18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 16 MART 2011 ÇARŞAMBA 6 HABERLER Doğan, Donanma Komutanlığı’nda yapılan aramada bulunan belgelerle ilgili iddialarda bulundu ‘Belgeleri çete üretti’ HAT CE TUNCER Haberi Savunmak Bir yıldan fazla bir zamandır sürüp giden bir dava var. Davanın konusu yargıçların, savcıların, polislerin birlikte bir Boğaz gezintisi yapmaları, yemek yemeleri, günün anısına fotoğraflar çektirmeleri ve bu yemeğin, gezintinin bir internet sitesinde, bir gazetede haber olmasıdır. Davayı açan savcıların iddiası, haberi yapanların yemeğe katılanları hedef gösterdikleri iddiasıdır. Ve bu nedenle de açılan dava bir basın davası olmamış, Terörle Mücadele Yasası hükümlerine göre açılmış, iddianamede bu yasanın ihlal edildiği öne sürülmüştür. Ama ortada bir terör eylemi yoktur. Peki ne var? Ortada yalnızca bir haber vardır. Bazı özel durumlarda bu türden bir yargılamada haberi savunmak zor, bedeli büyük olabilir. Diyelim darbe olmuş, sıkıyönetim ilan edilmiş, siz de böyle bir olayı haberleştirmişsiniz. Ne olur? Ne olur demeyelim, ne olmuş diyelim. Çünkü Türkiye’nin tarihinde böyle bir olay var. Ben, ayıp ama, yaşamıyla örnek, değerli gazeteci Altan Öymen’in 17 Ekim 2010’da Radikal’de çıkan “Niçin tutukluyum? Niçin buradayım?” başlıklı haber analizini görmemiştim. Büyük bir incelik göstererek bana gönderdi. O yazıdan aktarıyorum: “Yıl 1960. Aylardan ekim. Askeri yönetim altında Yassıada davaları başlıyor. Gazetelerde bir haber. Davaların hâkim heyeti (Yüksek Adalet Divanı) üyeleri savcılarla birlikte deniz gezisine çıkıyor. Üstelik Savarona yatıyla.” Sonra ne oluyor? Altan Öymen, “Savarona Gezisi ve Savcının Demeci” başlığı altında olayı yazıyor. Şöyle yazıyor: “Yüksek Adalet Divanı yargıç ve savcıları pazar gününü Savarona gemisinde beraberce gezerek geçirmişlerdir. Bizce bu da yanlıştır. Gezintinin Savarona ile yapılmasının münakaşası bir yana, savcıların yargıçların beraber gezintiye katılmaları, mahkemenin adalet içinde cereyanına karşı tereddüt ve şüphe yürütmek isteyen kötü niyetlilerin ekmeğine yağ sürer.” Askeri darbe koşullarında haberin peşinde koşan, gazeteciliğin gereğini sıkıyönetim altında yerine getiren Altan Öymen, aynı yazıda birbirine tıpatıp benzeyen davaları ve haberleri karşılaştırıyor. Şöyle bitiyor o yazı: “Ama anlaşılıyor ki, ne askeri dönemdeki o uyarılar işe yaramış ne sivil dönemdeki uyarılar.” Gerçekten de yaramadı. Ama 1960 ile 2010 arasında bir fark var yine de. 1960’ta Altan Öymen’in haberi dava konusu olmamış. 2010’da ise hâkimlerin, savcıların, polislerin birlikte yemek yediklerini haber yapmak dava konusudur. Üstelik de öyle basın davası değil. Terörle Mücadele Yasası’nı ihlal davası. Peki ben bu yazıyı neden yazdım? İki nedeni var: Birincisi, gazetecilerin düşünce özgürlüğünü, yazdıkları kitaplar, haberler için tutuklanan arkadaşlarını savunmak için yürüyüş yapmak zorunda kaldıkları bir zamanda yaşıyor oluşumuzdur. İkinci neden, benim o davanın sanıklarından birisi olmamdır. Ama burada önemli olan kuşkusuz ben değilim. Önemli olan haberin kendisi ve savunulmasıdır. Bunda da bir tuhaflık yok. Haberi yazan haberini yanlışsa düzeltecek, doğruysa savunacak kuşkusuz. Tuhaf olan, 1960 ile 2010 arasındaki 50 yılın sanki boşu boşuna geçip gitmiş olmasıdır. Baykal: Sözlü davet var ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, dünkü grup toplantısı öncesinde Ergenekon davası savcısı Zekeriya Öz’den kendisine bir tebligat gelip gelmediğine ilişkin sorular üzerine “Yazılı gelmedi ama sözlü olarak aradılar. Sözlü olarak davet geldiği Ankara Cumhuriyet Savcılığı tarafından duyuruldu” dedi. Baykal, “İfadeye gidecek misiniz, ne zaman gideceksiniz” sorusu üzerine de “Size duyururum” demekle yetindi. Balyoz Harekât Planı davasında tutuklu bulunan eski İstanbul 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan, Gölcük Donanma Komutanlığı’nda bulunan belgelerin bir çete tarafından üretildiğini belirterek “Gölcük’te bulunan ‘hazine’nin sadece ‘kalp paralarla’ sahte dijital verilerin kayıtlı olduğu CD’ler ve hard diskten ibaret olduğu anlaşılmıştır” dedi. Balyoz planında birçok belgenin son kaydedidicisi olarak görünen emekli Tuğgeneral Süha Tanyeri’nin mükemmel bir asker olduğunu söyleyen Doğan, “Ancak Süha Tanyeri’nin bilgisayar özürlü olduğunu ben biliyorum” dedi. 195 emekli ve muvazzaf askerin yargılandığı davaya dün devam edildi. Duruşmaya 159 tutuku sanık ve 29 tutuksuz sanık katıldı. Silivri Cezaevi bitişiğindeki duruşma salonunda görü Balyoz Harekât Planı davasında yargılanan emekli Orgeneral Doğan, belgeleri kaydedici olarak emekli Tuğgeneral Tanyeri’nin göründüğüne dikkat çekerek “Mükemmel asker ama bilgisayar özürlü” dedi. len davada Doğan savunmasına devam etti. Suçlanmasına dayanak olan plandaki zaman çelişkilerini anlatacağını belirten Doğan, 11 No’lu CD’nin en erken Ağustos 2009’da oluşturulduğunu savundu. Aselsan’da çalışanların listelendiği “Savunma sanayi” belgesinin 25 Şubat 2003’te “Süha Tanyeri” isimli kullanıcı tarafından kaydedilmiş göründüğünü anlatan Doğan şöyle devam etti: “Oysa bu kişiler Aselsan’da çalışmaya 2006 ve 2007’de başlayacak. Savcılar bunu biliyorlar. Süha Tanyeri benim harekât başkanımdı. Kendisi mükemmel bir asker olmasına rağmen bilgisayar özürlüydü. O tarihte bilgisayar kullanmayı bilmediğinden birliğinde kurs açılmıştı” dedi. Balyoz belgelerinde Havelsan’da çalışıyor olarak görünen kişilerden 115 tanesinin 20022003 yıllarında Havelsan’da çalışmadığının anlaşıldığını belirten Doğan, “İnternet üzerinden yapılacak bir araştırma bu kişilerin önemli bir kısmının daha ileriki yıllarda Havelsan’da çalışmaya başladığını gösteriyor” dedi. Doğan, “Askeri Casusluk” soruşturması kapsamında 6 Aralık 2010 tarihinde Donanma’da yapılan aramada bulunan belgelerle ilgili şu iddialarda bulundu: “Sahte plana ilişkin dijital belgeleri, bir bütünlük içerisinde TSK çapında bir çerçeveye oturtulmasında savcı ve hâkimlerin zor landığını gören ‘ehli hıyar sahipleri’, bunu hayır sahipleri anlamında söylüyorum... Çete marifetiyle GölcükDonanma Komutanlığı’nda müsait bir odaya delil ekerek Balyoz davasının başlamasına 10 gün kala bunları ‘gün yüzüne’ çıkarmışlardır.” ‘Sahte ve iğrenç’ İddianamedeki 11 No’lu CD’deki bütün dijital belgelerin Gölcük’te bulunan 1 No’lu CD ile bire bir aynı olduğunun altını çizen Doğan, “Çete görevini yaparken yüzüne gözüne bulaştırmış, ürettikleri dijital ‘malzeme’de bolca zamanmekân çelişkilerine ve maddi hatalara düşmüştür.” Doğan, Balyoz Harekât Planı’nın içinde yer alan Çarşaf ve Sakal eylem planına ilişkin “Sahte olduğu kadar çok iğrenç olan bu planlar, hemen hemen birbirinin kopyası niteliğindedir” ifadesini kullandı. AVUKAT HELVACI ‘Haberal’ın kalbi iki kez durdu’ İstanbul Haber Servisi İkinci Ergenekon davasının tutuklu sanığı Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın (67) Silivri Cezaevi’ne sevk edildikten sonra 12 kez ölümcül kalp aritmisi geçirdiği, 13 Mart 2011’de saat 12.45’te 22 saniye, saat 16.17’de de 42 saniye olmak üzere iki kez kalbinin durduğu belirtildi. Haberal’ın cezaevine sevkine neden olan Adli Tıp raporuna muhalefet eden doktor Koray Kaptanoğlu, hastanın genel durumunun, cezaevi şartlarında kalmasına uygun olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiğini belirtti. Haberal’ın avukatı Dilek Helvacı, Silivri Cezaevi doktorunun, rahatsızlanan Haberal’ı iki saat arayla monitöre bağlayarak kalp ritmine baktığını ve hastaneye sevk edilmesi yönünde rapor verdiğini ifade etti. Haberal’ın Silivri’ye nakledildikten sonra 14 Mart günü saat 15.30’a kadar geçen süre içerisinde 12 kez ölümcül kalp aritmisi geçirdiğini söyleyen Helvacı, “Hızır Acil’in 13 Mart’taki monitör sonuçlarında iki yerde de düz çizgi görünüyordu. Bu monitör sonuçlarını bir doktora gösterdiğimiz de müvekkilimizin kalbinin iki kez durduğunu söyledi” dedi. Kanadoğlu’na Kılıç’tan dava ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, “kişilik haklarına saldırıda bulunduğu” iddiasıyla, Onursal Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu hakkında, 50 bin TL’lik manevi tazminat davası açtı. Dava dilekçesinde, Kanadoğlu’nun, anayasa değişikliğini eleştirerek “Biz bir keçi ile baş edemiyorduk. Şimdi 13 tane hukuk dışı Anayasa Mahkemesi üyesi ile karşı karşıya kalacağız” dediği öne sürüldü. D SK’ten Ahmet Şık’a destek Devrimci şçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (D SK) yöneticileri “Ergenekon” soruşturması kapsamında tutuklu bulunan gazeteci Ahmet Şık’ın eşini ziyaret etti. D SK Genel Başkanı Tayfun Görgün, Şık ve gazeteci Nedim Şener’in “komplo” sonucu cezaevine girdiğini belirterek 18 Mart Cuma günü stanbul, Ankara ve zmir’de “susmayacağız” mitingi düzenleyeceklerini söyledi. Görgün “Yasama, yürütme, yargıyı tek elde toplayan bir tek parti diktatörlüğüne doğru giden birçok olayla karşı karşıyayız. Ahmet Şık ve Nedim Şener’in de içinde bulunduğu bu son olay, çok net bir biçimde bunu gözler önüne serdi” dedi. Görgün, ayrıca Şık’a bir mektup yazdıklarını kaydetti. (CİHAN ORUÇOĞLU) CHP’den ‘reddi hâkim’ istemi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıtay ve Danıştay’ın yeniden yapılandırılmasına ilişkin yasanın bazı hükümlerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne gitmeye hazırlanan CHP, dünkü grup toplantısında milletvekillerinden imza topladı. Başvuruda, “yasa ile ilgili değerlendirmelerde bulunduğu” gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç hakkında “reddi hâkim” talebinde bulunulacak. Avcı, savcılıktaki ifadesinde ‘Cemaate karşı değilim’ dedi ‘Suçlu Yılmazer ve ekibi’ İstanbul Haber Servisi Ergenekon örgütü üyesi olmak suçundan da tutuklanan, Devrimci Karargâh davasının tutuklu sanığı eski emniyet müdürü Hanefi Avcı, Ergenekon soruşturmasını yürüten savcı Zekeriya Öz’e, “Haliçte Yaşayan Simonlar” isimli kitabını kimsenin katkısı olmadan yazdığını söyledi. Avcı, “Cemaate karşı değilim. Benim çevremde birçok cemaat yanlısı insan vardır. Hatta bir ara cemaat mensubu olduğum gerekçesiyle soruşturma bile geçirdim” dedi. Avcı, savcılıkta 5 saat boyunca 40 soruya yanıt verdi. Susurluk döneminde, devlet içersinde illegal yapılanmaların olduğunu söylediğini belirten Avcı, Alaattin Çakıcı dosyası nedeniyle Kaşif Kozinoğlu hakkındaki tahkikatı kendisinin yaptığını, Susurluk’ta Kozinoğlu’nun isminin ilk defa kendisi tarafından zikredildiğini ifade etti. Eskişehir’deki makamında 24 adet kasetin bulunması konusunda ise “Bu makamı ben kasetler bulunmadan bir ay önce boşaltmıştım. Tüm özel eşyalarımı memurlar listeleyerek teslim etmişlerdi. Tüm bunlar, birilerinin hakkımda suç oluşturmaya çalıştığını göstermektedir” dedi. Odatv’deki aramalarda kitabının dijital örneğinin bulunduğu sorulan Avcı, şöyle konuştu: “Hakkımdaki suçlamanın kaynağı İstanbul emniyeti istihbarat birimindeki Ali Fuat Yılmazer’in ve ekibinin etkin olduğu olaylar sonucu meydana getirilmiş delillerden ibarettir. Uygun olmayan usulle görev yerinin değiştirilmesinin son yapılan tahkikatlardan kaynaklandığını düşünmekteyim. Bütün bunlar hakkımda delil olduğu söylenen belgelerin şaibeli olarak elde edildiğini göstermektedir.” ‘Ev işi yapar, golf oynar’ Adli Tıp raporunda karşı oyu bulunan Adli Tıp uzmanı doktor Koray Kaptanoğlu, Haberal’ın sağlık durumuyla ilgili Kardiyoloji Enstitüsü öğretim üyeleri ile Adli Tıp uzmanı Doç. Dr. Osman Karakaya arasında teşhis ve tedaviye ilişkin farklı görüşlerin olduğuna dikkat çekti. Raporda, Haberal’ın Kardiyoloji Ensitüsü’nde ve gerekse Halkalı Mehmet Akif Ersoy Hastanesi’nde yapılan efor testinde elde edilen bulgular ışığında, günlük yapabileceği aktiviteler sıralandı. Haberal’ın 4 METS ve üzeri efor kapasitesine sahip olduğu kaydedilerek, “Bu durumda hafif ev işleri yapabilir. Eşya taşıyabilir. Merdiven ve yokuş çıkabilir. Düz yolda saatte 6.4 kilometre hızda yürüyüş yapabilir. Kısa mesafe koşubilir. Golf, bowling, tenis ve dans dahil birçok spor aktivitelerini yapabilir” ifadesi dikkat çekti. A HM Türkiye’yi mahkum etti STRASBOURG (AA) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Serdar Güzel’in gözaltında işkence gördüğü ve tutuklu yargılanmasının 11 yıl sürdüğü şikâyetiyle yaptığı başvuruda Türkiye’yi haksız buldu. Türkiye, AİHM kararı gereği, mahkeme masrafları da içinde olmak üzere toplam 48 bin 500 Avro maddi tazminat ödeyecek. Hanefi Avcı FREEDOM HOUSE’DAN ELEŞT R ‘Tutuklamalar alarm verici bir tehdit’ WASHINGTON (AA) ABD’de 70 yıl önce kurulan insan hakları ve özgürlükleri izleme örgütü Freedom House, “Türkiye’de gazetecilere yönelik tutuklamaların basın özgürlüğüne karşı alarm verici bir tehdit oluşturduğunu” belirtti. Örgütün yazılı açıklamasında, “Freedom House, Türk liderleri medya bağımsızlığını korumaya dönük politikalar uygulayarak ve kendilerine karşı suçlamalar yöneltilmeyen ya da ciddi kanıtlar ortaya koyulmayan gazetecileri serbest bırakarak, bu gidişatı tersine çevirmeye çağırır” ifadesi kullanıldı. Son gazeteci tutuklamalarına dikkat çekilen açıklamada, “Hükümetin politikalarına karşı çıkan medya kuruluşları ve gazetecilere karşı tacizler, eleştirel sesleri susturmaya yönelik açık bir girişim. Mustafa Balbay gibi ‘Ergenekon’ soruşturması kapsamında hedef alınan diğer gazeteciler, kendilerine suçlama yöneltilmeden iki yılı aşkın süredir tutuklu bulunuyorlar” denildi. Açıklamada, “Tutuklananlar, ya suçlama yöneltilip yargılanmalı ya da serbest bırakılmalıdır. Aslında tüm ‘Ergenekon’ soruşturması, açık uçluluğu ve şeffaflıktan yoksun olmasıyla, Türk demokrasisisin durumu hakkında ciddi sorular uyandırıyor” görüşü dile getirildi. Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun gönderdiği yolsuzluk defterini ‘belge’ saymadı Başbakan şimdi de bilirkişi oldu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ergenekon davası kapsamında imzasız ihbar mektupları ve delil niteliği kuşkulu dijital belgelerle onlarca kişi tutuklanırken Başbakan Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kayseri Büyükşehir Belediyesi ile ilgili yolsuzluk iddiaları konusunda kendisine gönderdiği Ali Hamurcu’nun rüşvetleri sıraladığı el yazılı defteri “belge” saymadı. Başbakan Erdoğan, Rusya’ya hareketinden önce Esenboğa Havaalanı’nda yaptığı açıklamanın ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bir gazetecinin Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendisine gönderdiği Kayseri Belediyesi’ndeki yolsuzlukla ilgili belgeyi sorması üzerine Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu. “Mektup konusunda, oradaki ifadede belge dediği şey, bir defa ben hukukçu değilim ama hukukçu arkadaşlarımla yaptığım görüşmede onların belgeyle falan alakası yok. Böyle bir belge olmaz. Bir kişi yazı yazmış, bir yerlere bir şeyler kendine göre havale etmiş, ne imza, ne şu, ne bu yok. Zaten ifade edilen kişi cezaevinde olan bir kişi. Böyle bir süreç var ve oradan kalkıp bizim müfettiş görevlendirme şu, bu gibi kendisinin talepleri bu konuyla ilgili olarak da zaten ilgili birimler geçmişte atılması gereken adımları attılar ki bu kişi içeride. Bunu zaten biz bütçe müzakerelerinde gerekli cevabı anında biz kendisine verdik. Fakat Sayın Kılıçdaroğlu müflis tüccar gibi hâlâ bu tür defterleri karıştırıp buralardan bir şeyler çıkarmaya çalışıyor. Buralardan bir şey çıkmayacaktır. O göndermiş olduğu mektup işte yaklaşık bir A4 sayfası boyutunda bir mektuptur. Arkasına da onları yığmış. Arkadaşlarım üzerinde çalışıyor. Gerekli olan cevabı kendilerine vereceklerdir. Kendisi de böyle bir şeyle benim Büyükşehir Belediye Başkanıma çok ciddi bir iftira var orada. Bu iftiradan dolayı kendisi de bu iftirayı bir defa kendisine adeta sahiplenerek onun göndermesiyle, onun hakkında da tabii belediye başkanım gerekli davayı ayrıca açacaktır.” Futbolcu kazada öldü DENİZLİ (AA) Spor Toto 3. Lig’de mücadele eden Denizli Belediyesporlu futbolcu Erhan Kayar (26), otomobili ile Balıkesir’den Denizli’ye giderken Manisa Salihli’ye 5 kilometre kala karşı yönden gelen TIR ile çarpıştı. Kayar yaşamını yitirdi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle