19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 MAYIS 2011 PAZAR CUMHUR YET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 19 Mersin’de festival Kültür Servisi 10. Mersin Uluslararası Müzik Festivali’nin açılış töreni önceki akşam Mersin Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Sunuculuğunu festivalin Sanat Yönetmeni Remzi Buharalı’nın yaptığı gece, Nevit Kodallı adına bu yıl ilki düzenlenen “Mersin, Portakal Çiçeğine Müzik Arıyor” beste yarışmasını kazanan Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Kompozisyon ve Orkestra Şefliği Bölümü öğrencisi Melis Öztoprak’ın “Turuncu Düşler” eserinin sunulması ile başladı. Festival Yürütme Kurulu Başkanı Faik Burakgazi, Büyükşehir Belediye Başkanı Macit Özcan ve Mersin Valisi Hasan Basri Güzeloğlu’nun konuşma yaptığı törende, festivalin 10 yıllık yolculuğunda kente kattıklarına vurgu yapıldı. Klasik müzik, klasik ve çağdaş dans, geleneksel müzik türlerinin uluslararası seçkin örneklerini izleyici ile buluşturan festival, 17 Mayıs’a kadar sürecek. Radarla ‘Mona Lisa’ arayışı Kültür Servisi İtalyan araştırmacılar, Leonardo Da Vinci’ye unutulmaz eseri “Mona Lisa”da modellik ettiği düşünülen Lisa Gherardini’nin mezarını arıyor. Özel bir radar aygıtı kullanılarak yapılan arama çalışmalarında Gherardini’nin kafatası parçalarına ulaşılarak kadının yüzünün bilgisayar ortamında yeniden canlandırılması amaçlanıyor. Floransa’da bir manastırda yürütülen çalışmanın kaynağı ise bir süre önce ortaya çıkarılan bir ölüm sertifikasının Gherardini’nin 1542 yılında burada öldüğünü göstermesi. “La Gioconda” adıyla da bilinen tabloya modellik eden Gherardini’nin Francesco del Giocondo adında zengin bir ipek tüccarının karısı olduğu bilinse de sanat dünyası için, tabloya modellik eden kadının kimliği hâlâ bir sır. Çünkü portrenin birkaç yüzün bileşimi olabileceği de sanat uzmanlarının görüşleri arasında. ‘Doğal olarak’ 1 Mayıs Kültür Servisi Bu yıl altıncısı düzenlenen “Uluslararası İşçi Filmleri Festivali” 18 Mayıs tarihleri arasında İstanbul, Ankara ve İzmir’de eşzamanlı olarak gerçekleştirilecek. Yerli ve yabancı 60’a yakın filmi programına alan festival bu yıl “Toprağımız, havamız, suyumuz için doğal olarak direniş” temasıyla gerçekleştiriliyor. Yarın saat 17.00’de BeyoğluTünel önünden RitimArt grubunun şarkılarla eşlik edeceği yürüyüşle başlayacak. Festival açılış gecesi ise İTÜ Maçka Kampusu Mustafa Kemal Amfisi’nde saat 19.30’da başlayacak. Oyuncu Fırat Tanış’ın sunacağı geceye “Laz Marks” skeçleri, Bandista da şarkılarıyla konuk olacak. Gecede HES’lerin yarattığı çevresel, kültürel ve sosyoekonomik yıkımı anlatan Erkal Tülek imzalı “Sudaki Suretler” belgeselinin gösterimi de yapılacak. www.iff.org.tr Yunanistan’da Kazancakis kavgası Kültür Servisi Beyazperdeye de uyarlanan “Aleksi Zorba” adlı romanıyla dünya çapında üne erişen Nikos Kazancakis’in (18851957) yapıtlarının telif haklarına ilişkin dava sonuçlandı. Atina’da 7 yıldır sürmekte olan dava, Yargıtay’ın, yazarın telif haklarının, artık hayatta olmayan karısı Eleni Kazancakis’in evlat edindiği Patroklos Stavru’ya ait olduğuna karar vermesiyle sonuçlandı. Önemli yapıtları Ahmet Angın tarafından Türkçeye de çevrilen Kazancakis’in Türkiye’deki yayın hakları uzun süredir Can Yayınları’nda bulunuyor. Ancak, Yargıtay kararına karşın Kazancakis’in doğal mirasçıları ve hayranları ile Kıbrıs doğumlu bir filolog olan Stavru arasındaki kavga süreceğe benziyor. Uluslararası Kazancakis Dostları Derneği’nin başkanı Yorgos Stassinakis, asıl sorunun Stavru’nun ünlü yazarın yapıtlarını yeterli ve uygun bir biçimde yayımlamamasından kaynaklandığını ileri sürdü. Dernek, geçen yıl 92 ülkeden 4 binden fazla kişinin imzaladığı bir mektubu Yunanistan devlet başkanına sunmuştu. İmzalayanlar arasında Nobel ödüllü yazar Nadine Gordimer ile Fransız politikacı Ségolène Royal’in de bulunduğu dilekçede, Stavru’nun, Kazancakis’in bazı kitaplarını hâlâ yayımlamadığı, pek çok yapıtını baskısı tükenmesine karşın yeniden basmadığı belirtilmişti. Kazancakis’in karısı Eleni Kazancakis, 1967’de tanıştığı Stavru’yu 15 yıl sonra hem evlat edinmiş, hem de mirasçısı yapmıştı. Stassinakis, 70’lerinde olan bir insanın 55 yaşındaki bir adamı, üstelik annesiyle babası sağken evlat edinmesinin tuhaf bir durum olduğunu öne sürerek “Ama daha da kötüsü, bu adamın Kazancakis’in yapıtlarına gösterdiği sevgisizlik” demişti. Bellek sarsan oyunlar MELTEM YILMAZ Garajistanbul’un ev sahipliğinde düzenlenen ‘Politik Oyunlar Festivali’ bugün başlıyor Garajistanbul, geçen yıllarda düzenlediği “Namus Oyunları Festivali” ile Temps D’images Festivali’nin ardından bu kez de “Politik Oyunlar Festivali”ne ev sahipliği yapıyor. Her yıl 1 Mayıs’ta başlayıp 27 Mayıs darbesinin yıldönümünde bitmesi planlanan festival, bellekleri tazelemek, yüzleşmek için yakın tarihe odaklanıyor. İlki bugün, garajistanbul’da Hüseyin Karabey’in “1 Mayıs 2 Film” adlı film gösterimiyle başlayacak olan festivali, festivalin yaratıcıları, Mus Her yıl 1 Mayıs’ta başlayıp 27 Mayıs darbesinin yıldönümünde bitmesi planlanan festival, bellekleri tazelemek, yüzleşmek için yakın tarihe odaklanıyor. Mustafa ve Övül Avkıran’ın düzenlediği etkinliğin ilki bugün Hüseyin Karabey’in ‘1 Mayıs 2 Film’iyle başlıyor. tafa ve Övül Avkıran’la konuşuyoruz, aslında söyleşiye sondan başlıyoruz: Bu festival neyin bir sonucu? “Politik olmanın bir risk olduğu düşüncesi, hapse girme tehlikesiyle büyütüldük biz. Dünya hakkında fikir üretmenin, ülke sorunları hakkında konuşmanın cezalandırılabilecek bir şey olduğunu düşünerek hep susmayı, sadece kafa sallamayı, gülümsemeyi, ağlamayı seçmek zorunda kaldık. Düşüncenin bir suç olmadığını yeni yeni öğreniyoruz. Politik Oyunlar Festivali, bütün bu sürecin sonuçlarından biri” diyor Mustafa Avkıran. Sözün devamını Övül Avkıran getiriyor: “Bu festival, kişisel olandan toplumsal olana bir yolculuk. Odak yaratmak, bellek tazelemek, sarsmak ve sarsılmak için.” Festivalin altbaşlığının disiplinlerarası, uluslararası, kuşaklararası olduğunu söyleyen Mustafa Avkıran, festivalde özellikle 20. yüzyılın başından bugüne kadar gelişen politik sanat ürünlerini yan yana getirmeye çalıştıklarını belirtiyor: Film, video, tiyatro, dans, edebiyat, plastik sanatlar, tartışmalar, söyleşiler. Festivalin bu yılki en güçlü ayağının da “edebiyat” olduğunu söylüyor, son yılların en çok konuşulan konularını merkeze aldıklarını ekleyerek. lar Festivali’ olmaz. Darbeler belki de politik oyunların en büyüklerinden” diyor. Festivalin, politik olanla apolitik olan arasındaki ilişkiyi, ilişkisizliği irdelediğine dikkat çeken Övül Avkıran, “Namus Oyunları Festivali”ne de işaret ederek şöyle devam diyor: “Biz iki festivalde de aynı oyunu kurduk aslında... Oynanan oyunları işaret ettik. ‘Namus Oyunları’ namus üzerinden, yani kadın ve bedeni üzerinden oynanan oyunlar, ‘Politik Oyunlar’ da politika üzerinden, politikayı araç ederek oynanan oyunlar. Bu oyunları kendi bildiğimiz dil Travmanın üstüne gitmek Merkezde, 12 Eylül ve onun yarattığı travmalar ile “dağın ardındakiler”in bulunduğunu belirterek, “Bu festival de darbeler ile kesintiye uğramış bizlerin festivali. Bu nedenle de darbesiz bir ‘Politik Oyun le gerçek oyun alanına taşıyalım istedik.” Peki Politik Oyunlar Festivali’nin bir hedefi var mı ya da neyi hedefliyor? Övül Avkıran yanıtlıyor: “Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne, özellikle son 50 yılda askeri darbelerle uğradığı kesintiler yüzünden binlerce insan gözaltına alındı, işsiz kaldı, işkence gördü, öldü. Bu travmanın toplumun her kesimine yayılması kolektif bir çöküntüye, korkuya dönüştü. Festival, bu korkunun, bu travmanın üstüne gitmeyi ve sanat ürünleri, kanaat önderleri, akademisyenlerin katıldığı tartışmalar aracılığıyla ülkenin demokratikleşme sürecine katkı sunmayı hedefliyor.” Ashura Mustafa ve Övül Avkıran, “Namus Oyunları” ve “Temps D’images” festivallerinin ardından şimdi de “Politik Oyunlar Festivali”ni düzenliyor. ‘Faili Müşterek’ten ‘Benim Annem Cumartesi’ye... Hüseyin Karabey’in “1 Mayıs 2 Film”iyle başlayan festival kapsamında, aralarında Çıplak Ayaklar Kumpanyası’nın “Sen Balık Değilsin ki!” adlı dans gösterisi, Bejan Matur’un “Dağın Ardına Bakmak” başlıklı edebiyat okuması, İTÜ Timis Oyuncuları’nın “Generallerin Beş Çayı”, Tiyatro Oyunevi’nin “Beklerken”, Altıdan Sonra Tiyatro’nun “Faili Müşterek” adlı oyunu, Bandista’nın “Benim Annem Cumartesi” konseri, 10+’nın “Ashura” adlı müzikli tiyatrosunun bulunduğu çok sayıda etkinlik düzenleniyor. (Ayrıntılı program için: www.garajistanbul.org) 16 yıl önce çıkan ilk albümlerinden beri halkların kardeşliği çizgisinden milim sapmayan Kardeş Türküler, yeni albümünün adındaki kelime oyunuyla “Taş Atan Çocuklar” sorununu anıştırıyor. Bu kez elindeki fırçayla bir H harfini boyayan çocuk, yaşının naifliğini, saflığını ve haklılığını simgeliyor. “Çocuk (H)Aklı” albümündeki parçalar dünyayı çocukların gözünden anlatsalar da, büyükler için masallar misali güncel sorunlara gönderme yapmayı ihmal etmiyor. Çocukların soru sorma cesareti ve güzelliğini kendine dil ediniyor topluluk. Örneğin çocukların hayata 10 yenik başladıklarını vurgulayan “10”, sokaklara tezgâh açarak zabıta ve polisle kovalama oynayan bir çocuğun gözünden resmedilmiş. Özgür dil aracının çocuk oluşunun nedeni, onların kapitalizmin eşitsizlikleriyle henüz kirlenmemiş, isteklerini tüm çıplaklığıyla söyleme cesaretini göstermeleri. Kardeş Türküler, ilk kez bu çalışmada anonim şarkılardan ziyade, müzik direktörlüğü iskemlesine Arto Tunçboyacıyan’ı oturtarak bestecisi belli şarkılara yöneliyor; arada kendi bestelerine yer veriyor. Vedat Yıldırım, Feryal Öney ve Fehmiye Çelik’in sesiyle alametifarikasını bulan topluluk, Arto ile buluşunca farklı renkler kazanıyor. Albümün konukları da görkemli; Tebrizli kemençeci Aslan Haz Kardeş Türküler ‘Çocuk (H)Aklı’ (Kalan Müzik) reti, Koçani Orkestra nefeslileri, Ermeni utçu Ara Dinkjian bunlardan bazıları. Türk, Kürt, Çeçen, Laz, Zaza ve Arap kültürlerinden eserlerin yer aldığı albüm, herkesin eşit olduğu, kimsenin kimseyi alt kültür olarak görmediği bir ülke hayaliyle yapılmış. [email protected] Lykke Li Wounded Rhymes (Atlantic) 25 yaşında İsveçli bir kadın şarkıcı/şarkı yazarı Lykke Li. Yaptığı müziği soul ve elektronik müzik etkileşimli indie pop diye tanımlamak mümkün. Bu yıl yayımladığı ikinci albümü “Wounded Rhymes” ile uluslararası alanda oldukça dikkat çekti. Yapımcılığını Peter, Björn and John grubundan Björn Yttling’in üstlendiği albüm, ilk çalışması “Youth Novels”daki caz ve ağırlıklı olarak minimalist tarza eğilimli soundu geride bırakıp, perküsyon ve klavyeyi öne çıkararak daha enerjik bir hava yakalamış. Ancak albümde tempolu dinamik şarkıların yanı sıra baladlar da yer alıyor. Karşılıksız aşk ve kayıplar üzerine kurulmuş şarkı söz leri, albüme karanlık bir hava katsa da, Lykke’nin sesi, ne kadar hüzünlü söz söylerse söylesin, bunu insanda depresif bir etki yaratmadan başarma özelliğine sahip. Şarkı sözlerinde akıllıca metaforlar kullanmış Lykke Li. Sözler konusunda tek eleştirim, albümün en sevilen parçalarından “Sadness Is a Blessing” ile ilgili. Nakarat kısmı ucuz bir melankoli içeriyor... Benim favorim, “I Know Places” adlı akustik balad. Lykke Li’nin sadece gitar ve geri vokal eşliğinde yorumladığı parça, minimalizmi ve melodisiyle çok dokunaklı. Şarkının son iki dakikasında davul ve elektro gitarın sürüklediği enstrümantal bölüm ise, albümün en güzel anları. Dinleyeni çarpan içtenliğiyle yılın en iyi indie pop albümlerinden birisi “Wounded Rhymes”. Elbette bu, albümü herkes sevecek demek değil; ticari kaygılardan ve ana akımdan uzak sularda yüzüyor Lykke Li... www.zulalkalkandelen.com C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle