, bunlara ulaşılmaması mümkün değildir. Yürütmenin (hükümet) sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Sadece yasal düzenlemelerle hayatı düzenleyemezsiniz. Etik değerler denilen hususları göz ardı edemezsiniz. Bu telefon dinlemeleri, insanların gözetlenmesi insanlıkla bağdaşmayan, apaçık insan hakları Koalisyonlardan korkmamalı Bizdeki seçim sistemi dediniz. AKP iktidara gelirken yüzde 10 seçim barajını düşürme sözü verdiği halde sizce neden hâlâ bu konuda adım atmıyor? Hatta Başbakan yüzde 10 barajını neden siyasi istikrar unsuru olarak gördüğünü söylüyor? Temsilde adaletin sağlanması ve demokrasinin bütün unsurlarıyla yerleştirilmesi konusunda genel bir vaadi hep oldu. Bu sistem 12 Eylül rejiminin bir sonucudur. Ancak bu kanunların değiştirilmesine hep imkân vardı. Geçici 15. madde nedeniyle bunların anayasaya aykırılığı bir dönem iddia edilemiyordu. Ama değiştirilmesi mümkündü. Bir de Türkiye koalisyon hükümetlerinden de korkmamalıdır. Başbakan her zaman istikrardan söz etmiştir. Temsilde adalet sağlamayan, demokrasiye uygunluğu olmayan bir istikrardan da hayır gelmez. Bunun adı istikrar diye nitelendirilebilir ama keyfiliğe de rahatlıkla yol açabilir. Öte yandan kimi koalisyon hükümetlerinde koalisyon ortağı partilerin kendilerine verilen bakanlıklarda kadrolaşma hareketleri söz konusu olmuştur. Ama ben burada DSP’yi ve rahmetli Ecevit’i ayrı tutuyorum. Onun özel bir yeri vardır. Kadrolaşma eğilimleri fevkalade tehlikelidir. Biz AKP’yi kurarken din, bölge, ırk ve parti milliyetçiliği olmayacak dedik. Ama siz partizanlığı ön plana alırsanız, biz tek başımıza iktidar oluruz, derseniz toplumsal barışı da zedelersiniz. Önemli olan insani gelişmişliği her alanda arttırmaktır. Ben koalisyon hükümetlerinin bu anlamda çok riskli olduğunu düşünmüyorum. Türkiye’de çok hükümet gelip geçmiştir. Koalisyonlarla da çok önemli işler yapıldığını Türkiye unutmuyor. P O R T R E ERTUĞRUL YALÇINBAYIR 1946, Kırcaali/Eğridere, Bulgaristan doğumlu. Dört yaşındayken ailesiyle Türkiye’ye göç etti. Aile Bursa’ya yerleşti. Yükseköğrenimini Ü Hukuk Fakültesi’nde tamamladı. Bir süre Bursa’da avukatlık yaptı. Bursa Barosu’nun çevre hukuku ve hukuksuzlukla mücadele biriminde yoğun çalışmalar yaptı. 1980 öncesi CHP’den Bursa Belediyesi meclis üyeliği yaptı. 12 Eylül darbesinden sonra siyasete ara verdi. 1990’lı yıllarda RP’ye yakınlaştı. RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın avukatlığını yaptı. 1995 seçimlerinde RP’den Bursa milletvekili seçildi. Ancak parti yönetiminin siyasetine uyum sağlayamayarak partiden koptu. 67 ay bağımsız kaldı. 1999 seçimlerinde bu kez ANAP’tan Bursa milletvekili seçildi. Bir dönem TBMM Anayasa Komisyonu Başkanlığı yaptı. ANAP yönetimiyle de anlaşamayarak partiden ayrıldı. Abdullah Gül’ün ısrarlı davetiyle AKP’nin kurucuları arasında yer aldı. Partinin tüzük ve programının kaleme alınışında önemli katkıları oldu. AKP’nin ilk kurucu genel sekreteri seçildi. 2002 seçimlerinde AKP’den Bursa milletvekili olarak yeniden TBMM’ye girdi. 58. hükümet kurulduğunda Başbakan Yardımcılığı ve Devlet Bakanlığı görevinde bulundu. 1 Mart tezkeresine karşı çıkması, parti içi muhalefetin öncüleri arasında yer alması nedeniyle 59. hükümette kendine yer bulamadı. 22 Temmuz 2007 seçimlerinde Başbakan Erdoğan tarafından aday gösterilmedi. Şimdi AKP’nin sade bir üyesi. Bu durum toplumda güven duygusunu azaltır. Bu, iyi yönetimin zeminini de toplumsal barışı da ortadan kaldırır. Burada hizmetin layıkıyla yapılması gerekir. Böylesine güvensizlik dolu bir ortamdan tabii ki siyaset kurumu ve bu mevzuatı uygulamak zorunda olanlar da hizmet kusuru içindedir. Sorumludurlar. Başbakan’ın görevi bütün bakanlarla koordinasyonu da yapmaktır; mevzuatı da uygulamaktır. Bu koundaki araştırmalar objektif olarak yapılabildiğinde Türkiye’nin tablosunun hiç de iyi olmadığını göreceğiz. Acaba Başbakan bu olanlardan mutluluk duyduğu için mi miting alanlarında sürekli bu kaset olaylarını işliyor? Ben mutlu olabileceğini düşünmek istemiyorum. Başbakan’ın önünde bir görev vardır. Bu güven bunalımını ortadan kaldırmaları gerekir. Bu güven bunalımı toplumsal barışı zedelemektedir. Bunlar keyfiliklere yol açan, çıkara dayalı siyaseti özendiren hususlardır. Kim daha çok bağırırsa o daha çok oy alacak demek değildir. Tabii ki bu zeminin yaratılmasında hükümete düşen büyük görevler var. Bu görevlerin ihmal edildiği, hizmet kusuru içinde bulunulduğu iddia edilebilir. İnşallah bunlardan vazgeçerler. Bunların varlığı bizi umutsuzluğa sevk edecek değildir. Bu yozlaşmış ortamın tasfiye edilmesi gerekir. İnsanlar dedikoduya, mahrem hayatların takibine değil, düşünceye eğilmelidir. Umarım bu yapılanlardan vazgeçerler. Ama hem hukuken hem siyaseten hesap sormak tabii ki demokrasinin en önemli unsurudur. Siyaseten hesap sormanın en önemli yeri ve zamanı sandıktır. Bu bağlamda basın özgürlüğü çok önemlidir. Türkiye’nin dünyanın 17. büyük ekonomisine sahip olması çok güzel bir nimettir. Ama bu ekonomik büyümenin karşısında bizim insani gelişmişliğimizin durumu nedir? Düşünce, basın özgürlüğü bakımından en alt sıralardaysak, insan hakları, adil yargılanma hakkı bakımından çok gerilerdeysek bu zekânın da iyi kullanılmadığını hep birlikte görüyoruz. Bir televizyon kanalındaki bir haber programında muhabir elindeki mikrofonu halkın arasına tutuyor ve örneğin Türkiye’nin komşuları, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusunun kim olduğunu sorduğunda tamamen ilgisiz cevaplar alıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusunun bile ismini bilmeyen insanların bulunduğu bir toplumda yaşadığımız gerçeğine ne diyorsunuz? Demokraside eşit oy ve genel oy ilkesi var. Bilenin de bilmeyenin de oyu bir. İkisi bir değil. Ama burada herhalde bilenlere, kamuya, hükümete çok daha aktif, eğitimle ilgili görev düşüyor. Siyaset çoğunluk rejimi. Ama azınlıkların da hakları kesinlikle korunacaktır. Burada çoğunluktan daha önemlisi niteliktir. Ama çoğunlukla desteklenmeyen niteliğin temsil kabiliyeti hele de bizdeki seçim kanununu dikkate aldığımızda fevkalade zordur. O programları izlediğimizde gerçekten hayretler içinde kalıyoruz. O sorulara bilgisizce cevap veren lise, üniversite mezunları da var. O konuda eğitim kalitemizi de dikkate almamız gerekiyor. Bu cevaplar nasıl veriliyor? Diyor ki: “Türkiye’nin komşusu Brezilya. 12 Eylül Şubat 1984’te yapıldı.” Bu gibi cevaplar karşısında insanın hayrete düşmemesi mümkün değil. Ama demokrasi genel ve eşit oy esasına göre kurulu olduğundan göre bilenlere çok daha fazla aktif görev düşüyor. İnsani gelişmişlik ekonomik büyümeden ibaret değil Siz AKP’nin kurucularından birisisiniz. Parti programının oluşturulduğu komisyonlarda görev aldınız. AKP Genel Sekreterliği, Başbakan Yardımcılığı yaptınız. Sekiz buçuk yıl öncesine kıyasla bugün Türkiye’yi nasıl görüyorsunuz? Son yıllardaki uygulamaların parti programına, tüzüğe uygunluğu bakımından birçok eleştiri getirilebilir. Parti içi demokrasiyle ilgili yazdığımız hususları alt alta sıralar ve karşılarına puan verirseniz o kadar çok başarılı olduğunuzu söyleyemezsiniz. Evet, Türkiye’de ekonomik büyüme var. Ama insani gelişmişlik ekonomik büyümeden ibaret değildir. İnsani gelişmişlik diğer alanlarda da dünya standartlarını yakalamanızdır. Türkiye’nin 2013, 2023 vizyonu budur. Bu vizyonlar sadece tek bir hükümetin ürünü de değildir. Sekizinci beş yıllık kalkınma planında 2023 uzun vadeli strateji planı olarak ortaya konmuştur. O dönem Devlet Planlama Teşkilatı’ndan (DPT) sorumlu Devlet Bahçeli’ydi. 108 ihtisas komisyonunun ortaya koyduğu çok önemli raporlar hazırlanmıştır. Hatta o raporlardan birisi de Sayın Kılıçdaroğlu’nun başkanı olduğu kayıt dışı ekonomi komisyonu tarafından hazırlanmıştır. O raporlarda durum tespitleri iyi yapılmıştır. Türkiye’nin zayıf, güçlü yanları, önündeki fırsatlar ve tehditler ortaya konabilmiştir. Türkiye sadece AKP’yle başlamadı. Cumhuriyet öncesi de var. Onu miras olarak aldık. O mirasın ekonomik borçlarını ödedik hem de o mirasın üzerine cumhuriyetimizi kurduk. Hepimizin görevi bunu geliştirmektir. Her hükümet öyle ya da böyle, imkânları ölçüsünde birtakım işler yapmış, ilerlemeler kaydetmiştir. Her şey bir yana Türkiye’nin bugün insani gelişmişlik açısından 80. sırada olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu, Türkiye’nin bir ayıbıdır. Temel hak ve özgürlüklerde orta sıralarda olması başka bir ayıbıdır. Türkiye bu haliyle ihtilaf yaratan bir ülke, bir toplum haline geldi. Her yıl mahkemelerde açılan dava sayısı 7 milyon dolayındadır. İcra dairelerinin sayısı süratle artıyor. Örneğin, Bursa’da icra dairesi sayısı 20’ye çıktı. Bir icra dairesine 20 bin dosya giriyorsa 400 bin borç ve alacak ihtilafı var demektir. Bir dosyada en az 3 kişi olduğunu düşünün. Bir milyon 200 bin kişiyi, yan etkileriyle bütün toplumu ilgilendiren bir durumdur. Bizim bunların üzerine gitmemiz, yargıya çok büyük yatırım yapmamız gerekir. Önce anayasanın nasıl yapılacağında uzlaşalım Hükümetin torba kanun icadına ne diyorsunuz? Her düzenlemede torba kanun, torba dava anlayışı var. Bunlar toplumsal barışı ortadan kaldıran, Türkiye’nin AİHM’de mahkumiyetini daha da arttıran hususlar. Anayasada yapılan değişiklikle bir buçuk yıl kadar sonra Anayasa Mahkemesi’nin insan haklarıyla ilgili başvuruları inceleyecek olması Türkiye’yi rahatlatacak mı? Sayın Bakan, “Türkiye’nin Avrupa’ya bu kadar çok şikâyet edilmemesi, bu kadar çok tazminata mahkum edilmemesi için bu düzenlemeyi yaptık” demişti. Sorun böyle düzenlemelerle çözülmez. Koruyucu hukuk sistemine ihtiyaç vardır. Hakların anlatılması, tanıtılması ve bunların içselleştirilmesi gereklidir. Bunları içselleştirecek olan önce yürütmedir (hükümet), Bakanlar Kurulu’dur, toplumun talepleridir, denetimdir, katılımcılıktır. Bunlar da iyi yönetişimin unsurlarıdır. Biz 2013 vizyonunda da 2023 vizyonunda da iyi yönetişimi hedef aldık. Bu hem demokrasidir hem de diğer temel hak ve özgürlüklerden etkili biçimde yararlanmadır. İşleyen bir demokrasi, kullanılan temel hak ve özgürlükler ve gerçekleşen yargı beklentilerimizi karşılayacak düzenlemelere ihtiyacımız var. Önce anayasanın nasıl yapılacağında uzlaşmayı sağlayalım. Bunda uzlaşma sağlarsak yarın nasıl değiştirileceği konusunda da kolay mesafe alırız. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle