18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 MART 2011 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 17 Tiyatro Stüdyosu 20 yaşında Kültür Servisi “Aldatma”, “Çöplük”, “Histeri”, “Balkon”, “Bağla Şu İşi”, “Lillian”, “Sonsuz Döngü”, “Nehrin Solgun Yüzü”, “Şölen” ve diğerleri.. 20 yılda, 16 oyun sahneledi, 49 ödül aldı Tiyatro Stüdyosu. 20 yıl boyunca yerleşik bir sahneye sahip olamadan, seyirciyi Türkiye’de daha önce sahnelenmemiş oyunlarla buluşturarak yaptı bunu üstelik. 1990’dan bu yana Ahmet Levendoğlu önderliğindeki tarihinden kimler gelip geçmedi ki... Selim Naşit Özcan’dan Duygu Sağıroğlu’na, Başar Sabuncu’dan Vedat Sakman’a, Savaş Çekiç’ten Bülent Emin Yarar’a, Funda Çebi’ye, Ahmet Uğurlu’ya... Dramaturgundan çevirmenine, oyuncusundan dekor tasarımcısına ve elbette seyircisine önceki akşam Devlet Tiyatroları’nın Cevahir’deki sahnesinde toplananlar, Tiyatro Stüdyosu’nu 20. yıl kutlamasında yalnız bırakmadı. 20. yılında seyircilerinin karşısına klasik bir oyunla çıkan Tiyatro Stüdyosu’nun “Vanya Dayı”sında Mehmet Ali Kaptanlar, Emrah Elçiboğa, Defne Gürmen Üstün, Ezgi Bakışkan, Metin Beyen, Vural Buldu, Serda Kondeler Aktuna ve Gülsen Tuncer rol alıyordu. Oyundan sonra ise yolu Tiyatro Stüdyosu’ndan geçenler tek tek sahnede yerini aldı: Zuhal Olcay, Ahmet Cemal, Jülide Kural, Özgür Erkekli, Ataol Behramoğlu, Nihat İleri, Derya Alabora, Oktay Kaynarca, Şebnem Köstem... Ahmet Levendoğlu, “Bu gördüğünüz tablo her şeyi anlatıyor aslında” diyerek 20 yıl boyunca tiyatronun yaratıcıları olan, onları destekleyen, ayakta tutan herkese teşekkürlerini sundu. Nice yıllara, nice güzel oyunlara Tiyatro Stüdyosu! Yeni bir senfonik şiir... Fazıl Say ‘Trompet Konçertosu’nu trompet solisti Gabor Boldoczki ve Rengim Gökmen yönetimindeki CRR Senfoni Orkestrası eşliğinde yorumladı bestecilerinden birisiydi. Şu sıralarda 90. yaşını kutladığımız İlhan Usmanbaş’a ait kitabımın yeni baskısını hazırlarken onun Usmanbaş, Bülent Arel ve Cengiz Tanç ile yakınlıkları bir kez daha dikkatimi çekti. Usmanbaş, Milton Babbitt ile 1957’de New York’ta tanışmış. İkisi de dünyanın ayrı uçlarında yaşayan bu besteciler, ne rastlantı ki aynı yıllarda aynı müzik dilini konuşmaya başlamışlar. Usmanbaş Amerika’da yaşadığı yıllarda Babbit başta olmak üzere Luigi Dallapiccola (19941975), Henry Cowell (18971965), Elliott Carter (d. 1908) ve Morton Feldman (19261987) ile yakın dostluklar kurmuş. Philadelphia’da doğan Babbitt, aynı zamanda bir matematikçiydi. Princeton Üniversitesi’nde Roger Sessions ile bestecilik eğitimi görmüştü. Princeton ve Juilliard Müzik Okulları’nda ders vermiş, 198485’te Juilliard’da Cengiz Tanç’ın hocası olmuştu. Babbitt hiç geleneksel müzik diline itibar etmemiş, doğrudan doğruya Schönberg’in 12ton yönteminden yola çıkmış, Webern’in diziselliğine ve giderek elektronik müziğe yönelmişti, sonra da elektronik ve akustik ortamı birbiriyle kaynaştırmış. Bestecilik serüvenine doğrudan çağdaş yöntemleri kullanarak başlaması bir bakıma Usmanbaş’ın sürecine benzer. Türkiye’de bir önceki kuşağın çoksesli bestecileri geleneksel öğelerle yola çıkarken, Usmanbaş doğrudan o sırada dünya müzik merkezlerinde var olan dille yola çıkmıştır. 1950’li yılların sonunda Babbitt ve Ussachevsky ikinci kuşak bestecilerimizden Bülent Arel ile Columbia Elektronik Müzik Merkezi’nde birlikte çalışmışlar. Babbitt, Amerika’daki birçok saygın sanat ve bilim kuruluşunun üyesi olmuş, 1982’de Pulitzer Ödülü’nü kazanmış ve entelektüel zekâsıyla bütün çağdaşlarını etkilemiş bir besteciydi. [email protected] GEZ C F LMMOR KADIN F LMLER FEST VAL Fazıl Say nice yapıtında bizi yaşamından kesitlere tanık eder. Bazen bir izdüşümü aktarır, bazen bir başkaldırı, bazen saf, savunmasız bir çocuk, bazen tutkulu bir romantik olur. Romantik dönemde “programlı müzik” veya “senfonik şiir” olarak bilinen yapıtlar müziğin böylesi betimleyici gücünü ortaya koymuşlardır. Oysa HaydnMozart gibi Klasik Dönem’in bestecilerinde “mutlak müzik/saf müzik” egemendir. Müziğe müzik dışından bir program eklenmesi Romantiklerin, özellikle Postromantiklerin işidir. Geçen hafta ilk seslendirisi yapılan Fazıl Say’ın “Trompet Konçertosu” da üç bölümünde üç ayrı izdüşümü sergiliyor. İlk bölümde antik Anadolu modlarıyla Ege ve Akdeniz’deki antik kentlere göndermeler yapmış. İkinci bölümde, bir hayran kitlesine sahip olduğu ve sık sık gidip konser verdiği Japonya’dan bir izlenim aktarıyor: Gece yarısı otelinin duvarına yansıyan iki gökdelenin tepesinde farklı zamanlarda yanıp sönen, yer yer aynı ritmik kalıpta buluşan ışıklardan etkilenmiş, bu algılamayı müziğinde ritimsel bir kurguya dönüştürmüş. Nice matematiksel hesap bir yana, bu bölümde ksilofon kullanması estetik bir derinlik, esrik bir ortam yaratmış; uzak coğrafyaları, değişik zamanları birleştirmiş. Üçüncü bölümde kontrbasların karanlığı, büyük davulun üflemelilerle oluşturduğu katmanlar da yapıtın orkestra dokusuna derinlik katmış. Ancak neden yine “Odam Kireçtir” türküsü? Bu yepyeni yapıta artık bilegeldiğimiz, bestecinin de daha önce keman sonatında kullandığı bir türkü değil, kendi yaratısı olan bir yenilik beklenirdi. Çağımızda nice besteci ülkesinin halk ezgileri renginde kendi türküsünü yaratmıştır. Fazıl da artık bu birikimiyle daha soyutlanmış bir dilde kendi türkülerini yaratabilir. Üç bölüm arasında başlıca ortak paydayı sağlayan etken ise trompet solonun pasajları. Bundan sonra çalınan Şostakoviç’in trompet ve piyano için konçertosu, hem programın akışına hem de piyano soloyu çalan Fazıl’ın ateşli tamperamanına çok yakışmıştı. Konçertoların trompet solisti Gabor Boldoczki, harika trompetçi Reinhold Friedrich’in öğrencisiymiş. Bu genç Macar sanatçı, ARD yarışmasının birincisi olmuş, “Grand Prix de la Ville de Paris”yi almış, Maurice André Trompet Yarışması’nı kazanmış, “Prix Davidoff”a değer bulunmuş. Gerek Fazıl’ın konçertosunda gerekse Şostakoviç’te kadife tonu, pürüzsüz yorumu, Fazıl’ın kristal tuşesiyle birlikte kulaklarımıza yerleşti. Rengim Gökmen yönetimindeki CRR Senfoni Orkestrası’na da alkışlarımızı gönderiyoruz. Bu orkestranın İstanbul sanat yaşamının bir zenginliği olduğunu unutmamalıyız. ‘Elbette Eşitiz! Asıl Mesele Yaşarken Eşit miyiz?’ Kültür Servisi Kadın cinayetlerinin her geçen gün daha görünür hale geldiği son günlerin kasvetini dağıtmak ve kadınların sesini daha duyulur hale getirmek için bir şans... Bu yıl 9. kez gerçekleştirilecek olan “Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali”nin programı, dün gerçekleştirilen basın toplantısıyla tanıtıldı. Bu yılki teması “Elbette Eşitiz! Asıl Mesele Yaşarken Eşit miyiz?” olan festival, kadın dayanışma dernekleri öncülüğünde 12 20 Mart tarihleri arasında İstanbul’da, 2627 Mart’ta Van’da, 23 Nisan’da Antalya’da ve 910 Nisan’da Trabzon’da olacak. 25 ülkeden, 88 kadın yönetmenden 60’ı aşkın filme yer veren festivalde, “Kadınlardan Ortadoğu”, “Annelik Meselesi”, “Cinsiyetler” gibi bölümlerin yanı sıra Faslı yönetmen Farida Benlyazid’in filmleri gösterilecek. Erkek egemen bakış açısıyla çekilen cinsiyetçi filmleri teşhir etmek üzere belirlenen Altın Bamya Ödülleri’nin bu yılki adayları da açıklandı. Erkek ve kadın karakterlerle senaryo ve film adaylıkları arasında “Büşra”, “Ejder Kapanı”, “Herkes mi Aldatır?”, “Yahşi Batı”, “Av Mevsimi”, “Romantik Komedi” gibi filmler yer alıyor. Ayrıca adaylıklar dışında “Tek Taş Bamya”, “Kaşıkçı Bamyası” ve “Üç Buçuk Bamya” ödüllerini kazananlar da 20 Mart’ta açıklanacak. estecilerimizin dostu Milton Babbitt Bundan bir ay önce ölen Amerikalı besteci Milton Babbitt (19162011) 20. yüzyılın en özgün B ‘Böyle bir macera kaç kez yaşanır’ Yüksek Sadakat, grubu yansıttığını söyledikleri şarkıları ‘Live it up’la Türkiye’yi Eurovision’da ‘temsil’ edecek dum daha çok. Annemin bana en önemli tavsiyesi ‘Türkiye’de çok eleştiriler olacakBeş kişiler malum, ama her kafadan bir ses tır. Onları dikkate almayıp kendi işinizi çıkmadan bir saat içinde karara bağlamışlar yapmaya devam edin’ oldu.” diyor. Eurovimevzuyu ve “Böyle bir macera kaç kez ya sion şarkıları “Live it up”ın Türk rock senşanır?” diyerek 2011 Eurovision Şarkı Ya tezi bir şarkı olduğu anlaşılsın diye darbuka rışması’na katılmaya karar vermiş Yüksek Sa ve keman gibi etnik unsurlar kullanmışlar. Şu ana kadar her şeyi kendi içlerinde halleden dakat. “Milli takıma çağrılan bir sporcu man grup, yarışmayla birlikte ilk defa profesyonel ekiplerle çalışmaya başlamış. tığıyla teklif geldikten Yüksek Sadakat’le şarkıları sonra düşünmeden ka“Böyle bir macera “Live it up” kulaklarda hâlâ tarar verdik” diyorlar. Almanya’da yapılacak yakaç kez yaşanır” diyerek zeliğini korurken konuştuk. Hayranı bol bir grup risk rışmaya gitmeden önce Eurovision’a katılmaya almıyor mu Eurovision’a kaen büyük motivasyonlakarar vermiş Yüksek tılarak? rının da eğlenmek olduKUTLU ÖZMAKİNACI: ğunu söylüyorlar. Sadakat. ‘Türkiye’nin Eurovision Türkiye’de çok yanBir tesadüf de klavyeci Avrupalılaşma lış bir mantık üzerinden tartışıUğur Onatkut’un anneçabalarından biri’ olarak lıyor. Avrupa’daki ülkeler arasi Nilgün Onatkut’un, sında kültürel yakınlaşma sağ1984’te Beş Yıl Önce On gördükleri yarışmada lamak için yapılan bir organiYıl Sonra grubunun “Ha‘temsil yeteneği’nin ve zasyon. Yapmaya çalıştığımız lay” şarkısıyla katılması şey Türkiye’ye iyi bir derece geEurovision’a. “O zaman kendi müziğini tirmek. ben 5 yaşındaydım ve yapmanın önemine KENAN VURAL: Eurovibana ne oyuncak getivurgu yapıyorlar. sion aslında Türkiye’nin Avrurecek diye düşünüyorAYŞEGÜL ÖZBEK Soldan sağa, Uğur Onatkut, Serkan Özgen, Kutlu Özmakinacı, Kenan Vural ve Alpay Şalt. Celayir’in sergisi Milano’da MİLANO (Cumhuriyet) Ressam Mahmut Celayir’in, doğatoprak çıkışlı eserlerinin yer aldığı “Bir Gezginin Öğleden Sonrası” isimli sergisi, İtalya’nın Milano kentinde izleyiciyle buluştu. Sergi kasım ayında İstanbul C.A.M. Sanat Galerisi’nde açılan sergisiyle aynı başlığı taşımakla birlikte, bu kez farklı resimleri de içeriyor. Küratörlüğünü Nicoletta von Buttlar’ın yaptığı sergi, 11 Mart’a kadar sürecek. palılaşma çabalarından biri aynı zamanda. İyi bir derece alırsan Avrupa tarafından daha da benimseneceksin gibi bir psikoloji var. Bizim için önemli olan bundan sonra yapacaklarımızın kalitesi olacak. TRT, bir süredir tercihini rock ya da alternatif müzik yapan isimlerden yana kullanıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? ÖZMAKİNACI: Benim anladığım kadarıyla TRT temsil kabiliyeti olan sanatçıları göndermekten yana. Açıkça söylemekte hiç sa kınca görmüyorum; rockçıların temsil yeteneği popçulardan daha fazla. Politik, kültürel, sosyal konularda da öyle... Son yıllarda Eurovision’ın yapısında da bir değişim olduğunu düşünüyor musunuz? ALPAY ŞALT: Yıllardır alışkın olduğumuz genel bir Eurovision kalıbı vardı. Fakat Lordi gibi çok uç bir grubun yarışmaya girip başarıyı yakalaması o bakış açısını da değiştirdi. Eurovision şu anda çok daha organik bir yarışma. ‘Bir Yüksek Sadakat şarkısı’ Eurovision şarkılarında bir kalıp, şablon varsa, siz bu kalıba ne kadar uyduğunuzu söyleyebilirsiniz? VURAL: İngilizce ve hızlı parça seçmemiz istatistiksel bir çalışmanın sonucu. Ama şarkının temel özelliği ‘bir Yüksek Sadakat şarkısı’ olması ve bizi yansıtması. ÖZMAKİNACI: Başarılı olmak için şarkı birtakım müdahalelere uğramak zorunda. Kendi müziğimizle Eurovision’da olması gereken müzik arasında bir bağlantı kurmaya çalıştık. Bazı zorunlu durumları göz önünde bulundurmadan başarılı olmak istemek de hayalcilik olur zaten. Bu yıl Türkiye’den Almanya’ya göçün 50. yılı. Bunun motivasyonu ne yönde olur sizce? SERKAN ÖZGEN: O salonda Türklerin sayısı çok olabilir. Bu da sahneye çıktığımızda bizi cesaretlendirip gaza getirir. ÖZMAKİNACI: Avrupa gün geçtikçe kendi değerleriyle çelişmeye başladı. Bir yandan yabancılara ırkçı tutumlar gittikçe artarken öte yandan Avrupa kültürünün bir arada yaşaması için bir yarışma yapıyorsunuz. Mikrofonlara bir şey söylemek imkânımız olursa bu yarışmayı neden yapıyorsunuz diye sorarım ben mesela. Fotoğraf: UĞUR DEMİR C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle