18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 2 MART 2011 ÇARŞAMBA [email protected] 16 KÜLTÜR Turgut Uyar bir büyük şiirin ayrıntılarını yazmış, yaşadığı çağın titiz bir gözlemcisi olmuştu Şiirin ‘Büyük Saati’ni kurdu REF K DURBAŞ Akan Zaman “Akan Zaman Duran Zaman” adını vermişti Melih Cevdet Anday, edebiyatımızın bir dönemini benzersiz bir tanıklıkla aktardığı anı kitabına. Günümüzün önde gelen iki deneme yazarı; Uğur Kökden ile Mehmet Serdar da, ustalarına bir gönderme yaparak karşılıklı söyleşilerinden oluşan kitaplarının adına, söyleşileri gerçekleştirdikleri semti de katarak “Kanlıca’da Akan Zaman” adını vermişler. Kanlıca’da Akan Zaman, alışıldık ırmak söyleşi kitaplarına benzemiyor. Günümüzün iki aydınının çeşitli konularda tartıştıkları, düşüncelerini açıkladıkları bir kitap. Daha söyleşinin başında edebiyat uğraşısının yüceltildiği, insan yaşamındaki vazgeçilmezliği üstüne satırlarla karşılaşıyoruz: “İnsanın elinde mülkiyet olarak sahipleneceği hiçbir şey yok. Tıpkı, Yunus Emre’nin şiirinde anlatıldığı üzere: ‘Mal sahibi, mülk sahibi / Hani bunun ilk sahibi? / Mal da yalan, mülk de yalan / var biraz da sen oyalan!’ Ancak geçici, sınırlı bir zaman içinde sahip olunabilen mülkiyet! Bu durumda insanın bir tek kendisine verilmiş görünen ‘zaman’dan başka bir zenginliğe sahip olamadığı açık. Bunu da hemcinsinin dolayısıyla kendisinin yüceltilmesine ayırması gerek.” Bu saptamanın ardından başlıyor, doğa, tarih, insan üçgeninde bir yaşamın, bir çağın sorgulanması. Hani Melih Cevdet, “Yağmurun Altında” adlı şiirine “Yirminci yüzyılı yaşadım” diye başlar ya, iki deneme yazarımızın yaşamları da yirminci yüzyılın türlü serüvenleri içinde, bu çalkantıları, dünyayı anlamaya, anlatmaya çalışmakla geçmiş. Uğur Kökden, Anadolu’nun çeşitli kentlerinde geçen bir çocukluktan ve İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki mühendislik eğitiminden sonra, Franco İspanya’sını, Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nı, Sovyetler Birliği’ni, 1960’lar Fransa’sını yakından tanımış, oralarda çağdaş bir yazarın gözünden izlenimler edinmiş, yurda dönüşünden sonra da 12 Mart’ın, 12 Eylül’ün baskısını, zindanlarını yaşamış. Mehmet Serdar da, 70’lerden günümüze ülke, dünya ve insanlığın türlü sorunları üstüne hem mühendis hem aydın olarak düşünen, ama alışıldık yaklaşımların ötesinde yaratıcı düşünceler geliştiren bir yazar. Bu iki çağdaş yazarımızın konuşmaları zaman zaman Uğur Kökden’in yaşamı çevresinde bir yirminci yüzyıl sorgulamasına dönüşüyor. Ancak geçmişi ve geleceğiyle insanlıktır karşımızda duran. Bugün artık hiçbir konunun, tek başına tartışılabilir olma özelliği kalmadı. Çünkü insanlık büyük teknolojik gelişmelerin sonunda, yaşadığımız yerkürede ya insani bir yaşam biçimini kurup bunu sürdürmenin yollarını bulacak ya da dünyamız geri dönülmez bir yok oluşa hızla yaklaşacak. Hem bireyler hem de insanlık topluluğu olarak sorumluyuz kendimizin ve dünyamızın geleceğinden. Kanlıca’da Boğaz kıyısında bir kahvehaneye oturup bir dostunuzla söyleşmeye başladığınızda yüzyıl önce olsa, Yahya Kemal gibi, “Günler kısaldı. Kanlıca’nın ihtiyarları / Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları. / Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa... / Yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa...” diye hüzünlenebilirdiniz. Ama günümüz aydınının böyle bir hakkı yok. Uğur Kökden ve Mehmet Serdar, Kanlıca kıyısındaki sohbetlerinde, yaşadığımız çağın türlü sorunlarının altından girip üstünden çıkıyorlar. Zaman zaman aşırı, gereksiz ayrıntılara girilip çıkılsa da sonunda, iki çağdaş aydının düşünceler sarmalı içindeki söyleşileri günümüz dünyasına aydınlık bir pencere olmayı başarıyor. [email protected] İlk kitabı “Arzı Hal”den (1949), bütün şiirlerini içeren “Büyük Saat”in (1984) sonuna eklediği “Dün Yok mu?”da topladığı şiirlerine bakıldığında, Turgut Uyar’ın tek tek şiirler değil de bir büyük şiirin ayrıntılarını yazdığı, şiirini bir “insani durumlar” iskeleti üzerine bina ettiği görülür. Bu anlamda, bir ayrıntılar şiiridir. Fakat ayrıntılar, “ayrıntı” olarak değil, bir bütünün parçaları olarak soluk alır şiirinde. Yinelemeler, yığıntı Çok boyutlu bir açıdan bakar nesnelere. Deniz, acısı bileklerde duyulan engin bir kelepçedir. Leylak, pazarlık edilse üçbeş kuruşa alınabilen ölü günlerin karşılığıdır. Lambanın duvara düşen gölgesi, aşktır. lar bu bütüne göre anlam kazanır. Bu nedenle bir “anlam” şiiridir de. Yeni biçim denemelerine girişmekten de kaçınmaz hiçbir zaman. Halk şiirinin deyiş özelliklerinden Divan şiirinin yapı kalıplarına, gündelik dilin tekdüzeliğinden çok boyutlu anlam katmanlarına doğru genişleyen, kendine özgü bir şiirin yapı taşlarını kurar. Düzyazıyı kullanmaktan da çekinmez. Şiirin tomurcuğu neredeyse oradan devşirir şiirini. Geniş bir coğrafyaya yayılan bu biçim arayışlarının yanı başında ise zengin bir görüntü çağlayanı akıp durmaktadır. Gerçeği olduğu gibi almaz, yeni baştan yaratır… Çok boyutlu bir açıdan bakar nesnelere. Deniz, bir balkon penceresinden görülen su birikintisi değil, acısı bileklerde duyulan engin bir kelepçedir. Leylak, bir demet çiçekten çok, pazarlık edilse üçbeş kuruşa alı Şiir ve fazlası: Turgut Uyar Kültür Servisi Beşiktaş Belediyesi tarafından düzenlenen “Ustalara Saygı” toplantılarının önceki geceki konuğu Turgut Uyar’dı. Akatlar Kültür Merkezi’nde düzenlenen etkinlikte, Turgut Uyar şiirleri, aile albümünden kareler ve Türk Şiiri’ndeki yeriyle anıldı. Gecede ilk kez Turgut Uyar’ın kendi sesinden şiirlerinin yer aldığı ses kaydı da izleyicilerle paylaşıldı. Metin Belgin ile Hümay Belgin’in, Turgut Uyar’ın sevilen şiirlerinden hazırlayıp sundukları bir gösteri ile başlayan gecede, Doğan Hızlan, Turgut Uyar’ın şiirlerinin şiirimizde apayrı bir yeri olduğunu belirterek “Onun şiirlerini okurken ister istemez başka şairlerle mukayese edersiniz. O zaman Turgut Uyar’ın şiire yaptığı katkıları daha iyi anlarsınız. Onun şiirleri yalnızca şiir değildir, daha fazlasıdır” dedi. Ardından sahneye çıkan Tuna Kiremitçi ise Turgut Uyar’a yazdığı uzun mektubu okudu. Kiremitçi, Turgut Uyar şiirleriyle bir dönem “haddinden fazla” inatlaştığını, ancak bir süre sonra Uyar’ı daha dikkatli okuyup kendine kızdığını söyledi. “Turgut Uyar’ın ‘Geyikli Gece’sini nasıl olup da es geçtiğimi düşündüm sonra.. Onu okudukça, şiiriyle aramdaki ilişki, fırtınalı bir ilişkiye dönüştü.” Deniz Durukan, Turgay Fişekçi, Vural Bahadır Bayrıl’ın Turgut Uyar şiiri üzerine konuşmalarıyla devam eden gece, barkovizyon gösterisi ile son buldu. nabilen ölü günlerin karşılığıdır. Lambanın duvara düşen gölgesi, aşktır; aşk gibi güzel bir şeydir. Zaman da çok boyutludur şiirinde. İlk şiirlerinde çoğunlukla “şimdiki zaman”ı kullanır; daha sonraları “gelecek zaman” ağır basacaktır. Son şiirlerinde ise yine “şimdiki zaman”a döner ve “an”ı yakalamaya çalışır. Çünkü “şiirin çok ilgisi vardır zamanla”. Uyar’ın şiirinin bir özelliği de iç konuşmaları fazlaca kullanmasıdır. Dipnotlarında okuru ile konuştuklarını saymazsak, çünkü okuruyla konuşur, hep birileriyle konuşur. “Oysa” der birisi, “sabah yeniden hatırlamadır yaşamayı”. Turgut Uyar’a göreyse “oysa” diyenlerden hep korkmalıdır; “oysa ölüm var” da diyebilir aynı kişi… Terziler, marangozlar, geyikler, akşam, pazartesi, denizler, leylak, madenciler, postacılar, büyükanne, amca, enişte, durmadan aya bakanlar, ıslak çeltikler, sulfata, biten bir yaz, Akçaburgazlı Yekta, tel cambazı, eski kırık bardaklar, kayayı delen incir, bir gülün serüveni ve daha yüzlercesi. Bütün bunların iç yüzünde de yalnızlık, hüzün, sıkıntı vardır. Yaşadığı çağın titiz bir gözlemcisi olma çabası vardır. “Gelmiş geçmiş aşkların saçak altında”, “bir hançere kın olan düşünceleri” ile “yakın geçmişin bir tarihçisi” olarak aşktan ve ölümden söz eder. Çünkü ölümün ömrü bir gündür, ama aşk ömür boyu sürecektir. Yine de sormadan edemez: “Biten başka bir şeyler var mı daha?” Bu anlamda da “olağanüstü”nün değil, “olağan”ın şairidir. Turgut Uyar, 4 Ağustos 1927’de Ankara’da dünyaya gelmişti; 22 Ağustos 1985’te aramızdan ayrıldı. Şiirleriyle kurduğu “Büyük Saat” ise hâlâ zamanın değirmenini çalıştırmakta… ‘Malafa’ ENKA’da Kültür Servisi ENKA Kültür Sanat, “23. Yıl Bahar Programı” kapsamında, geçen yıl İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında sahnelenen Dot oyunu “Malafa”ya ev sahipliği yapıyor. Hakan Günday’ın oyunlaştırdığı, Murat Daltaban’ın yönettiği, satmak için kendilerinden vazgeçenlerin, satın almak için kendilerini kaybedenlerin öyküsünü anlatan oyun, 8 Mart’ta saat 20.30’da ENKA İbrahim Betil Oditoryumu’nda sahnelenecek. ÜNLÜ HOLLYWOOD YILDIZI JANE RUSSELL YAŞAMINI Y T RD !f stanbul Reuters’da Kültür Servisi !f İstanbul Film Festivali, Reuters Haber Ajansı’na da konu oldu. Haberde, prömiyeri Sundance Film Festivali’nde yapılan önemli filmlerin İstanbul’da da gösterime girdiği hatırlatılarak, !f İstanbul kapsamındaki izleyici sayısının dörde katlanarak bu yıl 70 bini bulduğu belirtildi, ayrıca şu yorum yapıldı: “Türk film yapımcıları festivallerin gözdesi olmaya başladı. Semih Kaplanoğlu ve Nuri Bilge Ceylan, Berlin ve Cannes’da da kendilerini gösterdiler.” Erkekler da sever Kültür Servisi Ünlü Amerikalı kadın oyuncu Jane Russell, 89 yaşında ABD’nin Kaliforniya eyaletinde hayatını kaybetti. 1940 ve 50’lerdeki filmlerde rol alan oyuncu, özellikle 1948’de Bob Hope’la birlikte rol adlığı “Paleface /Solukbenizli” ve Marilyn Monroe ile başrollerini paylaştığı 1953 yapımı “Erkekler Sarışınları Sever” (Gentlemen Prefer Blondes) filmiyle üne kavuşmuştu. 1940’larda en sevilen kapak kızları arasında yer alan Russell, bir dönem Demokrat Parti’yi, bir dönem de Cumhuriyetçi Parti’yi desteklemişti. 18 yaşında yaptırdığı bir kürtaj sonucu kısır kalan sanatçı, eşi ile birlikte 3 çocuk evlat edinmiş, hayatının bir kısmını Amerikalı ailelerin yetim çocukları evlat edinmelerine yardım ederek geçirmiş ve bu konuda çalışan bir dernek kurmuştu. ‘Erkekler Sarışınları Sever’ Altyazı ‘ z Peşinde’ Kültür Servisi Altyazı Aylık Sinema Dergisi, Mart sayısında Coen Biraderlerin Oscar adayı filmi “İz Peşinde”yi kapağına taşıyor. Derginin bu ayın vizyonundan öne çıkardığı diğer konular arasındaysa, yine Oscar adaylıklarıyla gündemde olan Amerikan bağımsızları “İki Kadın, Bir Erkek” ve “Gerçeğin Parçaları” ile İlksen Başarır’ın ikinci uzun metrajı “Atlıkarınca” üzerine yazılar dikkat çekiyor. Ayrıca 90’lı yılların başında Diyarbakır’da Özgür Gündem gazetesi için çalışırken baskılarla boğuşan gazetecilerin öyküsünü anlatan “Press”in yönetmeni Sedat Yılmaz’la yapılmış bir söyleşi de yer alıyor. CESAR’I 3, MOLIERE ÖDÜLÜNÜ SE 2 KEZ ALDI Doğar’dan ‘Dijital Müdahaleler’ Kültür Servisi Fotoğraf sanatçısı Yusuf Doğar’ın, “Dijital Müdahaleler” başlıklı sergisi, İstanbul Beyoğlu’ndaki Yeminli Mali Müşavirler Odası Sergi Salonu’nda görülebilir. Duyar’ın “Fotoğraftakiler yaşamımı nasıl şekillendirdilerse, ben de o fotoğrafları şekillendirdim” sözleriyle tanımladığı ‘müdahale edilmiş’ çalışmaları 9 Mart’a kadar görülebilir. (0 212 251 60 90) Fransız oyuncu Annie Girardot öldü PARİS Fransa’nın sevilen oyuncularından, 70 ve 80’li yılların popüler sinema yıldızı Annie Girardot önceki gün 79 yaşında yaşamını yitirdi. Aralarında Visconti, Marco Ferreri, Mario Monicelli, Bertrand Blier, ChristianJaque, Claude Lelouche, Marcel Carné, Philippe de Broca, Yves Boisset’nin de bulunduğu İtalyan ve Fransız sinemasının önemli yönetmenleriyle 120’nin üstünde film çeviren Annie Girardot, son iki önemli rolünü Michael Haneke’nin “Piyano Öğretmeni” (2001) ve “Saklı” (2005) filmlerinde oynamıştı. 1931 Paris doğumlu Girardot, 1949’da girdiği Devlet Konservatuvarı’ndan 1954’te üstün başarıyla mezun olunca Comédie Française kadrosuna alındı. 1955’te André Hunebelle’in “Masada On Üç Kişi” filmiyle sinema dünyasında ismini duyurdu. Oyunculuğunu doğal ve samimi kişiliğiyle ustalıkla bağdaştıran sanatçı, daha önce tiyatroda işbirliği yaptığı Luchino Visconti’nin “Rocco ve Kardeşleri” (1960) filminde oynadığı kadın kahraman Nadia rolüyle dikkat çekti. Aynı filmde rol alan Renato Salvatori ile hayatını birleştiren Girardot, Salvatori’den bir kız çocuğu sahibi oldu. Fransız sinema ve tiyatrosunun en saygın ödülleri Cesar’ı üç kez, Moliere ödülünü ise iki kez kazanan sanatçı, son beş yıldır ağırlaşan bir Alzheimer hastalığıyla mücadele ediyordu. Girardot hastalığına rağmen 2008’e kadar film çevirmeye devam etmişti. Rock ‘n’ roll sanatı satışta Kültür Servisi Bonhams Müzayede Evi, Rock ‘n’ Roll sanat eserlerini satışa sunuyor. 10 Mart’ta New York’ta gerçekleştirilecek müzayedede The Rolling Stones, David Bowie, Johnny Cash, Bruce Springsteen, Lou Reed, The Police, The Clash, Richard Hell, The Ramones, Led Zeppelin, Ozzie Osbourne, The Grateful Dead, Bob Dylan, Jefferson Airplane, Journey, U2, Aerosmith, Pink Floyd ve The Sex Pistols gibi efsanevi gruplara ait albüm kapakları, posterler ve çizimler meraklıları için satışa sunulacak. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle