18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 8 İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Denizli Zonguldak Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara S S S S B B B S S B B B S 14 20 21 17 20 20 19 15 11 12 11 12 11 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars S S S B B B B B B B K PB PB 14 10 8 21 19 18 14 16 11 14 6 5 1 HABERLERİN DEVAMI Oslo K Helsinki B Stockholm K Londra PB AmsterdamY Brüksel B Paris B Bonn B Münih Y Berlin Y Budapeşte Y Madrid Y Viyana B 3 3 4 12 12 13 15 13 13 14 17 15 17 Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam PB B Y B Y B PB Y PB Y PB B B 17 16 16 15 15 4 9 22 9 17 12 21 18 Doğu bölgelerimiz parçalı bulutlu, sabah saatlerinde Hakkâri çevreleri kar yağışlı, diğer yerler az bulutlu ve açık geçecek. Marmara ile iç ve doğu kesimlerde gece ve sabah saatlerinde yer yer sis, iç ve doğu bölgelerimizde buzlanma ve don olayı görülecek. Doğu Karadenz’in iç kesimleri ile Doğu Anadolu Bölgesi’nde çığ tehlikesine, iç ve doğu kesimlerde kar erimelerinin oluşturacağı olumsuzluklara karşı tedbirli olunması gerekmektedir. 14 MART 2011 PAZARTES TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 14 Mart Brüksel’de geçen hafta yapılan NATO Savunma Bakanları Toplantısı, Libya konusunda alınan kararlar nedeniyle tüm dünya tarafından yakından takip edildi. Toplantıların gözlerden kaçan önemli bir gündem maddesi daha vardı: NATO’nun yeni kuvvet planlaması. NATO’nun yeni kuvvet yapılanması Türkiye’yi çok yakından ilgilendiriyor. Çünkü NATO üyelerine gönderilen tasarruf önlemlerini içeren yeni yapılanma raporunda İzmir’deki Hava Unsur Karargâhı’nın kapatılması isteniyor. Toplantıda Türkiye’yi temsil eden Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, İzmir’deki karargâhın durumunun da tartışıldığını belirterek “Hem NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen ile hem de ABD Savunma Bakanı Robert Gates ile görüşmelerimde İzmir’deki karargâhın kapatılmasına Türkiye’nin kesinlikle karşı olduğunu söyledim. İzmir ittifak mimarisinde bir geleneği temsil eder. Kaldırılmasını engellemek için mücadele veriyoruz” dedi. Görüşmelerde ABD Savunma Bakanı Gates Türkiye’yi ikna etmek için İzmir’deki karargâhın kapatılması karşılığında “İstanbul 3. Kolordu Komutanlığı’nın NATO karargâhı kimliği kazanması” önerisini de getirmiş. Gönül, Gates’in bu önerisine olumsuz yanıt verdiğini belirterek “Bu ve benzeri önerilerin İzmir’deki karargâhın görünürlü kaybetmemeliyiz’ İzmir’deki karargâhın varlığını sürdürmesi ittifak açısından rasyonel olmasa da, Ankara’nın talebine NATO içinde tamamen kayıtsız kalınması söz konusu değil. Bunun nedeni ise bambaşka! ABD ve NATO’nun bazı Avrupalı ülkeleri, AKP iktidarları döneminde Türkiye’nin Batı kurumlarından kopma riski taşıdığı düşüncesinde. Geçen yıl İran konusunda yaşanan görüş ayrılığı hâlâ belleklerde. Aralarında yaptıkları değerlendirmelerde “Yeni komuta yapısı planlanırken, ittifakın tek Müslüman üyesi konumundaki Türkiye’nin kaybedilmemesi gerektiği” vurgusu öne çıkıyor. Yani, Ankara’nın taleplerine bakışta AKP döneminde yükselen “Türkiye’yi kaybetme” endişesi önemli rol oynayacak. ‘Türkiye’yi ABD ile ‘ zmir’ Pazarlığı ğünün yerini tutmayacağına kanaat getirerek kabul etmedik” dedi. NATO içinde karar alınması için tüm üyelerin onayına ihtiyaç duyulduğu için Gönül’ün bu sözleri aslında “veto uyarısı” anlamına geliyor. Veto gücünü hatırlattığımda “Şimdilik ‘kesinlikle karşıyız’ demekle yetineyim. Ama tavrımız kesindir, değişmeyecektir” yanıtını veriyor. Nihai karar haziran ayının ilkyarısında yapılması planlanan NATO Savunma Bakanları Toplantısı’nda alınacak. Yani seçimlerin hemen öncesinde. Gönül, “Haziran başı gibi karar alınacak. Ama o zaman Türkiye’de kimler yetkili olur? Türkiye’nin kararı yetişmeyebilir” diyerek, NATO ile nihai pazarlığın 12 Haziran seçimleri sonrasında kurulacak yeni hükümete kalacağının sinyalini verdi. ‘ zmir’e karşı stanbul’ önerisine ret Ankara’da, haziran ayında göreve gelecek yeni hükümeti bekleyen bir başka kritik karar daha var: ABD’nin Avrupa’ya kurmakta olduğu Füze Savunma Sistemi’nin radarının Türkiye toprakları üzerinde konuşlanıp konuşlanmayacağı... Lizbon’daki NATO Zirvesinde füze savunma şemsiyesinin kurulması konusunda karar alınmış ancak sistemin unsurlarının nerelerde ko Füze radarı kimin kozu? nuşlanacağı açıklanmamıştı. Radarlardan birinin Türkiye’de konuşlanması için Washington’dan Ankara’ya resmi talep geldiğini WikiLeaks belgelerinden biliyoruz. Milli Savunma Bakanı Gönül, ABD’nin bir yıldır yanıt bekleyen bu talebi konusunda “O konu şu anda gündemde değil. Savunma bakanları toplantısında konuşulmadı” demekle yetindi. Ancak ABD sistemi kurma çalışmalarına başladığını ve radarların yerlerini yıl sonuna kadar belirleyeceğini açıklamış durumda. Dışişleri Bakanlığı’nda hâkim görüş, “İzmir’deki karargâh” ile “radar” konularının bir “paket çözüm” şeklinde ele alınması yönünde. Yani ABD’nin radar konuşlandırma talebi karşılığında, İzmir’deki hava karargâhının korunması, Türkiye’nin olmazsa olmaz şartı haline dönüşecek. Tersinden bakarsanız da, Türkiye’nin İzmir’deki karargâhı koruma ısrarı, füze sistemini bir an önce hayata geçirmek isteyen ABD’nin işine yarayabilir. Washington, kendisi için hayati önem taşıyan radarları, Türkiye’ye kurma karşılığında İzmir’deki karargâhın kalmasına daha yakın durabilir. Seçim sonrasının öncelikli dış politika gündemini kaçınılmaz biçimde füze savunma sisteminin radarı ile İzmir’deki NATO karargâhının geleceği belirleyecek. GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY hücremde hüzünlenerek izledim. Konuşmanızın önemli bir bölümünü tutuklanan gazetecilere ayırdınız. Özel bir hesap yapmışsınız, tutuklu gazeteci sayısını 27 olarak çıkartmışsınız. “Suçlarını” da tek tek dökmüşsünüz. Hükümeti devirmeye girişmekten terör örgütüyle ilişki kurmaya kadar her türlü suçu sayıp eklediniz: “Onlar gazetecilik yaptıkları için değil, bu suçlar nedeniyle içerdeler.” Bu sözleriniz ne adalete ne siyasete ne de vicdana sığar. Eğer iddianame metinlerinde yazılı olan suçlamalar doğrudan insanlara yaftalanacaksa siz şiir okuduğunuz için yargılanmadınız. 1998 yılında sizin için hazırlanan iddianamede suçunuz şöyle yazılmıştı: “Halkı din ve ırk farklılığı gözeterek açıkça kin ve düşmanlığa tahrik etmek.” 12 Aralık 1997’de Siirt’te yaptığınız konuşmadan sonra açılan davada, bu suçu işlediğiniz için 10 ay hapis cezasına çarptırıldınız. Siz hüküm giydiğiniz halde bu suçu asla kabul etmediniz, bugün de “Şiir okuduğum için yargılandım” demektesiniz. Biz ise daha hüküm giymemişken nasıl milletin kürsüsünde bizi mahkum edersiniz? Ergenekon savcısı değilim diyorsunuz ama bu tutumunuz savcılığı da geçti, doğrudan hüküm vericisi noktasına çıkmış bulunmaktasınız. Sayın Başbakan, Ergenekon savcıları hazırladıkları iddianamenin benimle ilgili bölümünde şöyle diyorlar: “Mustafa Balbay gazetecilik faaliyetlerini yürütürken İlhan Selçuk’un Ankara’daki temaslarını da düzenleyerek terör örgütü içinde özel konumu olan faaliyetlerde bulunmuştur. Yaptığı haberlerle de kaos ortamı yaratılmasına katkıda bulunmuştur...” Bu ve benzeri cümleler dışında benimle ilgili başka bir şey yok. Bir gazetenin başyazarı Ankara’ya geldiğinde her kesimle görüşür, Ankara temsilcisi de ona eşlik eder. Bundan suç üretiliyor. Bir gazeteci yaptığı haberin doğruluğunayanlışlığına bakar, kimin işine yararyaramaz o başka bir durumdur. Ergenekon savcıları bile benim gazeteci olduğumu, bu mesleği icra ederken aynı zamanda terör örgütü üyeliği de yaptığımı iddia ediyor. Yani terör suçunu gazetecilikle birlikte işlediğimi öne sürüyor. Böylece ortaya gazeteciyazardan sonra gazeteciterörist gibi kabul edilemez bir durum çıkıyor. Örneği vermemin nedeni şu: Ergenekon savcıları bile bana karşı sizden daha insaflı. Günün birinde size karşı Ergenekon savcılarına sığınacağım hiç aklıma gelmezdi. Bu durumda sormak isterim: Bizim yaptığımız gazetecilik değilse, sizin gazetecilik tarifiniz nedir? İktidarın her attığı adıma reform deyip övmek mi? İktidarın istikrarı bozulmasın diye tüm olası alternatifleri ortadan kaldırmak için seferber olmak mı? İletişim fakültelerinde “haber” kavramının en acımasız tarifi şudur: “Yazı işleri müdürünün haber dediği şeye haber denir.” İleri demokrasiyle bu kavramı da ilerlettik. “Başbakan’ın haber dediği şeye haber denir.” AKP’nin basına yönelik baskıları ve gazetecilerin gözaltına alınıp tutuklanmaları protesto edildi ‘Özgür kalemler susturulamaz’ dam edilen işçiler anıldı İstanbul Haber Servisi Devrimci İşçi Komitesi üyeleri, 1 Mayıs 1982 günü çıkarıldıkları mahkemede haklarında verilen karar sonucu idam edilen Seyit Konuk, Ethem Coşkun ve Necati Vardar’ı dün Galatasaray’dan Taksim’e gerçekleştirdikleri yürüyüşle andı. Anma, konuşmaların ardından Grup Emeğe Ezgi’nin dinletisiyle sona erdi. İstanbul Haber Servisi Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP) üyesi yüzlerce gazeteci, iktidarın, basına yönelik baskılarını, Ergenekon davası kapsamında gazetecilerin gözaltına alınmasını ve uzun süren tutukluluk sürelerini dün Galatasaray Meydanı’ndan Taksim Meydanı’na yürüyerek protesto etti. Yürüyüşe, siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ve meslek odaları da destek verdi. GÖP Dönem Başkanı Ercan İpekçi, “Gazetecileri terörist ve terör örgütü üyesi ilan etmekten vazgeçin. Susmadık susmayacağız” dedi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), Türkiye Spor Yazarları Derneği (TSYD), Basın Konseyi, Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) olmak üzere 26’sı ulusal, 66’sı yerel toplam 92 meslek örgütünden oluşan “Gazetecilere Özgürlük Platformu” üyeleri ve siyasi parti temsilcilerinden oluşan binlerce yurttaş 12.00’de Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. Ataşehir’de olaylı yürüyüş İstanbul Haber Servisi Ataşehir Mustafa Kemal Mahallesi’nde, Gazi olaylarının protesto edildiği yürüyüşte olay çıktı. Gruptan bazılarının, polis olduklarından kuşkulandığı iki kişinin kimliklerine bakmak istemesi üzerine arbede çıktı. Grubun daha sonra saldırdığı bu iki kişi kaçtı. HER KES MDEN BÜYÜK DESTEK Yürüyüşe, stanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, eski başkanlar Kazım Kolcuoğlu ve Turgut Kazan, Prof. Tahsin Yeşildere, Prof. Gençay Gürsoy, Arif Sağ, Şevval Sam, CHP PM üyeleri Ercan Karakaş, hsan Özkes, CHP milletvekilleri Necla Arat, Çetin Soysal, Mehmet Sevigen, stanbul l Başkanı Bahri Şahin, eski CHP Bahçelievler lçe Başkanı Hüseyin Özkahraman, BDP Milletvekili Akın Birdal, gazeteciler Uğur Dündar, Sedat Ergin, Tufan Türenç, Oktay Ekşi, Yalçın Bayer, Leyla Umar, Şükran Soner, Miyase lknur, Mine Kırıkkanat, Murat Ataş, Ahmet Hakan, Haluk Şahin, Metin Uca, Yılmaz Özdil, Musa Kart, Gökmen Karadağ, Musa Ağacık, Rıdvan Akar, Mirgün Cabas, Ferai Tınç, dris Akyüz de katıldı. Sayın Başbakan, Son dönemde sıkça saray açıyorsunuz. Adalet sarayı. Adalet, saray açmakla dağıtılmaz. Sizin Siirt konuşmanızın ardından soruşturma, dava, karar, Yargıtay tüm evreleriniz 10 ay sürdü. Biz yıllardır yargılama bekliyoruz. O gün sizin yanınıza 200 kişi daha koysalardı, 50 ayrı suçtan. Yargılanmanız kaç yıl sürerdi? Bir kişi 10 ay ettiğine göre 201 kişi 2010 (iki bin on) ay! Yani 167 yıl! Bir de cezaevi koşulları var ki... Siz 4 aylık hapiste cezaevini kendiniz seçtiniz, koğuşunuza halı döşettiniz, toplantı odası yaptırdınız, beyaz eşya dahil dışarıdan istediğiniz eşyayı getirttiniz ve 30 bin ziyaretçi kabul ettiniz. Bu mektubu hücrede tek başıma yazıyorum... Cumhuriyetin 100. yılına talipsiniz. 10. yılda yurdumuz demir ağlarla örülmüştü... Siz 100. yıla demir parmaklıklar örerek gitmektesiniz. ankart ve sloganlarda adalet istemi Grup, “Gazetecilere özgürlük. Hemen şimdi adalet. 68 gazeteci cezaevinde” yazan Türkçe ve İngilizce pankart arkasında “gazeteleri zincire bağlayarak” ve ağızlarını “siyah bantla” kapatarak kortej eşliğinde yürüyüşe geçti. Grup, İstiklal Caddesi boyunca yürüyüşü sırasında, “Gün gelecek devran dönecek AKP halka hesap verecek”, “Özgür kalemler susturulamaz”, “AKP elini medyadan çek”, “Hizbullahçılar dışarı P Denizde el bombası İZMİR (AA) İzmir’de Hava Eğitim Komutanlığı’nın önündeki Mustafa Kemal Sahil Bulvarı’nda yürüyenler, denizin içinde el bombası ve silah olduğunu fark edip, durumu güvenlik güçlerine bildirdi. Olay yerine gelen güvenlik güçleri denizin dibinden 2 el bombasıyla gaz tabancası çıkardı. da gazeteciler içeride”dövizleri taşıdı.Grup, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Nedim Şener, Ahmet Şık, Soner Yalçın ve tutuklu diğer gazetecilerin fotoğraflarını da taşıdı. İpekçi, 68 gazetecinin cezaevinde olduğunu, 2009’dan bugüne dek 30 gazetecinin tahliye edilme sine karşın haklarındaki davaların sürdüğünü söyledi. Tutuksuz olarak yargılanan 45 gazeteci hakkında mahkumiyet verildiğini belirten İpekçi, 150’ye yakın gazetecinin cezaevine girme tehdidi altında bulunduğuna dikkat çekti. Gazeteci ve basın kuruluşları hakkında 2 binden fazla dava, 4 binden fazla soruşturma olduğunun altını çizdi. Her gün bir açıklama TGC, uzun tutukluluk sürelerine dikkat çekmek için 20 Mart’a dek her gün farklı illerde basın açıklaması yapacak. TSK’den atılanların haklarının iadesi ‘yargı yolu kapalı’ engeline takılabilir Değişim zirvesi stanbul’da İstanbul Haber Servisi İÜ ve TGAV tarafından İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen “Değişim Liderleri Zirvesi” bugün başlayacak. Zirve için Bosna Hersek Cumhurbaşkanlığı Üçlü Konseyi Üyesi Bakir İzzetbegoviç, Ukrayna Başbakanı Mikola Azarov ve Kosova Başbakanı Haşim Thaçi İstanbul’a geldi. ‘12 Mart mağdurları kuşkulu’ AYŞE SAYIN ANKARA TBMM Genel Kurulu’nda iktidar ve muhalefetin desteğiyle kabul edilen ve “darbe mağduru” TSK mensuplarına özlük haklarının iadesini öngören düzenleme kapsamının, “yargı yolu kapalı işlemler”le sınırlı tutulması, TSK’den atıldıktan sonra yargıya başvuru hakları saklı tutulan 12 Mart mağdurlarını isyan ettirdi. Mağdurlar, bu haliyle düzenlemeden yararlanmalarının “yoruma bağlı” hale geldiğini belirterek “Bakanın iyi niyetine kalıyor. Ama yasanın lafzına bakınca hiçbirimiz yararlanamayız” diyerek yasayı veto etmesi için Cumhurbaşkanlığı sitesini mail yağmuruna tuttu. Yasa kapsamına, başta kendisi de 12 Mart mağduru olan CHP’li Rasim Çakır olmak üzere iktidar ve muhalefetin de desteğiyle eklenen önergeyle, 12 Mart 1971 muhtırası sonrası ve 12 Eylül askeri darbe döneminde üçlü kararname ile TSK ile ilişiği kesilenler de alındı. Düzenleme sadece “yargı denetimine kapalı idari işlemler”le sınırlı tutuldu. Ancak 12 Mart muhtırası sonrası üçlü kararname ile atılanlara “yargı yolunun da açık olduğu” ortaya çıktı. 12 Mart muhtırası döneminde TSK’den atılıp, 2 yıl cezaevinde kalan Maltepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Atilla Özsever, kendisinin cezaevinde olması nede niyle başvuruda bulunamadığını, ancak o dönem çok sayıda mağdurun AYİM’ye henüz kurulmadığı için önce Danıştay’a, daha sonra da dosyaların AYİM kurulduktan sonra buraya gönderildiğine dikkat çekti. ‘Bir kez daha mağdur olduk’ AYİM’in ise tüm başvuruları reddettiğine dikkat çeken Özsever, yeni düzenlemenin kendilerini bir kez daha mağdur ettiğini belirtti. Yararlanmaları için “yargı yolu kapalı idari işlemler” ifadesinin çıkarılması gerektiğini belirten Özsever, bu konuda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de bilgilendirilmesi gerektiğini ifade etti. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle