26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 1 MAYIS 2011 PAZAR 16 İstanbul’a teker bastığında, geçen çarşambayı perşembeye bağlayan sabaha karşı ve AKP, seçim kampanyasının zirvesine oturttuğu “çılgın proje”sini yeni açıklamıştı. Eve varır varmaz neyin nesidir diye televizyona zıpladım, kanalları zapladım, bir baktım zaten tüm kanallarda bir kanaldır gidiyor... Kimi televizyon kanal erbabının meğer lağımcılığı da varmış, yanlış anlaşılmasın, “lağımcılık” tahkimat siperi ve tüneli açmak mesleğidir ciddi ciddi en, boy, derinlik ölçüyor, ellerinde bir kazmaları eksik, dilleriyle sanal bir kanal kazıp içinde gemi yüzdürüyorlar. Önce ekrandakiler kafayı sıyırttı sandım. Sonra baktım, “proce” sanal manal, ama ciddi ve AKP önderliğinde, millet kafayı yemiş: Genel seçimlere bir buçuk ay kala, İstanbul’u bölecek kanal tartışılıyor! Türkiye, 12 Haziran’da TBMM’ye Edirne’den Ardahan’a siyasi coğrafyasını temsil edecek milletvekillerini seçmek için sandık başına gidiyor. İşsizlikten açlığa, ekonomideki gelir dengesizliğinden dış açığa, ÖSYM rezilliğinden gençlere yapılan haksızlığa, hapishanelerde yıllardır yargılanmayı bekleyen “muhalif fikir” tutuklularından kısıtlanan kişisel özgürlüklere; bitirilen tarımdan tüketilen hayvancılığa, binlerce sorunu ve tek bir çözümü var bu ülkenin: Demokrasi. Demokrasiyi içerdiği tüm bir buçuk Çılgın ülkemdenbitiren uçak aylık ayrılığımı gecenin içinden süzülüp sansürlediği öteki “anal”dan farkı, bizim anal’in Latince yıl kavramı “anno”dan doğmuşluğudur. Anal’in, yazılı kültürü başlatmakta önemi öyle büyüktür ki, tarihteki ilk kronolojik eser, Tasitus’un Roma devlet kayıtları, Roma Analleri adını taşır. Kanal’ın kökeni de oldukça ilginç: Eski Yunancada “kana”dan çıkıyor, Latince’ye “kanalis” olarak geçiyor, İtalyanca geniş boru demek olan “kanone”ye dönüşürken, diğer Latin kökenli dillere “kanal” diye yayılıp çubuk, kaval, içi boş tüp, su borusu anlamını kazanıyor. Tahmin edebileceğiniz gibi “kanalizasyon” da “kanal”ın türevi... Gelmiş geçmiş en kunt uygarlıklardan biri olan Roma devleti, anal tutmayı da kanal açmayı da çok iyi bilirdi. Öyle ki, tuttukları analler bugün tarih eğitiminin temelini oluşturur ve su bentlerinden kanalizasyonlara, açtıkları kanallar hem hâlâ ayakta, hem de mimarlık mühendislik dersidir. Eh, biliyorsunuz İstanbul da Roma İmparatorluğu’nun Doğu ve Batı diye bölünmeden önceki sonuncu başkenti. Büyük Konstantin’in emriyle ve sadece 5 yılda kuruldu, 11 Mayıs 330’da Nova Roma adıyla doğdu. Koca Roma ve Osmanlı parçalanıp göçtü, İstanbul mu ilelebet ayakta kalacaktı? İstanbul’u nihayet parçalayacak kanal, tarih anallerine de K’anal İstanbul diye geçecektir elbet. “Sakal bilgeliğe yetseydi, tekeler Eflatun olurdu.” YUNAN ATASÖZÜ K’anal stanbul özgürlük ve haklardan budayıp, salt seçimlere indirgeyen AKP iktidarının, Türkiye’nin tamamını ilgilendiren milletvekili seçimleri propagandasını İstanbul’a odaklaması, nasıl bir mantıktır? Aslında soru saçma ve ben saçmalıyorum, AKP değil. 21 Ekim 2010’da Erdoğan’ın boyunu, Kılıçdaroğlu’nun soyunu tartıştıktan ve havuzlu havuzsuz villaları çatıştırdıktan sonra, “Güneydoğu’dan kadın getirin 4 evlilik yapın” çılgın procesiyle şahlanıp “taraf olmayan bertaraf olur” uyarısıyla anayasa oylanan diyarda... Yerel belediye seçimlerinde, İstanbul seçmenlerine sunulması ancak düşünülebilir zihni sinir proce, elbette genel Türkiye seçimleri propagandasıdır. Yerel belediye seçimlerini de Kıbrıs’ı Türkiye’den çözecek çılgın bir proce kazandırır, herhalde! Seçmenin kime, neye, niçin Fotoğraf: ALİ ARİF ERSEN Vay Be! Ne Müthiş Proje! “K’anal İstanbul”un üstünü de kapatsınlar, geçecek gemiler yağmurda ıslanmasın. Hazır yarmışken toprağı, enini biraz daha geniş tutup k’analın iki yanına dönerci, köfteci dükkânları kurulsun, gelip geçen gemi personeli tabldottan bıkmıştır, epeyce tıkınır. İncik cıncık, hazır giyim, turistik eşya dükkânları da unutulmasın. Boğaz’dan geçerken durup alışveriş edemeyen gemiciler, böylece anayurttaki yakınlarına İstanbul hatırası da alır, k’analdan daha fazla döviz girişi sağlanır. Bittabi k’analın iç aydınlatılmasının şıkır şıkır olması gerekir. Her on metrede bir elinde lambayla dönen Mevlana heykelleri dikilmesini öneriyorum. K’analın tavanına elli metrede bir tesettür giyim, futbol takımları, GSM operatörleri vb’nin sponsor olacakları devasa fiyonklar atılması, kapalı bir mekândan geçildiğini unutturacak ve gemi çalışanlarında gerdeğe açılan bir düğün salonundan geçtikleri algısı yaratacaktır. ve hangi beklentilerle oy verdiğini böylesine iyi bildiği bir ülkeye “ileri demokrasi” gelmez de ne gelir, sorarım size? Türkiye “ileri demokrasi” bekleyedursun, AKP İstanbul’u kanaldan götürmeye aday, sevgili okurlar. Bu kanal, belli ki anallere girmeyi hak edecek boyutlarda olacak. Sakın terbiyesizleştiğimi, BTK’nin internette yasakladığı “anal” kelimesini kullandığımı sanmayın! Bu “anal”, tıpkı “kanal” gibi Latince kökenli bir sözcük olup, önemli olayların kaydedildiği “yıllık” demektir. Yorum ve yorumcu anlamındaki “analiz” ile “analist” de anal sözcüğünün türevleridir. BTK’nin “anüs”e bağlandığı için internette K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK [email protected] Bir Mimarlık Emektarı Mehmet Konuralp Bugün 1 Mayıs… Emeğin Bayramı. Uygarlıklar tarihi, aslında “emeğin ve yaratıcı aklın” tarihidir. Ruhi Su’un unutulmaz sesiyle anımsattığı “ellerimiz hünerli, aklımız yaratıcıdır” sözü, insanoğlunun ağaç kovuğundan günümüzün en gelişkin mekânlarına ulaşmasındaki bin yıllara uzanan “uygarlaşma” serüveninin özetidir. Bu nedenle 1 Mayıs, aynı zamanda mimarlığın, mimarların ve tüm sanatçıların da bayramıdır. O “meçhul usta”lar olmasaydı, bugün hangi anıtsal yapımızla, hangi tarihsel kentimizle gurur duyabilirdik? Atalarımız “Alet işler, el övünür” demiş; insanın ilk aleti ise “el”iymiş.. Yine o meçhul ustaların görmüş geçirmiş elleri ve aklın ürünü aletleriyle taşlar dantel gibi işlenmeseydi; ahşap yontulup çatılmasaydı; kerpiç heykel gibi yoğrulmasaydı, hangi kültür mirasımızdan söz edebilirdik?.. Bu nedenle mimar Mehmet Konuralp’tan da söz etmek için 1 Mayıs’ı bekledim. Çağdaş mimarlığımızın bu “emektar” ve “usta” temsilcisinin Ulusal Mimarlık Ödülleri kapsamındaki “Sinan Ödülü”nü almasını kutlamak için, en anlamlı gün “Emeğin Bayramı” değil midir? Yeryüzünün tüm emekçilerinin evrensel bayramlarını kutlarken, mimarlığın da tarih boyunca “yaratıcı aklın sanatla yoğrulmuş emeği”ni Konuralp’le anımsamak, anımsatmak istedim... bir yer edinmesi; uluslararası mimarlık ortamında ülkemizi temsil etmesi; yapıları, yayımlanan mesleki konuşmaları, yazıları ve uygulamalarında yüksek kaliteden taviz vermeyen kişiliği ile genç ve gelecek kuşaklara örnek olması...” Mimarlar Odası, Konuralp’in bu niteliklerini daha derinlikli tanıtmak, çağdaş mimarlığımızdaki yerini ve katkılarını geniş boyutlarıyla ele almak için de 2012’ye kadar bir dizi etkinlik ve özel yayınlar gerçekleştirecek. Kalender mimar İlk etkinlik 2 Nisan’da MSGSÜ’nün Sedad Hakkı Eldem Oditoryumu’nda yapılan panel ve Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Galerisi’nde 19 Nisan’a kadar sürecek sergi... Gelecek aylarda diğer kentlerimizde de düzenlenecek sergiyi izleyen herkesin ortak düşüncesi, eminim ki özetle şöyleydi: “Mimarlıkta ölçekli, uyumlu, işlevsel ve özenli olmanın örneği bu olsa gerek...” Nitekim emek, akıl ve yaratıcılık ürünü tarihsel mimarinin de şaşılası mükemmelliğindeki “sır”, aynı “giz”leri değil midir; ölçek, uyum, işlevsellik ve özen... Konuralp ne der bilmem ama ben bu “haslet”lere bir de “kalender”liği ekliyorum… Hiçbir yapısı “farklı olma niyetinin şımarıklığı”nı taşımaz; hiçbir tasarımı “rant uğruna çevresini çiğneyen bencillik” içinde değildir; ve tüm eserleri “ayrıcalıklı mimarlığın” değil, “kente sorumlu mimarlığın” ürünüdür... Kalender mimarımız, 1939’da İstanbul’da doğdu. Şişli Terakki İlkokulu ve İngiliz Erkek Lisesi’ni bitirdi. 196065 yıllarında Londra’da “The Architectural Association School of Architecture”da mimarlık eğitimini, 196670’de de aynı okulun “Leverhulme Department of Planning and Urban Design” bölümünde şehircilik öğrenimini tamamladı. Emeğin bayramında, mimarlığın tarihsel emeğinin günümüzdeki alçakgönüllü temsilcisini ödülünden ötürü kutluyor, kucaklıyorum... Başbakan İstanbul’a bir kanalboğaz kazandıracak, böylece İstanbul’un iki denizi olacak. Osmanlı’nın yapamadığını, Sayın Bülent Ecevit’in sözde bıraktığını o gerçekleştirecek. Kanalboğazın iki yanına kurulacak yeni kentlerde yükselecek TOKİ eseri beton apartman kulelerin balkonlarından insanlar önlerinden geçecek tankerleri seyredecekler. Düşünün, kerahet vakti beyaz peynir, kavun eşliğinde demleniyorsunuz… O sırada önünüzden iki yüz altmış bin grostonluk bir Rus tankeri geçiyor, siz de dev tankere kadeh kaldırıyorsunuz… Hayali bile heyecanlandırmaya yetiyor insanı. Başbakan düşünen bir insan, düşünüyor taşınıyor, aklına her defasında çılgın bir fikir geliyor. Kanalboğaz projesi de böyle bir çılgınlık işte… Güzergâh tam açıklanmadı ama 45 km’lik kanalboğazın bir ağzının Silivri, öbür ağzının da Karaburun yakınlarında olacağı biliniyor. Uzmanlar etüdü yapılmadan yer açıklaması yapılmasını doğru bulmasalar da siyaseten kulağa kar suyu kaçırmanın belli bir tadı var ve Başbakan belli ki kendini bu tattan yoksun bırakmak istemiyor. Haklı bence; bir de ezelden beri CHP’ye oy veren seçmenler Başbakan’ın “on binlerce işçi istihdamı” söylencesine kapılıp 12 Haziran seçimlerinde AKP’ye yönelseler durum kaymaklı ekmek kadayıfı olacak, ama bilinmez ki... Ortada bir etüt yok, ama söylenenlerden anlaşılıyor ki belli birtakım ön çalışma yapılmış, örneğin 650 milyon ton hafriyat toprağı başta kapanmış maden boşlukları olmak üzere Trakya’nın dört bir yanına dağıtılacakmış. Bir tür “toprak reformu” yani! Bu bile tek başına projenin desteklenmesini haklı kılıyor. Tabii o çevreci münafıklar olmasa… Kanal kanal dolaşıp televizyon ekranlarından akıl karıştırıyorlar. Yok, efendim Karadeniz’in tuz oranı yüzde 17 iken Marmara’nınki yüzde 29 imiş, sular birbirine karışıp Marmara’ya dökülünce bu çevre felaketine yol açarmış, falan. Çevre felaketi dedikleri de Marmara’da her türden balık soyunun tükenmesi! Komik değil mi? Arkadaş, adamlar sana dünya çapında bir “mega proje” sunuyor; lüferdi, uskumruydu, dildi, palamuttu, kolyozdu yemesen ölür müsün? O güzelim lop etli Akdeniz balıklarının ne günahı var. Ha, Marmara’da balıkçılık ölürmüş, balıkçılar işsiz kalırmış… O zaman git kanalboğaz boyunda hamallık yap! İş mi yok memlekette? Bir de şom ağızlı depremciler var; yok kanalboğaz projesine harcanacak para İstanbul’da konut yenilenmesine harcansaymış da evler olası şiddetli bir depremde insanlarıyla birlikte İstanbul’u yok etmeseymiş… Bak sen! Başbakan, en az bin kez söylemedi mi, “Ben yaratılanı Yaratan’dan ötürü severim” diye? Belki hep birlikte ölürüz ama sevilerek ölürüz. Hem Allah’ın verdiği canı yine Allah almayacak mı? Buna kimin bir itirazı olabilir ki? Yoksa siz gâvur musunuz? Başbakan keşke o heykel yıkıcılığına soyunmasaydı… Üşenmedim, baktım. 1895 yılında açılan ve I. Dünya Savaşı’na kadar Alman İmparatoru I. Wilhelm’in adını taşıyan Kiel Kanalı dışındaki kanalları, Süveyş Kanalı’nı (1869), Korint Kanalı’nı (1893) ve Panama Kanalı’nı (1914) kimin yaptırdığını tarih yazmıyor. Fakat tarihte resim yaktıran, heykel yıktıran tüm sanat düşmanlarının adları tarih kitaplarında yer alıyor. Sen otur, düşün ve kafanda yarattığın o muhteşem projeyi gerçekleştir, iki denizi birbirine bağla, ama 40 yıl sonra adını kimse anımsamasın… Yazık! Ç ZG L K KÂM L MASARACI ‘ G ’ N O K T A S I [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HARB SEM H POROY Sinan ödülü Mimarlar Odası, 90’lardan bu yana her iki yılda bir Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri düzenliyor. Koca Sinan’ın anısına sürdürülen bu “kutsama”daki büyük ödül ise meslek yaşamı ve eserleriyle mimarlığa katkıları gözetilerek seçilen mimarlarımızın aldığı “Sinan Ödülü”dür. Seçici Kurul, 2010’un Sinan Ödülü’nü Konuralp’e verirken gerekçesini özetle şöyle açıklamış: “Meslek yaşamının ilk yıllarından başlayarak gerçekleştirdiği nitelikli ve özgün yapıları ile mimarlık ortamımızda haklı ve saygın UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K [email protected] 1/ Günü günü 1 ne, sözü sözüne uymayan kişi. 2 2/ Kaz Da 3 ğı’nın antik dö 4 nemlerdeki 5 adı... Mercimek, nohut ve 6 dövülmüş buğ 7 dayla yapılan 8 bir tür çorba. 3/ Bir soru sözü... 9 Dâhi... Telli bir çalgı. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 4/ Zehir... Yünden dö 1 K UMR U A B A vülerek yapılan kalın 2 U R A Ş E L E K ve kaba kumaş. 5/ 3 Yaprakları çay gibi M A N T A R N O 4R T E K E L V haşlanarak içilen bir 5U Ş A K K A S A Güney Amerika bitB E kisi... Kırık kemikle 6 E R E K L A B A D A ri bir arada tutmak 7 A L S E D İ R için kullanılan nesne. 8 B E N 9A K O V A A R Z 6/ Oyunda cezalı çocuk... F. H. Dağlarca’nın bir şiir kitabı. 7/ Paramızı simgeleyen harfler... Japonya’da Buda rahibelerine verilen ad... Kalın bükülmüş sicim. 8/ Açılıp kapanabilen, alçak ve küçük masa... Ortakulakta bulunan küçük bir kemik. 9/ Başkasının yaptığı hareket ve davranışları anlamsız olarak yineleme. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Gözlüklerin büyütme gücünü ölçmeye yarayan aygıt. 2/ Büyük erkek kardeş... Yayvan ve dolgun yüz. 3/ Bir nota... Yunan mitolojisinde tutku tanrıçası... Holmiyum elementinin simgesi. 4/ Birleşik bir şeyi oluşturan yalınç şeylerden her biri... Yiğit, kahraman. 5/ Haber alınamayan kişiler ya da yitik eşyalar için başvurulan bir tür fal... Türlü bitkilerin yaprak ve kabuklarıyla kokulandırılmış acımtırak bir içki. 6/ İspanyolların sevinç ünlemi... Üstün bir yetkinin gücünü simgeleyen değnek. 7/ Güney Afrika Cumhuriyeti’nin plaka imi... İskambilde koz... Anne. 8/ Şaşılacak kadar çirkin olan şey... Soyaçekim. 9/ İnsanı çevreyle ilişkiye getiren kasların iradeye bağlı kasılma gücünün geçici olarak yitirilmesiyle beliren sendrom. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle