18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 MART 2011 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA [email protected] EKONOMİ 13 ‘ tibarımız zedelendi’ Rekabet Kurulu, banka promosyon soruşturması sözlü toplantısı kapsamında banka temsilcilerini dinledi. Akbank Genel Müdürü Ziya Akkurt, gerek bankacılık, gerekse ticaret hayatında güven, söz ve ahde vefanın çok önemli olduğunu belirterek “Biz en uzun vadeli bono ihracını gerçekleştirmeyi hayal ederken, bugün burada rekabet etmeyen bir banka durumuna düşürüldük. Benim yurtdışındaki itibarımın iki paralık hale getirildiğini acaba düşünüyor muyuz?” dedi. Diğer banka temsilcilerinin görüşleri ise şöyle: ş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince: Maaş hizmeti aslında bankacılık hizmeti değildir. Hele hele buna bir promosyon verilmesi de ülkemizde şartların gereğidir ve esasında kurtulunmasında yarar olan bir husustur. Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen: Maaş ödemesinden zarar bile ediyoruz. Keşke yasaklansa da bu promosyon yerine hizmet kalitesi ve ürün çeşidimiz ile rekabet etsek. Vakıfbank Genel Müdürü Süleyman Kalkan: Şu anda öyle bir yoğun rekabet yaşanıyor ki biz bankacılar olarak bu alanda para kazanamayacak duruma geldik. Benzine ardı ardına gelen zamlar yurttaşa pes dedirtti Bir yandan Ordadoğu ve Afrika’daki halk hareketleri bir yandan doların yükselmesiyle benzin, son bir haftada 14, şubat ayınının tamanında da 23 kuruş zamlandı. Ekonomi Servisi ‘İsyan’ zamları bitmek bilmeyen benzinin kendisi, üst üste gelen fiyat artışlarıyla isyanlara neden oluyor. Ortadoğu ve Afrika’da yaşanan halk hareketleri petrol fiyatlarını 110 doların üstüne çıkarınca benzine de ardı ardına zam geliyor. Benzine 45 kuruş zam daha geldi. Geçen hafta yapılan 89 kuruş zammın ardından böylece son bir haftada benzine 14 kuruş zam yapıldı. Şubatın başından bu yana 3 kez zamlanan benzinin fiyatı 23 kuruş arttı. Şubatın başında 3 lira 83 kuruş olan benzinin litresi şubat sonunda 4 lira 8 kuruşa çıktı. Zamların hâlâ 106 dolarlık petrol fiyatını yansıttığını söyleyen uzmanlar, 110 doların üstünde seyreden petrol fiyatları düşmezse yeni zamların yolda olduğunu vurguluyor. Benzin fiyatlarını etkileyen bir diğer gelişme de dolar kurundaki yükseliş olarak gösteriliyor. Türk lirası dolar karşısında değer yitirdikçe dövizle ithal edilen ham petrolün fiyatı yükselmese bile maliyeti artıyor. Akaryakıt dağıtım şirketlerinde çok küçük farklılıklar olmakla beraber 95 oktan kurşunsuz benzinin satış fiyatı Ankara ve İstanbul’da litrede 4.04 liradan 4.08 liraya, İzmir’de 4.03 liradan 4.08 liraya, Van’da da 4.14 liradan 4.18 liraya yükseldi. Küresel Gıda Krizine Doğru Küresel gıda fiyatları 2007 yılından bu yana hızlı bir yükselme içerisinde. Özellikle son üç ay boyunca buğday, mısır, darı, pirinç gibi temel gıda maddelerin fiyatlarında yeni bir ivmelenmeyle karşı karşıyayız. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre gıda fiyatları endeksi 2006’da yüzde 12, 2007’de yüzde 24 ve 2008’de de yüzde 50 artış gösterdi. Sadece son bir ay içinde yüzde 3.4 artan gıda fiyatları endeksi, izlenmeye başlandığı 1990 yılından bu yana zirve noktasında duruyor. Dünya Bankası verileri de aynı yönde gelişmelere işaret ediyor: özellikle “güneyin gelişmekte olan ekonomilerinde” son üç yılda fiyat artışlarının buğdayda yüzde 130; soya fasulyesinde yüzde 87; pirinçte ise yüzde 74’e ulaştığı vurgulanmakta. Dünya Bankası, gıda fiyatlarındaki yükselme sonucunda dünyada (günde 1.25 dolar altında gelir ile) “mutlak” yoksulluk yaşayan insan sayısında haziran ayından bu yana 44 milyonluk bir artış olduğunu belgeledi. FAO’ya göre de gıda krizinin derinleşmesi sonucunda “yetersiz beslenme ve açlık yoksulluğu” yaşayanların sayısı sadece 2008’de 75 milyon artarak 925 milyon kişi oldu. FAO tahminlerine göre, verili eğilimler sürdüğü takdirde bu rakam 2017 yılında 1.2 milyar kişiye ulaşacak. Bütün bu gözlemler altında, yazımızın bulgularını baştan vurgulamak istiyorum: Söz konusu veriler küresel kapitalizmin başka bir boyutta sürmekte olduğunun açık bir göstergesidir. Küresel kapitalizm 20. yüzyılın son çeyreğinden başlayarak uzun dönemli ve yapısal nitelikli, devrevi krizlerinden bir yenisine sürüklenmiş durumdadır. Küresel sermaye bu krizi önceleri üçüncü dünyanın azgelişmiş ülkelerini borç tuzağı içine çekerek başlattığı ve neoliberal modelin saldırılarıyla güçlendirdiği özelleştirme politikalarıyla, bu ülkelerin kamusal varlıklarını yağmalamayla aşmaya çalışmış; daha sonra dotcom diye anılan internet köpüğü ve nihayet gayrimenkul piyasalarındaki spekülatif köpükler aracılığıyla ertelemeye çalışmıştır. Gezegenimizin kaynaklarını birer ticari meta ve spekülasyon aracı olarak değerlendirme çabası mevcut gıda krizinin de ana nedenidir. Gıda fiyatlarındaki yükselişin kısa dönemdeki konjonktürel veriler ışığında “teknik iktisadi” açıklamaları kuşkusuz yapılabilir. İktisat biliminin iflah olmaz tam rekabet varsayımını veri alarak, dünya piyasalarındaki arz ve talep koşullarına bağlı açıklamalar, gıda fiyatlarını Çin ve Hindistan’da büyüyen orta sınıfların yarattığı talep baskılarına; mevsimsel etkilere; veya petrol fiyatlarındaki artışın tarımsal üretimde yarattığı maliyet baskılarına dayandırılmaktadır. Oysa bütün bu gerekçeler, bir bütün olarak ele alındığında sorunun temelinde yatan öğeleri açıklamaktan uzak kalmaktadır. Zira her şeyden önce, mevcut gıda krizi üretim eksikliğinden değil, dünya çapında yaşanan yoksullaşmanın ve mülksüzleşmenin doğurduğu “talep edememe” olgusuna dayanmaktadır. Neoliberal serbestleştirme, özelleştirme, kuralsızlaştırma modeline dayalı mevcut gıda ve tarım politikaları, bir yanda mülksüzleşen kırsal köylü nüfusun kitleler halinde kentlerin varoşlarına dışlanmış, enformalleştirilmiş kentli yoksullar halinde yığılmasına; diğer yanda ise gıda sektörünün üretim ve dağıtım zincirinin hemen her halkasını denetleyen, tayınlayan, fiyatlandıran ve spekülatif ileri piyasalarda yönlendiren tekelci ulusötesi şirketlerin daha da güçlenmesine yol açmaktadır. Elimizdeki verilere göre, günümüzde gıda ve tarımsal sanayiler küresel meta zincirinin daha ilk halkasında, tohum üretimi ve pazarlanmasında, konumlanan on büyük şirket (Monsanto, DuPont, Syngenta, Bayer vd.) tohum piyasasının yarısından fazlasını kontrol etmektedir. Bunun devamı olarak sayılabilecek zirai ilaçlama ve gübre sektörlerinde ise on ulusötesi şirket küresel piyasanın yüzde 84’ünü elinde tutmaktadır. Dağıtım ve pazarlama aşamalarında da benzer eğilimler mevcuttur. Avrupa piyasalarında on büyük ulusötesi şirketin dağıtım şebekeleri pazarın yüzde 45’ini kontrol etmekte olup, mevcut hipermarketleşme eğilimleri altında önümüzdeki 15 yıl içinde bu oranın yüzde 75’e ulaşacağı tahmin edilmektedir. Küresel meta zincirlerindeki bu yoğun tekelleşme, kimin, neyi, hangi piyasada ve hangi fiyattan tüketebileceği kararının verilmesinde ana belirleyici unsurdur. Diğer yandan, Avrupa Birliği, ABD ve Kanada gibi “kuzey”in zengin ülkelerinde izlenen tarımsal destek ve teşviklendirme politikaları tüm dünyanın tarımsal hammadde kaynaklarını bu ülkelere çekmekte ve dünya pazarlarında çarpık ve sürdürülemez bir üretim deseni oluşturmaktadır. Tarımsal destekler, tarım sanayileri sektörü toplam katma değerinin ABD’de yüzde 25’ine, AB ülkelerinde ise yüzde 40’ına ulaşmakta ve nihai olarak, gene üretimana girdiler ve dağıtım safhalarını ellerinde bulunduran büyük tarım tekellerinin kârlarını desteklemektedir. Derinleşen gıda krizinin, tüm boyutlarıyla ele alındığında, aslında küresel kapitalizmin büyük durgunluğunun bir parçası olduğu anlaşılmaktadır. Gıda fiyatlarındaki ivmelenme dalgasını salt arz ve talep dalgalanmalarıyla ve 18. yüzyıl liberal öğretisinin tam rekabet varsayımlarıyla açıklayacak kadar saf olmamalıyız. Erdoğan’ın geçen yıl yüzde 10’a indireceği iddiasını bulunduğu işsizlik hedefin çok gerisinde İşsizlik hâlâ yüzde 12 şsizlik kriz yılına göre yüzde 2.1 puan azalmasına karşın hâlâ yüksek oranlarda dolaşıyor. şsizlik oranı bu düzeyiyle 2010 için öngörülen yüzde 12.2’lik işsizlik oranı hedefinin 0.3 puan gerisinde kaldı. Ekonomi Servisi Türkiye’nin yapısal sorunlarının başında gelen işsizlikte bir türlü iyileşme sağlanamıyor. Kriz yılında yüzde 14’e, iş aramaktan umudunu kesenlerin de hesaba katıldığında yüzde 16’lara çıkan işsizlik, 2010’da yüzde 11.9 olarak gerçekleşti. Bu oran, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 2010 başında verdiği ‘işsizlik yüzde birkaç ay içinde yüzde 10’a inecek’ sözünün gerçekleşmediğini ortaya koyarken, AKP’nin geçen yıl belirlediği hedefin de altında kaldı. Türkiye İstatistik Kurumu, Hanehalkı İşgücü Araştırması 2010 sonuçlarını açıkladı. Buna göre açıklanan işsizlik, 2010 için öngörülen yüzde 12.2’lik işsizlik oranı hedefinin 0.3 puan gerisinde kaldı. 2010’da işsiz sayısı bir önceki yıla göre 425 bin azalarak 3 milyon 46 bin düzeyine indi. Tarım dışı işsizlik oranı bir önceki yıla göre 2.6 puanlık azalışla yüzde 14.8 seviyesinde gerçekleşti. Bu oran, erkeklerde geçen yılın aynı dönemine göre 2.8 puanlık azalışla yüzde 13.2, kadınlarda da 1.7 puanlık azalışla yüzde 20.2 seviyesinde gerçekleşti. 2010’da işsizliğin en yüksek olduğu bölge yüzde 14.3 ile İstanbul ile Ortadoğu Anadolu bölgesi olurken, yüzde 58.2 ile işgücüne katılma oranı en yüksek bölge Doğu Karadeniz oldu. Toparlanma olmazsa dışalım artar Denizli hracatçılar Birliği’nce (DEN B) düzenlenen “ hracatın Yıldızları 2010 ödül töreni”nde Devlet Bakanı Çağlayan ve T M Başkanı Büyükekşi, Denizlili ihracatçıları ödüllendirdi. Bakan Çağlayan Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yaşanan gerilimden dolayı şubat ithalatının yaklaşık yüzde 45 artarak 17 milyar dolara çıktığını söyledi. Çağlayan, bu bölgelerde beklenen toparlanma olmazsa ithalatın bu yıl 10 milyar dolar daha artacağını kaydetti. ş Bankası Erbil’de Türkiye ş Bankası, yurt dışındaki 16. şubesini Irak‘ın Erbil şehrinde açtı. Kurumsal ve bireysel müşterilere hizmet verecek ş Bankası Erbil Şubesi, her tür bankacılık hizmetini sunacak. Türkiye’den görevlendirilen personele ek olarak yerel işgücüne de istihdam sağlayacak Erbil şubesinin, Türkiye ile Irak arasında sürekli artış eğiliminde olan dış ticaret işlem hacmini ve iki ülke arasında mevcut olan iyi ilişkileri daha ileri bir seviyeye taşıması bekleniyor. Petrolün ateşi ithalatı yaktı MURAT GÜLDEREN DENİZLİ Dış ticaretten sorumlu Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, şubat ayında petrole dayalı ithalatın tavan yaptığını söyledi. Çağlayan “Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yaşanan olaylar nedeniyle ithalat tahmini olarak şubatta yaklaşık yüzde 45 artarak 17 milyar dolara çıktı. Bu rakam geçen yılın aynı ayına göre 11.7 milyar dolardı. Gerilim ateşi sönmez, ortalık yatışmazsa bu yıl ithalata 10 milyar dolarlık daha yük bindirecek” dedi. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da yaşanan karmaşalar nedeniyle 2011 yılının ilk iki ayında ihracatta Mısır’da yüzde 21, Tunus’ta yüzde 38, Libya’da yüzde 6 düşüş yaşandığını söyleyen Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi de “Olaylar durulmaya başlayınca her şey eskiye dönecektir. Bu pazarlardan asla uzaklaşmayacağız” dedi. Büyükekşi 2011 yılının şubat ayı ihracat verilerini devlet bakanları Çağlayan ve Selma Aliye Kavaf’ın katılımıyla Denizli’de açıkladı. Buna göre, şubatta ihracat 2010 yılının aynı ayına göre yüzde 24.19 artışla 10 milyar 165 milyon dolar oldu. İhracat son 12 aylık dönemdeyse yüzde 15.32 artışla 117 milyar 531 milyon dolara çıktı. Şubatta en fazla ihracatı 1 milyar 615 milyon dolar ile otomotiv endüstrisi yaptı. Arazi Çiller’den villa çocuklardan şte Malvarlığı Mert ve Berk Çiller daha önce turizm yatırımlarına başlamış, Turmar Turizm’i kurarak Pera Tulip, Pera Rose ve 4 yıldızlı Tulip City İstanbul otellerini açmıştı. Berk Çiller, Kuşadası’nda da arazileri bulunduğunu söylerken Tansu Çiller de 1993’te mal beyanın şunları belirtmişti:  Kilyos’ta arsa, kat karşılığı 30 villa, sosyal tesisler, 16 daireli apart otel.  Sarıyer Uskumruköy’de 78 dönümlük arsa. Sarıyer Kısırkaya’da 90 dönümlük arsa. Kilyos ve Sarıyer’de toplam 29 dönümlük arsa. Berk Çiller Ekonomi Servisi Eski Başbakan Tansu Çiller’in eşi Özer Uçuran Çiller ile çocukları Mert ve Berk Uçuran Çiller’in aile şirketi Marsan Marmara Holding’in iştiraki Mitaş Gayrimenkul, Uskumruköy’de lüks konut projesi yapıyor. Projeyi basına tanıtan CEO Berk Uçuran Çiller, fiyatların civardaki benzer projelerden daha uygun olduğunu belirterek bunu arsanın kendilerine ait olması nedeniyle payının düşük olmasına bağladı. Satış geliri 40 milyon doları bulması beklenen Çillerler’in projesi ParkONE’nun metrekaresi 1650 dolardan başlıyor ve evler 379 bin ile 772 bin dolar arasında satılıyor. Berk Çiller, GardenONE projesine de başlamak üzere olduklarını belirterek inşaatta büyümek istediklerini söyledi. Ayrıca 4 otelleri bulunduğunu anlatan Çiller, 2012’de otel sayısını 6’ya çıkaracaklarını kaydetti. Marsan Marmara Holding’in yıllık cirosunun 11 milyon TL olduğunu aktaran Çiller ve ParkONE Satış Koordinatörü Vivian Levi, ParkONE ile ilgili şunları belirtti: “Yüksek kalite malzeme kullandık. Birinci etabın yüzde 40’ı için rezervasyon aldık. Müşteriler B gelir grubu, mimar, mühendis, doktor gibi çalışan kesim. Alıcıların hemen yarısı yatırımcı. Bu nedenle daha küçük tercih ediyorlar. Bizde ikinci etapta triplex daire tiplerini azalttık. Bu nedenle projenin cirosunda birkaç milyon dolar azalma olacak.” Global ile IEG ortak oldu Global Menkul Değerler ile Almanya merkezli danışmanlık şirketi IEG Kurumsal Finansman, imzalanan ön anlaşmayla ortak oldu. Ortaklık kapsamında kurulacak IEGGlobal Kurumsal Finans Danışmanlık şirketi, küçük ve orta ölçekli işletmeler başta olmak üzere tüm şirketlere birleşme, satın alma, borç finansmanı ve özelleştirme işlemlerinde danışmanlık desteği sağlayacak. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nden üst düzey bir yetkili ile sohbet ediyoruz. “Yetişkinlere açtığımız okuma yazma kurslarına ilginin giderek azaldığını gözlüyoruz. Merak ettik soruşturduk. Konuştuğumuz kadınlar okuma yazmayı öğrenmenin işlerine yaramayacağını düşündüklerini söylediler. Zaten cep telefonu ve sabit telefonlarla iletişimi sağlıyorlarmış, istedikleri bilgileri de televizyonlardan öğreniyorlarmış....” diye anlatıyor. Demek ki yetiyor bazılarına, kendilerine sunulandan daha fazla bilgiye ihtiyaçları yok. Peki okuma yazma bilmesine karşın okul dönemi sona erdikten sonra eline gazete kitap almayan kaç kişi vardır acaba? Nasıl bir toplum yapısı oluşuyor 21. yüzyılın Türkiyesi’nde? Önümüzdeki hafta 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlayacağız. AKP iktidarının 9. yılındayız. İstatistikler kadın cinayetlerinin son 7 yılda yüzde 1400 arttığını ortaya koyuyor. Ayrılmak steyen Kadını Öldüren Mantık ile Nereye Kadar? Yüzde 1400... Karşımızdaki sayı akıl alır gibi değil... Arkadaşımız Özlem Güvemli’nin haberine göre her gün ortalama 5 kadın hayatlarındaki erkekler tarafından herkesin gözü önünde katlediliyor. Gazeteler, televizyonlar bu talihsiz kadınların öyküleri ile dolu. Cinayetvari trafik kazaları gibi kadın katliamlarını da kanıksıyor mu toplum acaba? Kadının canına tak etmiş. Ayrılmak istiyor. Ne mümkün? Boşandığı eş, koca, erkek arkadaş, nişanlı, olmadı ağabey ya da baba... Erkek takımı... Bırakmıyor... Kadın tehdit edildiğini söyleyerek polise başvuruyor, yardım istiyor... Ne mümkün? Geri yollanıyor... Toplumun yapısı, kadına bakışı bu... Kadın kuruluşları kınıyor, toplantılar yapıyor, kadın cinayetlerini gündemde tutmaya çalışıyor... Bir avuç gazeteci yazıyoruz durmadan... Olmuyor. Bir nebze olsun yol alamıyoruz. TBMM’de geçen yıl Töre ve Namus Cinayetleri Araştırma Komisyonu kurulmuştu. 4 ay çalışıp inceleyip bir rapor hazırlamışlar. İncelemelerde bulundukları Şanlıurfa, Diyarbakır, Batman, Trabzon ve Rize’de, konunun muhatabı kişilerin, TCK’de yapılan değişikliklerden haberdar olmadığını tespit etmişler. Peki kadın nasıl haberdar olacak? Okuyarak mı? Yoksa televizyonlar her gün bir saat kadınlara haklarını anlattıkları programlar mı yapıyorlar da bilmiyoruz? Zorunlu mu bu programlar? Ne gezer? Hoş, haklarını bilse ne değişecek? 13 yaşında 26 erkeğin tecavüzüne uğrayan, ancak 21 yaşına geldiğinde davası sonuçlanan mağdureye neredeyse “suç senin, istemesen olmazdı” demeye indirgenen mantıkla tecavüzcülerin cezalarına yapılan indirimle gelecekteki hangi tecavüzlere caydırıcı örnek teşkil edilecek? Peki, ilahiyatçı profesör Orhan Çeker’in , “Sorunun odağında kim var? Kadın var. Kardeşim sen dekolte giyinirsen bu tür çirkinliklerle karşılaşman sürpriz olmayacaktır. Tahrik ettikten sonra sonucundan şikâyet etmen makul değildir” şeklindeki sözlerine kadınların dışında tepki veren erkeklerin sayısı ne kadar acaba? Son yıllara kadar töre ve namus cinayetleri ağırlıktaydı. Şimdi ise sanki salgın bir hastalık gibi erkekler kendilerinden ayrılmak isteyen kadınları öldürüyor. Namus meselesi falan da yok ortada. Tek gerekçe kadının kendisinden ayrılmak istemesi... Kimi bıçaklıyor, kimi tetiği sıkıyor, kimisi ise kesip parçalara doğruyor. Bu erkekler aramızda. Elimde değil artık yolda yürürken, otobüste, metroda erkeklere “Acaba hangisi hayatındaki kadın ayrılmak isterse onu öldürür” diye bakmaya başladım. Fark etmeden sarılmış çevremiz. Sistem işliyor, bilgiye en hızlı ulaşılabilen çağdayız, istersek en hızlı örgütlenebilecek, güçbirliği yapabilecek bir dönemdeyiz. Buna karşın hızla cahilleşiyor, hızla bölünüyoruz, toplumda sosyal katmanlar birbirinden hızla ayrılıyor, ötekileştiriliyor... Ve hızla, büyük bir hızla insanlıktan çıkıyor toplum... C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle