19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 1 MAYIS 2011 PAZAR [email protected] 18 KÜLTÜR Zeki Müren’in 2000 yılında müzeye dönüştürülen Bodrum’daki evi kaderine terk edilmiş durumda Müzesi şarkılarına emanet 2000 yılında ziyarete açılan ‘Zeki Müren Sanat Müzesi’nde güvenlik personeli yok, güvenlik kameraları ise kayıt yapmıyor. Zeki Müren’in seslendirdiği şarkılar eşliğinde gezilen müzeyi geçen yıl 63 bin kişi ziyaret etti. CEREN ÇIPLAK Müzede, Zeki Müren’in kendi tasarımı olan sahne kostümleri, kullandığı takıların imitasyonları, ödülleri, kendi yaptığı resimler, fotoğraflar yer alıyor. Alkışlar Ferzan Özpetek çin... Dünyanın belli başlı usta sinema yönetmenlerinin günün birinde opera sahnelemeleri, onları “vezir de eder, rezil de...” Floransa’ya giderken çok heyecanlı ve biraz endişeliydim. Sinemasına hayran olduğum Ferzan Özpetek Maggio Musicale Fiorentino Festivali’nde sahnelediği opera repertuvarının en sevilen ama o denli de güç eseri Verdi’nin “Aida”sının altından nasıl kalkacaktı? Endişelerim yersizmiş. Temsil sona erdiğinde sanatçılar tek tek selama çıktıklarında, ortalık alkıştan inliyordu. Sonunda Ferzan Özpetek selama geldiğinde, Floransa’nın hıncahınç dolu Teatro Communale’si ayağa kalktı, alkış ayakta devam etti. Bütün o alkış boyunca, perdesi açık duran sahnede, Nemrut heykelleri önünde sanatçılar seyirciyi selamlarken ben içimden kahkahalar atıyor, şöyle haykırıyordum: Hey sen gafil, sen, padişahtan çok padişahçı! Sen Kars’taki “İnsanlık Anıtı”nı dinci ve ırkçı referanslarla yıkadur, benim ülkemden çıkan insanlar dünyanın her yerinde yeni çağdaş anıtlar, insanlık anıtları dikiyor. Kendi aidiyetlerini katarak Anadolu topraklarının binlerce yıllık birikiminden yararlanarak çağdaş evrensel değerleri yücelterek... Bir yanda yıkım... Öte yanda sahnede alkışlanan sanatçıların ardında yükselen Anadolu heykelleri! Tarihsel bir ironi! Maestro Zubin Mehta yönetimindeki Maggio Musicale Orkestrası ve korosunun mükemmelliği, solistlerin eşsiz niteliği, hele Aida rolünde Çinli soprano Hui He’nin çok geniş bir yelpazeye yayılan ve kristal berraklığındaki ses rengindeki çarpıcılık... Bunlardan uzun uzun söz etmeyeceğim. Ferhan Özpetek’in “Aida”sını, bugüne dek izlediğim onlarcasından farklı kılan özelliklere değineceğim: Görkemli değil çok yalındı. (Filleri, atları, şatafatlı aksesuvar ve dekorları unutun!) Ancak o yalınlık içinde sonsuz bir büyü, eşsiz bir görsellik, renk ve ışık harmonisi, adeta sinematografik bir imgelem vardı. İçeriği çok katmanlıydı. Köle Aida ile Firavun kızı erk sahibi Amneris (oyunculuğu da başarılı mezzosoprano Luciano D’İntino) arasındaki denge şaşırtıcıydı. Aida’nınki kadar Amneris’in kişiliği ve acısı da ön plana çıkmıştı. Sarayda Amneris’in kendi mekânında aynalarla “dansı”, çarpıcılık dışında Harem’in gizemini ve çağrışımını da taşımıştı sahneye. Beni yüreğimden yakalayan özellik ise yorumuna “her zaferin bir bedeli hem de çok ağır ödenen bir bedeli olduğunu” vurgulamasıydı. Mısır ordusu savaştan zaferle dönerken, millet (koro) zafer kutlamalarına hazırlanırken kanlı giysileri içinde bir kız çocuğu sahnede can çekişti, herkese dokunmaya çalıştı, kimse onu görmedi ve düştü öldü. Onu sadece 3 köle (biri Aida) gördü, kucaklayıp bağırlarına bastılar. Zaferi kutlayanlar değilse de “çünkü göze görünmez ölü çocuklar” biz gördük. Kanımız dondu, genzimiz yandı, içimiz acıdı. Oyundan sonra Ferzan’la konuştuğumda, Nâzım’ın Hiroşima’da ölen “Kız Çocuğu”ndan esinlendiğini anlatacaktı. Çarpıcı bir başka yorum daha: Bu operada bana pek anlamlı gelmeyen, bitse de eser devam etse dedirten uzun bir dans sahnesi vardır. Ferzan Özpetek’in “Aida”sında o dans sahnesi bir “Savaş Oyunu”na dönüşmüştü. Mavililerle Kırmızılılar arasında stilize bir savaş oyunu ve elbet bu savaşta /oyunda yine kullanılan (sözcüğün tam alamıyla kullanılan) kadınlar! Bu dans bölümü adeta “Aida”nın bir özeti olup çıkmıştı. Fancesco Ventrigali’nin koreografisi hem çok anlamlı hem de çok etkileyiciydi. Sahnede sürekli kullanılan kum (hele sopranonun “vatanım” aryasında ve finalde mezara kum dökülmesi), Nil’in ışıltısı ve şavkının dev heykellere yansıması, tüm sahneye egemen olan kum rengi... O çöl renklerinin içinde solistlerin giysilerinin göz alıcılığı... Kollanan simetri ve sahnelerin akışkanlığı... Bütün bunlar ve buraya sığdıramayacağım sayısız ayrıntının özenle işlenmesi... Ferzan’ın düş, düşünce ve imgelem gücüyle Verdi’nin muhteşem müziğinin buluşmasından, biz ölümlü izleyiciler kazançlı çıktık. Temsil sonrasında Zubin Mehta’yla konuşurken maestro şöyle diyordu: “Ferzan’la çalışmak harika bir şey! O herkesin içindeki güzeli ortaya çıkarıyor.” Teşekkürler Ferzan Özpetek. İyi ki varsın! BODRUM Türk sanat müziği’nin unutulmaz yorumcularından Zeki Müren’in yaşamının son yıllarını geçirdiği, bugün müze olan Bodrum’daki evi kaderine terk edilmiş durumda! Zeki Müren’in 1996’da hayatını kaybettikten sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Temmuz 2000’de “Zeki Müren Sanat Müzesi” olarak ziyarete açılan müzede güvenlik personeli yok, güvenlik sistemindeki kameralar ise kayıt yapmıyor. Güvenlik sisteminin zayıflığı nedeniyle müzede Zeki Müren’in değerli takıları yerine imitasyonları sergileniyor. Ayrıca müzede bazı bölümler su alıyor, müzenin bakım onarıma ihtiyacı olduğu da rahatlıkla görülebiliyor. Zeki Müren Sanat Müzesi Sorumlusu Ayser Özbulut, mevcut kadroda güvenlik kadrosunun olmadığını, müzenin boya tadilatı gibi birtakım onarımlara ihtiyacını olduğunu belirterek, “Bazı bölümler su alıyor. Müzenin ödeneği olmadığı için belediyelerden ve bazı birimlerden yardım isteyerek sorunları çözüyoruz” diyor. Özbulut, müzeyi 2010 yılında yaklaşık 63 bin kişinin ziyaret ettiğini belirtiyor. Türkiye’nin ilk sualtı arkeoloğu, eski Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi Müdürü Oğuz Alpözen ise Zeki Müren’in Sen insanlık heykelini yıkadur! 2000 yılında açılan müzeyi geçen yıl yaklaşık 63 bin kişi ziyaret etti. önemli bir değer olduğunu, müzenin de kaderine terk edilmiş durumunun içini acıttığını belirterek kadrolu tek bir bekçisi olmayan müzeyle karşı karşıya olduğumuzu, bir müzenin birinci koşulunun güvenlik olduğunu vurguluyor: “Bir müze insanla korunur. Kadrolu bekçi olmazsa hangi güvenlik sistemini hangi şekilde koruyacaksınız. En güzel güvenlik sistemini koysanız bile onu çalıştıracak uzman kişi olmazsa neyi koruyacaksınız?” Alpözen, Bodrum Müzesi’nde de müze müdürlüğünün uzun bir süredir vekâletle yürütüldüğüne, Zeki Müren Müzesi’nin de oraya bağlı olduğuna, dolayısıyla bu müzenin de müdürü olmadığına değinerek yapılacak ilk işin müzeye bir müdür atanması oluduğunu söylüyor: “Sorumlusu olmadıktan sonra kimi suçlayacaksınız? Geçici işçiler sabah açar, akşam kapar gider. Müzecilikse müzeci lerle yürütülür.” Zeki Müren şarkıları eşliğinde gezilen bahçeli iki katlı müzenin alt katında; evin korunmuş orijinal haline ek olarak İstanbul’daki evinden de getirilen objeler yer alıyor. Zeki Müren’in hizmetinde çalışanların yaşadığı üst kat ise restore edilerek sergi salonu haline getirilmiş. Bu katta; Zeki Müren’in kendi tasarımı olan sahne kostümleri, kullandığı takıların bazılarının imitasyonu, ödülleri, kendi yaptığı resimler, fotoğraflar yer alıyor. Bahçede de sanatçının 1976 model Buick Regal otomobili ve bronz heykeli sergileniyor. Yorumun zenginliği ve farklılığı Tülin Onat’ın derinliği araştırdığı son sergisi ‘Tırtılın Sonu’ Kare Sanat’ta Tuvalde ritmik arayışlar ÜMRAN BULUT Tuval yüzyıllardır ne çok şey gördü! Figüratif resimden soyuta, sanatçıların en çok kullandıkları alan oldu. Halen de öyledir. Çağdaş ve güncel adıyla üretilen görsel sanat türlerinin dışında en beylik alandır. Büyük olur, küçük olur ya da parçalanır; deforme de edilir ama yüzeydeki arayışların alanı olmayı sürdürür. Tülin Onat’ın son sergisi “Tırtılın Sonu”nda bu görülüyor. 20 büyük tuvalde Onat derinliği, sonsuzluğu araştırıyor ve kullandığı dil için “Hep araştırma, çalışma” diyor. Daireyi hemen fark edebileceğiniz kadar çok, diğer geometrik formları da bolca kullanıyor Onat. Bir biçimi defalarca ve belli yönlerde sıralamak resminin adeta çıkış noktası olmuş. Bilindiği gibi resim sanatının Batı kökenli gelişiminde, belirgin resimsel öğeler vardır. Resmin tüm oluşumu için öncelikli olan özbiçim birlikteliğini destekleyecek bu öğeleri her ressam kendince kullanır. Resminin, renksel, dokusal gibi armonilerini kendisi belirler. Teknik araçları da kendisi seçer ve uygular. Sonuçta resim bir bütün olarak yaratılır. Onat’ın soyut resimlerinde daima bu bütünle buluşmaktayız. Daireyi hemen fark edebileceğiniz kadar çok, ama diğer geometrik formları da bolca kullanıyor Onat. Dokusal bir parça olarak bir biçimi defalarca ve belli yönlerde sıralamak resminin adeta çıkış noktası olmuş. Hiçbir şekli anlatım dilinin bir simgesi ya da resminin imgeselliği için kullanmıyor. Bu parçacıklar tekil varlık alanından çıkıp bütüne varmaya kilitlenmiş ayrıntılar olarak yollarına devam ediyorlar. Resmin en derin bölgesine doğru bir hareket içinde olabilirlerken bir başka tuvalde resmin içinde ve sürekli başka alanlara yönlenecek birçok yolun önünü açabiliyorlar. Onlar için durmak hiç yok, ritmi hızlandırıp resmi oluşturmaktalar. Onat’ın renkleri için onların psikolojik özelliklerine bir gönderme ile yaklaşmalı. “Neden en derinlerde morlar var” diye sormak, bu konuya kolayca açıklık getiriyor. Kare Sanat Galerisi’nde 7 Mayıs’a kadar sürecek sergiyi doğalın peşinde, bazen karmaşanın en dibinde, bazen çığlığın doruğunda izlemeniz sizi resimlere yakın hissettirecek birkaç nokta olacak. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle